Bölüm 641: Parçaya Giden Kapı

avatar
2017 43

Release That Witch - Bölüm 641: Parçaya Giden Kapı




Çevirmen: Lodos

Şimdi yanındaki çocuğu büyütmekten sorumluydu.


Yataktan kalkarken esnedi. Düşmek için kullandığı merdivenin hala yan tarafta durduğunu ve panjurlardan sızan ışığın da parladığını fark etmişti.


Merdivenden düşerken kıyafetler giyiyordu. Ama şimdi üstünde sadece donu kalmıştı: “Bu bilincin eylemsizliğinden olabilir mi?” diye düşündü. Rüya dünyasından her ayrılışı tekrar uyuyana kadar devam ediyor gibiydi… Bu da şu demekti: Rüyaya girdiği her an rüya dünyasında uyandığı an olacaktı: “Nasıl bir sistem bu?!” diye düşündü.


Uyurgezerlik gibi bilinçsiz davranışları ortadan kaldırıp kaldıramayacağını görebilmek için gece yarısı rüya dünyasından ayrılmaya karar vermişti.


Ayrıca daha yeni uyanmış birinin tam aksine uykusuz hissediyordu kendisini… Gözleri kanlanmış ve kurumuştu. Zihni bulanıyor, esnemesine engel olamıyordu. Rüya dünyasındaki zamanı da sayarsa yaklaşık 20 saattir ayakta idi.


Öğleden sonra biraz uyuması gerektiğini düşünüyordu.


Kısa kollu bir gömlek giydi. Oturma odasına yürüyünce küçük kızı tekrar görmüştü.


“Erken mi kalktın bu kadar?” diye soran Zero biraz şaşırmış görünüyordu: “Henüz kahvaltı hazırlamaya bile başlamamıştım. Biraz bekle, hemen hazırlayacağım.”


Anlaşılan Zero da kalkmıştı. Beyaz uzun saçları omuzlarına düzensiz bir şekilde salınmıştı. Saçlarının uçları yukarı doğru kalkmıştı. Her zamanki düzenli ve hızlı olan halinden tamamen farklı görünüyordu. Hala beyaz çoraplarla soluk mavi bir elbise giyiyordu. Eğer Roland yanlış hatırlamıyorsa üç gündür bunları giyiyordu. Çok temiz ve düzenli bir kızdı. Yani hala bu kıyafetleri giyiyor olmasının sebebi tembellik falan değildi, az kıyafeti olmasıydı.


Kalbinde bir acı hissetmişti Roland…


Sadece onun için değil kendisi için de…


Cebindeki 300… Hayır 250 yuanı düşündükçe inanamıyordu. Kendisi, rüya dünyasının kurucusu ve Zero, rüya dünyasının tetikleyicisi… Nasıl böyle bir duruma düşmüşlerdi? İşler bundan daha trajik olamazdı.


Bu durumun daha da kötüleşmesine izin vermeyecekti Roland. Çünkü kitap satın almak istediğinde ya da bu rüya dünyasını keşfetmek istediğinde para muhakkak gerekiyordu. İstikrarlı bir gelir kaynağı araması şarttı. 250 yuan yemeği faturayı ödemeyi bırak bir taksi tutmaya bile yetmezdi.


Nasıl para kazanacağını düşünüyorken Zero da mutfakta işlere başlamıştı.


Yağı döküp kızdırmadan önce tavanın ısınması için hızla ateşi yaktı. Tek eliyle bir yumurta kırdı tavaya. Epey ağır bir tava olduğu için direkt tavayı hareket ettirmek yerine karıştırmak için bir spatula kullanıyordu.


Isıtılmış yağ tavada cızırdarken oturma odasını bir omlet kokusu doldurmuştu.


Sınırlı maliyetler sebebiyle kahvaltıları öncekiyle aynıydı tamamen… Roland'da her zamanki gibi iki kızarmış börek ve bir kızarmış yumurta vardı. Zero’da da sadece bir kızarmış börek vardı.


“Bunları dün mü aldın?” diye soran Roland, börekten aldığı bir ısırık sonucu bayatladığını fark etmişti.


“Evet.” diyen Zero homurdandı: “Markette kalan son böreklerdi. Özellikle ucuzlardı bu yüzden… Arada oranın sahibi bana biraz hamur veriyor, ben de evde kendi başıma birkaç tane yapıyorum.”


Şaşıran Roland sordu: “Aynı şeyi evinde de mi yapıyordun?”


“Hemen hemen…” diyen küçük kız başını salladı ama başka bir şey söylemedi. Ailesi hakkında konuşmak istemiyor gibiydi. Kahvaltıdan sonra basitçe giyindi ve çantasını alarak kapıya yöneldi: “Amca ben her zamanki gibi öğlene kadar dışarıda olacağım. Bulaşıkları senin yıkaman gerek.”


“Tamam tamam, git sen! Hadi dikkat et kendine!” diyen Roland başını salladı.


Zero elinde olmadan şaşırmıştı. Bir süre bekledikten sonra evet manasında başını sallayarak çıktı.


Şimdi Roland’ın bir sayım yapma zamanı gelmişti.


Yatak odasına geri döndü. Başucu dolaplarının ve gardırobunun her köşesini tek tek kontrol etti. Tüm eşyalarını sıralıyordu.


İlk başta cüzdanı geliyordu. İçinde bir kimlik kartı, bir kredi kartı ve 200 küsür yuan vardı. Çok yıpranmış görünüyordu cüzdan… Süresi dolmuş piyango biletlerini doğrudan çöp kutusuna attı. Piyangoyu kazanmış olsa bile süreleri geçmişti. Hem zaten öyle küçük olasılıklı şeylerin ona denk geleceğine inanmazdı asla…


İkinci sırada kartındaki nakit akışını gösteren banka bilgilerinin haricinde tamamen boş bir kişi listesi olan bir cep telefonu vardı. Bankadan gelen mesajı okuyan Roland, Zero'nun ebeveynlerinin her ayın sonunda ona 1.500 yuan gönderdiğini fark etmişti. Ve şu anda bir sonraki para transferine 4 gün kalmış durumdaydı ve kartta da 20 yuan vardı. Açlıktan ölmemesine ancak yeterdi, başka hiçbir şey yapmaya yetmezdi.


Son olarak altından yapılma gibi görünen bazı mücevherler vardı. Ama Roland hala tam olarak emin değildi altın olması konusunda… Bunları bir mücevherciye satması halinde yaklaşık 1000 yuan kazanabilirdi. Bu para da acil durumlar için kullanılabilirdi.


Bu onun tek kullanımlık servetiydi.


Ancak mevcut durumu zar zor kurtarıyordu. Roland iç çekti. Sonra gözlerini eski eşya odasındaki mobilyalara doğru çevirdi.


Odanın uzak ucundaki kapıyı açtı ve birtakım eski eşyalar gördü.


Toz ve örümcek ağlarıyla kaplanmış demir bir bisiklet ve dikiş makinesi… Malzemeleri nedeniyle 30 ila 40 yuan arasında bir değeri olacaktı en fazla… Özellikle de son derece ağır ve Roland’ın tek başına taşıması zor olan o dikiş makinesi… Ve hurda demir sayılabilecek büyük demir bir de kapı vardı. En fazla 100 yuan ederdi. Bu düşük miktarlardaki para Roland’ın gözüne çok az görünürdü normalde… Ama şu an epey değerliydi.


Atılıp gidilmiş okul kitaplarını satın almak için ikinci el bir kitapçıya gitmesi halinde 100 küsür yuana tüm derslerin kullanılmış kitaplarını alabilirdi.


Böyle yapmaya karar vermişti.


Roland, merdiven boşluğunda bir geri dönüşüm merkezinin telefon numarasının yazdığı küçük reklamlar olduğunu hatırlamıştı. Ama bu eski malzemeleri satmadan önce onları temizlemesi şarttı.


Eğer temizlerse daha iyi bir paraya satabilme ihtimali olurdu.


Nefes nefese bisiklet ve dikiş makinesini oturma odasına sürükledi. Hemen sonrasında da yanlış bir şey fark etmişti.


O kalın büyük demir kapı, eşya odasının duvarına yaslanmamış gibiydi. Duvarın içine inşa edilmişti sanki!


“Lanet olsun. Hangi şerefsiz yapar ki böyle bir şey? Bu duvara bir kapı yapmanın manası ne? Kapı dışarıya açılıyor. Ne yani, intiharları kolaylaştırmak için mi?” diye düşündü: “Üstüne bir de kilit takmışlar! Şaka gibi!”


Tam böyle sinirlenmişti ki kendi anahtar halkasında iki anahtar olduğu gelmişti aklına…


Hızla koşan Roland ana kapının anahtarı da dâhil olmak üzere tüm anahtarlarını getirdi. Diğer anahtarı büyük demir kapının anahtar deliğine soktu. Beklenmedik bir şekilde çok uyumlu şekilde eşleşmişlerdi.


Bir çevirme ile açılan paslı kilit kapı sürgüsünden yere düşüvermişti.


Roland eğilip de onu almakla uğraşmadı. Sadece sürgüyü çekerek demir kapıyı zorla açtı.


Karla karışık soğuk bir rüzgâr dolmuştu içeri… Bu üstünde kısa kollu bir gömlek ile donu olan Roland’ın titremesini sağlamıştı.


Demir kapının arkasında bir kar dünyası vardı.


İlerde loş şekilde karlı dağlarla kaplı bir şehir görebiliyordu Roland. Dağdaki çatlağın her iki tarafına inşa edilen surlarıyla şehir bu çatlağa sarılmış gibiydi sanki… Uluyan rüzgârda şehrin merkezinden cennete uzanan bir sütun varmışçasına yükselen bir bina dikiliyordu.


Roland bu sahneyi ilk kez görüyor olsa da nerede olduğunu hemen anlamıştı.


“Yeni Kutsal Şehir, Hermes…”


Geçilmez Dağ sıralarının kırık alanına bir kale şehri inşa edilmiş durumdaydı.


Bu aynı zamanda Kilise’nin gücünü ve sertliğini de temsil ediyordu.


...

Tam Roland bu dünyaya da adapte oldu, iyi şeyler başaracaktır diyordum ki yine farklı bir şey çıktı… Sizce nereye gider bu işin sonu? Yorumlarda yazın!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr