Bölüm 639: Isabella

avatar
1960 42

Release That Witch - Bölüm 639: Isabella




Çevirmen: Lodos

Ellerindeki ve ayaklarındaki prangalar olmasa Isabella bir mahkûm olduğunu unuturdu.


Roland'ın cadılarına hücre duvarlarına gömülü olan Tanrı Gözü’nün İntikamı taşlarının kendisini durduramayacağını söyledikten sonra muhafızlar tarafından korunan sıradan bir yatak odasına transfer edilmişti. Bu ‘hücre’ kendisinin eski yatak odası gibi bir yerdi zaten… Nemli ya da soğuk değildi, zeminden akan kirli sular yoktu. Bu oldukça geniş odada bir yatak bir oturak ve bir de kabin içerisinde tuvalet verilmişti. Odadaki tüm pencereler demir şeritlerle kaplanmışlardı. Ama sıcak güneş ışığı yine de odaya girebilecek şekilde ayarlanmıştı. Buranın koşulları Gizli Bölge’deki hapisten çok daha iyiydi.


Olağanüstü bir görünümü olması nedeniyle savaşta esir düşenlere ‘normalde’ nasıl muamele ediliyorsa öyle muamele göreceğini düşünmüştü. Ama hiçbir şey olmamıştı. Geceleri hiç kimse gizlice odasına girmeye kalkışmamıştı. Ne aşağılanmış ne de herhangi bir işkence görmüştü. Kapıdaki muhafızlar ona yemek vermenin haricinde hiç konuşmamışlardı bile…


Hücresine en sık gelen ziyaretçiler Roland'ın iki cadısı idi. Birisi söylenene göre 400 yıl önceden geliyordu. Diğer sarışın cadı da sürekli kapüşon takan bir cadıydı. Ne sordukları önemli değildi. Isabella hep dürüstçe cevap veriyordu. Hatta Gizli Bölge kütüphanesinde okuduğu gizli tarih bilgilerini ve şeytanlar hakkındaki verileri yazmak için kâğıt kalem getirmelerini bile istemişti.


Cadılar da ona hiç işkence etmemişlerdi. Ama sarışın cadının ona biraz zorluk çektirmek istediğini anlayabiliyordu Isabella… Tüm sorulara cevap verdikten sonra bile o sarışın cadı hücreden soğuk ve katı bir yüzle ayrılıyordu.


Söylediklerine inanmayacaklarını biliyordu. Ve şimdiye kadar yaptıkları ziyaretlerden iki cadıdan birisinin yalanı tespit edebildiğini anlamıştı. Sarışının cadının onun yalan söylediğini fark etmesi halinde cezalandırmak istediğini tahmin edebiliyordu. Ama bu düşünce kafasını daha da karıştırmıştı. Zaten bir mahkûma istediklerini yapabilirlerdi. Neden bir sebep bulmaya uğraşıyorlardı ki?


Zaman geçtikçe bu kaygıları ve endişeleri altında eziliyormuş gibi hissediyordu.


Roland Wimbledon'un son iki ay içinde neden hiç görünmediğini merak etmişti.


Bu soruya sadece iki cevap düşünebilirdi. Bir; Kral henüz uyanmamıştı. İki; Isabella ile görüşmek gibi bir planı yoktu. İkisi de onun için iyi haber değildi. Bildiği her şeyi anlattıktan sonra muhtemelen yargılanacak ve idam edilecekti.


Şeytanlarla savaşmak için her şeyini adamaya hazırdı ve mevcut durumundan da hiçbir şikâyeti yoktu. Sadece gün gün ölümü bekleme düşüncesi onu biraz geriyordu.


İç çekti ve zincirlerle yatağına doğru yürüdü. Oturdu. Bir kalem ve bir de boş bir kâğıt aldı. Hatırladığı her şeyi ne kadar hızlı yazarsa kendisine ne olacağını o kadar hızlı öğrenebileceğini düşünüyordu.


Tam o anda dışarıdaki ayak seslerini duymuştu.


Sanki ikiden fazla insan vardı.


Isabella'nın kalbi titredi.


Kapısı açıldı. Kalemini indiren Isabella arkasını dönmüştü. İki cadının yanında gri saçlı genç bir adam daha gelmişti. Önceden duydukları doğrultusunda bu adamın Gökhisar Kralı Roland Wimbledon olduğunu anlamıştı.


“Uyanmış mı? Acaba benim hakkımda hüküm vermek için mi burada?” diye düşündü.


Bu düşünceleri kendine sakladıktan sonra ayağa kalktı ve hafifçe Roland’ın önünde eğildi. Kayıtsız görünmeye çalışarak: “Benimle görüşmeye gelmeyeceğinizi düşünmüştüm…” dedi.


Isabella’yı şaşırtırcasına sakin bir şekilde söze girdi Roland: “Sen Isabella'sın, değil mi? Tanrı Gözü’nün İntikamı taşlarının etkisinin kaybolmasını sağlayabilen… Bu görüşmeyi geciktirmek istemezdim. Ama inanılmaz uzun bir rüya gördüm ve ancak uyanabildim. Rüyada Zero ile savaştım ve onu yendim. Ancak Zero’nun dediği gibi bir kazanan olarak ne onun bilgilerini ne de becerilerini alabildim.”


“Bu imkânsız!” diye pat diye söyleyiverdi Isabella.


Roland büyük bir ilgiyle sordu: “Neden? Benim tahminim; asla bir cadı olamayacak olmam, erkek olmam…”


“Cinsiyetle ilgisi yok.” diyen Isabella başını salladı: “Ruh Savaşı’nda kazananın alacağı ganimet; hafıza ve ömür süresidir. Ki bunlar da her insanoğlunda vardır. Ve bu iki şeye sahip olmayan Ruh Savaşı’na giremez. Cadıların yetenekleri ve büyülü güçleri hakkında da… Onlar kazanan tarafından absorbe edilemezler. Öbür türlü olsaydı Zero çoktan beni de yutmuş olurdu.”


“Yani senin demek istediğin… Zero’nun saldırıp yutamadığı yaratıklar da mı var?”


Isabella açıkladı: “Hayvanlar Ruh Savaşı’na giremezler çünkü zekâları yoktur. Bir şekilde girseler hatta üstüne kazansalar bile insan hafızasını ve anılarını asla anlayamazlar.”


“Bu aynı zamanda türler arasındaki farktan da kaynaklanıyor olabilir.”


“Bildiğim kadarıyla Zero’nun absorbe ettiği binlerce ruh arasında bazı şeytanlar ve melez şeytani canavarlar da var.” diyen Isabella, iç çekerek devam etti: “Ama onlar ben doğmadan önce yaşanmış. Sadece bir keresinde sohbet ederken söylemişti.”


“Şeytan ve... şeytani canavar mı?” Isabella’nın bu söylediklerini duyan Roland ve cadılar şaşkınlık içerisinde birbirlerine bakmışlardı.


“Neden bize bundan bahsetmedin?” diye Isabella’ya bağıran, yine o sarışın cadıydı.


“Çünkü bu sadece endişenizi artırırdı ve pek de yardımcı olmazdı.” diyen Isabella bir an duraksadıktan sonra yavaşlayarak açıklamaya devam etti: “Zero bile diğer türlerin hafızalarının; kendisine çok ağır bir yük bindirecek kadar çılgınca olduğunu söylemişti. Sonrasında bir daha hiç denemediğini de…”


Kral korkmuş gibi görünmüyordu. Aksine gülümseyerek söze girdi: “İlginç. Bu arada Zero sana hiç Ruh Savaşı’nı kaybedenlere ne olacağını söylemiş miydi?”


“Sanki hiç var olmamış gibi kayboluyorlar bu dünyadan…”


Roland kaşını kaldırarak sordu: “Savaşta gönüllü olarak pes edenler ile ölüme kadar savaşanlar arasında bir fark var mı peki?”


“Hepsi yok oluyor ama…” diyen Isabella bir an düşündükten sonra devam etti: “Zero absorbe ettiği anıların iki türe ayrıldığını söylemişti sanırım…”


Roland bu konuyla özellikle ilgileniyor gibiydi: “Nedir onlar?”


“Bir tür hafıza; kaybedenlerin bilincinden arta kalan ve düzensiz şekilde duran hafıza… Bunlar Zero’yu etkileyebiliyor. Diğer hafıza türü ise ona tamamen açık olanlar… İstediği zaman o hafızalara bakabiliyor ve okuyabiliyordu.” diyen Isabella bir an duraksadıktan sonra devam etti: “İlk türdeki hafızanın; hatırlanmasının zor, unutulmasının kolay olduğunu söylemişti. Öyle sıradan bir konuşmamızda bahsetmişti bundan… Ben de daha fazla detay sormamıştım. Ama sizin bir istisna olduğunuzdan eminim. Daha önce sizin gibi hiçbir hafızaya erişememiş olan hiç kimse görmemiştim.”


Gözlerini kapatan Roland, kaşlarını çatmıştı. Son derece karmaşık bir şey düşünüyor gibiydi. Yaklaşık 10 dakika suskun kaldıktan sonra derin bir nefes aldı: “Anlıyorum.”


“Tanrı aşkına! Ne düşündü bu kadar zaman?” diye geçirse de içinden Isabella, bir şey söylememişti.


Bir mahkûm olarak asla böyle bir soru sormaması gerektiğini biliyordu.


“Tamam. Şimdi senin hakkında konuşalım.” dedi Roland.


...

Hmm… Güzel detaylar ortaya çıkıyor gibi… Roland’ın 10 dakika boyunca ne düşündüğünü ben de merak ettim doğrusu… Muhakkak ilerleyen bölümlerde açıklanacaktır. Acaba Isabella ile ne konuşacak onu da merak ediyorum. Sonraki bölüme!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44308 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr