Bölüm 635: Ruhlar Apartmanı

avatar
2223 40

Release That Witch - Bölüm 635: Ruhlar Apartmanı




Çevirmen: Lodos

“Zero?” diye tereddütle sordu Roland.


Gözlerini yuvarlayan kız tabakları sehpaya koyduktan sonra bacaklarını çaprazlayarak oturdu.


“Ne yapıyorsun orada? Kahvaltı yapmak istemiyor musun?”


Küçük kızın yumuşak, hassas bir sesi ve ince bir figürü vardı. Açık mavi bir elbise ve beyaz ipek çorap giyiyordu. Ayakları ancak Roland’ın avuçlarının büyüklüğündeydi. Onu öldürmekle tehdit eden o çılgın safkan cadının yanından bile geçmiyordu kısacası…


Ama Roland’ın söylediği ismi inkâr etmemişti. Bu da kendisinin Zero olduğunu kabul ettiği anlamına geliyordu.


“Ne yapmalıyım? Onu öldürmeli mi?”


“Şu anda sadece küçük bir kız olsa da; beni bir olağanüstü gibi çıplak elleriyle parçalara ayırmamasının hiç mi imkânı yok?”


Mutfağa gizlice giren Roland, bıçak rafından aldığı bir meyve bıçağıyla beraber yavaş yavaş sehpaya doğru yürüdü.


Tabağında kızarmış yumurta ve iki kızarmış çubuk ekmek vardı. Zero’dan bir tane fazlaydı.


Kızarmış yumurtanın altın bir dış halkası ve hafifçe kavrulmuş bir kenarı vardı. Şişkin merkezine soluk bir turuncu renk hâkimdi. Yumuşak içi ile mükemmel bir yumurta kızartmasıydı aslında…


Kızarmış yumurtayı alan Zero, ekmek çubuğunu yemeye başlamadan önce yumurtayı birkaç ısırıkta yuttu: “Dün ne yapıyordun? Tavanda hamamböceği falan mı gördün?”


“Hayır… Biraz kirliydi… Bu yüzden temizlemek istedim.” diye bir sebep salladı Roland.


“Gerçekten mi?” diyen kız tavana bakarak sordu: “Neden bir direğin üstüne bir bez takıp da temizlemedin?”


“Denedim, işe yaramadı. Her neyse… Şimdi temiz…” diyen Roland öksürdü ve sordu: “Kahvaltıyı sen mi hazırladın?”


“Amca, iyi misin?” diye soran Zero, biraz endişeli görünüyordu: “Buraya taşındığımdan beri hep ben hazırlamıyor muyum zaten kahvaltıyı?”


“Buraya taşındığından beri mi? Daha önce nerede yaşıyordun ki?” demek isteyen Roland ağzını açsa da bunu soramadı. Bir şeyler sormaya devam ederse kimliğinden şüphelenebilirdi.


Kahvaltısını hızla bitiren Zero, Roland’a bir elini uzattı: “Bana yiyecek almak için biraz para ver.”


“Ne?”


“Buzdolabındaki yiyecekler bitiyor. Markete gidip almam lazım. Parasız nasıl gidebilirim?”


“Bir ortaokul öğrencisi çoktan marketten nasıl yiyecek alacağını biliyor mu?” diye düşünen Roland cüzdanını bulmak için cebini karıştırmıştı. Ama bir şey yoktu: “Eh…” dedi.


Zero iç çekerek: “Yatağının başucundaki masanın ikinci çekmecesinde…” dedi.


Yatak odasına geri dönen Roland, neredeyse boş bir cüzdan buldu. İçinde yaklaşık 300 yuan ve birkaç tane piyango bileti vardı.


“Ne kadara ihtiyacın var?” diye soran Roland oturma odasına döndü.


“20. Zaten daha fazla yiyecek taşıyamam.”


Zaten kendi parası olmadığı için Roland cömertlik yaptı ve kıza elli yuan verdi: “Bir dahaki sefer için saklayabilirsin birazını…”


Şaşkın şaşkın bakan Zero, parayı çantasına attı.


“Elin…” diye soran Roland, Zero’nun parmaklarındaki iki yara bandını fark etmişti.


“Kırık camı alırken kestim. Çok büyük bir şey değil. Ama elbette sağa sola çöp atmazsan daha iyi olur.” diyen Zero, omuz silkti ve kapıya doğru gitmeden önce sırt çantasını aldı: “Ben okula gidiyorum. Öğleden sonraya gelirim. Bulaşıkları yıkamayı unutma…”


“Bir saniye… Şu an yaz tatilinde değil miyiz?”


“Orası bir özel ders merkezi zaten…” dedi Zero. Ayakkabılarını giydi ve başını kapıdan çıkardı: “Amca… Kafan hala ağrıyorsa bir doktora git. Ve artık aptalca şeyler yapma…”


Yarım dakika sonra Roland 0825 numaralı odadan çıkmış ve koridor korkuluklarına yaslanarak aşağıya bakmaya başlamıştı.


Çok geçmeden Zero'nun binadan çıktığını gördü. Beyaz saçları kalabalığın içinde özellikle dikkat çekiyordu. Ama garip bir şekilde sokaktaki insanlar buna alışmış gibi görünüyorlardı. Çünkü yanından geçen kim olursa olsun dönüp de bakmıyorlardı. İki sarışın kız da ona katılana kadar bekledi Zero. Sonrasında da hep beraber sokaktan geçerek ilerlediler.


“Yani bu dünyada bir de arkadaş mı edinmiş?” diye düşünen Roland alnını ovuşturdu: “Ne saçma bir rüya!”


“Şimdi ne yapmalıyım? Onu takip mi etsem?”


Zero'nun tamamen bir şehir yaratabileceğine inanmıyordu.


Arkasını dönerek odaya geri girmeye yeltendi. Tam anahtarını arıyordu ki gördüğü şey onu şok etmişti.


Güzel bir kadın ona doğru yürüyordu.


Uzun gri saçları ve yüksek kaşları vardı. Burnu ile dudakları tıpkı Tilly'ye benziyordu. Ancak erkekleri kendisinden uzak tutan soğuk ve kibirli bir mizacı da vardı.


Daha önce bu kadınla hiç tanışmamıştı. Ama Prens Roland’ın hafızası ona, bu kadının açık açık ablası olduğunu söylüyordu.


Garcia Wimbledon!


Roland bilinçsizce kemerindeki meyve bıçağına doğru uzandı.


“Çekil, yolumdan çık.” diyen kadının yüzünde tiksinmiş gibi bir ifade vardı: “Geçeyim…”


“Sen… Beni tanımıyor musun?” diye soran Roland, çok şaşırmıştı.


Kadın gülerek: “Seni neden tanıyayım? Saçların benimkiyle aynı renkte olduğu için mi?”


Kadına bakan Roland yavaşça yoldan çekilirken sordu: “Sen Garcia’sın… Değil mi?”


“Öyleysem ne olmuş yani?” diyen kadının yüz ifadesi kararmıştı bir anda: “Madem adımı biliyorsun… O halde sinirlendiğimde ne olacağını da biliyor olmalısın. Seni uyarıyorum. Eğer beni rahatsız edersen kendine sorun çıkaracaksın.” diyen kadın parmaklarını gerdikten sonra birer birer çıtlattı. Sanki bir kavgaya hazırlanıyordu.


“Beni tanımıyor. Ama adını bildiğime neden şaşırmıyor?” diye düşünen Roland, bunu anlamakta zorlanıyordu.


Garcia odasına dönerek kapıyı arkasından çarptı. Koridorda dolaşan Roland, Garcia’nın odasının yanından geçerken hızlı bir bakış attı.


Oda numarası 0827 idi. Yani Roland’ın komşusunun hemen yan dairesindeydi.


Uzun koridor boyunca dizilmiş sayısız kapıya bakan Roland’ın aklına aniden kötü bir şüphe çökmüştü. İçinden: “Bu apartmanda kaç tane daire var?” diye geçirdi.


En nihayetinde koridor çok uzundu. 27 numaralı odanın önünde durduğu sırada koridorun sonunu bile göremiyordu.


Bunu düşünmeden edemiyordu.


Hızla odasına döndü, kapıyı kilitledi ve sonrasında da koridor boyunca koşmaya başladı.


400 metrelik düz bir pistten daha kısa değildi bu koridor!


Nefes nefese kalmış olan Roland, merdiven boşluğuna yakın olan son odanın numarasına baktı: 0899.


Bu basbayağı inanılmazdı. Kim her bir katında yaklaşık yüz hane olan bir apartman tasarlardı ki? Bu tür binaların yani 70 ve 80’lerdeki binaların bu tarzı düşünüldüğünde her bir katında bir düzine daire olan bina bile büyük ölçekli sayılırdı.


Sonrasında Roland merdivenlerden yukarı çıktı.


Demir merdiven korkuluklarının yeşil boyasının çoğu soyulmuştu. Bariz pası ve kiri görebiliyordu. Koridor boyunca farklı zamanların özelliklerini yansıtan farklı farklı küçük reklamlar vardı. Örneğin ‘sedef hastalığı’ reklamları büyük şehirlerden kaldırılalı çok uzun zaman olmuştu.


En üst kat 22. kattı.


Koridorun sonundaki kapıda ne bir isim levhası ne de bir çentikli pencere vardı.


Her yeri bir bir kontrol ettikten sonra ilk numarayı gördü: 2245.


Kaba bir hesaplamanın ardından tüm apartmanda 2.124 daire olduğu sonucuna varmıştı.


“Kazanman imkânsız. Yıllar boyunca binlerce asker, hatta bir de olağanüstü yuttum!”


Aniden kampüsteki savaşta Zero'nun bu söyledikleri gelmişti Roland’ın aklına…


Burada yaşayan tüm insanlar Ruh Savaşı’nı kaybedenler miydi yani?


Roland bu düşünceden dolayı sersemlemişti.


Üstelik şimdi Zero da o kaybedenlerden birisiydi.


...

Vay be… Çok iyi fikirmiş hakikaten, yazarı tebrik etmek lazım. Ama bakalım ileride neler olacak, bu Ruhlar Apartmanı hakkında daha başka neler öğreneceğiz?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr