Bölüm 633: Tekrar Hoş Geldin

avatar
2151 41

Release That Witch - Bölüm 633: Tekrar Hoş Geldin




Çevirmen: Lodos

Birbirlerine çok uzun bir süre sarılı kaldıktan sonra…


Roland Anna'nın yüzünü okşadı ve yumuşak bir sesle: “İncelmişsin…” dedi.


Anna’nın gözleri yaşlı olsa da hala bir göl kadar berraktı. Roland kendi gölgesini görebiliyordu. Ama Anna çok daha inceydi. Elbiselerinden hafifçe çıkmış omurgasını hissedebiliyor, iyice belirginleşmiş köprücük kemiklerini görebiliyordu. Yüzü de eskisi kadar yumuşak değildi Anna’nın…


“Benim için endişelenmeni sağladığım için çok üzgünüm.” dedi Roland. Anna'nın kokusunu alınca kalbine o sakinlik dolmuştu yine… Sadece göz açıp kapayıncaya kadar uzaklaşmış olsalar da sanki aradan birkaç yüzyıl geçmiş gibi hissediyorlardı.


Başını sallayan Anna, gözyaşlarını yakasına sildi: “Sen uyandığın sürece iyiyim.”


“Ne zamandır komadaydım? Üç gün? Bir hafta?” diye soran Roland, Anna’nın bu denli zayıfladığını görünce süreden tam olarak emin olamamıştı.


“Bir aydan daha fazla…”


“Ne?” diye soran Roland şaşırdı.


“Tam tarih istiyorsan 52 gün…” diyen Anna, Roland’ın şaşkın yüzünü görünce elinde olmadan kahkahaya boğuldu: “Şu anda sonbahar… Perdelerin değiştiğini fark etmiş olmalısın.”


“Neredeyse iki aydır bilincim kayıp mıydı yani?” diyen Roland, duyduklarına inanamayarak kollarını ve ayak parmaklarını hareket ettirdi. Ama herhangi bir rahatsızlık hissetmemişti.


“Nasıl yemek yedim?”


“Sen hiçbir şey yemedin.” diyen Anna, sanki Roland'ın tekrar uykuya dalmasından korkuyormuş gibi elbiselerini sıkı sıkıya kavrayarak omzuna yaslandı: “Biri senin yerine yedi.”


“Ah... Öyle bir şey mümkün mü?”


“Bloodfang Derneği’nden Nightfall’ın yeteneği bu… Vücuduna bir Simbiyoz tohumu yerleştirdi. Bu yüzden her zamankinden daha fazla yemek yemesi gerekiyordu.”


“Bir cadının yeteneği böyle kullanılabiliyor ha!” diyen Roland bunun şaşırtıcı olduğunu düşünüyordu. Çünkü bu tür bir simbiyoz basitçe hayatını idame ettirmekten daha fazlasını yapmıştı. Ellerindeki ve ayaklarındaki kaslar küçülmemişti. Yani bir dolaşım sistemini paylaşmak için iki canlı bedeni birbirine bağlanabilmişti.


Roland bir süre iç çektikten sonra yerdeki ahşap kaba baktı: “Bu günlerde benimle ilgilendiğin için teşekkür ederim.”


“Hiç şüphesiz yaklaşık iki aylık koma boyunca beni temiz tutmak için vücudumu temizleyen ve kıyafetlerimi değiştiren biri olmalıydı. Bunu da sadece Anna yapabilirdi.” diye düşünüyordu Roland.


“Senin yaptıklarının yanında ben hiçbir şey yapmadım.” dedi Anna nazikçe: “Cadılara verdiğin sözü yerine getirdin. Kilise’nin birliklerini yendin. Cadı Birliği’ndeki her cadı sana olan şükranlarını göstermek istiyor. Ben olmasam bile birisi muhakkak ilgilenirdi seninle…”


“Ama ben senin bunu yapmanı tercih ederdim…” diyen Roland, başını eğerek Anna’yı öptü.


Uzun bir süre sonra istemeye istemeye de olsa birbirlerinden ayrıldılar. Yanakları kızaran Anna: “Diğer cadılara haber vermeliyim. Uzun zamandır bu günü bekliyorlardı.”


“Devam edebiliriz ama…” diyen Roland, hafifçe sırıttı.


Anna eğildi ve: “Daha yeni uyandın. İyice dinlenmelisin.” dedi.


“Ama enerji dolu olduğumu hissediyorum.”


“Öyle olsa bile devam edemeyiz.” diyen Anna hafifçe birkaç kez vurdu Roland’a… Sonra da ahşap kabı alarak isteksizce kapıya yürüdü: “Yakında döneceğim.”


“Yeterince uyudum. Endişelenmene gerek yok.” diyen Roland, gülümsedi.


Anna kapıyı kapattıktan sonra Roland kaşlarını çatmıştı: “Neden bu kadar uzun süre uyudum? Bunun rüyamdaki garip olayla bir ilişkisi var mı?” diye düşündü.


Derin bir huzursuzluk vardı içinde…


Genelde insanlar bir rüyadan uyandıktan sonra rüyanın çoğunu hızlı bir şekilde unuturlardı. Hatta bir günün sonunda tamamen unutmuş olurlardı her şeyi… Ama şimdiye dek Roland rüyasında olanları çok net olarak hatırlıyordu.


“O küçük kız gerçekten Zero muydu?”


“Ama neden bana amca dedi?”


“Ayrıca yüzünde de bir şok vardı.”


Roland bir şeyleri hatırladıkça bütün bunların daha da garip olduğunu hissediyordu.


Rüyasındaki şehir, geçmişte yaşadığı yer değildi. Televizyonda gördüğü okul manzarası bunun güçlü bir kanıtıydı. Üniversite bir dağın yanında ve doğal bir bölgede inşa edilmişti normalde… Ayrıca çevresinde yüksek binalar dikilmesi de yasaktı. Ancak televizyondaki görüntüde gökdelenlerin oluşturduğu gri bir siluet görmüştü.


Apartman dairesinde de bir sorun vardı. O geçit daireleri en eski tarzdan dairelerdi. 1970 veya 1980’lerde inşa edilmişlerdi ve yüzlerce metre uzunluğundaki gökdelenler ile sokaklara pek uyum sağlayamamış durumdalardı.


Ayrıca boyası solmuş yeşil renkli kapı ve modası geçmiş masa fanı ile duvarda asılı renkli televizyon biraz garip bir eşleşmeydi. Ev sahibi özel hobilere sahip bir insan değilse hiç kimse oturma odasını bu şekilde dekore etmezdi.


Her şey aslında sorunlu iken gerçek gibi görünüyordu.


Zero yok olmadan önce çıldırarak Roland'ın peşini asla bırakmayacağına dair bir şeyler haykırmıştı. Bu sözler Roland için bir küfür müydü yoksa bir tehdit mi? Ya da onun kafasını karıştırmak için mi böyle bir rüya yaratma yoluna başvurmuştu? Ama en nihayetinde ona sadece birkaç kâbus gördürecekse o sözleri boş bir blöf müydü?


Roland bu düşüncelerde kaybolduğu sırada kapının arkasından sesler gelmeye başlamıştı.


Yatak odasına koşan bir grup cadı çevresini kuşatıvermişti. Hepsinin önünde biraz utanmıştı Roland…


“Ee… Tek kelimeyle; ben iyiyim… Bu günler…”


Roland daha sözlerini bitirememişti ki yatağa atlayan Şimşek, boynuna sarıldı.


“Tanrıya şükür…” diyen Wendy ellerini göğsüne koymuştu: “Sonunda uyandınız.”


Dudağını kıvırdı Lily: “Ne zahmetli bir adamsınız… Bizi epey endişelendirdiniz…”


Gizemli Ay mırıldandı: “Demek başkaları için endişeleniyorsun ha? Bu epey nadirdir…”


"Cadılara kıyasla sıradan insanlar çok daha kırılgandır.” diyen Agatha, bir Ölçme Taşı çıkarmıştı. Önce taşa sonra da Roland’a bakarak devam etti: “Herhangi bir büyülü tepkime yok. Aynı şekilde Zero’nun yeteneklerini de miras almamışsınız. Ne hatırlıyorsun? Papa’nın anıları mesela…”


Roland biraz şaşırarak sordu: “Bu yeteneği biliyor musun?”


“Kilise’nin safkan bir cadısını esir aldık. Ondan öğrendik bunları…”


“G-Gerçekten mi? Anlaşılan onun anılarını almamışım ben…”


“Bir dakika bekleyin… Ya o önceki Prens Roland değilse? Belki de 200 yılı aşkın anılar yüzünden sarsılmıştır.” diye araya giren Ashes ayağa kalktı ve sordu: “Kim onun Zero değil de Roland olduğunu kanıtlayabilir?” 


“Hadi ama… İlla bir sorun çıkaracaksın değil mi?” diyen Andrea, Ashes’a bakarak gözlerini yuvarlamıştı.


“Onun Majesteleri Roland olduğundan eminim.” diyen Bülbül’ün sesi yatağın diğer tarafından gelmişti. Ama Roland’ı şaşırtırcasına Bülbül her zamanki gibi yapıp da kendisini göstermemişti.


Sonra Nana, Scroll, Yaprak... Cadıların tüm sevecen sesleri arasında Roland vücudunun her yerinin ısındığını hissediyordu.


En sonuncusu Tilly idi.


Roland'ın elini tuttu ve gülümseyerek: “Hoş geldin ağabey!” dedi.


...

İşler yoluna giriyor gibi… Ama aklımız o Roland’ın rüyasında kaldı. Gerçi rüya mı ondan da tam emin değiliz… Bakalım yazar bütün bu olayları nereye bağlayacak?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr