Bölüm 626: Birbirine Dolaşan Kaderlerin Savaşı Part -1

avatar
1872 40

Release That Witch - Bölüm 626: Birbirine Dolaşan Kaderlerin Savaşı Part -1




Çevirmen: Lodos

Her şey bir… Rüya mıydı?


Roland, gün batımına karşı okulun manzarasına bakmak için adım adım çitlere yürüyor, gözlerini kırpıştırıyordu.


Geniş oyun alanında kimse yoktu. Turuncu renkli gün batımının altında kale çok boş görünüyordu, uzun gölgesi yere yansımış durumdaydı. İleride tanıdık bir kütüphane ve yurt vardı ve gün batımı pencereleri boyuyordu.


Roland neredeyse yedi yıl burada okumuştu, bu sayede her şeye aşinaydı. Bir eğitim binasının çatısında durduğunu ve buranın da boş zamanlarını geçirmek için en sevdiği yer olduğunu biliyordu.


Roland'ın birçok hatırası vardı burada…


Tıpkı hemen arkasındaki rüzgârla açılıp kapanan demir kapı gibi…


Bu demir kapı, öğretim binasının çatısında eşsiz bir görüntüye sebep oluyordu çünkü yüzeyi arkeologlar tarafından keşfedilmiş antik bir kalıntı gibiydi. Roland bu okula geldiğinde kapıda çoktan bozulmalar ve çatlaklar başlamıştı. Hafifçe itildiğinde bile çok yüksek gıcırtılar çıkarırdı. Yine de tamamen kapatıldığında sessizliği bozmazdı. Roland’a göre kapının parçalanmamak için çok vakti yoktu. Ama işte mezun olduğunda bile o kapı o çatıda duruyordu.


“E madem bu bir rüya… Neden Prens Roland ile aynı görünüyorum?” diye düşündü.


Başını indirerek ince ellerine baktı, sonra gri saçlarına dokundu.


“E peki ne oldu?” diye düşündü Roland.


Kaşlarını çattıktan kısa bir süre sonra gördüğü son sahneyi hatırladı. Bülbül onu itmişti. Hemen bir an sonrasında da Bülbül’ün panikleyen yüzünü görmüştü.


Hemen yanından nazik bir kadın sesi gelmişti: “Tanrı aşkına… Sen de kimsin?”


Korkan Roland arkasını döndü ve uzun beyaz saçlı bir kadının kendisine doğru yürüdüğünü gördü. Yakuta benzeyen gözleri ve en altındaki altın işlemeleriyle bu çağa ait olmadığı belli olan kırmızı beyaz bir elbisesi vardı. Başındaki altın taç da onun kimliğini anlatıyordu.


“Sen Kilise’nin safkan bir cadısı mısın?”


“Evet. Aynı zamanda Kutsal Hermes Şehri’nin de 15. Papası’yım.” diyen kadın bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Ben Zero… Belli ki sen de kesinlikle Roland Wimbledon değilsin.”


Kaşlarını çatan Roland sordu: “Burayı sen mi yarattın?”


Her şey bir anda mantık çerçevesine oturmuştu. Bülbül’ün kendisini kaçırmaya çalıştığı şey Zero’nun yeteneği olmalıydı. Ve önündeki bu manzara da bir tür yanılsama, sanal bir alan veya bu tür bir şey olmalıydı. Ama en başta gözlerini açtığında modern dünyaya geri döndüğünü düşünmüştü.


Roland, Kilise’nin aslında başlangıçta Kutsal Birlik olduğunu bilse de Papa'nın bir safkan cadı olacağı hiç aklına gelmemişti. Dahası; bu cadıların cüret edip de insan düşmanı canavarlara dönüşmüş olması Roland’ı daha da fazla şaşırtmıştı.


“Hayır. Burayı sen yarattın.” diyen Zero adım adım Roland’a doğru yürüyor ve heyecan verici bir sesle konuşuyordu: “Burası senin anılarında derinden gizlenmiş ve günlük hayatında sık sık ortaya çıkan bir yer… Ama buranın nerede olduğunu çok merak ediyorum ben… İkimiz de biliyoruz ki Gökhisar Prensi Roland böyle bir yerde yaşamıyordu.”


“Sana neden söyleyeyim?” diyen Roland çitin diğer tarafına geçti. Zero ile arasında bir mesafe bulundurmaya çalışıyordu.


Bu illüzyondan kurtulmak için ne yapabilirdi ki? Bir sürü şey düşünmüştü. Belki buradan atlayabilirdi. Yaşadığı kâbuslardan öğrendiği kadarıyla yüksek bir yerden atlaması halinde aniden uyanırdı çünkü…


Gülümseyen Zero, tatlı bir sesle devam etti: “Bana söylememen problem değil. Bütün bunları eninde sonunda öğreneceğim zaten… Biraz zaman harcasam da problem olmaz.”


“Eninde sonunda öğrenecek mi?” diye düşünen Roland, soğuk bir sesle söze girdi: “Bana anılarımı okuyacağını mı söylüyorsun? Kendini övme…”


Aniden duran Zero: “Biliyor musun? Bu yanılsamada sıkışıp kalan herkese kuralları ve yeteneklerimin etkilerini açıklardım. Sen hariç herkese…” dedi.


“Ne?” diye soran Roland bu soruyu sorduğu anda Zero aninden önünde belirmişti. Ani bir acı bir anda işitme duygusunun çalışmamasına sebep olmuştu.


Titreyen Roland, başını eğince göğsüne saplanmış bıçağı fark etti. Bağırmak istiyor ama ses çıkaramıyordu. Göğsü tamamen tahrip olmuştu ve nefes bile alamıyordu.


Güçlü ağrı tıpkı bir elektrik akımı gibi vücuduna yayılmıştı. Roland bir saniye daha acı çekmektense o anda ölmeyi tercih ederdi.


“Çünkü kafa karıştırıcı olan hiçbir şeyden hoşlanmıyorum.” diyen Zero, bıçağın öbür tarafında sakin bir yüzle Roland’a bakıyordu. Vücudunun yarısı Roland’dan fışkıran kanla ıslanmıştı. Oksijen yetmezliği ve beyninin kendini koruma mekanizması olan sinkopu nedeniyle hızla bilinçsizleşmişti.


Ama bir saniye sonrasında Roland hala çitin yanında duruyordu vücudu da sağlamdı. Aynı şekilde Zero da en başta durduğu yerde duruyordu. Sanki hiç hareket etmemiş gibi…


“Ne oldu?” diye düşünen Roland derince bir nefes aldı: “Bu sadece bir yanılsama mıydı?” diye içinden geçirdikten sonra göğsünün şiddetli şekilde inip kalktığını ve bıçağın saplandığı yerin ağrıdığını fark etti. Aşağıya bakınca bir kan havuzu da görmüştü.


“Lanet olsun! Az önce olanlar gerçekti!” diye düşündü.


Zero’nun tuttuğu bıçağa bakan Roland şaşırmıştı. Çünkü önceden elinde hiçbir şey yoktu.


“Yoktan bir şey yaratabiliyor mu yani?” diye geçirdi içinden.


Tam o anda Zero tekrar ona doğru fırladı. Öyle hızlıydı ki Roland açık seçik göremiyordu bile…


Anında kaçmak için arkasını dönen Roland bir adım atmıştı ki karnında bir acı hissetti.


Tekrar bir ölüm yaşamıştı. Zero uzun bıçağını kullanarak Roland’ı ikiye bölmüştü. Bu seferki acı bir öncekinden daha uzun sürmüştü ve Roland kendisinden çıkıp yere akan kanı ve iç organlarının üstüne yuvarlanmıştı. Bu acı öylesine zavallı şekilde bağırmasına sebep olmuştu ki kendi sesinden bile korkuyordu.


İkinci dirilişinden sonra Roland bir şey fark etmişti.


Bu, yüksek bir yerden atlayarak ya da şiddetli bir acı hissederek kırılamayan bir kâbustu… Aksine döngüye girmiş bir arena gibiydi…


“Kahretsin! Buradan nasıl kaçılıyor? Beyaz saçlı cadıyı mı yenmeliyim?” diye düşündü: “Zero yoktan silah yaratabiliyor. Ama ya ben?” diyen Roland dişlerini sıktı ve konsantre olmaya başladı: “Bir kalkanım olsaydı ona karşı savaşabilirdim.”


Mavi bir ışık parladı.


Roland'ın elinde şeffaf bir anti-patlayıcı kalkan ortaya çıkmıştı. Zero’nun gelen saldırısını durdurmuştu. Ama kalkan büyük hasar almıştı. Daha da kötüsü çarpışmanın etkisiyle Roland ileri fırlamıştı.


“Demek öyle…” diye düşünen Roland bir küfür savurdu.


Yuvarlandığı sırada kalkanı attı ve bir otomatik tüfek üretti.


Ateş etmek için tüfeği kaldırdığında Zero ortadan kaybolmuştu.


“Neler oluyor?” diye düşündü.


“Ben hemen buradayım.” diyen Zero’nun sesi Roland’ın kulaklarının hemen dibinde belirmişti.


Beyaz bir parlamadan sonra Roland’daki tüfek yere düşmüştü. Kolları da öyle…


...

Evet… Nihayet beklenen bölüm geldi. Ruh Savaşı yapıyorlar. Bakalım neler olacak…

Roland iyi ve hızlı adapte oldu bizce… Hemen tüfek falan üretti baksanıza… Ama Zero’nun da aşırı bir tecrübesi ve savaş yeteneği var. Sizce neler olacaktır, yorumlarınızı yazın…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr