Bölüm 624: Yıkım

avatar
2016 41

Release That Witch - Bölüm 624: Yıkım




Çevirmen: Lodos

“Bu baya baya katliam…” diye düşünen Nail, kulenin tepesinde oturmuş makineli tüfeğini iyice kavramıştı.


Tetiğe bastırıldığı sürece bu çelik silah, dışarı alevler püskürmeye ve düşmanlara doğru mermi atmaya devam edecekti. Bu silahın nişan aldığı yerdeki hayatlar, masadan yere düşen kâseler gibi birer birer parçalanıyordu.


Savaş alanına böylesine yüksek bir konumdan hâkim olmak tutkusunu artırıyordu.


Takımındaki arkadaşları da aynı durumdaydı.


“Şu 66! Nasıl da parçalandı ama zavallı adam…”


“Nasıl sayıyorsun sen? O basbayağı 68 idi!”


“Şuraya bak! Bir adam hala yerde yuvarlanıyor. Öldür onu!”


“Bağırsakları çoktan dışarı çıkmış, hayatta kalamaz!  Bir de ona mermi harcamayalım!”


Bir tıklama sesi ile kumaş bant aşağı kaydı. Bir kutu merminin daha sonuna gelinmişti.


“Üçüncü siperi koruyun! Ben tekrar doldurayım!” diye bağırdı Nail.


“Endişelenme, bize bırak!”


Takım arkadaşları hızlı bir şekilde bir kutu daha mermi getirmişti. Tek kalın bir eldiven giydi ve bir kalınlık ölçer yardımı ile makineli tüfeğin dumanlar tüten namlusunu kavradı. Kolayca yerinden çıkardıktan sonra da açıktaki bir alana koydu.


Antrenmanda söylenen gerekliliklere göre askerler olağanüstü koşullar haricinde sürekli ateş edemezlerdi. Bu yüzden de aşırı ısınmadan kaynaklanabilecek bir namlu deformasyonunu engellemek adına her bir mermi kutusundan sonra namluyu değiştirmeleri gerekiyordu. Silaha mükemmel şekilde sığan bu çelik boruların cadı Bayan Anna tarafından yapıldığı söyleniyordu. Her bir boru yaklaşık 50 kraliyet altınına mal olmuştu. Bu yüzden askerler silahlara çocuklarıymış gibi davranıyorlardı.


Soğutulmuş namlular yerleştirildikten sonra kuleden tekrardan sarsıcı bir vuruş sesi çıkmıştı.


“Bakın! Birinci siperin doğusunda bir cadı var!”


Aniden onun etrafında bir çığlık patlamıştı.


“O bir cadı değil aptal! O safkan bir cadı, Bayan Nana'nın düşmanı yani!”


Nail de görmüştü takım arkadaşının işaret ettiği hedefi…


Kırmızı elbiseli kadının bacağına uçan bir mermi isabet etmiş gibi duruyordu. Yerde yatmış halde yavaşça ileri doğru sürünüyor, arkasındaki elbisesinde hafif bir kan lekesi süzülüyordu.


Silahı safkan cadıya doğrultmuştu Nail. Ama bir anda bunalmış gibi hissetmeye başlamıştı. Tetiği çekemiyordu.


Cadının figürü, çok büyük birisi olmadığını gösterir gibiydi.


“Vur hadi! Ne bekliyorsun?”


“Ben…”


Bir anda cadının vücudundan bir toz toprak karmaşası geçer gibi olmuştu.


Mücadeleyi bırakan cadının karnından kan fışkırmaya başlamış, çok geçmeden de yere yığılmıştı.


“Lanet olsun! Bir sayı kaybettik!”


“Böyle söylemeyi kes.” diyen bir diğeri Nail’in sırtını sıvazladı: “Yoruldun, bana bırak.”


Derin bir nefes alarak: “Hayır, iyiyim.” diyen Nail, kendine çekidüzen vermişti.


Bu Kilise’ye karşı yapılan bir savaştı. Yaşı kaç olursa olsun, düşman hala düşmandı. Gizlice dişlerini gıcırdatan Nail merhametini geride bırakmıştı artık…


“Bekleyin! Üçüncü siperin ortasında ne oluyor?” diye haykırdı başka bir takımdaki gözlemci: “Zemin mi çöktü?”


“Aman Tanrım! O da ne?”


“Lanet... Safkan cadılar! Hem de birden fazla! Öldür onları!”


Hızla silahını çeviren Nail, üçüncü siperin ortasında aniden ortaya çıkan kare bir çukur görmüştü. Duvarları öyle düzdü ki sanki bir bıçakla kesilmiş gibiydi. O anda da siyah peçeli bir kadın siperden fırlayarak elleri arkasında olacak şekilde dik durmuştu.


Nail ateş edince keskin bir rüzgâr sesi duydu.


Başını çevirdiği anda bir tüfeğin arkası yüzüne çarpmıştı.


Aniden her şeyin karardığını hisseden Nail yere düştü. Bilincini tamamen kaybetmeden önce gördüğü son sahne takım arkadaşının kendisine doğru kaldırdığı tüfek idi.


...


Roland, komuta platformunda elinde bir teleskopla durmuş, durumun yavaş yavaş netleştiği savunma hattını izliyordu.


Düşmanlardan bazıları ilk üç siperi geçmiş, dördüncüye doğru ilerliyorlardı. Aynı zamanda cephe hattında geri çekilmiş askerler de ateş gücünü gittikçe daha da yoğun hale getiriyordu. Kulelerdeki iki makineli tüfeğin sürekli ateşi altında Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’nun saldırı momentumu gayet açık şekilde düşüyordu.


Bu şekilde gitmeleri halinde kalan beş sipere ve topçu pozisyonlarına ulaşmaları pek muhtemel değildi. Yerdeki ateş çok yoğundu ve birçok Kilise birliği siperlere gömülmüştü. Birinci Ordu bu şekilde devam ederek Kilise’nin yollarını tıkayacak ve Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’nun eski hızı da iyice tükenecekti.


O anda Yargı Ordusu da yavaş yavaş savaşa katılıyordu. Bu ordu topların saldırıları altında ağır kayıplar yaşamıştı ancak tamamen bitmiş değillerdi. Ki Roland açıkçası beklemiyordu bunu… Bunun yaşanmasının nedeni Çılgın haplarıydı. Fakat Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’na kıyasla Çılgın hapı almış Yargı Ordusu’nun tehdidi çok daha düşük seviyede idi. Aynı zamanda Çılgın hapları insanları korkuya bağışık hale de getirmiyordu. Topçuların ve makineli tüfeklerin saldırısı altında onları tanrıların iradeleri bile kurtaramazdı.


Aslında bu savaşa en büyük katkı sağlayan unsur, her iki taraftaki sığınaklar ve kuledeki sekiz adet Mark I tipi ağır makineli tüfeklerdi. Sürekli ateş edebilmek için yeterli mermiye ihtiyaç duymakla kalmıyorlardı. Aynı zamanda her bir takıma yaklaşık 10 da namlu verilmişti.


Tek sorun; bu stratejiyi kullanmak için mermi rezervlerini sonuna kadar kullanmaları gerekiyordu. Elbette bu harcamaya karşın Kilise’yi tamamen yok edecek olmak… Aslında epey karlı ve ekonomik bir ticaretti.


Bu süre zarfında Sylvie arada bir büyülü tepkimeler görüyordu. Ancak safkan cadılar savaşta önemli bir rol oynamamışlardı. Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu’nu takip etmişler, ileri doğru saldırmışlar ancak çok geçmeden de toz duman arasında kaybolmuşlardı.


Sonuç belirlenmişti.


Hermes Kilisesi yakında tarihin tozlu sayfalarına gömülecekti.


Roland tam böyle düşünüyordu ki aniden bir acil durum ortaya çıkmıştı!


“Safkan cadılar önümüzde!” diye uyardı yüksek platformda duran Sylvie: “Dört! Hayır, beş tane!”


Üçüncü siperin yüzeyi aniden yükselmişti. Sanki bir şey havaya kalkıyor gibiydi. Hemen sonrasında da yere çöken büyük toprak siper kazıklarını ve dikenli telleri de yere çekmişti.


Siyah peçeli bir kadın tam çökme pozisyonunda ortaya çıkmıştı. Hiçbir şey yapmıyor, sadece basitçe ileri bakıyordu.


Sonrasında garip bir sahne yaşanmıştı.


Siperlerdeki sayısız asker, silahlarını çevirmiş kendi çenelerini nişan almışlar sonra da ateş etmişlerdi.


Anında kırmızı bir sis bulutu kalkmıştı siperlerden havaya…


Dört makineli tüfek kaleleri de aynı anda yanlış şekilde ateşlenmişti.


Olan bitenden etkilenmeyen askerler sanki bir anda uyanmışçasına cadıyı vurmaya başlamışlardı.


Aniden vücudunda birkaç delik oluşan cadı arkasındaki çukura düştü.


Bu şansı yakalayan Yargı Ordusu, Çılgın haplarının da etkisiyle savunma hattına doğru koşmaya başlamıştı.


...

Tam dedim ki bu cadı bütün orduyu birbirine vurduracak ve bizimkiler yenilecek. Neyse ki son anda bir şekilde vurdular bu cadıyı…

Vurdular vurmasına da savaş bitmiş değil hala… Yargı Ordusu tüm gücüyle saldırıyor, bir sonraki bölüme geçelim hemen!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr