Bölüm 623: Ölümüne Savaş

avatar
1886 39

Release That Witch - Bölüm 623: Ölümüne Savaş




Çevirmen: Lodos

Top bombardımanının altında Kilise hızla dağılmaya ve kademe kademe ayrılmaya başlamış, bunlardan etkilenmemiş olan Tanrı’nın Cezalandırma savaşçıları da ilerlemelerini hızlandırarak Yargı Ordusu’nu geride bırakmışlardı.


Aniden Şimşek garip bir sahne fark etmişti.


Bir rahip gibi giyinmiş, sarı ışıkla parlayan bir binici, arkadaki engebeli tepe yolunu hızla geçti ve dağınık orduyu tekrar dengeledi. Ordu, sürücünün rehberliğinde ilerliyordu. Düzenli sıralar yerine bir sonraki bombaların isabet etmemesi için sağa sola ayrılmışlardı.


O binici safkan bir cadı idi.


Şimşek, Kilise’nin safkan cadısının geçeceği yere iki top attırmaya çalışıyordu ki aniden Maggie bir çığlık attı: “Dikkat et!”


Şimşek aniden ayaklarının altından kahverengi bir bulut gibi bir çekirge sürüsü geçtiği an 10 metre yukarı fırlamıştı.


Saldırıları başarısız olduktan sonra çekirge sürüsü bükülerek belli belirsiz bir insan görüntüsü oluşturmuşlardı: “Kâfir piçler! Nasıl olur da Kilise’ye karşı gelirsiniz? Cehenneme gidin hepiniz!” diye bağırdılar.


“Maggie! Topları yönlendirmeye devam et!” diyen Şimşek rüzgârı indirdi. Çekirge sürüsüne bir tabanca doğrulttu ve seslendi: “Aynı ülkenin vatandaşlarına saldırmaktan utanmıyorsanız asıl siz geberin!”


...


Düşmanlar Danny'nin görüşüne girmişti. Bu sefer öncekinden çok daha fazla savaşçı vardı. Puslu dağlar zırhların parlaklığı ile kaplıydı. Tanrı'nın Cezalandırma savaşçıları o kalkanlı yavaş ilerleme taktiğini kullanmıyorlardı. Baştan beri hücuma geçmiş haldelerdi.


Düşmanlar denizine bakınca onlardaki büyük momentumu hissedebiliyordu Danny… Terli elleri silahının yapış yapış olmasına neden olmuştu. Bu sahneyi sadece Şeytan Ayları’nda surlarda görmüştü. Binlerce şeytani canavar ölüm korkusu olmaksızın inanılmaz bir şekilde hücum ediyordu surlara… Önlerine çıkan her şeyi parçalamışlardı. Ancak şimdi Birinci Ordu şeytani canavarlardan daha güçlüleriyle karşı karşıyaydı.


Ama Danny bundan korkmuyordu. Şeytani canavarlar, Birinci Ordu’nun savaştığı surları yıkamamıştı. Aynı şekilde Kilise’nin ordusu da Birinci Ordu’nun etten duvarı karşısında yenik düşecekti.


Dahası… Danny’nin korumak istediği kadın pozisyonlarının hemen arkasındaydı.


Danny sabah siperlere vardığında yeşil renkte tanıdık bir figür görmüştü. Ve figür de ona gülümsemişti. Her ne kadar Danny bu gülücüğün nezaket gereği olduğunu bilse de o yüz ifadesi kalbinde kök salmış ve yeni tomurcuklanmış bir çiçek gibiydi.


Cadının Roland ile savaş alanına geleceğini hiç düşünmemişti.


Her neyse… Ne olursa olsun düşmanın savunma hattını kırmasına izin vermeyecekti.


Askeri disiplini ihlal ettikten sonra Lord Demir Balta’nın onu hassas atış ekibinden kovması üzücüydü. Eğer silahı bir döner tüfekle değiştirilmiş olmasaydı Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’na sağlam bir ders verirdi.


“300 metrelik çizgiyi geçtiler!” diyerek düşmanların mesafesini bildirdi Malt: “Mızrak atıcılar!”


“Gördüm.” diyen Danny, küçük çocuğun başını okşadı: “Kendine dikkat et!”


Kendi eylemlerinin kurbanı olan Malt, yaraları iyileştikten sonra normal çakmaktaşı tüfeklere düşürülmüştü. Ancak suçu işleyenden çok sadece yardımcılık yaptığı için başkomutan, yumuşak davranarak sadece bir ay maaş cezası vermişti.


Bu sefer düşmanın saldırı aşırı derecede hızlıydı. Öyle ki dört makineli tüfek bile tamamen bastıramamıştı. Etrafa yayılan toz dumanının kalkmasından sonra ateş edilen yerlerde belli başlı boşluklar ortaya çıkabilmişti sadece…


İleriye doğru koşan Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu askerleri silahşörlerin kırmızı uyarı çizgisini geçmişti.


“200 metrelik çizgi! Mızrak atılıyor!”


“Yere yatın!”


“Yere yatın!”


Siperlerden böyle bağırışlar gelmişti. Danny tek seferde beş mermi sıktıktan sonra yere inmiş aynı anda silahını da yeniden doldurmuştu. Mızrak saldırısından sonra ayağa kalkarak en yakındaki düşmana doğru ateş etmeye başladı.


Bu mesafeden döner tüfekler de en az yeni silahlar kadar güçlüydü. Danny neredeyse çevredeki topçu ve silah ateşlerinin onlarla hiçbir ilgisi yokmuş gibi sert görünen Tanrı'nın Cezalandırma savaşçılarının yüz ifadelerini görebiliyordu.


Daha fazla düşman ateş hattını geçerken Danny hızlı bir şekilde önceden doldurulmuş üç şarjörü kullanmıştı. Önceden belirlenmiş plan doğrultusunda hızlı şekilde ikinci sipere geçti.


Sipere geçip takım arkadaşlarını gördüğü anda gökyüzünden siyah bir gölge düşmüştü. Bir Tanrı’nın Cezalandırma savaşçısı zıplayarak siperlerin önündeki dikenli telleri aşmış olmalıydı. Büyük kılıcını sallayarak gelmişti.


“Kaç!” diyen Danny, Malt’ı arkasından tutarak yanına çekmeye çalıştı.


Aniden yüksek bir ses patlamıştı.


Danny kendi elinin aniden hissiz kaldığını ve düştüğünü hissetmişti.


Gözlerini açınca kollarındaki Malt’ın belinden ikiye ayrıldığını görmüştü.


Ağzı açık halde Danny’ye bakan Malt, kan tükürüyor ama konuşamıyordu.


Danny beyninde bir vızıltı hissederek bağırsa da Tanrı'nın Cezalandırma savaşçısı çoktan onun üzerine koşmuştu. Kolları kesilen Danny’nin yüzü de neredeyse Tanrı’nın Cezalandırma savaşçısı tarafından doğranacaktı.


Kendi kanına bulanmış kılıcı bile görebilmişti.


Tam öleceğini düşünmüştü ki gözlerinde başka bir soğuk ışık parlamıştı. Birbirine çarpan iki kılıç sonrasında Tanrı'nın Cezalandırma savaşçısının silahı yere düşmüştü!


Uzun siyah atkuyruğu şeklindeki saçı beline kadar uzanan ve gözleri de altın bir ışıkla yanıp sönen kadın tünelin üstünde aşılmaz bir dağ gibi ortaya çıkmıştı.


Kılıcını kaybeden Tanrı'nın Cezalandırma savaşçısı bir an bile tereddüt etmeden kadına yumruk attı. Ama bir anda ölerek yere yıkılmıştı. Kafası ezilmiş, mavi-beyaz karışım da Danny'nin yüzüne sıçramıştı.


“Hadi gidelim!” diyen kadın korkmuş askerlere bakarak soğuk bir sesle böyle dedikten sonra diğer iki Tanrı’nın Cezalandırma savaşçısına yönelmişti.


“Bu adam yaralı!”


“Onu buradan götürün!”


“Malt da yaralı…” diye kısık sesle konuşan Danny, kollarından geriye kalanlarla Malt’ı sarmaya çalışıyordu.


“O öldü!” diye bağırdı birisi: “Hepimizi mi öldürmek istiyorsun?”


Takım arkadaşları kopmuş kollarını da alarak Danny’yi siperin arkalarına çekiyorlardı. Her bir saniyede Malt biraz daha gözden kayboluyordu.


...


Şimşek çekirge sürüsünün arkasına tam hızda uçarak tetiği çekmişti.


Düşmanın ne olduğunu az çok anlamıştı. Sürüdeki her böceği öldürmek zor bir görev olurdu. Ve özellikle de safkan cadı Maggie çekirgelerin baş düşmanına, bir kırlangıca, dönüştüğü andan itibaren epey güç kaybetmişti. Sürüyü ilerleterek Şimşek ateş etmeden önce toparlamaya çalışıyordu. Sonunda öfkeli bir küfür ve bir silah patlama sesi duyulmuştu.


Safkan cadı çok uzun süre hayatta kalamayacaktı.


Şimşek tam geri çekilmek ve şarjörü doldurmak üzereyken çekirgeler aniden dönerek yere doğru dalışa geçmişlerdi.


“Maggie!” diye bağırdı Şimşek.


Kanatlarını katlayan atmaca Maggie, ağzını açarak sürüye doğru daldı.


“Bu da ne? Bu… İmkânsız!” diye çıkan çekirgelerin sesi bir nevi ağlama gibiydi. Kaçmak için geri dönmek isteseler de çok geçti.


Sürüyü zahmetsizce yutan Maggie, iki kez çiğnedikten sonra Şimşek’e seslendi: “İğrenç!”


Omuz silken Şimşek tabancasını kemerine geri soktu: “Çünkü ne baharatlanmış durumdalar ne de kavruldular!”


Göçükler ve cesetlerle kaplı kampa bakan Şimşek derin bir nefes aldı: “Topçu rehberliğine ihtiyaç yok artık. Hadi Majesteleri’ne yardım edelim!”



...

Malt gitti be… Üzüldüm çocuğa bak…

Maggie ile Şimşek de o eski çocuksu tavırlarından daha da fazla çıkmaya başlıyorlar gibi ki bu iyi bir şey…

Bakalım savaş nasıl ilerleyecek…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44325 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr