Bölüm 608: Soğuk Rüzgâr Sırtı

avatar
2050 27

Release That Witch - Bölüm 608: Soğuk Rüzgâr Sırtı




Çevirmen: Lodos

Soli Daal, kırık kale kapısından tatmin olmuş bir şekilde geçti ve Soğuk Rüzgâr Kalesi’ne girdi.


Soğuk Rüzgâr Sırtı’nı sadece üç günde almak mı? Yolda geçirdiği iki günü saymazsak küçük kasabanın surlarından içeri girmeleri sadece birkaç dakika sürmüştü. Tabii bu çamurlu çit duvar, sur sayılamazdı ama iki asker Yargı Ordusu tarafından öldürüldükten sonra geriye kalanlar da herhangi resmi bir direniş göstermekten kaçmıştı.


Sınır bölgesini koruyan kasaba burası mıydı gerçekten?


Gökhisar Krallığı da bundan daha güçlü bir şey olmasa gerek…


Soli’yi biraz geren tek şey, Kilise ordusu daha dağın sadece yarı yolundayken aşağıdaki işaret kulesinden sanki Kilise ordusunun şehre saldırmak için geldiğini biliyorlarmış gibi duman çıkmasıydı.


Her ne kadar er ya da geç Kuzey Bölgesi’nin diğer taraflarındaki halk uyarılacak olsa da Soli'yi asıl kızdıran, kasaba halkının kiliseye karşı yaptığı saygısızlıktı. Kutsal Şehir’den gelen orduya düşman olarak bakmışlardı ilk baştan… Bu da onların uzun süredir sürdürdükleri saygısızlığın kanıtıydı. Soli bazı askerlerin idamlarından önce sorgulanmaları için Yargı Ordusu’nu yollayarak askerleri tutuklamalarını istedi.


“Bu taraftan lütfen Lordum…” diyen şövalyenin yol gösterirken sesi titriyordu. Boyunlarına dayanmış kılıçlardan şövalyelerin hiçbiri ne cesaret gösterebilmiş ne de Lordlarını korumaya çalışmıştı. Aksine anında diz çökerek Kilise’ye bağlılık sözü vermişlerdi.


Bu inançsız askerler çirkin, zayıf ve talihsizlerdi. Tanrılar için savaşan yargı savaşçılarının yanında hiçbir şey değillerdi.


Yolda birkaç muhafızı öldürdükten sonra Yargı Ordusu, Soğuk Rüzgâr Sırtı Lordu’nun çalışma odasına girdi ve bir çıkış olabilecek tüm pencereleri kapattı. Her ne kadar Soli, lordun pencereden kaçabilecek kadar cesur olduğunu düşünmese bile… Yavaş yavaş çalışma odasına giren Soli, soluk bir şekilde oturduğu koltuğa çöken Lord’a baktı: “İyi günler Lord Kevan Matten…”


“Soğuk Rüzgâr Sırtı’na girmeye nasıl cüret edersiniz? Kutsal Şehir açıkça Gökhisar Krallığı ile düşman mı olmak istiyor?”


“O bitmiş.” diye düşündü Soli: “Korku onu tamamen ele geçirmiş.” Hermes'te şeytani canavarlara karşı savaşarak geçen onlarca yılın sonunda başpiskopos eşsiz bir yetenek geliştirmişti, korkudan zevk alabiliyordu. Bazı insanlar korkuyu hayatta kalma arzusuna dönüştürebilirken diğerleri sadece korku tarafından yutuluyordu. Korkuyu hayatta kalma arzusuna dönüştürebilmek, Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu’na terfi edebilmek için bir Yargı savaşçısında aranan bir özellikti. Korkusu tarafından yutulanlar ise sonsuza kadar süren savaşlarda eskiyip giderdi.


Kevan açıkça ikinci gruptaydı.


“Evet, aynen öyle… Zaten uzun zamandır bildiğin bir şey değil miydi?”


“Ne? Hayır! Ne demek istediğinizi bilmiyorum…”


“Pişman olmak için çok geç Lordum…” diye araya girdi Soli: “Tahıllar için yüksek fiyatlar teklif ettin ve tüccarların Kutsal Şehre gitmesini yasakladın. Bunu bir hevesle yaptığını söyleme bana… Gökhisar Kralı, Soğuk Rüzgâr Sırtı’nı Kutsal Şehre karşı yapılacak savaşta bir karakola dönüştürmek istiyor. Yani doğal olarak… Erken davrandığımız için bizi suçlayamazsın.”


“Bu asılsız bir suçlama…” diyen Kevan defalarca başını salladı: “Beni suçladığınız hiçbir şeyi yapmadım ben… Kral, Hermes’e karşı bir saldırı bırakmak için burayla iletişime geçmeyi bırak bir tane elçi bile yollamadı!”


“Senin itiraf etmemen sorun değil. Yüce Papa’nın senin kafandaki istediği bilgileri bulmak için kendi yöntemleri var. Eğer mesele oraya kadar giderse bu senin için iyi olmaz. Şimdi bana bildiğin her şeyi anlatsan iyi olur.”


“Ben… Ben bunu gerçekten yapmadım. Beni haksız yere suçlayamazsın.” diyen Kevan, biraz daha büzülmüştü: “Ben Soğuk Rüzgâr Sırtı Lordu’yum, Gökhisar Krallığı’nın bir Kontu! Bu yaptığınız Şeytan Ayları Antlaşması’na aykırı!”


“Yeterli… Yeterince hak ediyorsun bir şeyleri…”


Soli Daal, dehşetle ellerini salladı. Yargı savaşçıları da hemen Kevan’ı yaka paça dışarı çıkarmıştı.


Başpiskopos, Lord’un sandalyesine oturduktan sonra belli belirsiz bir şeylerin yanlış olduğunu hissetmişti: “Lord korkudan tükenmişti. E o zaman neden itiraf etmeyi reddetti? Roland’a o kadar sadık mı ki kralının planını ifşa etmektense Kutsal Şehir’de sorgulanmayı yeğledi?”


Soli tam bunları düşünürken odaya bir şef girdi: “Lordum… Pitsos tahıl ambarını mühürledi. Ama…”


“Ama ne?”


“Orada çok yemek yok. Kasaba halkını bir iki ay dayandırır. Ama büyük bir orduyu ayakta tutmanın imkânı yok.”


“Emin misin?” diyen Soli hemen kaşlarını çatmıştı.


“Pitsos tahıl ambarının her köşesini aradı ve bekçilere de sordu. Son zamanlarda çok fazla tahıl gelmediğini ve eldeki buğdayın da sadece geçen yılki stok olduğunu söylediler.”


“E o zaman neden bu şehirde tahıllara yüksek fiyatlar verilerek tahılların Kutsal Şehir’e gitmesini engellemeye dair haberler var?” diye düşünen Soli, söze girdi: “Git ve tüccarlara sor.”


“Emredersiniz.” diyen şef başını salladı: “Ayrıca şehrin batısındaki garnizon kamplarını kapsamlı bir şekilde araştırdık. Odaların çoğu boş… Teslim olan şövalyeler sınır ordusunun Hermes'te tamamen yok edilmesinden bu yana yeni askerlerin işe alınmadığını söylediler.”


“Bu, Soğuk Rüzgâr Sırtı’nın savaşa hazır olmadığı anlamına geliyor, yani Zero'nun sağladığı bilgilerle çelişiyor.” diye düşünen başpiskoposun kaşları katılaşmıştı: “Bu kasabada Kilise’nin inananları olmalı! Onları topla ve son iki ayda Soğuk Rüzgâr Sırtı’nda yaşanan değişiklikleri ayrıntılı olarak sor! Buradaki fareleri ve gönüllülükle teslim olanları da sorgula! En kısa zamanda neler olduğunu bilmek istiyorum!”


“Hemen ilgileniyorum Lordum...” diyen şef, eğilerek selam verdi.


Sandalyesine geri yaslanan Soli, derince bir iç çekti. Gökhisar Krallığı’na saldırma planı uzun süre önce yapılmıştı. Süreç ve sonuç önemli değildi şimdilik… Ama herhangi bir kaza yine de canını sıkıyordu.


Ne ters gitmişti?


Ertesi gün şef, başpiskoposun masasına topladığı bilgilerle dolu olan bir rapor koydu.


Soli açtı ve ilk sayfadaki ifadelere baktı: “İki yerel tüccar tahıllar için yüksek fiyatlar teklif etmiş. 5000 çeyrek metreküplük buğday mı biriktirmişler?”


“Bu sadece iki tüccarın ifadesi…” diye düşük sesle cevap veren şef devam etti: “Bu bilgiyi aldıktan sonra hemen evlerini aradım. Çok miktarda tahıl buldum. Ama sadece bir kişiye yetecek kadardı. Bodrumlarında toplamda 100 çeyrek metreküp buğday var. Ayrıca evlerinde kendilerinden başka kimse yoktu. Sanırım işaret ateşini gören herkes kaçmış.”


“Yani sen… İşbirliği olduğunu mu söylüyorsun?” diyen Soli, şefin ne demek istediğini hemen anlamıştı.


“Evet Lordum… Sadece şehir dışındaki dağıtıcılarla işbirliği yaparak, yani onlara tahıl satıyormuş gibi davranarak sonra tekrardan gizlice içeri soktuklarında, böyle yanlış bir görüntüye sebep olabilirler.”


“O dağıtıcılar nereden geliyor?”


“Derinvadi Kasabası, Evernight Şehri, Uğultulu Kale gibi Kuzey Bölgesi’ndeki diğer tüm şehirlerden... Yüksek fiyatlarla satın alma bir ay önce başlamış. İlk başta pek çok insan buna dikkat etmemiş. Ama daha sonra ticaret hacmi öyle artmış ki tüccarların dikkatini çekmiş. Tüm dağıtıcıları içeri attık. Ama tahılları taşıyanları bulamadık.”


Madem komplo kurdukları kesindi, onları yakalamak için küçük bir şans vardı… Ama yine de bunları ne için yapıyorlardı? Sadece Kutsal Şehrin dikkatini çekerek Papa’nın saldırı kararını daha erken tarihe çekmesi için mi?


Soli raporun son birkaç sayfasına atladı ve gözlerine bir bilgi ilişmişti.


“İşaret kulesindeki askerler… Ölü mü?”

 

...


Soli’nin bir şeyleri kavraması şehri aldıktan sonra biraz uzun sürdü ama neyse… Bakalım nasıl ilerleyecek olaylar?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44248 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr