Bölüm 598: Rüyasının Sonu

avatar
2071 32

Release That Witch - Bölüm 598: Rüyasının Sonu




Çevirmen: Lodos

Ertesi gün Roland, Tilly ve diğer cadılara durumu anlattı.


“Cadıları o pis soylulara ödül olarak vermeye nasıl cüret eder?” diye soran kişi Ashes idi. Öfkesini dizginleyememiş ve Prenses Tilly daha söze giremeden patlamıştı. Eğer Andrea onu durdurmasaydı çoktan zindana koşmuştu şimdiye dek…


“Bayan Bülbül ifadesinin güvenilirliğini kontrol etti mi?” diye sakince sordu Tilly.


“Birkaç sorudan sonra her şeyi döktü.” diyen Roland, hücrede olup bitenleri detaylıca anlattı: “Onu konuşturmanın biraz zaman alacağını düşünmüştüm. Ama beklediğimizden daha zayıf çıktı.” Mahkûmdan tam bir itiraf almayı beklemiyordu Roland. Çünkü basit sorular sormak, asıl sorgulamadan önceki küçük bir süreçti sadece… Bu yüzden Heidi’den Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’nı almamıştı. Heidi de aslında Bülbül’ün yalanları sadece büyülü gücü sayesinde anlayabildiğini bilmiyordu. Bülbül’ün seslerden bir şey anladığını sanmıştı.


“Anlıyorum.” diyen Tilly başını salladı: “Benim için bunu yaptığınızdan dolayı teşekkür ederim.”


“Saçmalama… Biz kardeşiz…” diyen Roland bu fırsatı boş bırakmayarak hemen biraz daha samimi görünmeye çalışmıştı: “Ayrıca Heidi Morgan, tabiri caizse Uyku Adası’nın bir cadısı… Sana teslim edilmeliydi…”


“Pekâlâ…” diyen Tilly uzunca bir süre sessiz kaldı: “Bu olay Neverwinter Şehri’nde yaşansaydı sen ne yapardın?"


Roland, Tilly’nin mücevher gibi gözlerine baktı ve onun da öfkelendiğini fark etti.


Tilly çoktan kararını vermişti. Bunu anlayan Roland: “Ben de aynı şeyi yapardım.” diyerek onu teselli etti.


Bu açıklama da Heidi Morgan’ın ölüm cezasına çarptırıldığı anlamına geliyordu.


Tilly daha fazla tereddüt etmemişti. Ashes'in kulağına bir şey fısıldadı. Başını sallayan Ashes ise aceleyle ofisten ayrılmıştı.


“Şimdi müsaadeni isteyeyim kardeşim…”


Roland, Tilly'nin olaydan dolayı büyük ölçüde depresyona girdiğini anlayabiliyordu. Ama ne söyleyeceğini bilemiyordu. Tam ona Cadı Evi’ne kadar eşlik edecekti ki heyecanlı bir çığlık ortamdaki sessizliği bozmuştu. Çığlık Bülbül’ün göğsündeki Dinleme Mührü’nden geliyordu.


“Şimşek konuşuyor. Şimşek konuşuyor. Duyuyor musunuz? Summer olayın ne zaman yaşandığını öğrendi.”


Küçük kızın raporu herkesi hayrete düşürmüştü.


“Ne gördü?” diye sordu Roland.


“İki canavar, büyük ağız ve dokunaçlar. Onları nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum.” dedi Şimşek. Roland onun sesinden epey heyecanlandığını anlayabiliyordu. Şimşek devam etti: “Bu hiç görmediğimiz bir şey! Aman Tanrım! Majesteleri… Gelip kendiniz görseniz daha iyi olur!”


“N-Neler oluyor?” diye soran Tilly şaşkına dönmüştü.


“Karlı dağların arkasındaki Şeytan Kasabası’nı keşifteler şu an… Kırmızı sis bir hafta önce tamamen ortadan kayboldu.” diye açıkladı Roland: “Bugün sana anlatmak istemiştim ama…”


“Şeytanları neredeyse unutuyordum.” diyen Tilly derin bir nefes aldı: “Yolda detayları anlatabilirsin istersen…”


“Yolda mı?” diye soran Roland biraz şaşırmıştı.


“Ben de seninle gelemez miyim?” diye soran Tilly, göz kırptı.


Prenses Tilly çocukluğundan beri gerçekten güçlü bir insan olmuştu. Çok önemli bir şeyle yüzleşirken nasıl bir profesyonel gibi davranacağın biliyor ve kendisini de o şekilde ayarlıyordu. Roland daha az önceki krizden kendisini nasıl kurtararak diğer görevle ilgilendiğine şaşırmıştı. Bu, bir yönetici için çok önemli bir yetenekti ve Roland’ın daha bu konuda gidecek çok yolu vardı.


Tilly'yi yanına alması halinde Ashes ve Andrea da geleceği için yolculuk çok daha güvenli olacaktı. Yani reddetmek için bir sebebi yoktu.


“Evet, elbette gelebilirsin.” diyen Roland başını salladı.


*******************


Heidi parmaklıklara yaslanmış, Roland'ın onu çıkarmasını bekliyordu.


Bloodfang Derneği bitmişti. Tilly onun Uyku Adası’na dönmesine asla izin vermeyecekti. Ancak Morgan kraliyet ailesinin bir üyesi olduğu için tahtına çıkan yolda yeni bir dirilme yolu bulmuştu kendisine…


Bu yol, Gökhisar’ın gücüne dayanarak kendi tahtını yeniden kazanmaktı.


Heidi’nin sunacağı ödüller konusunda Roland’ın kendi teklifinden daha çok umudu vardı. Roland muhtemelen Tilly’nin kardeşi olduğundan dolayı doğrudan bir söz vermemişti. Ne de olsa kayıp cadıların nerede olduklarına dair Uyku Adası’na bir açıklama borçluydu.


Heidi, hiçbir soylunun böylesine büyük bir cazibeye karşı koyamayacağına inanıyordu. Kurt Yüreği Krallığı topraklarının yarısı; Roland'a muazzam bir şöhret ve servet getirir ve adının da tarihe geçmesini sağlardı.


Kendine gelince… Onun kötü şöhreti de daha sonraki nesillerdeki soylular tarafından hatırlanacaktı. Ama yine de bunu umursamıyordu. Kurt Yüreği’nin kralı olduğu sürece her şeyi arkasında bırakabilirdi.


Ancak bu şekilde asıl intikamına başlayabilirdi.


İhanetlerinden dolayı o soylulardan kendinin ve babasının intikamını almalıydı.


O hainleri tek tek asacağına ve başlarını da şehir kapısından sallandıracağına, Arşidük Morgan’a iftira edenlerin sonunun ne olduğunu halka göstereceğine yemin etmişti.


Aniden zindanın demir kapısı açıldı. Gıcırdayan ses ölüm sessizliği hâkim olan zindanda epey yüksek çıkmıştı.


Hemen ayağa kalkan Heidi, parmaklıklardan koridorun sonuna bakmaya çalıştı.


Ancak görüş alanına giren kişi Roland Wimbledon değil, öfkeli Ashes idi.


Sırtından aşağı bir ürperti inen Heidi sordu: “Ne yapıyorsun burada? Majesteleri nerede?”


“Tam olarak biliyorsun buraya neden geldiğimi…” diyen Ashes, yavaşça hücreye yaklaştı. Heidi de Ashes’ın her bir adımında geriye çekiliyordu. Ancak çok geçmeden gidecek çok yeri olmadığını fark etmişti. “Masum cadıları soylulara verirken bu olacakları tahmin etmeliydin.” dedi Ashes.


“Hayır!” diye çığlık attı Heidi: “Majesteleri bu meselenin peşini bırakacağına söz vermişti. Beni çoktan affetti o… Kralın emrine itaatsizlik edemezsin! O nerede? Onu görmek istiyorum!”  


Demir parmaklıkları kavrayan Ashes, tek hamlede koparmıştı onları. Eğilerek hücreye girdi: “O cadılar Bloodfang Derneği’ne, senin yardımını almak için gelmişlerdi. Ama sen onlardan yüz çevirdin ve kasıtlı olarak onları cehenneme yolladın! Cadılar Kilise’den kaçabilmişlerdi ama kendi türlerinden ihanete uğramışlardı. Roland seni affetmiş olsa dahi ben seni sanki hiçbir şey olmamış gibi serbest bırakamam.”


“Acaba Ashes, Roland ile benim aramdaki konuşmayı mı dinledi? Yoksa Roland mı söylediklerimi Tilly ve diğer cadılara anlattı?” diye düşündü Heidi. Korku içerisinde elini boynundaki Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’na götürdü. Ama taş, demir bir kap içine gömülmüştü, çıkarması imkânsızdı.


“Dur sana yardım edeyim.” diyen Ashes, Heidi’ye yaklaştı. Elini uzatarak Heidi’nin boynunu kavradı ve onu havaya kaldırdı.


Çok geçmeden Heidi boğuluyormuş gibi hissetmeye başlamıştı. Sudan çıkmış bir balık gibi kıvranıyor, yere değebileceği bir nokta arıyordu ayaklarıyla… Ama boşunaydı. Yavaş yavaş görüşü bulanıklaşıyor ve Ashes’ı daha uzaktan görmeye başlıyordu.


“Neden sonum böyle oldu? Burada ölmek istemiyorum. Ben tahtın tek halefiyim, Kurt Yüreği’nin gelecekteki kralıyım…”


Taht git gide ondan uzaklaşıyor gibiydi. Dalga geçen soyluların sesleri kulaklarında çınlamaya başlamıştı yine…


Bir çatırtı sesiyle boynuna saplanan demir halka, bütün sıkıntılarını sonlandırmıştı…


...

Heidi ile son karar verildiğine göre artık şeytanlar meselesine yönelebilir bizimkiler. Orada işler nasıl devam edecek daha çok merak uyandırıyor doğrusu… Çünkü cidden çok garip olaylar yaşandı. Bakalım…

Ashes’ın ellerine sağlık bu arada! Heidi meselesi artık gündemden kalktı tamamen, oh be! Siz ne düşünüyorsunuz Heidi’nin infazı hakkında, yorumlarınızı bekliyoruz.

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr