Bölüm 597: Kan ve Diş

avatar
2082 33

Release That Witch - Bölüm 597: Kan ve Diş




Çevirmen: Lodos

Heidi'nin olan biteni anlaması biraz uzun sürmüştü.


Önce iyileşmiş olan uyluğuna dokundu sonra da Bülbül’ü yukarıdan aşağı süzdü. Sonrasında da bakışlarını Roland’a çevirdi: “Majesteleri… Beni tedavi mi ettiniz?”


“Evet. Yoksa Nightfall’u yorgunluktan öldürecektin.” diye cevap veren Roland, bir hapishane bularak zindanın önüne oturdu: “Söyle bakalım… Reddettiğin cadıları nereye yolladın?”


“Iffy’nin… Size söylediği şey bu mu?”


“Evet. Annie isimli cadı onun arkadaşıymış.”


Roland'ın sorusunu cevaplamak yerine dişlerini sıktı Heidi. O anda gözlerindeki nefreti görebilmişti  Roland.


“Onlara bir sığınak verebilirdin. Arşidük Adası, Arşidük Morgan'ın mülkü ve sen de onun halefisin. Bir düzine cadıya paranın yetmemesi gibi bir durum olamaz yani… Tek yapman gereken onlara günlük az bir yulaf ezmesi sunmak olsa dahi sen onları terk etmeyi seçtin. İşe yaramaz olduklarını düşünmüştün. Ama aslında yardımcı cadılar senin hayal edebileceğinden çok daha güçlü… Andrea'nın sana karşı kullandığı silah, yardımcı cadılar ve sıradan insanların beraber çalışarak yaptığı bir silah… Kullanımı da çok kolay… Tüm hayatı boyunca tarlalarda çalışmış bir çiftçi bile tecrübeli bir şövalyeyi alt edebilir.”


Bunu duyan Heidi'nin yüzü değişmişti. Hemen başını kaldırdı ve sordu: “Ne dediniz? Sıradan insanlar bile kullanabilir mi?”


“Sen hala Kral Şehri’ni ele geçirerek Gökhisar Kralı olmak için tamamen cadılara bağlı kaldığımı mı düşünüyorsun?” diye soran Roland, sandalyesine yaslanarak devam etti: “Eğer cadılar o derece güçlü olsalardı ne Kilise ne de soylular onları bastıramazdı.”


“Peki… O silahı nasıl yaptılar?”


Roland, Heidi uygunsuz bir soru sorduğunu fark edene kadar soğuk ve sert bir şekilde baktıktan sonra onunla dalga geçti: “Ne? Sence biz şu an bir ziyafette muhabbet falan mı ediyoruz?”


Sert şekilde yutkunan Heidi: “Bu yanınızdaki bayan…”


“Bülbül. Benim için çalışıyor, Tilly için değil. Sana Bir kez daha sormak istiyorum. Reddettiğin cadıları nereye yolladın şimdiye dek?” diye kalın bir sesle sordu Roland.


“Diğer cadı örgütlerini bulmaları için serbest bıraktım. Nereye gittikleri hakkında hiçbir fikrim yok. Bazıları yakındaki kasaba ve köylere geri dönmüştür, bazıları da Şafak Krallığı’na gidebilir…”


Heidi cümlesini bitirmemişti ki Bülbül, araya girdi: “Yalan söylüyorsun. Hiçbiri doğru değil.”


“Hayır, Majesteleri. O, benim hakkımda hiçbir şey bilmiyor…”


“Konuşma Heidi…” diyen Roland başını salladı ve devam etti: “Bülbül yalanlarla gerçeği ayırt edebiliyor. Onun önünde hiçbir şey hakkında yalan söyleyemezsin. Tilly'nin seni neden Fjordlar’dan Batı Bölgesi’ne getirdiğini biliyorsun. Burada yargılanacaksın. Ve eğer acı çekmek istemiyorsan bana tam olarak ne yaptığını anlat. Sabrım azalıyor…”


Loş ışığın altında Heidi’nin yüzünde belirsiz bir ifade vardı. Anlaşılan Bülbül’ün öyle bir yeteneğe sahip olmasını beklemiyordu. Bir an sessiz kaldıktan sonra çelik parmaklıkları kavrayarak bağırmaya başladı: “Majesteleri Wimbledon! Kurt Yüreği Krallığı, Kilise tarafından istila edildi. Kral kayboldu ve Morgan kraliyet ailesinin soyundan hayatta olan tek kişi de benim! Krallığımı yeniden kazanmama yardım ederseniz size sonsuz kar getiririm! Kraliyet altınları, mücevherler ve… Evet cadılar! Bloodfang Derneği tamamen sizin emrinizde olacak!”


“Bana en son söylemek istediğin şey bu mu?”


“Size Kurt Yüreği Krallığı’nın yarısını vereceğim! Siyahtaş Uçurumu’nun batısındaki arazi sizin olacak!”


''Dur!” diye sözünü kesti Roland: “Ben sadece cadıların nereye gittiğini bilmek istiyorum!”


“Ne? Benim krallığım bile o cadılarla kıyaslanamaz mı?” diyen Heidi, duyduklarına inanamıyordu.


Roland bıkmaya başlamıştı: “Anlamıyor musun beni? Kurt Yüreği Krallığı senin değil ve ben de öylesine uzak bir toprak parçasıyla ilgilenmiyorum! Bir soyluya yaraşır şekilde en başta güzelce soruyorum sana! Ama gerçeği söylemeni sağlayacak birçok yöntemim var! İşkenceleri benden daha iyi biliyorsundur. Sana hiçbir faydası dokunmaz. O yüzden ben hala buradayken söyle bana… Belki hayatını bağışlarım!”


Heidi, Roland'ın son cümlesini hayatının kurtulmasıyla bağdaştırarak tekrar sordu: “Majesteleri… Beni gerçekten bağışlayacak mısınız?”


“Ben bir icraat adamıyım.”


Başını indiren Heidi, uzun bir süre tereddüt ettikten sonra: “Onları soylulara gönderdim.” dedi.


Roland'ın bir anda yüreği yanmıştı: “Onları soylulara satmadın mı?”


“Hayır. Meselenin hepsi bir ticaret zaten…” diyen Heidi, derin bir nefes alarak devam etti: “Sadece Arşidük adasında uyanan cadılara bel bağlasaydım asla Bloodfang Derneği’ne yeterli sayıda cadı toplayamazdım. Kendime daha fazla cadı çekebilmek için derneğimin isminin Kurt Yüreği Krallığı boyunca yayılmış olduğundan emin olmak zorundaydım.”


“Bu işi senin yerine yapacak fareler tutabilirdin. Bunun soylularla ne ilgisi var?” diye sordu Roland. Kendisi de cadıları bu şekilde çekmeye çalışmıştı zamanında… Ancak Tilly haberleri ondan önce yaymaya başladığı için çok fazla cadı çekememişti.


“Fareleri de soylular yönetiyordu zaten… Ayrıca eğer Kilise, Arşidük Adası’ndaki sırrı öğrenirse başım gerçekten belaya girerdi.”


“Yani sen soylulara cadılarla geri ödeme mi yapıyordun?”


“Evet. Bunu soylularla aynı yolda olduğumuzu garanti altına almak için yapmıştım. Cadıları illegal şekillerde ellerinde tuttuklarında doğal olarak Kilise’ye dikkat ediyorlar ve fareleri de buna göre ayarlıyorlardı. Kutsal Şehrin dikkatini benden uzağa çekerlerdi. Yalnızca yerel lordlar bu ticarete tamam dediklerinde onların bölgelerinde haber yaymaya başlayabilirdim. Bu sayede de riski en aza indirebiliyordum.” dedi Heidi düşük bir sesle…


Roland, savaş dışı cadıların hayatlarında sonradan ne olduğunu öğrenmek zorunda değildi. Tahmin edebiliyordu. Hayatlarının geri kalanı boyunca muhtemelen karanlık odalara kitlenmişler ve büyülü güç ısırması olduğunda da çoğu genç yaşta ölmüştü. Yetişkinliğe ulaşan birkaç şanslı cadının kaderleri bile mühürlenmişti. Onları sadece kendi şehvetleri için kullanan soyluların ellerinde ya da Kilise’nin ellerinde ölmüş olmalıydılar.


O sırada Heidi, Bülbül’ün öfkelendiğini açıkça hissederek refleks olarak geriye kaçmış ve haykırmıştı: “Majesteleri… Söz vermiştiniz!”


Roland, kolunu uzatarak Bülbül’ü durdurdu ve soru sormaya devam etti: “Bu işleri senin için kim yapıyordu? Iffy, senin Annie ile hiç tanışmadığını söyledi.”


“Skyflare… Ashes’ın öldürdüğü…”


“Başka biri? Bloodfang Derneği'nin diğer cadıları bu konuda hiçbir şey bilmiyor muydu?” diye sordu Roland.


Heidi başını salladı.


“Sesli söyle!”


“Evet…”


Roland gizlice rahat bir nefes almıştı: “Son soru… Bloodfang Derneği’nin her yerde savaş cadılarını işe almaktan amacı ne?”


Kısa bir sessizlikten sonra Heidi: “Ben sadece babamın kendisine ait olması gereken tahtı ele geçirmesine yardımcı olmak istemiştim…” dedi.


Heidi duraksamıştı sonrasında… Ama Roland ne söyleyeceğini kolaylıkla tahmin edebiliyordu. Arşidük Morgan’ın ölümünden sonra Bloodfang Derneği; Heidi’nin kendi güç arzusunu yerine getirme aracı haline gelmişti.


Bodrumdan çıkarken Bülbül aniden Roland’ın elini tutarak sordu: “Bu katilin hayatını gerçekten bağışlayacak mısın?”


“Heidi Morgan, Uyku Adası’nın bir cadısı… Benim onu idam etmem uygun olmaz. Tilly sadece gerçeği bulma konusunda yardımımı istedi. Onu Batı Bölgesi’ne getirmesinin sebebi bu…”


“Yani sen…” diyen Bülbül’ün gözleri parlamaya başlamıştı.


“Uyku Adası’nın onu bağışlayıp bağışlamaması benim karar verebileceğim bir şey değil…” diyen Roland, ellerini iki yana açmıştı. 



...

Heidi’nin şu yaptıklarına bak be! Ne kötü bir insanmış!

Roland’ın ceza vermemesi de doğru karar gibi… Son kararı Tilly’nin vermesi lazım kesinlikle… Bakalım işler nasıl ilerleyecek?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr