Bölüm 596: Özgürlerin Yuvası

avatar
2143 34

Release That Witch - Bölüm 596: Özgürlerin Yuvası




Çevirmen: Lodos

Çok şaşıran Ashes sordu: “Ne dedin sen? Seni terk etmeyi hiç düşünmedim.”


“Demek istediğim bu değil. Burası fena bir yer değil ve… Senin de hoşuna gitti değil mi?” diyen Tilly, Ashes’ın kendisini yanlış anladığını fark etmişti.


Bir an tereddüt ettikten sonra başını salladı Ashes: “Cadı Birliği’nin burada kalmak ve Roland’a çalışmak için kendi nedenleri olmalı. Ama biz farklıyız, bizim kendi evimiz var.”


“Bu savaşın bizim için muhtemel olan sadece üç sonucu var.” diye Ashes’ın sözünü keserek araya girmişti Tilly: “İlki; Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu’na yeniliriz ve Kuzey Bölgesi’ndeki bir hendekte ölürüz. Bu şartlar altında ne Uyku Adası ne de Neverwinter bizim için önemli kalacaktır…”


“Hayatım üzerine yemin ederim Leydim… Asla böyle bir yerde ölmeyeceksiniz.” diyen Ashes, aceleyle elleriyle Tilly’nin ağzını kapatmış ve bir anda saygılı dile dönüvermişti.


Tilly, Ashes elini çekene kadar gülümseyerek baktı ve sonra şöyle dedi: “Bu sadece bir hipotez. Ben de Kilise tarafından öldürüleceğimi düşünmüyorum.”


“Bu yüzden yüksek sesle söyleme. Sen sık sık dersin ki eğer bir şeyi çok söylersen…”


“Kendisini meydana getirecek bir kehanet olur.” diye tamamladı Tilly. Kalenin enerji ve canlılık dolu arka bahçesine bakmak için mutfaktaki küçük pencereye yürüdü: “Bu yüzden sana ilk başta o hipotezi söyledim. İkinci olasılık ise şu: Roland savaşı kaybeder ama biz hayatta kalırız. Bu olursa Gökhisar Krallığı artık Kilise’ye direnemez, Neverwinter yakılır yıkılır ve Roland’ın da gidecek tek bir yeri kalır.”


“Uyku Adası mı?”


“Evet. Tanrı İradesi Savaşı başlayıncaya dek adadaki kiliseye kadar savaşmaya devam ederiz. Belki de insanoğlunun türü yüzlerce yıl sonra tükenecektir. Ama o kadar uzun yaşayamayacağımız için yapabileceğimiz hiçbir şey yok."


“Ya üçüncü olasılık…”


“Kilise’yi yener ve Kutsal Hermes Şehri’ni ele geçirirsek, tüm cadılar zorbalık ve zulümden arınmış olur. Bu sayede de Uyku Adası’nın görevi tamamlanır.”


“T-Tamamlanır mı?”


“Evet. Orası şimdilik sadece cadıların saklandığı yer. Eğer Kilise yok edilirse kendimizi artık Fjord adalarına hapsetmek zorunda kalmayız. Sınırlı kaynaklar ve öngörülemeyen hava koşulları nedeniyle Fjordlar bize hoş bir yaşam alanı sunamaz. Ama elbette Uyku Adası’nı terk etmeyeceğiz ve Uyku Büyücüleri’ne devam edeceğiz. Tek değişiklik; istediğimiz şehirde yaşayabiliyor olmamız olacak.”


“Cehennemde şeytanlar her tarafını kuşatsa bile her zaman yanında olacağım.”


“Tuzlu balık ve balık çorbası ile dolu bir dünyada da yanımda olur musun?”


“Ee…” diyen Ashes aniden ne söyleyeceğini bilememişti.


Tilly elinde olmadan güldü: “Rahat ol… Çok fazla o tür yemekler benim de midemi rahatsız ediyor. Muhtemelen ara sıra buraya gelip biraz kalacağım. Yemek konusunda ben de biraz değişiklik istiyorum.”


“Hey! Ne konuşuyorsunuz?” diyen Andrea, kapıyı açarak boynunu uzatmıştı. Bir bornoz giymişti ve başının üstünde de ahşap bir leğen duruyordu.


“Onlar ne için?” diye soran Ashes, kaşlarını çatmıştı.


"Banyo yapmak için…” diyen Andrea hafifçe sırıttı: “Gemide on günden fazla kalınca koktum. Ama birisinin bu kadar güçlü bir balık kokusunu duymaması çok da şaşırtıcı değil. Leydi Tilly… Siz de geliyor musunuz?”


“Evet, bekle beni… Üstümü değişeyim.” diye cevap verdi Tilly.


“Ee... Ben de geliyorum…” diyen Ashes, az önceki iğnelemeyi hiç duymamış gibi yapmıştı.


“Hadi ama… Seni davet etmedim ben…” diyen Andrea, gözlerini yuvarladı.


“Ben Tilly'ye eşlik edeceğim, sana değil. Yanlış anlama…”


Gözleriyle tartışan ikisine bakan Tilly rahatlayarak Kilise’yi yendikten sonra da hepsinin nasıl mutlu şekilde yaşayabileceğini hayal etmeye başlamıştı.


*******************


Roland, Bülbül elinde kurutulmuş balıkla gelene kadar ofisinde uzun süredir sersemlemiş halde oturuyordu.


Beklentilerinin tam aksine olacak şekilde en son burada olduğu zaman onu ağabeyi olarak tanımayan Tilly, bugün aniden ona ‘ağabey’ demişti. Roland hem mutlu olmuş hem de kafası karışmıştı. Çünkü kendisini Prens Roland olarak mı yoksa sadece güvenilir bir arkadaş, muhafız olarak görüp görmediğini merak ediyordu.


“Evet, sana ağabey dedi. Çok büyük bir şey değil. İstersen ben de sana öyle sesleneyim.” dedi Bülbül.


“Sence onun bana karşı tutumunu değiştiren şey nedir?”


“Kim bilir? Belki de samimiyetini görmüştür. Çünkü Uyku Adası’nı bölmek için Bloodfang Derneği cadılarını kullanmadın ve Kilise’ye hızlıca savaş ilan ettin. Boş vaatlerin ve sözlerin yanında bu eylemler daha ikna edici olur. Ama bu sadece benim tahminim. Belki de sadece bir dil sürçmesidir.” diyen Bülbül omuz silkti.


“Evet. Neden dediği, ‘demiş olduğu’ gerçeği kadar önemli değil. Tilly’nin değişmesini sağlayan şey ne olursa olsun sonuçta bana yaklaştı. Bu da demektir ki; Uyku Adası cadıları üstünde daha fazla bir tanınırlığa ulaştım.” diye düşünen Roland, sonrasında Bülbül’e baktı ve: “Artık şu Heidi Morgan ile tanışma zamanımız geldi.” dedi.


...


Kalenin bodrumundaki zindana giren Roland, Heidi'nin samandan yapılmış yatağın üstünde bilinçsizce yattığını gördü. Siyah-kırmızı kan lekeleriyle kaplı bacağındaki yara mükemmel şekilde iyileşmişti.


“Nana'nın güvenliğinden emin olmak için Nana tedaviye başlamadan önce Heidi Morgan'ı bayılttım. Öbür türlü üstündeki Tanrı Gözü’nün İntikamı taşını çıkarmak çok büyük tehlike arz ederdi. Bloodfang Derneği’nin diğer cadısından çevresi sarıldığında Andre’yı rehin almaya çalıştığını öğrendim.” diye Roland’ın kulağına fısıldadı Bülbül.


“Anladım. İyi iş çıkarmışsın.”


Heidi'nin boynuna ve bileklerine Tanrı'nın Gözü’nün İntikamı taşlarıyla monte edilmiş demir çemberler vardı ve özel aletler olmadan kilitlerini açmak imkânsızdı. Bunu yapmalarının sebebi Heidi’nin güçlü bir savaş cadısı olmasıydı.  


On adım yakınındaki tüm nesnelere ölümcül zarar verebilir ve onların içten çökmelerine neden olabilirdi. Tilly’nin söylediklerine göre her şey çöküyordu, istisnası yoktu.


Ve bir canlının karın ve göğüs boşluğu da çökerek iç organları sıkışacaktı. Bu da Roland'ın aklına diş macunu tüpünün sıkılmasını getirmişti.


Roland'ın bakış açısına göre Heidi savaşmak yerine fabrikada çalışmalıydı.


Hammaddeleri ezmek için bir baskı makinesi yerine geçebilirdi. Çalışmalar esnasında mol ve atom kavramları arasındaki farkı anlarsa büyük işler yapacağına inanıyordu Roland.


Ama ne yazık ki onun için çok geç olduğunu da biliyordu.


“Uyandır onu…” dedi Roland.


Bülbül başını salladı ve Heidi'yi kaldırarak parmaklıklara yaklaştırmak için zindana girdi.


Roland yukarıdan Heidi’ye baktı: “Ben Gökhisar Kralı Roland Wimbledon. Duydum ki benimle özel bir konuşma yapmak istiyormuşsun. Seni dinliyorum.”


...

Tilly güzel konuştu hakikaten… Bu Ashes da Tilly’ye çok sadık ve bağlı, takdir edilesi bir özellik…

Tilly ne zaman abi dese Roland’ın aklı karışıyor, bu güzel bir detay aslında… Her neyse… Bakalım şu Heidi Morgan neler söyleyecek…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr