Bölüm 595: Filizlenme

avatar
2202 32

Release That Witch - Bölüm 595: Filizlenme




Çevirmen: Lodos

“Yakalama esnasında mı yaralandı Heidi?”


“Bacağından vuruldu. Kanamayı durdurduk. Ama muhtemelen şimdilik yürüyemeyecek."


“Diğerleri nasıl?”


“Bloodfang Derneği'nden Skyflare isimli bir cadı dün gece öldü.” diyen Tilly iç çekti: “Benim cadılarım iyi.”


Başını sallayan Roland: “Nana'ya onu tedavi etmesini söyleyeceğim. Diğer konuları da… Kaleye geçince konuşalım.” dedi.


...


Bloodfang Derneği'nin liderini sorgulamaya kıyasla Kilise istilası o anda Roland için daha önemli durumdaydı. Ofise döndükten sonra önce Uyku Adası’ndaki durumları sordu sonra da Kuzey Bölgesi’nden gelen mektubu Tilly’ye ve diğer cadılara gösterdi. Andrea ve Ashes de bulunuyordu ofiste…


Roland gizli uyarı mektubunu aldığından beri olan biten hakkında net bir fikir edinmek için Hill Fawkes ile iki kez temasa geçmişti. Cadılara bildiği her şeyi anlattıktan sonra Andrea elinde olmadan başını sallamış ve: “Aptal Otto! Tıpkı küçüklüğünde nasıl hareket ediyorsa şimdi de öyle hareket ediyor. Oro olmadan saraya girmeye asla cesaret edemezdi.” demişti.


“Ama en azından Kilise’nin bize ne yapacağını ortaya çıkarmayı başardı. Hem bunu asıl olarak senin için yaptı.” diyen Ashes, omuz silkti.


“Ona cevap verdin mi?” diye Roland’a sordu Tilly.


“Onu aceleci davranmamaya davet ettim. Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı bile cadıyı etkileyemiyorsa sıradan insanların onu yenmesi neredeyse imkânsız olacaktır. Ayrıca Prens Appen, Tanrı’nın Cezalandırma Savaşçıları olduğunu da belirtti. Şafak Krallığı, Gökhisar Krallığı’ndan epey uzak… Ona doğrudan yardım sunamam. Bu şartlar altında Kilise, Gökhisar Krallığı’na odaklanana kadar Kilise’nin sırrı hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmak akıllıca olacaktır.” diyen Roland, herkese çay doldurmuştu.


"Kendini iyi kontrol edemeyebilir. Dürtüleriyle hareket etmek çocukluğundan beri Otto Luoxi’nin bir alışkanlığıdır…” diyen Andrea, kaşlarını çatmıştı.  


“Kendini iyi kontrol edecek. Çünkü ona başka bir şey söyledim.” diyen Roland gülümsedi ve devam etti: “Ona Andrea'nın benim evimde güvende olduğunu ve Kilise’ye karşı savaşmak zorunda kalsa bile düşmanın ona zarar veremeyeceğini söyledim. Ayrıca onu; eğer ölürse bir daha Andrea’sı ile asla görüşemeyeceğini söyleyerek uyardım.”


“Gayet ikna edici…” diyen Ashes, uzunca bir ıslık çalmıştı.


“Yeter.” dedi Tilly. Yaklaşan bir kavgayı önlemek için hemen söze dalmıştı. Roland'a yönelttiği bakışlarıyla bu konuyla dalga geçtiği için onu suçlayarak konuyu değiştirdi: “Kilise’nin işgali hakkında ne yapacaksın?”


“Öhhö… Soğuk Rüzgâr Sırtı’nın altında silahlar ve toplarla bir savunma hattı inşa edeceğim.” dedi Roland. Çekmecesinden bir harita çıkardı ve masanın üzerine koydu. Kuzey Bölgesi’nin sınırına işaret ederek söze girdi: “Haberi aldığım an savaş malzemelerini Derinvadi Kasabası’na ulaştırmaları için Birinci Ordu’yu yolladım. Aynı zamanda krallığımdan Kilise’nin etkilerini de silecekler yoldalarken… Bunlara bakıldığında Kutsal Hermes Şehri, çok geçmeden Gökhisar’ın; Soğuk Rüzgâr Sırtı’nı üs haline getirmek isteyeceğini anlayacaktır.”


“Eylemlerinizi kasıtlı olarak mı açık ediyorsunuz? Kıt kafalılık etmek istemem ama çoğu zaman düşmana sızan, ulaşan istihbaratların yanıltıcı ve yanlış olmasını istemez miyiz?” diye sordu Andrea.


“Ama ancak bu sayede Kilise’nin ilk önce nereye saldıracağını garanti edebilirim. Bu sayede de halkım daha az acı çekmiş olacak. Ayrıca Birinci Ordu’nun savaşlarda en iyi olduğu şey de kafa kafaya çarpışma…” diyen Roland, planlarını açıkladı.


“Anlıyorum.” diyen Tilly, başını salladı: “Oldukça iyi bir fikir bu…”


“Ama hala gizli bir tehlike var: Safkan cadılar. Güçlü ateş gücü sayesinde görünür düşmanlar hakkında endişelenmemize gerek yok. Ancak safkan cadılar hakkında pek bilgimiz yok. Bu sebeple onlar Birinci Ordu’ya hiç beklenmedik sıkıntılar verebilirler. Sadece büyülü güce sahip cadılarımız onlara karşı savunma yapabilir.” diye ekledi Roland.


“Bu yüzden buradayız. Güven bana ağabey… Uyku Adası’nın cadıları sizinle beraber savaşacak.” diye cevap verdi Tilly.


*******************


Cadı Evi’ne geri dönen Tilly, önceden de kaldığı daireye yerleşmişti.


Oturma odası ve yatak odası, tıpkı son kez gördüğü gibi görünüyordu. Masanın üzerinde bir parça toz yoktu. Anlaşılan Roland burayı sık sık temizletmişti.


Banyo için kullanılan üç ahşap leğen, kapının yanına dizilmişti. Temiz kıyafetler güzelce katlanarak leğenlerin içine koyulmuştu. Hemen yanında giyimi çok rahat sandaletler vardı. Kraliyet ailesinde yetişmiş Tilly, düzenli olarak banyo yapmaya alışmıştı. Ama asla sürekli sıcak suyun bulunduğu burası gibi bir yerdeki kadar sık yıkanmamıştı.


Taze yiyeceklerin kokularını takip ederek dolabı açınca çeşitli baharatlarla harmanlanmış kurutulmuş et parçaları ve ekmek görmüştü. Acıktığı an kolaylıkla karnını doyurabilirdi.


Prenses Tilly maddi konforlara düşkün bir insan olmamıştı hayatı boyunca… Ama bunları görünce elinde olmadan sevinmişti.


“Ah... Banyo yaparken yine kokulu sabun kullanabilirim. Ha? Leğendeki havlular da yepyeni görünüyor.” diyen Andrea’nın sesi oturma odasından geliyordu.


“Yeni havlu senin için iyi bir şey değil mi işte?” diye sordu Ashes.


“Benim için iyi de senin için değil. Sana yepyeni bir havlu vermek israf olur.”


“Ne dedin sen?”


“Bence getirdiğin paçavra senin işini görür. Tuzlu, kokulu deniz suyunda banyo yapmayı sorun etmeyen bir insan neden bir havluya ihtiyaç duyar ki?”


O tanıdık didişme seslerini duyan Tilly sessizce gülümsedi. Herkesin Neverwinter’ı sevdiğini düşündü. Bloodfang Derneği’nin cadıları bile buraya geldikten sonra değişmişlerdi.


Tıpkı herkes gibi kendisinin de bu şehri sevdiğini hissediyordu.


Yaşam kalitesindeki iyileşme, diğer cadıların değişmesinin nedenlerinden biri olabilirdi evet… Ancak Kral Wimbledon III tarafından sürekli şımartılan Prenses Tilly için bu durum geçerli değildi… Saraydaki hayatına kıyasla bu hayat yeni ve ilginçti. Ama lüks değildi, aynıydı…


Cadıları asıl çeken şey başka bir şey olmalıydı.


Bu şehirde kaldığı süre boyunca doğal bir şekilde rahat hissetmişti kendisini Tilly… Şimdiye kadar neden böyle hissettiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Roland cadılara çay doldurduğu sırada bir anda fark etmişti.


Roland, cadıları gerçekten kabullenmişti. Ve onlara kendisine yetenek sunabilecek yardımcılardan çok dostları, arkadaşları olarak davranıyordu.


O kim olursa olsun; ister Lord, ister Prens, isterse de Kral… Tilly, onun bu tavrının hep aynı kaldığını anlayabiliyordu.


Cadıları ciddi ciddi arkadaşları olarak görüyordu ve bunda da çok samimiydi.


“Sen iyi misin?”


Bu sözlerini duyunca dönen Tilly, arkasındaki Ashes’ın mutfak kapısını yavaşça kapattığını gördü.


“Ne?”


“Neden bugün ona ağabey dedin? Uyku Adası’nda iken ona yardım etmenin tek sebebinin sadece kendine bir yardımı dokunması olduğunu söylememiş miydin? Ve… Sen onun Prens Roland’a hiç benzemediğini de söylemiştin…” diye soran Ashes, tereddütte idi.


“Onun o aptal, korkak ağabeyim olduğunu sanmıyorum. Açıkçası o olup olmaması da umurumda değil.” diyen Tilly, bir an duraksadıktan sonra sordu: “Bu Kilise’ye karşı olan savaşın anlamını hiç düşündün mü?”


“İntikam almak anlamına mı geliyor?”


“Hayır.” diyen Tilly, başını salladı: “Yaşama özgürlüğü anlamına geliyor. Sen hiç buraya taşınmayı düşündün mü?” 



...

Güzel bir bölümdü. Birkaç bölümdür süren o olaylar hengâmesine biraz ara verildi ve güzel diyaloglar okuduk. Acaba Ashes Tilly’ye nasıl bir cevap verecek ve bu konuşma nereye gidecek? Göreceğiz…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr