Bölüm 594: Sığ Sahil ve Yeniden Birleşme

avatar
2207 31

Release That Witch - Bölüm 594: Sığ Sahil ve Yeniden Birleşme




Çevirmen: Lodos

“Ne hoş bir sürpriz…” diye düşündü Roland.


Roland’ın beklentilerinin dışında olacak şekilde Tilly, ona yardım etmek için birkaç savaş cadısı göndermek yerine kendisi de geliyordu. Bu; ya onun Uyku Adası’ndaki sorunu çözdüğü ya da adanın istikrarı hakkında şimdilik endişelenecek bir şeyler olmadığı anlamına geliyordu.


Mektubu aldıktan bir gün sonra Roland, Anna ve diğer cadılarla birlikte Sığ Sahil’de Tilly'yi bekliyordu.


Yarım ay sonra dahi kum ve çamurdaki yontma izleri görülebiliyordu.


Gelecekte depo ve denizci yurdu yerine geçecek prototipler olarak başit ahşap evler ve kulübeler inşa edilmişti. Ahşap evlerin rüzgâra gelen tarafları turuncu bir anti bozulma kaplaması ile kaplanmıştı. Aynı zamanda bu kaplama, evlerin güzel ve çarpıcı görünmesini de sağlıyordu. 30 metrelik kumsal düzleştirilmiş ve dış tarafı tuğlalardan yapılmıştı. Şu anda geçici bir rıhtım olarak görev yapıyordu. Buradaki doğal deniz limanı sebebiyle Roland’ın bir iskele inşa etmesine bile gerek kalmamıştı. Üç direkli gemiler bile doğrudan yanaşabilirdi.


Cadıların çoğu Sığ Sahil’i gelişim aşamasındayken ilk defa görüyordu. Bu yüzden etrafa meraklı meraklı bakıyorlardı.


“Orası çökmüş tersanenin büyük çukuru mu? Ne yapıyorlar şu anda orada?” diye soran Anna, Roland'ın yanına yürümüş ve birçok işçinin çalıştığı uzaktaki yeri işaret ederek böyle sormuştu.


“Demek sen de duydun…” dedi Roland hafifçe utanarak…


“Evet. Nana üç işçinin bacaklarını kırdığı gün söylemişti bana…”


Tersanenin çökmesi ve bir test esnasında kok fırının patlaması, Sınır Bölgesi’nde bu yılın büyük kazalarındandı. Fırın patlaması araştırma-geliştirme kısmında ödemesi gereken bir bedel olarak düşünülebilirdi. Ancak tersanenin çökmesi çoğunlukla kendi tedbirsizliklerinden kaynaklanıyordu.


Sığ Sahil’deki yumuşak zemin koşulları göz önüne alınarak İnşaat Bakanı Karl, tersanenin tepelerin yakınında inşa edilmesini önermişti. Çünkü oradaki zemin daha sağlam bir temel sağlayabilirdi. Ancak Roland zaman sınırı sebebiyle Karl’ın önerisini reddetmişti. Tepeleri gömerek yamaç inşa etmek uzun zamana alacağından dolayı Yıldırım için gereken buhar gemisini inşa etmeye en erken gelecek yılın başında başlayabilecekti.


Roland, yumuşak zeminin çok bir problem olmadığını düşünüyordu. Lotus’un tersanenin çelik bir iskeletini yapması ve sonrasında da içine beton dökülmesi yeterli olacak gibi geliyordu.


Proje ilk aşamada beklediği gibi iyi gitmişti. Çelik yapıyı korumak için tasarlanan dikey duvarlar, beton sertleştikten sonra oldukça sağlam görünüyordu. Süreçten dolayı epey tatminkârdı. Ancak en nihayetinde işçiler kapıyı monte ederken bir kaza yaşanmıştı.


Kol kalınlığındaki kapı Sinekkuşu tarafından serbest bırakılınca her iki tarafındaki beto duvarlarla beraber düşerek montajda çalışan işçileri yere gömmüştü. Sinekkuşu her ne kadar anında kapıyı tüy kadar hafifleştirse de işçiler çoktan ağır yaralar almıştı. Nana olmasa hiçbiri hayatta kalamazdı.


Daha sonraki araştırmalarda, beton dökme işlemi sırasında bir miktar kum ve çamurun işçilerin ayaklarının altından girerek dibe düştüğünü, bunun sonucunda da dikey duvarların zemine sıkıca yapışmadığını görmüşlerdi. Aynı zamanda zemin ile dikey duvarlar arasındaki görünüşte sağlam olan bağlantı aslında sadece ince bir beton tabakası idi. Ağır kapı da duvara yerleştirildiği an çelik yapı bu ağırlığı taşıyamamış ve duvarlarla beraber çöküvermişti.


Modern çağda olsalar bu, Roland'ın büyük bir hatası olurdu. Ama bu çağda inşaatlarda ve yapım aşamalarında sık sık kazalar yaşanıyordu. Yani bırak Roland’ı suçlamayı kimse bu kazaları o kadar önemsemiyordu bile… Sadece Roland kendisini suçlu hissederek işçiler için derinden üzülmüştü.


Boğazını temizleyerek söze girdi: “Ahşap direklerle toprak istinat duvarı inşa ediyorlar.”


“Tersanenin yanında toprağın da çökmesini önlemek için mi?” diye soran Anna çok geçmeden Roland’ın demek istediklerini anlamıştı.


“Tıpkı ağaç kökleri gibi… Ahşap direkler çaprazlanarak sürtünmeyi arttırmak için yere yerleştirilecek. Bu sayede dikey duvarlar da düşmeyecek.” diyen Roland, başını salladı. Bu sefer betonu dökmeden aşağıda çamur ya da kum olup olmadığını iyice kontrol edecekti. Dersini almıştı.


“Bakın! Bir gemi geliyor!” diye aniden bağırdı Gizemli Ay.


Hepsi deniz ile gökyüzünün buluştuğu yere bakmışlar ve yavaş yavaş onlara doğru gelen pembe bayraklı, yelkenli gemiyi görmüşlerdi.


Bu gemi ‘Güzellik’ olmalıydı.


Sığ Sahil’e yaklaştığında iyice yanaşmadan önce yönünü ayarlamak için bir süre denizde bekledi. Anlaşılan ilk etapta Sığ Sahil’i tanıyamamışlardı.


Roland, Tilly ile, Gökhisar Krallığı’nın Prensesi Tilly Wimbledon ile, yeniden buluşmuştu.


Sağ elini uzattı. Samimi şekilde el sıkıştılar. Birkaç ay boyunca birbirlerini görmemişlerdi. Ancak birbirlerinin yüzlerindeki gülümsemeyi görünce tekrardan yakın olduklarını hissetmişlerdi.


“Ne harika bir yeniden birleşme…” diye düşündü Roland.


Cadılar ise Tilly'yi ve cadılarını öyle resmi bir şekilde selamlamamışlardı.


Honey, Candle ve Evelyn hemen koşarak eski arkadaşlarına sarılmışlardı. Andrea, bir soylu hanıma tamamen aksi bir hareket olacak şekilde kolunu Bülbül’ün omzuna atmıştı. Wendy, Ashes’ın ellerini tutarak ona son zamanlar hakkında sorular sormuştu. Öbür taraftan Softfeathers ise Tilly’nin yanında Bloodfang Derneği’nden de bir cadı geldiğini görünce şaşırmıştı.


“Neden buraya geldin?” diye soran Softfeathers solgun görünümlü cadıya giderek böyle sormuştu: “Heidi Morgan’ın buraya seni gönderme sebebi Iffy’den ve benden haber alamamış olması mı?”


“Hayır. Leydi Heidi şimdi gemide.” diye cevap veren cadı başını salladı.


“Ne? O da mı geldi yani Batı Bölgesi’ne?” diye haykıran Softfeathers epey şaşkındı. Haykırması herkesin dikkatini çekmişti.


Sesinden korktuğunu anlamak zor değildi.


“Heidi kim?”


“Bloodfang Derneği'nin lideri gibi görünüyor şimdilik…”


“Ah, evet. Iffy ondan bahsetmişti.”


“Burada ne yapacakmış?”


Bunları duyan Roland, Tilly'ye baktı: “Aranızdaki anlaşmazlıklarınızı çözdünüz mü?”


“Şu anda onu kontrol edip etmediği kast ediyorsan; evet, ediyorum. Planım işe yaradı ve Heidi sahte Annie'yi öldürmeye çalıştı. Ama bana Bloodfang Derneği’nin reddettiği cadıların nereye gittiğini söylemeyi reddetti. Sadece seni gördüğünde sana söyleyeceğini söyledi.” diyen Tilly, ellerini iki yana açmıştı.


“Ben mi?” diye soran Roland, şaşkındı.


“Evet. Sanırım seni hayatla arasındaki son dal olarak görüyor.” diyen Tilly, gözlerini kırparak devam etti: “Şu anda Gökhisar’ın hükümdarısın. Seküler soyluları temsil ediyorsun. Eğer sana yeterince çıkar sağlarsa onu kurtaracağını hatta Kurt Yüreği Krallığı’ndaki gücünü tekrar kazanmasına yardım edeceğini düşünüyor olmalı.”


“Bana ne yapmam gerektiğini mi söylemeye çalışıyorsun sen gizlice?” diyen Roland kendini tutamayarak kahkaha atmıştı. Tilly dikkatsiz davranmaya ve lafı gevelemeye çalıştığı an çok sevimli görünüyordu: “Güven bana… Ben cadıların hayatını çıkarlara değişecek bir adamsam onu buraya getirme hiç… Her neyse… Tanışacağım bu cadı kim? Sanırım daha önce hiç görmedim onu…”


“Nightfall, Bloodfang Derneği'nin bir savaş cadısı. Heidi'nin hayatının devam etmesini sağlamak için Simbiyoz Tohumu’nu kullanmasaydı Heidi buraya, Neverwinter Şehri’ne kadar dayanamazdı.” diye cevap verdi Tilly.



...

Tersanedeki işçilere üzüldüm. Neyse ki Nana var da hemen halletmiş. Roland da hakikaten hata yapsa bile böylesi bir çağda yaşadığı için kurtuluyor JJJ

Tilly ile Roland da tekrar buluştular. Ve bu sefer büyük gelişmeler yaşanıyor. Heidi Morgan meselesi, Kilise ile yapılacak savaş ve şeytanların ortadan kayboluşu… Bakalım olaylar nasıl ilerleyecek…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44262 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr