Bölüm 593: Siyahtaş Ormanı

avatar
2075 30

Release That Witch - Bölüm 593: Siyahtaş Ormanı




Çevirmen: Lodos

Kamptaki şeytanlardan hiçbir iz olmadığı doğrulandıktan kısa süre sonrasında bir keşif birliği kurulmuştu.


Kırmızı sisin ortadan kaybolmasının nedenini bulmak için Maggie, soruşturmayı Agatha'yı kampa taşıyarak yönlendirmişti. Aynı zamanda Soraya ve Summer ile Birinci Ordu’nun 50 askeri de onlarlaydı.


“Gelmek üzereyiz. İnmeye hazır ol!” diyen Şimşek, Maggie’ye doğru bir işaret yaptı.


“Ah!”


Agatha başını kaldırdı ve Kayalık Plaj’ın yavaş yavaş görüşüne girdiğini fark etmişti. Tıpkı küçük kızın dediği gibi ağır kırmızı sis tamamen kaybolmuştu. Altındaki koyu kahverengi toprak çıplak kalmış gibiydi. Çevresindeki koyu yeşil ormandan farklı olarak kamp alanında hiçbir ağaç yoktu. Yerin yüzeyi yırtılmıştı sanki…


Agatha şeytanların ikametgâhına ilk kez yaklaşıyordu.


Keşif Topluluğu’nun bir üyesi olarak elinde olmadan bir heyecan patlaması yaşıyordu.


“Şimşek iniyor! Tekrar ediyorum: Şimşek iniyor!”


“Dikkatli ol! Herhangi bir tehlike varsa direkt kaçmayı unutmayın!” diye mühürden Roland'ın sesi gelmişti.


“Şimşek anlıyor!”


Kanatlarını katlayan Maggie de yere doğru keskin bir şekilde dalışa geçmişti.


Ayaklarının altındaki manzaranın bir anda mavi okyanustan kirli beyaz engebeli kayalıklara ve sonrasında da nemli kahverengi topraklara doğru hızla değiştiğini gören Agatha, ani bir şoktan sonra devasa binek canavarı olan Maggie’nin çoktan güvenli bir şekilde indiğini fark etmişti.


“Şeytanlar gerçekten böyle bir yerde mi yaşıyor? Gökyüzünden bakıldığında burada herhangi özel bir şey yok. Ama şu an gerçekten garip görünüyor.” dedi Şimşek.


Agatha da aynı şekilde hissediyordu.


Siyah ve taş kuleler, sanatsal bir karmaşaya tutulmuş bir orman gibi boş zeminde sağda solda duruyordu. Bu garip binalar, yukarıdan gördükleri siyah noktalardı. Yükseklikleri yaklaşık 3-4 kattı. En kısa olanlar bile ekipten yüksekteydi. Yoğunluk açısından cephedeki birliklerden daha fazlalardı.


Anlaşılan bu taş kulelerin kırmızı sis depolamaktan başka bazı işlevleri de vardı.


“Onlara ne olduğunu bilmiyorum. Ama çok uzun zaman önce olmamış olmalı…” dedi.


“Neden böyle söylüyorsun?” diye merakla sordu Şimşek.


“Taş kuleler tamamen solmamış.” diyen Agatha en yakın Siyahtaş’a işaret etti: “Yüzeyleri sadece soluk, ne pürüzlüler ne de kırılganlar… Kutsal Birlik’in savaştayken fethettiği çorak topraklardan tamamen farklı görünüyorlar. Bu da şu demek: Ya şeytanlar geri çekilme niyetinde değillerdi ya da geri çekilmek için acele bir karar verdiler.” diyen Agatha, bir an duraksadıktan sonra: “Kampın merkezine, en yüksek kuleye, Gözcü İblis’in yaşadığı yere gidelim. Belki başka bir şey bulabiliriz.”


“Umarım Summer bir neden bulabilir... Ah!” diyen Şimşek aniden bir çığlık atmıştı. Önde yürüyordu ve aniden yere batıvermişti. Bu sahneyi gören Maggie, hızla Şimşek’e gitmek için bir güvercine dönüşmüş Agatha da önünde bir buz bariyeri meydana getirmişti.


Daha fazla hareket olmadan önce küçük kız yerdeki delikten uçtu ve: “Ben iyiyim.” diyerek vücudundaki kiri çırparak sordu: “Buradaki tuzağı kim kurar?”


Rahat bir nefes alan Agatha, tam buz bariyerini dağıtmaya hazırdı ki Şimşek’in bir sonraki sözleri tekrardan alarma geçmesine yetmişti.


“Aa! İşte bir şeytan!”


Şimşek’in kafasına konmuş olan Maggie: “Evet. Ama ölü gibi görünüyor sanki…” dedi.


“Belki de… Aksi takdirde başım belaya girerdi.” diyen küçük kız göğsüne vurdu hafifçe. Hala biraz korkmuş gibiydi.


Elinde bir buz mızrağı tutan Agatha bir göz atmak için geldi. Maggie'nin de dediği gibi çukurda başı sarkmış bir Çılgın İblis yatıyordu. Çıplak derisinin bir kısmı, güneş altında kalmış tuzlu balıklar gibi, kurumuş ve kıvrılmıştı.


“Sylvie'nin bir keresinde şeytanların yeraltında saklandığını söylediğini hatırlıyorum, değil mi?” diyen Agatha teorisini bir kez daha doğrulamıştı. Şeytanlar ister geri çekilmeye karar vermiş olsunlar isterlerse de bir kaza yaşamış olsunlar, muhakkak birtakım acil durumlar oluşmuş olmalıydı. Aksi takdirde bu şeytanlar düzenli emirler almış olurlar ve kırmızı sisin tükenmesinden dolayı can çekişerek ölmezlerdi.


“Uçarak araştırsak daha iyi olur. Bir tuzağa daha düşmek istemiyorum.” dedi Şimşek.


Agatha'yı sırtına alan Şimşek, yere yakın kalarak yavaşça uçmaya başlamıştı. Birkaç sıra taş kuleyi geçince daha geniş bir görüş açısı elde etmişlerdi.


Kamp alanında açık bir alan ortaya çıkmıştı.


“Bu…” diyen Agatha nefes nefese kalmıştı. O açık alanın kasıtlı olarak şeytanlar tarafından terk edilmediği açıktı. Çünkü merkezinde devasa bir delik mağara vardı. Sınır Kasabası’nın meydanı ile neredeyse aynı boyuttaydı ve etrafına dağılmış birçok kulenin enkazı vardı. Üç cadı dipsiz deliğin üstünde durmuşlar, nereye gittiğine bakmaya çalışıyorlardı.


“Seni bulduğumuz yerin aynısı gibi görünüyor.” diyen Şimşek, Agatha’ya bakarak dudaklarını kıvırdı ve sonra sordu:  


Agatha ve Maggie aynı anda Şimşek’i durdurmuştu.


“Tamam.” diyen küçük kız pişmanlıkla iç çekti. Her ne kadar risk almak için yanıp tutuşsa da Majesteleri’nin test çözme cezası vermemesi için kendisini kısıtlamak zorundaydı: “O zaman… Çevresinde bir yürüyüş yapalım.” dedi.


Kampın geri kalanındaki yerlerde sadece ufak farklılıklar vardı. Ama elbette üç cadının keşifleri de tamamen sonuçsuz değildi. Maggie, düz çatılı bir taş kulede çok sayıda büyülü taş ve bir de solmuş ölü bir Kaos Canavarı bulmuştu. Aslında Maggie, sadece taş kulenin üstünde bir süre konmak istiyordu. Ama dar bir boru bulmuştu. Muhtemelen şeytanlara kırmızı sis doldurmak için kullanılıyordu.


Birinci Ordu iki gün sonra Kayalık Sahil’e ulaşmıştı.


Lotus dağda çatlamış bir yarık bulmuş ve kayalık duvarda aynı anda sadece bir kişinin geçebileceği bir yol kazmıştı. Maggie de aynı zamanda, ağır makineli tüfekler gibi önemli ekipmanların taşınmasından sorumluydu. 50 asker ve cadıyı iç bölgeye ulaştırmak için büyük çaba sarf etmişti.


Bu halk ile uzaylı şeytan ırkı arasındaki ilk temas idi.


En sert asker bile böyle inanılmaz bir sahneyi görünce korku ve panik hissederdi. Roland da bunu düşünmüştü ve askerlerine aşırı gerginlikten kaçınmaları için kayalık duvara girmeden önce bir kamp kurmalarını emretmişti. Summer’ın tekrarlamalarını izlemelerine ise izin verilmemişti.


Agatha'ya göre; kamptaki yüksek kulenin kaybolduğu zaman bir buçuk hafta ile bir ay arasında olmalıydı. Summer’ın oynatma süresi bir haftayı aştığında büyülü gücünün tüketimi de artacaktı. Bir ay önce meydana gelen olayları canlandırmak isterse günde sadece bir kez kullanabilirdi büyüsünü… Şartlar böyleyken tekrar tekrar denemek dışında yapabilecekleri bir şey yoktu.


Maggie'nin getirdiği büyülü taşlar arasında ancak bazıları kullanışlı idi. Korkunç Şeytanlar’dan elde edilen taşlarla tabii ki kıyaslanamazdı ama hiç yoktan iyiydi. Artık tamamlanmak üzere olan Büyücü Kulesi’nin tek eksiği yaşayan bir şeytandı.


Şeytanların başına gelen olayın tam zamanını bulmak uzun zaman alacaktı. Roland, sonucu beklerken yeni araçlar geliştirmiş ve Fjordlar’dan ikinci gizli mektubu almıştı.


Mektupta Tilly Wimbledon'un Batı Bölgesi’nin Sığ Sahili’ne varmak üzere olduğu yazıyordu. 



...

Gelişmeler, gelişmeler… Devamını çok merak ediyoruz doğrusu…

Tilly’nin gelmiş olması da güzel… Hem Kilise ile yapılacak savaşta yardımları dokunur hem de bu şeytanlarla ilgili meseleden onun da haberi olması güzel bir şey! Bakalım neler olacak…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr