Bölüm 586: Kızıl Su Şehri Savaşı

avatar
2225 32

Release That Witch - Bölüm 586: Kızıl Su Şehri Savaşı




Çevirmen: Lodos

İki gün süren yolculuktan sonra ıssız yeşil alanda köy ve tarım arazisi blokları görünmeye ve Kızıl Su Şehri’nin surları seçilmeye başlanmıştı.


Kızıl Su Nehri'ndeki en büyük şehir olarak nüfusu ve kaynakları eski Kral Şehri ile başa baş kıyaslanabilirdi. Gümüş Şehir’deki madenlerin avantajı olmasaydı; Wimbledon Ailesi’nin ataları zamanında, şimdiki ismi ‘Şafak Şehri’ olan eski Kral Şehri’ni başkent yapmazlardı.


Bir süre teleskopla gözlem yapan Brian, sordu: “İskeleye vardığımızda ne yapacağız? Deniz toplarıyla önce onları bir şok edelim mi?”


“Bu, lordlarını kışkırtabilir.” diyen Demir Balta başını salladı: “Bizim ana hedefimiz kilise. Diğer şeyler bir kenara bırakılabilir. Diplomatik süreç doğrultusunda önce belgeleri sunarız.”


Filo, banliyödeki iskeleye vardığı anda bir kargaşa başlamıştı. Kapı hızla kapanmış ve asma köprü de kaldırılarak hendek açığa çıkarılmıştı.


Brian belgeleri göndermiş ve arkasına da hızlı bir cevap almıştı.


“Majesteleri’nin ordusunun Lord tarafından memnuniyetle karşılandığını ancak koşulları açıklamak için şehre bir elçi göndermemiz gerektiğini söylüyor. Kapıyı açmayacakmış ve meselenin nedenini doğrulayana kadar içeri girmemize izin vermeyecekmiş.” diye rapor etti asker.


“Hangi koşullar? Belgelerde zaten çok net bir şekilde açıkladık.” dedi Brian öfkeyle: “Biz sadece Kilise’ye karşıyız. O Kilise pisliklerinin kaçmasına yardım mı etmek istiyor?”


“Bu sizin de mi hükmünüz?” diyen Demir Balta, geri dönerek Danışma Ekibi’nin üyelerine baktı.


“Ee… Onlar soylularsa evet…” diye cevap veren kişi Petrov’un baş muhafızı Trevor idi: “Şüpheci davranmaları normaldir. Ne de olsa Majesteleri Roland’ın kendisi gelmedi ve Kızıl Su Şehri onun yetki alanında da değil. Sadece düzgünce açıklamak için uygun statüye sahip birisini elçi yollamamız lazım.”


“Uygun statü?”


“Lord’un güvenini kazanabilecek kadar büyük aileden birisi…” diye açıkladı Trevor: “Batı Bölgesi’nden Hanımeli Ailesi gibi mesela…”


Demir Balta, Brian ve Vaner utanarak birbirlerine baktılar. Birinci Ordu’da komutan olmadan önce birisi kum ulusundandı, diğerleri de normal halktandı. Ne soylularla nasıl düzgün bir şekilde iletişim kuracaklarını biliyorlardı ne de uygun statüye sahiplerdi…


“Neden kapıyı doğrudan toplarla patlatmıyoruz!” diyen Brian, sinirlenmişti: “Saldırımızı bir kez hissettiklerinde doğru yolun ne olduğunu anlayacaklardır.”


“Bana izin verin…” dedi Edith: “Kant Ailesi Kuzey Bölgesi’ndeki aristokrat bir aile ve babam da bir Dük. Ben uygun statüye sahibim.”


“Ya bu bir tür hile veya numara ise?” diyen Vaner, tereddüt ediyordu: “Eğer Kızıl Su Şehri Lordu uzun zamandır Kilise ile işbirliği içinde falan ise… İçeri girdiğiniz an sizi tutuklayabilir ve bizi de geri çekilmeye zorlayabilir.”


“Bu onun için iyi olmaz. Siz de alttan almazsınız, değil mi?” diyen Edith gülümsedi: “Aklı başında olduğu sürece elçilere bu şekilde davranarak diğer soyluların antipatisini kazanmaz. Ayrıca diğer taraftan eğer Kilise ile işbirliği içinde olsaydı şehir savaş halinde kapanmış durumda olurdu. Ama ne bir yanan ateş ne de bir kızgın yağ var surlarda…”


“Ben de onunla gideceğim.” dedi Sör Eltek: “Bir zamanlar bir şövalyeydim. Bir tehlike olursa onu koruyabilirim.”


“Endişenizi takdir ediyorum. Ancak Kuzey’in İncisi herhangi bir yardıma ihtiyaç duymaz.” dedi Edith kendine güvenerek…


“Yanınıza bir asker ekibi alın.” diyen Demir Balta, son kararını vermişti: “Bir atış duyduğumuz an saldırı başlatırız.”


...


Bir saat sonra kapı yavaşça açılmış ve asma köprü de indirilmişti.


Bayan Edith’in ve tombulca orta yaşlı bir adamın; gümüş zırhlı bir grup şövalye ve bir grup Birinci Ordu askeri ile kapıdan çıktığını görenler hayrete düşmüşlerdi. Adam epey iyi giyinimli idi. Ancak Edith’in önünde bir uşak gibi duruyordu sanki…


“Bu, Kızıl Su Şehri’nin Lordu Kont Delta…” diyerek lordu onlara tanıtan Edith devam etti: “Ondan bir devriye ekibi yollayarak kiliseyi çevrelemesini ve rahip ile müritlerin kaçması durumunda tedbir almaları gerektiğini söyledim.” dedi ve dönerek diğerlerini tanıttı: “Bunlar Majesteleri’nin Birinci Ordusu’nun komutanları: Lord Demir Balta, Bay Brian ve Bay Vaner.”


“Demir Balta ve… Kim?” diye soran kont ilk defa böylesine bir unvan duymuş olacaktı ki sordu.


“Boş verin…” diyen Edith, güldü: “Bu, Majesteleri’nin kullandığı bir dil işte…”


“Anlıyorum.” diyen Delta boğazını temizledi ve söze girdi: “Zaten duymuştum ki Prens Roland… Hayır… Majesteleri Roland farklı şekilde davranıyormuş, çok yaygın şekilde değil… Her neyse… Kızıl Su Şehri’ne hoş geldiniz! Bağışlayın ama… Majesteleri gerçekten Kilise direnişçilerini yok etmek mi istiyor?”


Kızıl Su Şehri’nin Lordu bu muydu? Brian hayretler içerisindeydi. Hayal ettiğinden çok farklıydı bu Lord…


"Evet.” diye cevap veren Demir Balta, ciddi bir şekilde başını salladı: “Majesteleri’nin yolladığı belgelerde de gayet açıkça anlaşılıyordur ki; Kilise’nin dört krallığı ele geçirme isteği ve isyanlarının resmiyete büründüğü bir gerçek… Ebedi Kış ve Kurt Yüreği Krallıkları’nda yaşanan felaketleri duymuş olmalısınız. Kilise’nin insanlarını temizledikten sonra buradan gideceğiz.”


“O kadar acele etmenize gerek yok.” diyen Delta ellerini ovuşturuyordu: “Bu gece kalede büyük bir ziyafet düzenleyeceğim. Umarım hepiniz katılabilirsiniz.”


Sözde herkesi davet ediyor olsa dahi gözleri Kuzey’in İncisi’nin üstünde kilitlenmişti.


Brian tam reddedecekti ki Edith tereddüt etmeden kabul etti: “Davetiniz için teşekkür ederim. Bu bir onur olur. Ancak önce Majesteleri’nin görevini tamamlamalıyız.”


“Elbette.” diyen kont çekik gözleriyle gülümsedi.


...


Birinci Ordu şövalyelerin rehberliğinde şehre giriyordu. Brian, Kont’un dikkatini çekmeden Edith’e yaklaşarak düşük bir sesle çıkıştı: “Neden kabul ettin daveti? Belli ki başka ahlaksız niyetleri var!”


“Bu, soylular arasındaki normal iletişimdir. Reddetseydik çok kaba olurdu.” diye küçümseyici bir ses tonuyla cevap verdi Edith: “Majesteleri soyluları ordusunun dışında neden bıraktı bilmiyorum. Ama şu an biz Majesteleri Roland’ı temsil ediyoruz. Bu tür şeyleri tamamen reddetmek uygun olmaz. Hem Kont ile iyi bir ilişki olursa Kızıl Su Şehri’ni daha iyi hale getirmek daha kolay olacaktır.” dedikten sonra hafifçe gülümsedi: “Soylu bir erkek başka ne yapacaktı ki?”


“Ee…” diyen Brian, zorlanarak yutkundu. Bir an iç çektikten sonra sordu: “Yani bu tür bir hayata alışkın mısın?”


“O kadar da kötü değil. Sadece biraz sıkıcı…” dedi Edith: “Peki sen hiç bir soylunun hayatına imrenmedin mi?”


“Ben…” diyen Brian, ağzını açmış ama ne söylese bilememişti.


Aniden önlerinde bir kargaşa çıkmıştı. Birisi bağırıyormuş gibiydi. Ve bir şeyin yere düştüğünü duyuyorlardı.


“Ne oldu?” diye seslendi Kont Delta.


Sağ elini yumruk yapan Demir Balta, bağırdı: “Askerler! Beklemede kalın! Tetikte olun!”


Birlikler hemen yürümeyi bırakmıştı. Askerler sırtlarındaki tüfekleri ustalıkla çekmiş ve sütun düzenini bırakarak sıra düzenine geçmişlerdi.


Tam o anda takımın ortasındaki Sylvie, yüksek sesle bağırdı: “Dikkat edin! Önümüzde büyü tepkimesi var!” 



...

Edith ile Brian arasında bir şeyler mi olacak acaba? Olursa fena olmaz gibi, siz ne düşünüyorsunuz?

Bu arada bir sakatlık çıkacağı da kesindi, bizimkiler umarız altından kalkar… Ama yine de ne olur ne olmaz bilemiyor insan… Bakalım nasıl ilerleyecek olaylar…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr