Bölüm 585: Yükleme Günü

avatar
2317 27

Release That Witch - Bölüm 585: Yükleme Günü




Çevirmen: Lodos

Üç gün sonra Diş Sökme Harekâtı’na gidecek 1.500 asker gemilere binmiş ve ilk hedefleri olan Kızıl Su Şehri’ne yönelmişti.


Aynı zamanda stratejik planlamaya göre; Birinci Ordu’nun diğer askerleri de mühimmat ve yiyeceklere Kuzey Bölgesi’ne kadar eşlik edeceklerdi. İç suyollarını takip ederek; Kızıl Su Nehri'nden, Kral Su Nehri'nden, Sanwan Nehri'nden geçecekler ve sonunda da Derinvadi Kasabası’na varacaklardı.


Bu kadar büyük ölçekli bir dağıtımla başa çıkmak için Roland, Neverwinter Şehri’ndeki tüm kürek gemilerini toplamış ve savaş malzemelerini yerine ulaştırmak için de Margaret’in Ticaret Odası’ndan 30 yelkenli gemi kiralamıştı.


Bu sayede bir ay içinde, yani Temmuz bile olmadan, Kuzey Bölgesi’ne üç bin asker ve topçu mühimmatı gönderebilirdi. Modern çağda birkaç bin insanın taşınması üç dört feribotun tek sefer yapmasıyla hallolurdu. Ama bu çağda inanılmaz bir girişimdi bu…


Öncü kuvvet de Diş Sökme Harekâtı süresince yeteri kadar Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı toplaması halinde Kuzey Bölgesi’ne ilerleyecekti. Bu sayede 4500 asker Derinvadi’de toplanarak Kilise’yi Soğuk Rüzgâr Sırtı’nda savaşmak için zorlayacaklardı.


Kilise belki çok hızlı tepki verecek ve Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu birliklerini güneye yollayarak Geçilmez Dağ sıralarından Neverwinter Şehri’ne saldıracaktı. Ya da belki de Kutsal Şehri terk edecekler ve Gökhisar ile Şafak Krallığı arasındaki sınırdan saldıracaklardı. Bunlara karşılık elbette her zaman bir B planı vardı.


Neverwinter Şehri’ni savunan beş yüz adam ilk durum için hazırdı. Savunmacıların her zaman belirli bir avantajları olurdu, özellikle de ellerinde 152mm topu olduğu zaman… İkinci durum ise iki taraf için de kayıp demekti. Birinci Ordu bir yıpratma savaşına başvuracak ve Gökhisar Krallığı da birçok vatandaşını kaybedecekti. Bu arada Kilise de Kutsal Hermes Şehri’ni kaybederdi ve onların statüleri ve mürit sayıları da büyük darbe alırdı.


Neyse ki; ikinci durumun gerçekleşmesi neredeyse imkânsızdı. Savaştan sonra Gökhisar Krallığı'nın nüfusu artardı. Ancak Kilise, temeli olan Kutsal Şehri kaybetmeyi göze alamazdı. Papa delirmediği sürece Kutsal Şehri asla terk etmezlerdi.


Kuzey Bölgesi’nin İncisi Edith Kant da birinci filoyu takip ediyordu.


“Lütfen endişelenmeyin Majesteleri. Babama tahıllarının yarısını askerlere göndermesi için bir mektup yazacağım. Derinvadi Kasabası’nın Lordu da Birinci Ordu’dan gelen herhangi bir talebi yerine getirmek için elinden gelenin en iyisini yapacaktır.”


“Sen Kuzey Bölgesi’ne geri dönmeyecek misin?” diye sordu Roland.


Geminin yanında ayakta dikilen Edith: “Ben eve dönmektense Birinci Ordu’yu takip etmek ve önümüzdeki savaşlara katılmak istiyorum.” dedikten sonra saçlarını kaldırarak eğildi: “Lütfen benim için kardeşime iyi bakın…”


“Ona iyi bakacağım.”


“Teşekkür ederim Majesteleri. Sizi Derinvadi Kasabası’nda gerçek büyük savaş için bekleyeceğim.”


Gemi ayrıldıktan sonra hayıflanmıştı Bülbül: “Savaş bir ölüm kalım meselesi… Ama o sanki bir randevuya çıkıyor…”


“Ee… Öyle mi?”


“Fark etmiyor musun? O saçlarını kaldırma hareketi… Hiç rüzgâr esmiyor ki… Neden yaptı onu?” diyen Bülbül, homurdanıyordu: “Elbette erkekleri baştan çıkarmak için kullandığı bir alışkanlıktır…”


“Mektuptan dolayı hala üzgün müsün?” diyen Roland başını salladı. Gülse mi ağlasa mı bilemiyordu: “Sana söyledim: Bu imkânsız. Bu arada yalan söyledi mi hiç?”


Bülbül isteksizce cevap verdi: “Temelde hayır. En azından sadakatini dile getirdiği ve savaş ayarlamaları hakkında konuştuğunda doğru söylüyordu.”


“Bu kadar yeter. Kaleye geri dönelim.” diyen Roland, derin bir nefes aldı.


Neverwinter Şehri yaklaşan savaş nedeniyle baskı altındaydı. Ancak iyi haberler de vardı. Şeytan ayları boyunca planlanan projelerin hepsi bir bir tamamlanmış ve temel altyapı büyük ölçüde geliştirilmişti.


Bitmiş en önemli proje Batı Bölgesi’nin kendisine ait olan haliç idi.


Haliç tamamlandıktan sonra Roland hızla İnşaat Bakanlığı’nı bilgilendirmişti. Çok geçmeden derin deniz çevresinde bazı evler, depolar ve geçici iskeleler inşa edilmişti. Doğal bir derin deniz limanı daha büyük gemiler inşa etmeye fırsat verirdi. Ancak Anna askeri teçhizat üretmeye odaklanmış olduğundan dolayı gemi inşa planı savaşın sonuna kadar ertelenmek durumundaydı.


67. otoyolun inşası olan Destek Merkezi projesi de başlamıştı. Bu yol, Kızıl Su Köprüsü'nün kıyısından başlayacak ve sanayi bölgesini Sığ Sahil’in güneyine bağlayacaktı. İnşaat ekibi Kral Yolu projesindeki ekibin aynısı idi. Roland ayrıca sözünü de tutmuş ve işçilerin yarısına denk gelen üst düzey performans gösterenleri Neverwinter Şehri’nin vatandaşı yaparak hepsine kimlik kartları vermişti.


Ayriyeten Kuzey Yamaç Dağı'ndaki ilk kok fırını da bu süre zarfında üretime geçmişti.


Doğrusu daha önce geçmiş olmalıydı üretime… Ancak testler esnasında birçok aksilik yaşanmıştı. Örneğin ilk denemede, fırın havalandırılmamış ve kuru damıtma için kullanılan hava doğrudan yanmıştı. Bir başka seferde sıcaklık ve zamanlama iyi kontrol edilmemiş bu da koklaşmanın bozulmasına neden olmuştu. Egzoz borusu tozla tıkanıp fırından alev çıkmasına kadar varan ciddi bir kaza bile yaşanmıştı. Neyse ki Summer daha önce olanları oynatma yeteneğine sahip olduğu için sorunlar hızla tespit edilerek düzeltilmişti. Geliştirilmiş bir dizi yeni kok fırını hızla inşa edilmişti bu sayede…


Temel altyapının yanı sıra askeri üretim de hızlanmıştı.


Savaş için tasarlanmış önemli bir yeni silah olan obüs nihayet başarılı olmuştu.


Mermilerinin sınırlı boyutuna ve sınırlı yeniden yükleme hızına rağmen, on metrelik bir yarıçapı kapsayan alanda ölümcül bir silahtı. Şarapneller de işin içine katılırsa menzili iki, hatta üç katına bile çıkabiliyordu.


Birkaç 152 mm topu, yaklaşık on kilometre uzaklıktaki hedefleri vurabiliyordu. Bu da düşmanın arkasına doğrudan isabet edebilecekleri anlamına geliyordu. Ve şimdi de obüslerin şarapnelleri ve şok dalgaları savunmasız düşmanı tamamen yok edebilecek durumdaydı. Böyle bir savaş bu çağın insanlarının hayallerinin çok ötesindeydi.


Ne yazık ki ağır obüsler sadece Sinekkuşu’nun yardımı ile taşınabiliyor ve eğer zemin yeterince sert yüzeyli değilse yalnızca iki tane obüs kullanılabiliyordu.


Ama bütün bunlara rağmen Roland’ın böylesine güçlü bir ateş gücünden vazgeçesi yoktu.


Bunların yanında buhar türbininin başarılı çalışması o kadar da önemli değildi.


En nihayetinde ister yeni bir buharla çalışan gemi olsun, isterse de termik güç üretimi olsun… Araştırma-geliştirme için yeterli insan gücü yoktu. Tabiri caizse Şafak Krallığı'ndan gelen mesaj sonrasında Neverwinter Şehri savaş düzenine girmiş ve tüm sistemler işlerini bırakarak savaşa hazırlanmaya odaklanmıştı. Anna da buna dâhildi.


Sabah topçu mermileri ve fünyeleri ile uğraşıyor, öğleden sonraları ise ağır makineli tüfeklerde kullanılan önemli parçaları hazırlıyordu. Bunlar her gün yapmak zorunda olduğu işlerdi.


Cephanelikler, mermi ve döner tüfek üretimi için üç vardiyada çalışıyordu. Gizemli Ay ve Candle sayesinde her türlü donanım, büyük problemler olmadan son hızda işlemeye devam ediyordu.


Ofise döndükten kısa bir süre sonra Roland, Fjordlar’dan gelen haberci güvercinin getirdiği bir mektup almıştı.


Bu… Tilly’nin cevabı mıydı?


Mektubu hızla açan Roland, çok geçmeden yazanları okumayı bitirmişti. Bir süre düşündükten sonra Bülbül’den Maggie’yi getirmesini istedi.


“Giden filoyu yakalamak için Soraya'yı getir. Bırakalım Iffy mektupta yazanı yapsın.” 



...

Savaş hazırlıkları tamamlandı, her şey tıkır tıkır işliyor. Umarız sonu da güzel olur!

Bülbül ufaktan kıskanıyor sanki Edith’i… Ee güzel kız sonuçta, kıskanılır JJJ

Bu arada nihayet Tilly’den de bir cevap geldi… Her ne kadar Roland ne yazdı bilmesek de işler kızışıyor gibi, okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr