Bölüm 577: Sessiz Katliam

avatar
2289 35

Release That Witch - Bölüm 577: Sessiz Katliam




Çevirmen: Lodos

“Bir ay önce size Kurt Yüreği Krallığı’na giden yolu en kısa sürede kapatmanızı söylediğimi hatırlıyorum. Neden hala bu kadar çok mülteci akın ediyor içeri?” diyen siyahlı cadı, küçümsercesine konuşuyordu: “Şövalyeleriniz şimdiye sınıra varmış olmalılardı…”


“Ne kadar çok mülteci olduğunu açıkça biliyorsunuz!” diyen Appen yumruklarını sıktı: “Sınırı geçmeleri yasaklansaydı çoğu açlıktan ölecekti. Yakınlarda herhangi bir şehir ya da yiyecek sağlayacak bir yer yok. Geri dönmeleri en az bir hafta sürer ve onlar…”


“Onların ne olacağından size ne?” diye Appen’in sözünü kesmişti siyahlı cadı: “Açlık ya da susuzluk çekerlerse yalnızca kendilerini suçlamaları gerekecek. Ne de olsa krallıklarını terk edip gittiler. Siz de babanıza dikkat etseniz iyi olur. Yoksa anlaşmayı delmek mi istiyorsunuz?”


“Krallıklarını terk mi ettiler? Ne kadar saçma!” diye düşünen Otto, bir öfke patlaması yaşıyordu: “Savaşı alevlendiren, o insanları yerlerinden edenler bu siyahlı cadı gibi birileri olmalı!”


Konu anlaşmanın delinmesine gelince Appen bariz şekilde tereddüt etmişti. Bir süre sonra söze girdi: “Yolun geri kalanı bir hafta içinde kapanacak. Umarım bu sonuç sizi tatmin eder. Ancak resmi yol yerine yabani bölgelerden ya da dağların üzerlerinden aşarlarsa bu beni ilgilendirmez.”


“Hiç şüphesiz… İmkânsız bir görev vermiyorum size…” diyen siyahlı cadı porselen şişeyi aldı ve tepesine dikti. Yatağa doğru yürüdü ve iksiri Şafak Kralı’nın ağzına akıtmak için eğildi. Şöminenin arkasındaki kanalda saklanan Otto ile Oro, bakmışlar ama bir şey görememişlerdi. Bir süre sonra başını kaldırdı cadı: “Kral bir saat içinde her zamanki gibi iyileşecek.”


“İksirin sizin ağzınızdan verilmesi şart mı?”


“Evet.” diyen cadı omuz silkti: “Anlaşmaya uyduğunuz sürece kralın tamamen iyileşeceğini hatta eskisinden de iyi olacağını düşünerek rahatlayabilirsiniz.”


“Bir sonraki gelişimizde sınır tamamen kapalı olacak.” diyen sarışın kadın gülümsedi: “Kutsal Hazretleri’ni yüzüstü bırakmayın Ekselansları…”


Cadılar tam arkalarını dönmüş çıkacaklardı ki Appen aniden sordu: “Siz cadısınız, değil mi?”


“Ee…” İki cadı aniden yerlerinde donmuşlardı.


“Bir cadıdaki büyülü güç yüzünden mi iksir sadece sizin ağzınızdan verilmeli?” diye sordu Appen yavaşça: “Başka hiçbir sebep bunu açıklayamıyor. Kilise’de cadıların var olması her ne kadar inanılmaz bir şey olsa da sizin yaptıklarınız da şeytanlardan farklı değil.”


“Bunu söylemek istediğinizden emin misiniz?”


“Ortaya çıkın!” diye bağırdı Prens.


Prens’in bağırması Otto ve Oro'yu korkutmuştu. Ancak bir anda dolaplardan ve yatak altından hafif zırhlı birkaç tane kraliyet muhafızı çıkmıştı. Safkan cadıların etrafları sarılmıştı.


“Oo…” diyen sarışın cadı bir ıslık çaldı: “Ne kadar pervasız bir hareket…”


“Ve de hiç mantıklı değil.” diyen siyahlı cadı başını salladı: “Anlaşılan Kilise sizde iyi bir etki bırakmıyor!”


“Blöf yapma!” diye kükredi: “Sizin Tanrı’nın Cezalandırma savaşçılarınız gerçekten mucize ve hayal ötesinde güçlüler. Ancak şu anda burada değiller! Sarayda istediğimiz kadar Tanrı Taşı var. Sizce kaçmak için bir şansınız var mı?”


“Bekle…” diyen sarışın cadı, dudaklarını büzerek sordu: “Yani yolda karşılaştığımız cadıları siz mi ayarladınız?”


“Onlar gerçek cadılar değil. Farelerin sık sık kullandıkları bazı hileler sadece!” diyen Appen, aniden içinde uzun süredir bastırdığı öfkesini salarak çıkıştı: “Bir avuç Büyülü Ateş Taşı sizin ne kadar güçlü olduğunuzu gösterdi. Ama Tanrı’nın Cezalandırma savaşçıları yokken sizle halktan insanların arasında herhangi bir fark var mı? Eğer iksiri teslim ederseniz merhamet dilemek için çok geç kalmış olmazsınız. Söylediklerimi yapın. Aksi takdirde kollarınızı ve bacaklarınızı kırar, tüm dişlerinizi yerinden sökerim! İksiri tutmak için kullanılacak bir insan tenceresinden başka bir şey olmazsınız!”


“Diğerleri sözlerinizi duyarlarsa çok kızarlar.” diyen cadı, derin bir nefes aldı: “Genç adam… Cadıların varlığından şüphe etmemeli ve onların güçlerine gülmemelisiniz… Bir daha onların gözüne görünmemelisiniz yoksa çok sıkıntı çekebilirsiniz…”


“Ne?!” diye haykıran Prens, safkan cadıların küçümseyen tutumundan dolayı daha da öfkelenmişti: “Umarım zindanda da bu kadar inatçı olursunuz! Muhafızlar! Alın onları!”


Otto, daha da fazla şey görebilmek adına yüzünü taşlara sıkı sıkıya yapıştırmıştı. Ancak vücudu çok geçmeden kaskatı kesilmişti. Gözlerine inanamayacağı şeyler görüyordu.


Muhafızlar safkan cadılara dokunamadan kılıçlarını çevirerek intihar etmişlerdi.


Bir göz açıp kapama süresinde kanlar köpürerek her yere sıçramıştı. Muhafızlar sessizce yere düşmüş, odayı kan kokusu kaplamıştı.


Ancak Appen son derece korkunç bir şey görmüş gibi durmadan titremeye başlamış, önceki güven ve öfkesi anında dağılmıştı. Korkudan altına işemişti. İdrarı bacaklarından aşağı akıyordu.


“Bırak onu…” diyen sarışın cadı omuz silkti: “O bizim için hala işe yarar.”


“Sadece küçük bir ders…” diyen siyahlı cadı, parmaklarını şıklattı. Tam o anda prens bir rüyadan uyanmışçasına yere çöktü. Titreyerek ileri geri sallanıyordu.


“Endişelenme, hala hayattasın.” diye alay etti cadı: “Ama bir dahaki sefere bu kadar şanslı olacağını garanti edemem.”


“Neden? Nasıl? Burada b-biz… Tanrı Taşı var…” diyen Appen, kekeliyordu: “C-Cadılar n-nasıl…”


“Çünkü biz safkan cadılarız.” diyen sarışın cadının yüzünde bir gülümseme vardı: “Neden anlaşmaya uymuyorsunuz? Babanız güvende olacak ve Şafak Krallığı’nın varlığı da uzatılacak. Kilise, Gökhisar Krallığı’nı yendiğinde bir üye olarak kalabilirsiniz. Krallığınız Kilise’nin yönetimi altında olsa dahi yine de iyi bir hayat yaşayabilirsiniz ve halkınızın da savaşlardan korkmasına gerek kalmaz. Böyle aptalca şeyleri yapmanızın herhangi bir yararı var mı? Yeri temizlemeyi de unutmayın… Babanız yakında uyanacak. Uyandığında da muhtemelen böyle kanlı bir sahneyle yüzleşmesini istemezsiniz.”


Otto sırtından akan soğuk terleri hissedebiliyordu. Tanrı Taşı’ndan korkmayan safkan cadılar ve Kilise’nin Gökhisar ile Şafak Krallıkları’nı ele geçirme planı onu ürpertmişti. Tıpkı Majesteleri Roland’ın da dediği gibi; Kilise, dört krallığı gözüne kestirmişti.


...


Şafak Kralı uyandığında odadaki tek kişi Appen idi. Kanla ıslanmış halılar bezle kaplıydı.


Babasına kaşıkla yulaf ezmesi yedirdi. Kral, hastalığını unutmuş gibi görünüyordu. Appen ile hükümet ve aile meseleleri hakkında konuşuyordu. Herhangi bir değişiklik yokmuş gibi görünüyordu.


Otto, o garip sahneden sonra nefesini kontrol edemez olmuştu.


Alacakaranlık çökene dek gizli tünelden ayrılmamışlardı.


Ne olursa olsun soğukkanlı kalabilen Oro: “Ne yapmalıyız?” diye sorarken sesindeki panik duyulabiliyordu.


“Bütün bunları Quinn Kontu’na… Ve ailelerimize anlatacağız.” diyen Otto, dişlerini gıcırdatıyordu: “Bu bizim yapabileceklerimizin ötesinde.”


“Ama safkan cadının Tanrı Taşı’na karşı koyabildiğini gördün. Bizim ailelerimiz ve Quinn Kontu gerçeği bilse ne olur ki?”


“Ben onlarla başa çıkabilecek birini tanıyorum.” diyen Otto arkadaşına baktı: “Yardım isteyebiliriz. Gökhisar Krallığı elçisi, haberi Majesteleri Roland Wimbledon’a göndersin!” 


...

Kesinlikle Roland’a haber verilmeli… Kilise, Gökhisar’ı gözüne kestirmiş durumda. Roland bir an önce el atmalı bu meseleye… Yazar yine heyecanı zirveye çıkarıyor. Bakalım neler olacak…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44325 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr