Bölüm 559: Sistem Hakkında Bir Tartışma

avatar
2551 26

Release That Witch - Bölüm 559: Sistem Hakkında Bir Tartışma




Çevirmen: Lodos

“Ne düşünüyorsun?” diye soran Edith yatağa geri oturmuştu.


“Banyo hakkında mı?”


“Hayır. Yeni yasalar…”


“Ee…” diyen Cole biraz tereddüteydi: “Yarın babama bir mektup yazacağım ve Majesteleri’nin şartlarını söyleyeceğim. Bunlara tamam diyeceğini sanmıyorum.”


“Gerçekten mi?” diye soran Edith ne onaylamış ne de karşı çıkmıştı.


Edith'in kendisine çıkışmadığını gören Cole kendine daha da güvenerek devam etti: “Majesteleri’nin dağıttığı kitapçığı okudum. Ne kadar güvenilir olduğunu şimdilik bir kenara bırakıp şu örneği inceleyelim. Örneklerde verilen en üst düzey soylu, şu anda toprakları olmayan bir Dük ile aynı sayılacak bir Kont'un oğlu. Dürüst olmak gerekirse yalnızca bir şövalye olsaydım ben de kesinlikle aynı seçimi yapardım. Ancak babamız Kuzey Bölgesi’nin hükümdarı, Evernight Şehri’nin Dük’ü… Hanımeli Ailesi’nin en büyük oğlundan çok daha büyük bir güce ve daha belirgin bir sosyal statüye sahip birisi… Eğer Majesteleri’nin şartlarını kabul ederse bu, mülkünü teslim etmeyi kabul ettiği anlamına gelir. Bu bir terfi değil, aksine bir tenzil…”


“İyi düşünüyorsun.” diyen Edith, gülümseyerek başını salladı. Ama kardeşi tam sevinemeden devam etti: “Bir şeyi kaçırdın sadece…”


“Neyi?”


“Bizim mevcut durumumuzu ve gücümüzü koruyup koruyamayacağımız belirsiz…”


Cole biraz şaşırmıştı.


“Görünüşe göre sen kitapçığın ikinci bölümündeki hikâyeye odaklanmışsın… Ama ben başlangıçtaki paragrafı daha çok önemsiyorum.” diyen Edith, komodinin üstünden broşürü aldı ve kapak sayfasını çevirdi: “Eğer bu gerçekten Majesteleri’nin fikriyse... Oldukça ilginç olduğunu söylemem gerek.”


“Feodalizmin… Sebebi mi?” diyen Cole, Edith’in omzunun üstünden bakıyordu: “Sen bunun ne anlama geldiğini anladın mı?”


“Bu sadece uydurma bir kelime… Sen bunu mevcut sistem veya soyluların sistemi olarak düşünebilirsin.”


Cole’un kafası karışmış gibiydi.


Edith sessizce başını salladı. Kitapçığın en başına böyle acayip bir paragraf koymak oldukça garipti açıkçası. Yazı ilk bakışta akıcı görünmüyordu, içeriği de sonrasında gelen örneklere kıyasla epey yavandı. Yine de bu paragrafın altında yatan anlamları düşünen Edith, bu açılış ifadesinin Roland Wimbledon'un yeni yasaları uygulama kararının temeli olduğunu fark etmişti.


Hayatı boyunca ilk defa böylesine yenilikçi ve dokunaklı bir argümana rastlıyordu.


“Şövalyelere ve vasallara neden toprak verdiğimizi hiç düşündün mü?”


“Kant Ailesi’ne sadık kalmalarını sağlamak için.” diye mırıldandı Cole: “Aynı zamanda bizim için çalışacak daha fazla adam çekmek için…”


“Peki ya babamız tüm Kuzey Bölgesi’nin tek hükümdarı olursa?” diye sordu Edith


“Bütün toprakların ailenin olmasını mı diyorsun?” diyen Cole biraz düşündükten sonra başını salladı: “Yok, bu işe yaramaz. Tüm toprakları ele geçirirsek şövalyeler mülklerini kaybeder ve iş aramak için başka yerlere giderler, düşük seviye soylular da aynı şekilde… Kant Ailesi de geriye kalan tek soylular olur.”


“Güzel değil mi işte bu?”


“Elbette hayır!” diyen Cole’un gözü seğirmişti. Ablasının neden cevabı bu kadar açık bir soru sorduğunu anlayamayarak söze girdi: “Kuzey Bölgesi tek başımıza idare etmemiz için çok büyük. Bir saldırı olması durumunda Evernight Şehri’nden Palisade Şehri’ne gitmek yaklaşık yarım hafta sürüyor. Haber göndermek için gereken ekstra süreden bahsetmiyorum bile… Ayrıca vergi ve yiyecek toplamak da oldukça güç olacak. O serseri halkın gönüllü şekilde ödeme yapmasını bekleyemeyiz, değil mi?”


“Potansiyel savaş gereksinimleri ve yönetim kısıtlamalarına karşın topraklarımızı korumak için sürekli olarak subaylarımızı artırıyoruz. Bu iki faktör aynı zamanda Majesteleri’nin de feodalizmin ana nedeni olduğunu düşündüğü şeyler…” diyen Edith, elindeki kitapçıkla oynuyordu: “Ancak işler değişti. Ne kadar silahlansak da Majesteleri’nin yenilmez ordusuna direnmek boşuna olur… Ha bu arada Majesteleri, güçlü bir Belediye Binası’nın tüm bölgeyi yönetebileceğine inanıyor. Yani soylulara toprak verilmesine gerek kalmayacak.”


“Eh…” diyen Cole, ne cevap vereceğini bilememişti.


“Roland Wimbledon böyle bir değişikliğin kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.” diyen Edith açılış paragrafının son cümlesini işaret etti: “İyi işleyen bir merkezi hükümet kaçınılmaz olarak feodal soyluların yerini alacaktır. Çünkü birleşik bir yönetim sistemi, bütün bölge genelinde kaynakları daha iyi kullanarak ve insanların potansiyelini en üst düzeye çıkararak tüm krallığın verimliliğini büyük ölçüde artıracaktır. Verimlilik, devletin baskın gücünü belirler.”


“Saçmalık!” diye kükredi Cole: “Ne verimliliği? Çiftçilik becerileri mi verimlilik? Bir şövalye 10 çiftçiyi devirebilir. Ayrıca o kadar insan gücünü nereden bulup da… Tüm ülkeyi yönetecek ve vergileri toplayacak? Her türlü soylulara dayanması şart… E o zaman da ne farkı olacak? O serseriler krallarının kim olduğunu umursamaz ki…”


“Bu konuyu ben de senin kadar merak ediyorum.” diyen Edith, gülümsedikten sonra söze girdi: “Ama sence böylesine bir planı yazabilen bir kişi, o yasaları uygulamak için gereken hazırlıkları da yapmış olamaz mı? Yarın tekrar görüşelim. Bu sefer ben konuşacağım.”


“Bu kadar hızlı mı?” diye soran Cole şaşırmıştı: “Genellikle gerçek kimliğini karşı taraf sorduktan sonra açıklamaz mıydın?”


“O zamana kadar bekleyemem.” diyen Edith omuz silkti: “Ayrıca babama da yazma şimdilik… Bu meselede önderliğin bende olduğunu söylediğini duymuştun…”


“Sen... Majesteleri’nin teklifini kabul mü edeceksin?” diye soran Cole bir anda nefes nefese kalmıştı: “Babam seni öldürür!”


“Ne?”


“Ee… Yani sana çok kızar.” diyen Cole, hemen düzeltmişti kendisini: “Ne de olsa onun Dük unvanını birincil olarak senin taşımanı istedi…”


“Endişelenme… O kadar da yetkili değilim.” diyen Edith kaşlarını kaldırdı: “Kral teklifini çoktan yaptı… Daha iyi bir fiyat için pazarlık yapmam gerek şimdi. Sence de öyle değil mi?”


*******************


Ertesi gün Roland art arda birden fazla yaralanma testi raporu almıştı.


Şeytanlar fiziksel olarak hiçbir konuda cadılardan güçlü değillerdi. Hem silahlar hem de kılıçlar onları ölümcül bir şekilde yaralasa da zehir fizyolojik yapılarından dolayı bir şey yapamamıştı.


Örneğin; klor, nitrik oksit ve karbon monoksitin hiçbirinin şeytanlar üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Etkisi olsa bile bunun sebebi kırmızı sisin azalmış olmasıydı.


Ne Düşsuyu ne de Çılgın hapı işe yaramıştı. Düşsuyu şeytanı uyutmayı, Çılgın hapı da onu delirtmeyi başaramamıştı.


Kırmızı sisin bileşenlerine gelince; çeşitli gazlardan ve sudan oluşuyordu. Kyle Sichi, deneyler sayesinde bileşenlerden bir kısmının hoş olmayan bir kokuya sahip bir yanıcı olduğunu doğrulamıştı. Bir başka kısım azottu. Gerisi de bilinmiyordu. Bütün bunlarla birlikte şeytanlar hayatta kalabilmek için bu bileşenlerden ziyade sisin içinde dolaşan zayıf sihirli güce bağlı gibi görünüyorlardı. Kırmızı sisin sadece kısa bir süre dayanmasının sebebi de buydu.


Ayrıca kırmızı sis 300 derece sıcaklıkta daha hızlı bozuluyor hatta 800 derecede komple yanıyordu.


Roland raporları katladı ve çekmeceye koydu. Normal ateşli silahların yanında ateş de şeytanlar için ölümcül görünüyordu. En azından yüksek sıcaklığı sayesinde kırmızı sisi etkili bir şekilde dağıtabilirdi. Bu bilgi ışığında; şeytanların kamp alanlarında büyük bir ateş yakmaları halinde durumu tamamen tersine çevirebilecekleri ortaya çıkmıştı.


...

Edith baya baya kardeşini ikna etmeye mi çalışıyor, bana mı öyle geldi? Bu Edith büyük işler yapacak, yazar onun sinyalini veriyor. Bakıp göreceğiz.

Şeytanların ateşten rahatsız olması da kesinlikle Roland için bir artı… Bunu mutlaka kullanacaktır.

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr