Bölüm 555: Müzakerelerin Başlangıcı

avatar
2496 26

Release That Witch - Bölüm 555: Müzakerelerin Başlangıcı




Çevirmen: Lodos

“Demek burası Sınır Kasabası… Hayır… Neverwinter Şehri…” diye içinden geçiren Edith, iskele merdiveninden indikten sonra önündeki meşgul ama düzenli manzarayı görünce şaşırmadan edememişti. Gelmeden önce de birçok varsayımı vardı. Ancak şimdi fark ediyordu ki bu şehri küçümsemişti. Liman, Kral Şehri Limanı’ndan üç kat daha büyüktü. İskelenin bir tarafı yükleri boşaltmakla meşgul olan yelkenli ya da beton gemilerle doluydu. Kömür ve maden yığınları dizilmişti alana.


İskelenin diğer tarafında ise 10 kürek gemisi art arda ayrılıyordu. Çok sayıda insan onları izlemek için kıyıda bekliyordu. Ekipler gemilerin her iki tarafında üniformaları üstlerinde ve düz sıralar halinde bekliyorlardı. Edith onların yüksek morallerini hissedebiliyordu. Yüzlerinde düşmanlarını yenip geri dönen şövalyelerinki gibi bir ifade vardı. Ama hiç şüphe yoktu ki bu insanlar soylu değillerdi.


İskelenin merkezi çeşitli yelkenli gemilerle gelen işadamları, mülteciler ve göçmenlerle kaynıyordu. Kendileri de karaya çıktıktan sonra bir grup siyah giymiş adam tarafından kenara ayrılmışlardı. İncelemeden sonra bariyeri geçmek için sıraya girmeleri istenmişti. Rıhtım bölgesinde 1.000'den fazla insan vardı. Kral Şehri bile bunun gölgesinde kalırdı.


“Rıhtım tekrar uzamış.” diyen Victor şaşkındı: “Majesteleri tüm nehir kıyısını rıhtıma mı dönüştürmeyi planlıyor?”


“Tekrar mı?” diyen Edith, Vector’un sözlerinden bu kelimeyi alıvermişti.


“Evet. Geçen sonbaharda bu kadar geniş değildi.” diyen Vector, ellerini iki yana açtı: “Çok fazla insan da yoktu.”


“Bariyerde ne yapıyorlar? Vergi mi alıyorlar?”


“Burada şehir merkezi vergisi yok. Sadece mallarınızı satarsanız vergi ödemeniz gerekiyor.” diye açıkladı Victor coşkuyla: “Ayrıca şehir merkezinde, insanların gayri resmi tezgâh kurmaları da yasak. Tüm işlemler Ucuzluk Pazarı’nda gerçekleşmelidir. Siyahlı adamlar diğer şehirlerdeki devriye ekipleri gibi hareket ediyorlar. Bariyerin sebebi insanların kimliklerini kaydetmeleri ve şeytani salgını önleme istekleri…”


“Şantaj için değil mi?” diyen Edith, başını salladı ve göz kırparak kardeşinin cüzdanını çıkarmasını sağladı.


“Hayır, hayır Bayan Conrad… Onların tıpkı bir devriye ekibi gibi olduklarını söyledim.” diyen Victor güldü ve elini salladı: “Asla ekstra para talep etmiyorlar. İnanması zor biliyorum ama gerçekten böyle… Bu incelemeden ilk geçtiğimde ben de sizin kadar şaşırmıştım. Benimle gelin. İş adamı geçişi almak daha çabuk oluyor.”


Tıpkı Victor'un tarif ettiği gibi siyahlı adamlar kimliklerini doğruladıktan sonra bir bronz bile istemeden geçmelerine izin vermişlerdi.


“Benim temiz ve konforlu bir otel bulmam gerekiyor. Sonrasında da Ucuzluk Pazarı’na gireceğim.” diyen Victor, döndü: “Ya siz Bayan Conrad? Eğer burayı bilmiyorsanız ben hizmetinizdeyim.”


“Teşekkür ederim.” diyen Edith minnettar bir bakış attı. Eteğini hafifçe kaldırarak eğildi ve: “Bu yolculuk esnasında çok nazik davrandınız. Bu kadarı yeterli… Ben yardım istemek için Belediye Binası’na gideceğim. Orada akrabalarım hakkında biraz bilgi alırım belki…” dedi.


“Pekâlâ Leydim… Sizin gibi soylu bir hanımı tanımak benim için bir zevkti… Yaptıklarımın lafı bile olmaz.”


Birkaç bahaneden sonra Edith nihayet Victor'dan kurtulmuştu. Ancak işadamı ayrılırken bile ona el sallamaya devam etmişti. Eğer başları belaya girerse Kutsal Dağ Otel'e gidip onu bulabileceklerini söylemişti.


“Ne kadar da popülersin abla…” diyen Cole, sırıttı.


Edith, kardeşine baktı ve: “Bana ne diyecektin?” diye sordu.


“Şey… Bayan Edith.” diyen Cole, hafifçe titremişti: “Bir otel bulalım mı?”


“Hayır. Belgeyi teslim etmek için kaleye gitmeliyiz.” dedi Edith: “En kısa zamanda Majesteleri ile temasa geçmeliyiz.”


“Ama kafalar artık yanımızda değil.” diye düşük bir sesle hatırlattı Cole.


“O zaman biz de kafasız bir şeyler yapacağız.” diyen Edith, omuz silkti: “Söylediklerimi hatırlıyor musun? Sadece iki kafa, Kant Ailesi’nin sadakatini göstermez.”


Ayrıca kafalar yanlarında olsa bile şimdiye kadar çürümüş ve kokuşmuş olurlardı. Majesteleri’ne iki çürük kafa sunmanın iyi bir fikir olduğunu düşünmüyordu Edith. Majesteleri en başta Kral Şehri’nden ayrıldığı için bütün plan dağılmıştı.


Bundan sonra ne yapacakları duruma bağlıydı. Ne de olsa müzakerenin sonucunu, müzakerecinin yeteneğine bağlı olurdu.


*******************


“Majesteleri… Kuzey Bölgesi’nden bir temsilci heyeti kalenin dışında… Sizi görmek istiyorlarmış.” diyen muhafız Sean, içeri girerek haber vermişti: “Liderleri Kuzey Bölgesi Dükü’nün oğlu Cole Kant olduğunu iddia ediyor. Bay Barov da belgelerini ve amblemlerini doğruladı. Sahte değiller.”


"Kuzey Bölgesi mi?” diye soran Roland, şaşırmış halde elindeki çizimleri indirdi: “Orası Timothy’nin bölgesi değil miydi? Ne için geldiklerini söylediler mi?”


“Evet. Sör Cole, Dük'ün size olan sadakatini sunmak için burada olduğunu söyledi.”


“Gönüllü olarak sadakatini sunuyor…” diye düşünen Roland, kaşlarını çatmıştı. Bu bir sıkıntıydı. Çünkü federal bir lordun sadakatine ihtiyacı yoktu Roland’ın. Ülkenin kalkınmasında hiçbir yardımı olmazdı bunun… Sadece mevcut merkezi sistem üzerinde bir etkisi olacaktı. Roland aslında hepsinin kendi bölgelerinde kalmalarını ve Roland tarafından yok edilmeyi beklemelerini istiyordu içten içe… Çünkü ancak eski güçler tamamen yok edildiğinde yeni güçler sorunsuz şekilde inşa edilirdi.


Ancak gelenleri reddedemezdi. Sonuçta onlar işbirliği isteyen elçilerdi. Onları kasıtlı olarak görmezden gelirse haberi duyan diğer soylular bir şans beklemeyi bırakacaklar ve toplanarak Roland’a karşı savaşacaklardı. Askeri açıdan problem olmasa da Doğu ve Kuzey Bölgeleri’nin vatandaşları kötü etkilenebilirdi. Roland onları kendi hazineleri olarak görüyor ve daha fazla nüfusu hayatta tutmak istiyordu.


Bu düşüncelerden sonra yavaşça başını salladı: “Onları salona getirin. Barov da onlarla beklesin.”


“Emredersiniz.” diyen Sean, epey heyecanlı gözüküyordu.


Muhafızının heyecanının sebebi muhtemelen Roland’ın bu şekilde tüm krallığa hükmedebileceğini düşünüyor olmasıydı. Ama ne yazık ki göründüğü kadar basit değildi işler…


Roland o sırada bir karar daha vermişti.


Ne dedikleri önemli değildi. Kendi prensibine sadık kalacak ve feodal soyluların haklarını her türlü geri alacaktı. Bu mesele, yeni politikaların uygulanması ve Roland’ın reformlar konusundaki kararlılığını tüm soylulara göstermek için epey önemliydi ve açıkça ilgilenilmeliydi. Asi soyluların vatandaşlara el koymaya kalkışmaları halinde Roland, bunun için ağır bir bedel ödeyeceklerini garanti ediyordu bir nevi…


...


Elçi heyetinde sadece iki kişi vardı. Roland odaya girdiğinde uzun masanın ucunda oturuyorlardı. Biri Dük’ün oğlu Cole, diğeri ise gerçekten muhteşem bir kadındı. Sör Cole’un asistanı gibi görünse de Roland’ın dikkatini daha çok o kadın çekmişti.


Ama elbette dış görünüş konusunda en parlak inciler cadılar idi. Bu yüzden Roland buna çok dikkat etmemişti. Sonuçta bu çağda asistan bir kadın, kolaylıkla bir metres ya da hizmetçi yerine de geçebilirdi.


“Majesteleri… Babamın selamlarını getirdim.” diyen Cole duraksadı. Roland'ın önünde saygıyla eğildi ve niyetlerini dile getirdi: “Kuzey Bölgesi Dükü’nün size bir hediyesi var.” 



...

Her gelen, şu muhafızların rüşvet almamasına şaşırıyor. Roland adil ve güzel bir sistem kurmuş gerçekten…

Müzakereler de başlıyor tıpkı bölümün isminde geçtiği gibi… Bakalım sonu nereye varacak.

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44243 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr