Bölüm 553: Ganimet

avatar
2448 23

Release That Witch - Bölüm 553: Ganimet




Çevirmen: Lodos

“Taşlar!” diye haykıran Maggie, beyaz saçlarını ayırarak gözlerinin önünü açmıştı.


“Bunlar büyülü taşlar.” diyen Agatha, daha yakından bakmak için taşları eline aldı ve devam etti: “Ne tür büyülü taşlar oldukları hakkında hiçbir fikrim yok. Ama renklerinden yola çıkarsak bunların Kaos Canavarları tarafından büyülü taşlara dönüştürülmeden önce epey yüksek kaliteli Tanrı Gözü’nün İntikamı taşları olduklarını söyleyebiliriz.”


“Kıdemli bir şeytandan aldığımız ganimet iyi olmalı haliyle…” diyen Yaprak, gülümsedi: “Bu kutuyu vücudunun içine saklamasına şaşırdım doğrusu…”


“Hatırlattığın iyi oldu!” diyen Maggie, heyecanlanmıştı: “Diğer ölü şeytanların bedenlerinde de bunun gibi kutular var mı? Gidip kontrol edeceğim!”


“Kırmızı sis tanklarına dikkat et!” diye uyardı Agatha.


On dakikadan kısa bir sürede Maggie elinde iki kara kutuyla geri dönmüştü: “Renkli kıyafetler giyenlerden çıktı bunlar…”


Bülbül’ün bu iki kutudan çıkardığı büyülü taşlar, ilk kutudan çıkan taşlara kıyasla daha sönük ve daha küçüktü.


Bütün büyülü taşları eline alan Agatha, elinde olmadan kaşlarını çatmıştı.


“Bir problem mi var?” diye sordu Bülbül.


“Çok fazla büyülü taş var…” dedi Agatha.


“Daha iyi değil mi işte?”


Başını hafifçe sallayan Agatha, açıkladı: “Kutsal Birlik binlerce şeytan öldürmüştür. Ama yine de çok az büyülü taş bulmuştur. Kaos Canavarları’nı yakalamayı o kadar çok istememizin ana sebebi bu çok güçlü büyülü taşları üretebilmek idi… E peki bu şeytanlar nasıl bu kadar fazla büyülü taş taşıyabiliyorlar?”


“Belki de 400 yıldır biriktiriyorlardır. Senelerce çalışıp bütün birikimleriyle memleketlerine giden adamlar gibi… Tek fark yolda bizim onları soymuş olmamız…” diyen Bülbül, gergin bir gülümseme ile böyle bir öneride bulunmuştu.


Ancak kimse gülmemişti. Ortamdaki herkes şeytanların son 400 yılda çok sayıda büyülü taş ürettiklerini ve bu sayede inanılmaz miktarlarda savaş kaynağına sahip olduklarını anlamıştı.


Sessizliği kırmak için söze girdi Agatha: “Eh… Çok da düşünmenin bir anlamı yok. Hala onlara karşı savaşmak zorundayız. Bunun başka yolu yok…”


...


Şimşek tarafından yönlendirilen Birinci Ordu nihayet ormana gelmişti.


“İyi misiniz?” diyen Wendy, Şimşek’in sırtından aceleyle atlayarak cadıları tek tek kontrol etmeye başlamıştı: “Anna…”


"Merak etme. Sadece büyülü gücü tükendiği için bayıldı.” diyen Bülbül, Wendy’yi teselli etti: “Herkes iyi…”


“Ona söyledim. Ama beni acele ettirdi.” diyen Şimşek’in kafası sarılıydı. Sadece birkaç saç teli görünüyordu.


“B-Bunlar ne? Ş-Şeytanlar mı?” diyen Brian, şok içerisindeydi. Yerde üst üste dizilmiş cesetlere bakıyordu.


“Evet, ölü şeytanlar. Askerlerine onları geri götürmelerini söyle. Her şeyleriyle beraber bir şekilde… Bunların hiçbiri geride kalmamalı. Majesteleri’nin emri bu yönde.” diyen Bülbül, omuz silkti.


Emri duyan Brian, hemen ciddileşmişti: “Tamamdır, hallediyorum hemen!”


“Çok yazık! Bir tane şeytanı canlı yakalayamadık. Mühür yapma planının yine ertelenmesi gerekecek.” diyen Agatha, iç çekti.


“Canlı bir şeytan mı? Bir tane kaldı muhtemelen…” diyen Şimşek, başını eğmişti.


“Ne? Nerede?”


Bir anda tüm insanlar dönerek Şimşek’e baktı.


“Emin değilim. Eğer şeytanlar yüzebiliyorsa hala hayatta olmalı…”


...


Öğleden sonra kürek gemileri limandan ayrılmış ve Neverwinter Şehri’ne doğru yönelmişti.


Birinci Ordu’nun meraklı ve şaşkın askerleri güvertede toplanmıştı.


“Gelecekte savaşacağımız düşman onlar mıydı?”


“Büyük ve korkutucu figürleri hariç sanırım evet…”


“Sus! Ne diyorsun sen? Majesteleri’nin en güçlü cadılarının bile ne kadar ağır yaralandıklarını görmedin mi? Onların ne kadar güçlü olduklarını bilmiyor musun?” diye araya girmişti birisi.


“Evet! Bu ölü şeytanlar, en azından şeytani canavarlardan çok daha güçlü olmalı. Güçlü Bayan Anna bile bayılmıştı.” diyen başka biri devam etti: “Surlardaki boşluğu mühürleyen ve büyük şeytani canavar grubunu tek başına engelleyen oydu…”


Diğer askerler de katılmıştı buna.


“Evet... Ben de oradaydım. Leydi Anna hayatımı kurtardı!”


“Eğer o olmasaydı şeytani domuzlar tarafından çoktan öldürülmüştüm.”


“Bayan Melek’in burada olmaması çok yazık… Aksi takdirde şimdiye iyileşmiş olurlardı.”


Askerlerin konuşmalarını dinleyen ve vapurun kıçında duran Bülbül ile Agatha, birbirlerine bakarak gülümsemişlerdi.


Her ikisi de dinlediklerini inanılmaz bulmuştu. Cadıların insan dünyasını yönettiği ve sıradan insanların köle olduğu bir dünyadan gelen Agatha, şu anda cadıları silah arkadaşları olarak gören bu insanlara karşı tamamen farklı ve yeni hisler barındırıyordu. Uzun zaman boyunca sıradan insanlardan saklanmak zorunda kalan ve Kilise’nin zulümlerini çeken Bülbül ise ilk kez sıradan insanların cadıları kabul edebildiklerini ve cadılarla yan yana savaşmaya istekli olduklarını hissetmişti.


“Bunun hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu Bülbül.


“Test hedefini mi kastediyorsun? Elimiz boş döneceğimizi düşünmüştük. Onu canlı yakalamamız büyük şans.” diyen Agatha, gülümsedi.


Test hedefi, demir kafeste kilitlenmiş olan canlı bir Çılgın İblis idi. Askerler epey meraklı bir şekilde onu izliyorlardı.


Şimşek’in anlattıklarına göre hidrojen balonunun patlamasından kaynaklanan alevler bu şanssız şeytanı hırpalamış ve suya düşmesine neden olmuştu. Bilinci yerine geldikten sonra yarım gün boyunca mücadele etmiş ve kıyıya yüzmeye çalışmıştı. Ancak çok ağır yaralandığı için başarısız olmuştu. Maggie’nin şeytani canavar şeklinde geldiğini görünce kendisini kurtarmaya geldiklerini düşünerek iyice bağırmış ve yerini belli etmişti. Ama cadıların esiri olmayı hiç beklemiyordu.


Iffy büyülü gücünün ve fiziksel gücünün sonuna geldiği için şeytanı uzunca bir süre tuzağa düşürememişti. Biraz tartışan cadılar, şeytanın tüm uzuvlarını kesmeye ve Agatha’nın da kesilen yerleri dondurmasına karar vermişlerdi. Bu sayede şeytan kırmızı sisi tükenmediği sürece ne ölecekti ne de kendisini öldürebilecekti.


“O ani ve korkunç kazadan sonra bile bu görevi yerine getirebildiğimize inanmak zor. Çok şanslıyız…” dedi Bülbül.


“Senin dinlenmen gerekmiyor mu?” diyen Agatha, eliyle Bülbül’ün belini işaret ediyordu.


“Bitkisel tedaviden sonra her şey yolunda… Majesteleri Roland’ın yanına varmadan Yaprak, herkesin yaralarını halletti.”


“Bu görevde yeterince temkinli değildim… Neyse ki herkes iyi…” diyen Agatha, derin bir nefes aldı.


“Kıdemli şeytanlardan mı bahsediyorsun? Bu senin suçun değil. Kimse onların böylesine uzak ve ilkel bir arazide görüleceğini tahmin edemezdi.” diye tesellide bulundu Bülbül.


“Benim kafamı asıl karıştıran da o zaten… Kıdemli şeytanlar asla tek başlarına hareket etmez. Genellikle büyük bir şeytan ordusunun arkasına saklanırlardı ve sayıca az olurlardı. Onlarca yıl süren savaş boyunca Kutsal Birlik savaşlarda öldürülenler de dâhil olmak üzere görülen bütün kıdemli şeytanları kayda geçirmişti. Sayıları 20’den az idi.” diyen Agatha, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Onları görmek için Kanlı Ay’ın gelmesi gerektiğinden emindim… Ama artık emin değilim. Hele de büyülü taşları gördükten sonra…”


Bülbül, çok geçmeden Agatha’nın ne demek istediğini anlamış ve kalbine bir ürperti gelmişti.


“Şeytanların ömürleri, büyüme sınırları, evrim ve üreme yolları bizim için hala bilinmeyen durumda… Acaba son 400 yılda ne yaptılar? Eğer bu kadar çok büyülü taşları varsa yine o kadar kıdemli şeytanları da var mıdır?”


...

Çok fazla büyülü taş üretmelerinden çıkarılan sonuç her ne kadar biraz korkutucu olsa da biz de Agatha’ya uyalım: “Çok düşünmenin bir anlamı yok. Hala savaşmak zorundayız.”

Bu arada o kötü durum sonrası bir tane şeytan da bularak yine dört ayak üstüne düştü bizimkiler… Bir sonraki bölüme gelin haydi!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr