Bölüm 551: Kıdemli Şeytan

avatar
2437 24

Release That Witch - Bölüm 551: Kıdemli Şeytan




Çevirmen: Lodos

Bu... Tanrı İradesi Mührü idi!


Bülbül, şaşkınlıktan gözlerini dört açmıştı. Ama çok geçmeden farklı bir şey görmüştü. Sisin içerisinden düşmanın avucunda büyülü taşların karakteristik göz kamaştırıcı ışığı yerine bir kara delik görmüştü. Bu bir mühür değildi, şeytanın yeteneğiydi. Parlayan büyülü güç kara deliğe doğru emilerek hızlı büyüyen bir girdap halini almıştı. Bu da öylesine güçlü bir ışık yayıyordu ki diğer cadılar, gözlerini açmakta bile zorlanıyordu. Ancak sisin içinden izleyen Bülbül, gittikçe daha da karardığını görebiliyordu.


Şeytan daha sonra kılıcını yere sapladı ve tüm ormanı kaplayan, siyah ve parlak bir ışık yaydı. Anında büyülü güç ışıkları rüzgâr karşısındaki titrek mum alevleri gibi sönmüştü. Bülbül’ün sis dünyası kırılıvermişti. Yaprak, zorla orman formundan çıkarılmış gibiydi. Ağaçlar anında Yaprak ile Iffy’yi yere fırlatmıştı. Ağır yaralanan Yaprak, kan kusuyordu ve ayağa kalkabilecek halde değildi.


Şok olan Bülbül, şöyle düşündü: “Şeytan ağaçların Yaprak olduğunu hissetmiş olmalı! Belki de öyle değildir… Zaten Yaprak iyi saklanmış olsa bile hareketleri yukarıdan görülebiliyordu. Asıl garip olan şey neden Tanrı Gözü’nün İntikamı taşı gibi büyülü gücü kırabiliyor şeytan? Büyülü taşlara kıyasla kendisi de büyülü güç kullanabiliyor ve hatta epey de iyi kullanıyor… Ama neden büyülü gücünü kullandığında hiç ışık olmuyor?”


Ama bunları çok fazla düşünecek vakti yoktu.


Büyülü gücü kırıldığı için yaşadığı rahatsızlığa bir şekilde katlanan Bülbül, şarjörünü değiştirdi. Az önceki siyah parıldayan ışık saldırısından sonra neredeyse felç olmuş ve savunmasız kalmış Yaprak’a doğru yürüyen şeytana doğru atıldı.


Şeytan ile arasında yaklaşık 10 metre mesafe kaldığı ve isabet ettirebileceğinden emin olduğu anda hızla tetiği çekti Bülbül.


Mermiler kol zırhına çarpıp kıvılcım çıkarmış ve duman yaymıştı. O anda başka biri tarafından rahatsız edildiği için epey sinirlenen şeytan öfkeyle kükredi ve devasa kılıcını önüne doğru tuttu. Bunları gören Bülbül’ün morali bozulmuştu bir anda… Mermiler beklediği gibi iç organlarını delip geçmeyi bırak vücuduna değememişti. Mermilerin zırhı kırıp kırmadığından bile emin değildi. Bir kapı kadar kalın olan o devasa kılıçtan bahsetmiyordu bile…


Beş merminin tümünü çoktan harcadığı için hançerini çıkardı ve şeytanın kafasına doğru fırladı. Yaprak’ı kurtarmak için elinden gelenin en iyisini yapması gerekiyordu.


Saldırı yapmak için kılıcını derhal kaldıran şeytanın gözleri kırmızı kırmızı parlıyordu. İnanılmaz derecede hızlı hareket etmesine rağmen Bülbül bir sonraki hamlesini her seferinde tahmin edebiliyordu. Kılıçtan kaçmıyordu. Tam isabet alacağı anda sisin içine dalıvermişti.


Şeytanın az önceki saldırısı büyülü gücün etkilerini geniş bir alanda silse de büyülü gücü tamamen engelleyememişti. Girdap kaybolduktan sonra cadılar güçlerini tekrar kullanabilir hale gelmişlerdi. Bülbül’ün keskin gözü büyülü güç akışlarını izleyebildiği için anında fark etmişti bu değişikliği…


Siyah beyaz dünyasında dev kılıcın siluetinin anında bozulma yaşadığını görerek en zayıf noktasını keşfetmişti. Kılıcın zayıf noktasından geçirerek hançerini şeytanın kaskındaki bir boşluğa saplamıştı! Ama şaşırtıcı bir şekilde hançer yüksek bir sesli bir çatırtıdan sonra dağılıvermişti.


“B-Bu… Büyülü bir bariyer mi? Kahretsin, kaç çeşit yeteneği var bu şeytanın?” diye düşünen Bülbül aceleyle geri çekildi. Ama şeytan anında yetişmişti ona. Diğer eliyle de kılıcını kaldırarak saldırı pozisyonu almıştı.


Bunu gören Bülbül klasik numarasını kullanarak sise dalıp kaçmayı düşünse de işler tam istediği gibi gitmemişti.


O anda Şeytan diğer elini havaya kaldırmıştı.


Kılıcın içinden geçirdiği sırada Bülbül’ü de sisten çekip çıkarmıştı.


Sisten çıktığı esnada kılıcın bir kısmı hala vücudunun içindeydi Bülbül’ün… Belindeki uzun ve derin yaradan kanlar fışkırıyordu. Soraya’nın yaptığı özel koruyucu giysiler bile yırtılmıştı. Boğuk bir çığlık attı. Yaraya doğru düzgün bakamadı. Çünkü kaçması gerekiyordu. Arka arkaya taklalar atarak bir şekilde uzaklaşmaya çalışıyordu. Ama maalesef bu şeytan tek adımda iki metre ilerleyebiliyordu. Bülbül’ün bir olağanüstü kadar hızlı hareket eden bu şeytandan kaçması imkânsızdı.


Kılıç, Bülbül’e tekrar isabet etmek üzereyken şeytanın etrafında bir anda birden çok mor ışık demeti belirmiş ve onu sıkıca bağlayana dek daralmıştı.


Bu Iffy'nin büyülü kafesiydi!


“Ez onu!” diye bağırdı Bülbül.


“Yapamam! Çok güçlü!” diyen Iffy, elini yumruk haline getirmişti ama ışın demetleri bir şey yapmıyordu. Aksine şeytan onları parçalara ayıracakmış gibi sallanıyordu.


Sağır edici bir kükreme yayan şeytan kollarıyla ileri atıldı. Kafes dağılmıştı. Şeytan kılıcını kaldıracağı esnada tekrardan beliren ışın demetleri şeytanı bir kez daha tuzağa kıstırmayı başarmıştı.


“Anna! Altın yıldırımları kullan! Çabuk!” diye bağırdı Iffy. Kafesin şeytanı çok fazla tutamayacağını anlamıştı.


Ancak şeytan ile Iffy arasında çok bir mesafe yoktu. Tanrı İradesi Mührü, altın yıldırımlarıyla muhtemelen ikisini de vururdu.


“Şimdi Anna!” diye bağıran Bülbül, uzaktaki Anna’ya bakıyordu: “Mührü çalıştır!”


Bülbül ile göz göze gelen Anna, ne yapması gerektiğini anında anlamıştı. Tüm gücünü kullanarak elindeki metal levhayı kaldırdı.


Güçlü, parlak bir ışık ormanı aydınlatmış ve gökten de parlak ışık demetleri inmişti.


Şeytan avazı çıktığınca ulumuştu. Bu tür bir sahneyi daha önce görmüş olma ihtimali vardı. Çünkü bir anda serbest kalmak için daha da fazla uğraşmaya başlamıştı.


Bülbül bunun kazanmak için tek şansları olduğunu biliyordu. Çünkü o anda Şeytan büyülü güçlerini ortadan kaldırmış değildi.


Altın yıldırım vurmuştu bir anda!


Yarasına bastıran Bülbül, sisin içine attı kendisini… Yıldırım Iffy’ye vurmadan arkasında belirmiş ve onu tutarak kenara doğru atlamıştı. Bu sayede de Iffy, mührün menzilinden çıkmıştı. Sadece iki adımda kurtarabilmişti Bülbül, Iffy’yi…


Bu hareket sadece kararlılık ve cesaretle meydana gelmemişti. Bülbül ve Anna arasındaki ekip çalışmasının etkisi de büyüktü.


Eğer Anna yanlış yeri vurmuş olsaydı Bülbül ve Iffy’nin kaçması çok çok zor olurdu.


Ancak Bülbül ona güvenmişti. Kimsenin büyülü gücün kontrolü açısından Anna'yı geçemeyeceğini düşünüyordu. Ortaya çıkan sonuç da Bülbül’ün haklı olduğunu göstermişti işte…


Güçlü altın yıldırım anında kıdemli şeytanın durduğu yeri kaplamış, yabani otlar ve sarmaşıklar da dâhil olmak üzere bölgedeki her şeyi yok etmişti.


Sendeleyen Anna, neredeyse ayakta duramayacak olduğu için bir anda yere yığılmıştı.


“Anna!” diye haykıran Yaprak, biraz kendisine gelmiş ve Anna’ya doğru tökezleye tökezleye yürümeye başlamıştı.


"O iyi. Sadece büyülü gücünü tüketti!” dedi Bülbül. Ağzından çıkan her kelimesi belindeki yara yüzünden kesik kesik idi. Neyse ki iç organlarında bir zarar yoktu. Yaranın tekrardan açılmasını sağlayacak ani hareketler yapmadığı sürece hayati tehlikesi yoktu.


“Sen yaralandın mı? Dur… Yaranı sarayım…” diyen Iffy’nin yüzünde karışık bir ifade vardı.


Bülbül başını salladı ve kıyafetlerini toparlamak üzereydi ki… Donup kaldı.


Altın yıldırımın isabet ettiği yerden yavaşça siyah bir figür yükseliyordu.


Şeytanın kaskındaki birkaç diken kırılmıştı ve çökmüş taş kulelere benziyordu. Hassas zırhı çatlamış ve kir pas içinde kalmıştı. Bir de bir kolu ile devasa kılıcını kaybetmişti. Ama şaşırtıcı şekilde o ölümcül saldırıdan kurtulmuştu.  


İğrenç bir şekilde tısladı. Bülbül, gülümsediğini göremese de tıslama sesinden heyecanlı ve kana susamış olduğunu anlayabilmişti.


Her ne kadar Şeytan daha önce olduğu kadar hızlı hareket edemese, gözündeki kırmızı ışık çok sönük dursa ve her an düşecekmiş gibi yürüse de Bülbül kimsenin onu durduramayacağını düşünüyordu. Kendisi ve Yaprak’ın hareket edebilmesi imkânsızdı. Anna bayılmış, Şimşek ortadan kaybolmuş ve Iffy’nin de hiç gücü kalmamıştı.


Tam o anda yanındaki cadı ayağa kalktı.


“Hey! Ne yapıyorsun?” diye soran Bülbül, düşük bir sesle konuşuyordu.


"Son ana kadar savaş…” diyen Iffy, bir hançer çekmişti: “Bir savaş cadısının kaderidir bu… Senin hala büyülü gücün var mı? Cadıları yanına al ve saklan… Hepsini alamasan bile en azından birisini al…”


Bülbül aniden Roland'ın söylediklerini düşünmüştü: “Evet… En azından Anna'yı geri götürmeliyim. Majesteleri’ne sözünü verdiğim şey buydu… Ne olursa olsun bunu yapmak zorundayım…”


Tam o anda gökten gelen tanıdık bir uluma sesi Bülbül’ün düşüncelerini yarıda kesmişti.


Gökten büyük bir gölge iniyordu!


...

Bu yazar insanın kalbine indirecek… Gerçekten insanın kalbine indirecek… Tam nerede kesti bölümü ya?

Bu arada bu şeytan da nasıl bir şey? Tanrı İradesi Mührü’nden bile sağ çıktı! Halletseler artık cadılar şu işi keşke…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr