Bölüm 550: Katliam

avatar
2452 25

Release That Witch - Bölüm 550: Katliam




Çevirmen: Lodos

Sylvie, ilk defa böylesine inanılmaz bir hareket yöntemi görüyordu.


Agatha hareket ediyor, kristal buzla kaplı yol da onun hemen önünde beliriyordu. Yol boyunca yüzüyor gibiydi, sanki zemin onu ileriye doğru itiyormuş gibi… Bir anda ilk binek canavarının arkasına ulaşmıştı.


Agatha ellerini uzattığında aniden otlakların etrafında bir buzlanma belirmiş hatta kar yağmaya başlamıştı! Hemen sonrasında binek canavarı çığlık atmış ve uçmaya çalışmış ancak hareket edemediğini fark etmişti. Dört güçlü uzvunun her biri donmuş ve buz kristalleri, vücudunu ve kanatlarını kısa sürede tamamen kaplamıştı.


Hemen hemen aynı anda Maggie de kendini dans eden canavarın arkasına attı ve kocaman kıpkırmızı ağzıyla canavarın boynunu kırdı. Büyük panik yaşayan canavar Maggie’den kurtulmak istiyordu ancak Maggie ondan çok daha büyüktü. Yetişkin bir canavarın altında ezilen bir bebek canavar gibi kalmıştı. Sonrasında Maggie, tek hamlede boynunu tamamen kırdı. Nihayet yenilen canavar kuyruğunun son bir hamlesiyle yanlışlıkla donmuş canavarı da parçalara ayırmıştı.


O anda üçüncü canavar neler olduğunu anlamaya başlamıştı. Kendi türünün neden birbirini öldürdüğünü anlamasa da kötü bir şey olduğunun farkındaydı ve uzun kanatlarını açıp havaya yükseldi.


Ama artık çok geçti.


Canavarı takip eden Agatha, ‘uçuyordu.’


Daha doğrusu havada yürüyordu.


Buz kristalleri canavara da uzanmış ve bir süreliğine havada bir köprü oluşturmuştu. Buz köprüsü boyunca ilerleyen Agatha, nihayet canavara saldırmak için güçlerini kullanacak kadar yaklaşmıştı.


Sylvie elinde olmadan şok içinde ağzını kapatmıştı.


Buz köprüsü tıpkı hızlı bir engerek gibi canavarın kuyruğunu dondurmuş geri kalanını da buzdan bir heykele çevirmişti.


Muhtemelen donmuş canavarın ağırlığından dolayı buz köprüsünün ucu eğilmiş, çatlamış ve sonra da kırılmıştı. Agatha köprüden düşmeye başlamış ama neyse ki Maggie onu yakalamıştı. Ancak canavarın buzdan heykeli yere düşmüş ve binlerce parçaya ayrılmıştı.


Üç şeytani canavarı da öldürmeleri 20 saniyeden az sürmüştü.


Kıdemli cadılar böyle savaşıyordu demek ki!


Sylvie elinde olmadan Agatha’yı kıskanmıştı.


...


Mermileri kontrol eden Bülbül, şarjörü kapattı.


Tam o sırada Yaprak’ın saldırıda yapılan değişiklikler hakkındaki uyarılarını duymuştu. A planı yerine B planına geçtiklerini öğrenmişti.


Bu, Iffy'nin görevinin iptal edildiği anlamına geliyordu. Düşmanlarla savaşma sırası Bülbül’e gelmişti.


Ama onların yapması gereken en önemli şey Anna’ya Tanrı İradesi Mührü’nü kullanması için fırsat vermekti.


Bülbül’ün aklına Anna gelince elinde olmadan Roland’ın söylediklerini hatırlamıştı.


“Onu geri getir, lütfen…”


“Bu işi sana bırakıyorum…”


Bunları hatırlayan Bülbül, dudağını ısırdı.


Bu onun için kolay olmalıydı. Ancak kalbinde tarif edilemez bir duygu hissediyordu.


Görev gittikçe zorlaştıkça, duygu da beklenmedik bir şekilde güçleniyordu.


“En korkunç şey Anna’nın ölmesi demek…” diye düşündü.


“Hayır, bu olmayacak.” diye düşünen Bülbül, hemen o düşünceyi kafasından atmıştı. Roland ona çok güveniyordu, onu yüzüstü bırakamazdı. Roland özellikle böyle söylememiş olsa da ne pahasına olursa olsun Anna’yı koruyacaktı Bülbül…


Anna, Cadı Birliği’ndeki tüm cadıların kurtarıcısıydı bir anlamda…


Anna kendi bencilliği yüzünden ölürse kendini asla affedemezdi.


“Düşmanlar geliyor!”


Yaprak’ın bu uyarısından sonra kendisini hazırlayan Bülbül, düşmanları görmüştü. Onları alt etmeye hazırdı.


Sis dünyası genellikle ıssız ve sıkıcı bir yer olurdu. Dünyevi ve büyü gücüyle alakalı olmayan her şey kıvrımlı çizgiler ve değişen siyah beyaz bloklardan oluşuyordu. Şeytanlar sayesinde ilk defa bu kadar çok renk görüyordu Bülbül.


Yeşil ormanın yanındaki Çılgın İblisler’den birinde soluk sarı bir kol ve içinde de hafif mavi bir ton olduğunu görebiliyordu. Diğer iki şeytan Yaprak’ın bahsettiği o Korkunç Şeytanlar olmalıydı. Daha güçlü bir büyü yayıyorlardı ve vücutlarının içinde birden çok büyülü girdap görebiliyordu. Alınlarındaki en belirgin olandı.


Özellikle dikkat etmeleri gereken kıdemli şeytan aralarında değildi. Eğer istihbaratları doğruysa ormanın üstünden her şeyi izliyor olmalıydı.


Kuşkusuz etrafa korku yayan Korkunç Şeytanlar en başta öldürülmeleri gerekendi.


Gözlerini açmadan öldürülmeleri de şarttı.


Üç şeytan pusu noktasından geçtikten sonra Bülbül, silahı iki eliyle tuttu ve bir göz açıp kapama süresinde 10 metre ileriye gidebilmek için sıçradı. Silahını şeytanın başının arkasına doğrultmuştu.


Öylesine yakınlaşmıştı ki sisten çıkmak zorunda bile değildi. Şansı biraz yaver giderse silahın namlusu güçlü büyü yüzünden ikiye bölünmezdi.


Anında ateş etti. Devasa bir kükreme duyulmuştu.


Sisin içinden şeytanın kafası şişmiş gibi görünüyordu. Sanki mermi içinde patlamıştı da dışarı doğru fırlamıştı. Patlayan beyni her yöne saçılmıştı. Hemen ardından da havaya bir sis bulutu yükselmişti. Kırmızı sis tankının şeytanın direkt içinde gizli olduğunu fark etmişti Bülbül.


Diğer Korkunç Şeytan hızla arkasını dönmüştü. Kanlı ve korkunç yara izi yüzünü kaplamış durumdaydı. Birden bir ağacın tepesinden fırlayan birkaç sarmaşık şeytanın kafasını sarmış ve şeytan gözlerini ortaya çıkaramadan başını geriye çekmişti. O anda silah sesiyle arkasını dönen öndeki Çılgın İblis, vurulmuş Korkunç Şeytan’a bakar halde korku içinde titremeye başlamıştı.


Kalan üç mermiyi Yaprak’ın çektiği Korkunç Şeytan’a sıktı Bülbül. O sırada Anna da ağaçtaki saklandığı yerden çıkmış ve Çılgın İblis, korkusunu yenemeden siyah alevleriyle onu parçalara ayırmıştı.


“Dikkat et!”


Düşmanları tuzağa çeken ve hala havada olan Şimşek böyle bağırmıştı bir anda…


Yukarı bakan Bülbül, devasa bir kılıcın kendisini kesmek üzere olduğunu fark etmişti.


İçgüdüsel olarak sis dünyasına girmeye çalışmıştı. Ancak beklenmedik bir şekilde kılıcı kullanan düşman tarafından sis dünyası parçalara ayrılmıştı.


“Bu yetenek de ne? Büyü gücümü mü kırabiliyor?” diye düşündü içinden.


Kaçması için çok geçti. Aniden başının üstünde siyah bir perde belirmiş ve kılıcın saldırısına karşı koymuştu. Gerçek bir perdenin aksine daha çok aynaya benzer bir yüzeyi vardı. Yüzündeki şaşkın ifadenin yansımasını görebiliyordu Bülbül…


Bu… Siyah alevlerdi!


“Bang!”


Devasa kılıç hızla siyah alevlere çarpmıştı. Anna acı içinde titrese de alevler zarar görmemişti.


Bülbül bir an bile tereddüt etmeden Anna'yı çabucak yakaladı ve tekrardan sis dünyasını çağırarak hemen 20 metre uzaklaşmıştı.


O esnada Zırhlı Şeytan da yere konmuştu.


Yanındaki şeytanların ölmüş olması onu hiç etkilememiş gibi görünüyordu. Sakin bir şekilde üstünde garip bir desen oyulmuş kılıcını kaldırdı. Büyü gücü de kılıcın ucuna doğru yükselmişti.


Kılıç göz kamaştırıcı bir parıltı yaymaya başlamıştı!


...

Bu Agatha nasıl bir şeymiş ya! Saygı duymak lazım bu kadına…

Tam dedim ki bütün angaryaları hallettiler geriye boss kaldı. Onu da bir şekilde hallederler dedim. Umuyoruz ki yine hallederler ama Bülbül’ün sisinin delinmesi biraz korkutmadı değil…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44310 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr