Bölüm 2: Anna İsimli Cadı Part -1

avatar
6242 39

Release That Witch - Bölüm 2: Anna İsimli Cadı Part -1


 

Çevirmen: Lodos

   Bu yenidünya anılarını tamamen hatırlayıncaya kadar Ronald kendini odasına kilitledi ve akşam yemeklerini  hizmetçiler tarafından odasına getirtti.Yaşamaya olan tutkusu sayesinde bu alışılmamış, yabancı çevrenin getirdiği korku ve rahatsızlıkları tamamen bastırabilmişti. Eğer iyice uyum sağlamak ve şüphe çekmemek istiyorsa daha fazla bilgi edinmesi gerektiğinin farkındaydı.

 

  Söylenmesi gerekiyordu ki; kendisi hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı için diğer soyluların çocuklarıyla aylak aylak dolaşıyordu. Yeni hafızası da çok bir şeyden oluşmuyordu.Hiçbir finansal bilgiyi, aristokratik meseleleri, kendi ülkesinin durumunu ya da komşu ülkelerle sürdürdüğü diplomatik ilişkileri anımsayamıyordu... Buna karşın şehir isimleri ya da senelik olaylar gibi genel bilgileri hatırlayabiliyordu. Önceden bildiği Avrupa tarihinden çok çok farklıydı bunlar.

 

  Bu nedenle de tahtı elde etmek için hiç şansı kalmamış oluyordu. Belki de Gökhisar Kralı bunun farkındaydı ve sırf bu yüzden Roland’ı bu korkunç yere göndermişti. Bir şeyleri berbat etmiş olsaydı bile bu kadar fazla zarar veremezdi.

 

  Roland’ın hatırladığı bir sonraki anıları ise erkek ve kız kardeşlerine aitti. Bulduğu şey sonucunda ise ağlasa mı gülse mi bilememişti.

 

  Roland’ın en büyük abisi İlk Prens bir savaşçıydı. Diğer abisi ise uğursuz ve entrikacı bir herifti. İlk kız kardeşi vahşi ve saldırgandı. Diğer kız kardeşi ise son derece zekiydi. Ne diyebilirdi ki? Onlarla on seneden fazla yaşadıktan sonra onları en fazla bir iki kelimede özetleyebiliyordu.Onların güçlerinin boyutu, orduları veya yetenekleri hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

 

  Onun kasabadaki üç aylık lordluğu boyunca soylular çoktan onu aşağıladıklarını ve onla dalga geçtiklerini gizlemeyi bırakmışlardı. Bunun sebebi de Dördüncü Prensin liderlik için yaratılmamış olmasıydı.Neyse ki Kral’ın şehrinden ayrılırken bizzat Kral’ın emriyle onunla iki danışman  —biri halk meseleleri diğeri askeri meseleler ile ilgilenen—  gönderilmişti. Öbür türlü çok daha büyük karışıklıklar çıkacağına şüphe yoktu.

 

  Roland ertesi gün uyandığında defalarca hizmetçisi Tyre tarafından Maliye Bakanı Barov’un onu görmek istediği hakkında uyarılmıştı.Daha fazla erteleyemeyeceğini fark edince asıl Roland’ın alışılagelmiş hareketlerinden biri olarak hizmetçisinin sırtını iki kere okşadı. Sonrasında ise hizmetçisine Maliye Bakanı’na oturma odasında beklemesi haberini iletmesini söyledi.

 

  Tyre kapıya doğru yürürken yüzünün kızardığını fark etti. Aniden “Mademki bu kasaba tarımla özdeşleşmiş, acaba burada herhangi bir sistem var mıdır?” diye düşündü. Esnedi. İçinden birkaç kez “sistem” kelimesini tekrar etti ama hiçbir şey düşünemedi.

 

  Doğrusu,romanlar tamamen hayal ürünüydü.

 

Barov, oturma odasında huzursuzca bekliyordu. Roland göründüğü anda, ona doğru hızlıca yürüdü ve “Majesteleri neden idam emrini dün vermediniz?” diye sordu.

 

  Roland hizmetçilerinin kahvaltıyı getirmesi için ellerini çırparken “Bir gün erken veya bir gün geç, ne fark eder ki? Otur da öyle konuşalım.”  dedi.

 

O sırada Baş Şövalye’nin herkesin önünde konuşmayı Maliye Bakanı’nın ise yalnız konuşmayı seçtiğini fark etti. Kral için belli başlı görevler yapmış olsalar da ikisine de sadakatleri konusunda güvenebilirdi. 

 

Barov “Sadece bir gün bile cadıların gelmesi için yeterli olabilir Majesteleri. Bu diğer meseleler gibi önemsiz değil ki! Bunda da önceki meselelerde davrandığınız gibi dikkatsiz davranamazsınız!” diyerek prensi uyardı.

 

  Roland somurtarak “Neden bunu da söylüyorsun? Senin dedikodu ve gerçekler arasındaki farkı ayırt edebildiğini düşünürdüm.” dedi.

 

Barov şaşkın şaşkın bakıyordu “Ne dedikodusu?”

 

Roland üstünkörü bir şekilde “Cadıların kötü ve şeytanın temsilcisi olduğunu yayan dedikodu.” dedi. “Bu da kilisenin propagandası? Değil mi? Eğer kilisenin bizim işlerimize karışmasını istemiyorsak onların dediğin tam aksini yapmamız lazım. Cadıları avlamak yerine vatandaşlarımıza bu utanmaz dedikoduların kilisenin safsataları olduğunu duyurmamız gerekir.”

 

   Barov şok olmuştu: ”Ama … cadılar gerçekten …”

 

  “Kötü mü?” Roland birkaç kez sordu. “Nasıl yani?”

 

  Maliye Bakanı, Prens’in onunla dalga geçip geçmediğini düşünerek bir süre sessiz kaldı. Sonrasında ise “Majesteleri bu daha sonra tartışılabilir. Sizin kiliseyi sevmediğinizi anlıyorum ama bu şekilde çözersek daha zararlı bir çatışmaya sebep olabiliriz.” dedi.

 

  Roland dudaklarını büktü. Belli ki bu meseleyi aksine çevirmek tek gecede olacak iş değildi. O da şimdilik daha fazla uzatmamaya karar verdi.

 

Kahvaltı sonunda masaya gelmişti. Kızarmış ekmek, sahanda yumurta ve bir sürahi süt vardı. Bir bardağa doldurup önce Barov’a ikram etti.

 

Roland, hizmetçisinden Barov’un şafak söker sökmez geldiğini duymuştu yani kahvaltı yapmaya pek vakti olmamıştı. ”Sanıyorum kahvaltı yapmamışsınızdır, haydi yerken konuşalım.” dedi.Şüphe çekmemek için Prens gibi davranmaya başladığından beri biraz da iyi davranırsa belki insanların onun hakkındaki görüşleri değişebilir diye düşünüyordu. Her şeye rağmen en başta Prens’in yaptıklarını yapmaya özen gösterse de kademe kademe insanların düşüncelerini değiştirmeyi de hedeflemişti.Roland kendi kendine şöyle düşündü:

 

”Maliye Bakanı, planım için iyi bir başlangıç. Emrimdekilere kendilerini değerli hissettirirsem çalışmak için daha da motive olurlar. İnisiyatif almak her zaman en verimli yoldur, değil mi?”

 

  Barov süt dolu bardağı aldı ama içmedi. Endişe içinde: "Majesteleri, bir sorun var. Üç gün önce muhafızlarımız Batı ormanında cadıların kaldığı bir kamp bulmuşlar. Cadılar hızla kaçmış ve arkalarında bazı izler bırakmışlar. Muhafızlardan biri bunu bulmuş."

 

  Cebinden bir para çıkarıp Roland’ın önüne koydu. Bu krallığın para biri birimi değildi  —en azından Roland’ın hatıralarına göre—  ve o hiç böyle bir para görmemişti. Doğrusu metalden yapılma bile değildi. Parayı elinde sıktı ve şaşırdı. Para giderek ısınıyordu. Sıcaklığın en az 40 derece olmasından anlaşılıyordu sıcaklığın Maliye Bakanı’ndan gelmediği. Bu Roland’a ısıtıcı yastıkları hatırlattı.

 

  Roland sordu: ”Bu da ne?”

 

"Bunun cadıların yaptığı pis bir biblo olduğunu düşünmüştüm ama bu ondan çok daha ciddi bir şey." Barov alnını silmeyi bırakmıştı. "Üstüne basılmış şekil Kutsal Dağ ve Sihirli Gözün işareti, ki o da Cadılar Birliği’nin amblemi."

 

  Roland paranın pürüzlü yüzeyini ovuşturdu ve pişirilmiş seramikten yapıldığına dair bir tahmin yürüttü. Doğrusu, paranın ortasına kazınmış bir dağ şekli —yan yana üç tane üçgen şeklinde—  ve üçgenlerin arasındaki boşluğa kazınmış bir göz resmi görmüştü.Şeklin çevresine ait kenar çizgileri çok kabaydı bundan dolayı paranın elle yontulduğuna hükmetti.

 

Roland “Kutsal Dağ ve Sihirli Göz” ile “Cadılar Birliği” kelimelerini anımsamaya çalıştı ama onlara karşılık gelen bir şey bulamadı. Öyle görünüyor ki; Prens Roland tarikatçılıkla ilgili çok şey bilmiyordu.

 

  Zaten Barov da Roland’ın bu konuda bir şey bilmesini beklemiyordu.  

 

  Barov şöyle devam etti "Majesteleri daha önce hiç gerçek cadı görmediniz o yüzden etkilenmemeniz gayet normal bir durum. Bizim canımız yandığı gibi onların da canı yanabilir, bizim kanımız aktığı gibi onların da kanı akar onları öldürmek bir insanı öldürmekten daha zor değildir. Ama bu söylediklerim sadece dirençli olmayan cadılar için geçerlidir.Şeytanın gücüne erişen cadıların ömrü çok daha kısa olur fakat sıradan insanların rakip bile olamayacağı derecede büyük bir güce sahip olurlar. Cadılar tamamen geliştiğinde ise ordularımızın büyük acılar çekmesi kaçınılmaz olur.Onların facia ve yıkıma olan iştahları bastırılamayacak veya dizginlenemeyecek derecede yüksektir. Onlar çoktan şeytanın kölesi olmuşlardır. Bu nedenle Kilise, cadı olmaya en ufak meyli olduğu keşfedilmiş kadınların tutuklanıp idam edilmesi için bir cezalandırma ordusu kurmuş durumda. Kral da bu orduyu onaylıyor. İşin aslı bu önlemler gayet etkili oluyor. Yüz yıl önceye göre şu anda cadılar çok büyük hasar almış durumdalar ve bu cadı hadiseleri epey azaldı. Kutsal Dağ, daha doğrusu, Cehennemin Kapıları hakkındaki dedikodular antik zamanlardaki bir kitaptan türedi.''

 

  Roland, bir yandan ekmeğini kemirirken bir yandan da içinden durmadan alay ediyordu. Bu dünyanın ve kendisinin eskiden yaşadığı dünyanın tarihleri epey farklı görünse de aslında gidişatları şaşırtıcı derecede benziyordu. Kilise hala aynı kiliseydi. Dinin kötülüğün gerçek kaynağı ve şeytanın asıl kölesi olduğunu anlamıştı.Bir insanı küçük bir delil bulundu diye idam etmek, kanunlar çıkarmak için Tanrı’nın adını kullanmak, yargılamak ve onun hakkında hüküm vermek zaten kendi içinde bir bozulmaya işaret ediyordu. Prens Roland’ın kilisenin otoriteyi yanlış kullandığı hakkındaki anıları şu manzarayı doğrular nitelikteydi.

 

  Roland’ın düşüncelerinin farkında olmadan Barov şöyle devam etti: "Antik kitaplarda cadıların gerçek huzuru sadece Kutsal Dağ’da bulabildikleri yazılıdır. Orada sihirli güçleri kendilerine zarar vermez böylece yıkım ve faciaya olan açlıkları kendilerini sıkıntıya sokmaz.

 

Sözde Kutsal Dağ’ın kötülüğün doğuş yeri ve dünyadan cehenneme giden kapı olduğuna hiç şüphe yok. Öyle düşünüyorum ki o soyu bozukları cezalandıran tek şey cehennem olmayacak."

 

  Roland  “Ya Cadı Birliği? Onların Kutsal Dağ ile ilişkisi ne?” diye sordu.

 

  Barov yüzünü buruşturarak açıkladı ”Geçmişte cadılar kolayca kaçabilmek ya da inziva içinde yaşamak için yalnız hareket ederlerdi. Ama son yıllarda Cadı Birliği ortaya çıktı ve büyük bir fark ortaya koydu. Bütün cadıları toplamak ve Kutsal Dağ’ı beraber bulmak istediler. Bu amaçla Cadılar Birliği diğer insanları bile cadı olmaları için yemlemeye başladı. Geçtiğimiz sene Berrak Su limanında birçok kız bebek kayboldu. Dedikodu o ki; cadı yapılmak için götürüldüler.''

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44341 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr