Küçük bir tepe boyutlarındaki Araknit Lordu bir anda savaş meydanının odak noktası haline geldi. Seviye 100 Lordun hayali bile oyuncuları ürkütmeye yeterdi.

Yükselen Melek, Kana Susamış Kılıçlar, İlahi Muhafızlar, Büyücü İttifakı ve Muzaffer Dönüşün üst rütbelilerine emirler veriyordu. Bütün taraflardan kuşatılan Safir Tapınak, Kutsal İmparatorluk, Niuren Birliği ve beş yan lonca dağılma belirtileri gösteriyordu. Biraz daha zorlasa savaşı bitirebilirdi.

「Bugünden itibaren yalnızca Melek Müfrezesi, Kana Susamış Kılıçlar, Büyücü İttifakı ve İlahi Muhafızlar olacak! Niuren Birliği, Safir Tapınak ve Kutsal İmparatorluk yıkılacak! Bu savaş onların çöküşü, bu meydan onların mezarı olacak!」 Yükselen Melek küstahlığından ödün vermiyordu. Büyücü İttifakı ve İlahi Muhafızlara topyekun saldırı emri vermiş ve Kutsal İmparatorluk ile Safir Tapınağı köşeye sıkıştırmıştı. Bu sırada Kana Susamış Kılıçlar Zırhlı Mancınıkların yardımıyla Niuren Birliğini katlediyordu.

Küstah bildirisinden sonra Yükselen Melek yerin sarsıldığını hissetti. Sarsıntının kaynağına baktığında dev bir yaratık gördü.

Seviye 100 Araknit Lordu!

Gözlerine inanamıyordu. Seviye 100 bir Lord başka yer kalmamış gibi neden burada ortaya çıkmıştı?

İşte o an anladı. Niuren Birliğinin gizli kozu buydu! Vaziyet kötü görünüyordu. Bütün planları ve çabaları Aranit Lordu tarafından yok mu edilecekti?

Seviye 100 Lord tek başına savaşın seyrini değiştirebilirdi!

Kaplanın sırtına bindikten sonra geri dönüş mümkün değildi. Yükselen Melek biliyordu ki, şimdi geri çekilme emri verse düşman takibinden ötürü felaket derecesinde kayıplar vereceklerdi. İki arada bir derede kalmışken nihayet savaşma kararı verdi.

Elinde hala iki tane Zırhlı Mancınık vardı. Son çare onlardı!

Kaderleri bu savaşın sonucuna bağlıydı. Saldıran taraf Dönüş Parşömeni kullanamıyordu. Ancak savunan taraf parşömen kullanıp savundukları kalenin içine ışınlanabilirdi.

Bunlar kuşatma savaşının kurallarıydı.

"Patron, ne yapacağız? Seviye 100 Lordla savaşamayız!" Seviye 99 ve Seviye 100 Lord arasında belirgin bir fark vardı. Seviye 100 de tıpkı Seviye 50 gibi bir barajdı. Oyunun mevcut halinde o seviyede bir patron şöyle dursun, sıradan bir yaratık bile felaket demekti.

Yükselen Meleğin bir planı kalmamıştı. Daha önce hiç Seviye 100 Lord görmemişti. Sayılarla Araknit Lordunu öldürebilmesi için en iyi oyuncularından en az 10.000 tanesini feda etmesi gerekecekti. Ancak şu anda en önemli sorunu adamlarının çöken moraliydi. Kim Seviye 100 Lord ile savaşmak isterdi ki? Bunun intihardan ne farkı vardı?

Ormanın içinde bir kişi son hız Araknit Lorduna koşuyordu. O kişi Nie Yan'dı.

Araknit Lordunu uyandırmak için oraya gitmesi gerekliydi.

Yaratık şu anda hareketsiz bekliyordu. Zamanın başlangıcından beri orada hareketsiz duran bir heykel gibiydi.

Nie Yan uzaklardan baktığında bile yaratığın hayattan yoksun boş gözlerini fark edebilmişti. Şu haliyle içi boş bir kabuk, başka dünyadan çağırılan bir cesetti.

Nie Yan yaratığa yaklaştığında Benet'in Ruhu çantadan fırladı. Göz alıcı parlaklığıyla havada süzülüyordu. Parlaklığının artması Kutsal Taşların enerjisini emmesinden kaynaklıydı.

Benet'in Ruhu Araknit Lordunun alnından içeri girdi.

Feri sönmüş gözler canlandı ve vücuttan ölüm enerjisi yayılmaya başladı. Sonunda uyanmıştı!

Araknit Lordu uyanmak için bir ruha ihtiyaç duyuyordu. Nie Yan'ın çantasındaki Benet'in Ruhu bu ihtiyacı gidermişti.

Ormanda ritüeli gerçekleştiren Yüce Büyücüler, bedenlerinden çekilen manaya bakarak Araknit Lordunun ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliyorlardı. Birkaç tanesi hızla Gelişmiş Mana İksirleri tüketmişti.

Hiçbiri yerinden kıpırdamıyordu. Altıgen dizi bozulursa Araknit Lordu geri gidebilirdi.

Yaratığın bu dünyayla tek bağlantısı onların manalarıydı.

Ruh bağlantısı sayesinde Benet'in mutluluğu Nie Yan'a ulaşıyordu. Araknit Lordu ilk adımını attığında yer sarsıldı. Vücudu güçle dolup taşıyordu! Nie Yan Benet'in ruhu aracılığıyla Araknit Lordunu yönlendirebildiğini fark etti.

Yaratığın başının üzerinde düz bir yüzey vardı. Havaya sıçrayıp, fırlattığı ağ ile yaratığa tutundu.

Araknit Lordunun başının üzerinden aşağıdaki oyuncular karınca gibi görünüyorlardı.

Nie Yana bakan gözlerde korku vardı.

Nie Yan Yükselen Melek tarafındakilere cehennemi tattıracaktı. Bugünü sonsuza kadar unutamayacaklardı!

Nie Yan'ın emriyle Araknit Lordu meydana giriş yaptı.

Attığı her adım yerde iz bırakıyordu. Adeta yürüyen bir kaleydi!

Nie Yan'ın yaratığı Kana Susamış Kılıçlar ordusuna sürdüğünü gören Niuren Birliği oyuncuları sevinç çığlıkları atıyorlardı.

Nie Yan ve Araknit Lordunun birlikte görünümü hayranlık uyandırıcıydı. Resmen Niuren Birliğinin yenilmezliğini ilan ediyorlardı! Zafer onların olacaktı!

Savaş ruhları canlanan oyuncular Nie Yan'ın ardından gidiyorlardı. Naraları araziyi inletiyordu.

"Niuren Birliği çok yaşa! Kardeşlerim, hepsini öldürün! Kana Susamış Kılıçlar, Melek Müfrezesi ve diğerleri... Hepsini cehenneme gönderelim!"

Nie Yan'ın ardındaki oyuncular sert bir dalga gibi düşman kuvvetlerine çarptılar.

Nie Yan da gaza gelmişti. Şu anda savaş meydanının tartışmasız hakimiydi! "Araknit Lordu Benet, düşmanı katlet! Dünyaya gelişini onların canları ve kanlarıyla kutla!"

Nie Yan 5.000 kişilik Kana Susamış Kılıçlar grubunu gözüne kestirdi. Araknit Lordu önünde karıncadan farksızlardı.

Nie Yan pis pis sırıtıyordu. Geberin sizi şerefsizler! Kana Susamış Kılıçlar üzerine karabasan gibi çöktü.

Nie Yan Araknit Lorduna Kazık ile saldırmasını emretti.

Yaratık dev pençesini yere vurduğunda, yerden fırlayan keskin dallar 50 metre mesafedeki herkesi öldürdü.

500'den fazla kişi bir anda can vermişti.

Araknit Lordu geçtiği yerde cesetlerden bir dağ bırakıyordu. Kana Susamış Kılıçlar tarafı arkasına bakmadan kaçıyordu.

Araknit Lorduna karşı koyma fikri akıllarının ucundan geçmiyordu. Tek istedikleri kaçıp canlarını kurtarmaktı.

Niuren Birliği oyuncuları bile bu güç karşısında şaşkınlardı. Kaçan düşmanları öldürürlerken yolun sonunda zaferi görüyorlardı!

100 Savaşçı üzerlerine akın akın gelen Niuren Birliği oyuncularını durdurmak için pozisyon almışken yerden fırlayan dallar tarafından öldürüldüler. Meydan ölen oyunculardan çıkan ışıklarla dolmuştu.

Karşı koymayı deneyenlerin ölümünü görünce Kana Susamış Kılıçlarda hiçbir direniş belirtisi kalmadı.

Bir dakika içinde bozguna uğramışlardı.

Nie Yan binden fazla düşman katletmişti. Artık Araknit Lordunu daha rahat kontrol edebiliyordu.

Araknit Lordu kükrediğinde yerdeki cesetler kayboldu ve yerlerinde beş tane leş böceği belirdi.

Leş böcekleri boz ayı boyutlarındaydı. Seviye 80 sıradan yaratıklardı ve 12.000 kadar canları vardı. Savunmaları fazla değildi, ama saldırıları son derece güçlüydü.

Böcekler ileri atılıp Araknit Lordunun yolunu temizlediler. İki tanesi geride kalan bir oyuncunun üzerine atıldı. Oyuncuyu anında parçalara ayırdılar. Her bir saldırıda 1.000 hasardan fazlasını verebiliyorlardı.

Yarım dakika sonra beş tane daha leş böceği çağırıldı.

Biraz zaman geçtiğinde böceklerin sayısı 25'e yükselmişti.

Leş böcekleri önlerine çıkanları parçalıyordu. Araknit Lordunun ilerleyişi durdurulamıyordu.

Onun etrafında ilerleyen Niuren Birliği ordusu, düşmanın kalbine hançer gibi saplanmıştı. 2.000'den fazla düşman öldürmüşlerdi.

Kana Susamış Kılıçları büyük bir hezimet bekliyordu.

Araknit Lordunun adım attığı yerde savunma hatları anında çöküyordu.

Nie Yan meydanı gözlemledi. Gözleri Zırhlı Mancınıklar üzerindeydi. Birbirlerinden ayrılan mancınıklar Araknit Lorduna saldırmak üzere konuşlandırılmışlardı.

Savaş meydanında Araknit Lordunu tehdit edebilecek başka bir silah yoktu. Zırhlı Mancınık Araknit Lorduna ciddi zararlar verebilecek tek şeydi. Lakin hantal hareket eden bu aletler yalnızca düz zeminde kullanılabilirdi. Engebeli arazide hareket ettirilmeleri ve isabetli atış yapmaları zorlaşıyordu.

Nie Yan'ın sıradaki hedefi bu mancınıklardı!