Pallot nihayet hücrenin dışındaki Nie Yan'ı fark etti.

"Merhaba Pallot Bey. Sizi kurtarmaya geldim," dedi Nie Yan. Zenard'ın Kılıcıyla parmaklıkları kırmaya çalışsa da başarısız oldu.

Demirlerde çizik dahi olmamasına şaşırdı. Anlaşılan parmaklıkları kesmek mümkün değildi.

Anlık Işınlanma Parşömenini demirlerin arasından içeri atmayı denedi. Ancak parmaklıklar üzerindeki büyü, içeri herhangi bir şeyin geçmesine izin vermiyordu.

"Merhaba İblis Katili. Hücre büyüyle korunduğundan boşa uğraşıyorsun. Kapıyı açmak için de Siyah Alev Tazısının taşıdığı anahtar gerekiyor."

Yani anahtarı almam için Siyah Alev Tazısı öldürmem mi lazım? Nie Yan yine istemediği olayların içine çekiliyordu. Siyah Alev Tazısıyla savaşabilmesi imkansızdı. Neticede yaratık Seviye 70 bir Lorddu!

Dolayısıyla Siyah Alev Tazısını öldürme seçeneğini bir kenara bıraktı.

Bakışları tekrar hücre kapısına döndü. Büyüyle mi korunuyor? Muhtemelen bir çeşit büyü çemberidir! Çemberi geçmenin bir yolu var mı acaba?

Sunucuların kapanmasına 20 dakika kalmıştı. Nie Yan bir süre düşündü. Resmi sitede büyü çemberlerini kırmanın bir yolunu arayıp uygun bir planla yarın yeniden denemeye karar verdi.

"Pallot Bey, şimdi gidiyorum. Sizi kurtarmanın bir yolunu bulup geri döneceğim."

"Pekala. Teşekkür ederim İblis Katili. Umarım sağ salim dönersin."

Konuşma tarzından anlaşıldığı kadarıyla Pallot yüksek itibar sahibi biriydi. Sınıf atlama görevinin zorluğu asıl şimdi belli olmuştu. Nie Yan Pallot'u kurtardığı zaman nasıl bir ödül alacağını merak ediyordu.

Oyun başlığını çıkardı. Duş ve kahvaltının ardından okul yoluna düştü.

Saat sabahın sekizi olduğu halde, göl kenarında yaşadığı için ortalık sisliydi. Hava temiz ve serindi. Gölün üzerindeki seyrek sis tabakası, sulara güneş ışığı düşmesine engel olamıyordu.

Villanın yanından arabalar vızır vızır geçiyordu.

Nie Yan yirmi dakikalık yol gidip Xie Yao'yu aldı. Yaşadığı iki katlı villa arazisi metal çitlerle çevriliydi. İçeride güzel bir bahçe, bahçede renk renk çiçekler vardı. Manzara harikaydı. Evin kapısından dışına kadar taş döşeli bir yol uzanıyordu.

Nie Yan arabadan indi. Uzaktan eve baktıktan sonra kapıya gidip zili çaldı.

Çok geçmeden Xie Yao diyafondan göründü. Pembe renkli kolsuz geceliği omuzlarını sergiliyor, şortu uzun, ince bacaklarını açığa vuruyordu. Dişlerini fırçaladığı için yüzüne diş macunu sıçramıştı.

「Nie Yan! Bekle biraz, hemen geliyorum! 」 Xie Yao telaşa kapılmıştı.

Nie Yan güldü. Xie Yao'yu ilk defa böyle doğal görüyordu. Belli ki yeni uyanmıştı.

Nie Yan'ın içi ısındı. Önceki hayatında çektiği zorluklardan sonra mutluluğu bulmuştu.

Bir süre sonra Xie Yao mavi eşofmanlarıyla kapıdan fırladı. Genç ve enerjikti.

Dar eşofman kıvrımlarını açığa çıkarıyordu. Nie Yan ister istemez son olayı hatırladı. Sarhoş oldukları zaman elleriyle Xie Yao'nun vücudunu keşfetmişti. Bir de Yao Yao ile yaşadığı malum gece vardı. Yao Yao o gece ne muhteşemdi. Nie Yan düşüncelerinden sıyrılıp kendine geldi.

"Aileni neden hiç görmedim?" Xie Yao'yu evinden almaya başladığından beri ailesiyle hiç karşılaşmamıştı.

"Onlar seyahat ediyorlar." Xie Yao mutsuz görünüyordu.

Onun bu tavrı Nie Yan'ın hoşuna gitmişti. "Hadi gidelim. Yazılı sınav sonuçları bugün açıklanacak diye duydum."

"Hmm." Xie Yao kapıyı açıp arabaya bindi.

Ardından gazladılar ve kısa sürede okula vadılar. Arabayı park ettikten sonra el ele kampüste yürüdüler.

Bu halleri öğrencilerin dikkatini çekmişti. Nie Yan'ı da Xie Yao'yu da okulda bilmeyen yoktu. İkisinin el ele yürümesi insanları şaşırtıyordu. Üzerlerindeki bakışlar Xie Yao'yu huzursuz etti. "Biraz daha hızlı yürüyebilir miyiz?" Hissettiği şeyleri daha önce tecrübe etmemişti. Nie Yan ile birlikte yürümesi eninde sonunda herkese duyulacaktı.

O esnada bir kız onlara yaklaştı. Uzun dalgalı saçlı güzel bir kızdı bu.

Onu gördüğünde Xie Yao kıpkırmızı oldu. Saklanacak bir yer arıyordu.

Sinsi bir gülümsemeyle Xie Yao'ya baktıktan sonra Nie Yan'ı baştan aşağı süzdü. "Yao Yao, bu erkek arkadaşın mı?"

Nie Yan afalladı. Yao Yao takma ad gibi görünse de, İnanç'tan duyduğu Yao Yao'yu hatırlatmıştı. Xie Yao'daki Yáo, Mandarindeki ikinci tonla telaffuz ediliyordu. Yao Yao'daki Yǎo ise üçüncü tondaydı.

"Merhaba, ben Nie Yan."

"Nirvana Alevi mi?" Kız şaşkın bakışlarla Xie Yao'ya döndü.

"Hayır! Nie eş (双) ve kulaktaki, (耳) Yan da (言) lisandaki.(語言)" Xie Yao heyecanlanmıştı. Nie Yan onun oyundaki Yao Yao olduğunu öğrenirse ne yapardı bilmiyordu.

"Ya, demek öyle? Memnun oldum. Ben Tang Yue." Tang Yue elini uzattı. Tatlı bir gülümsemesi vardı.

Nie Yan uzatılan eli havada bırakmadı. Bu isim ona tanıdık gelmişti. Sanki birileri Aykızın gerçek adının Tang Yue olduğunu söylemişti. Xie Yao'nun utangaç ve telaşlı halini gördüğünde onun oyundan tanıdığı Yao Yao olduğuna emin oldu. Ayrıca Yükselen Ejder Mali Grubunun Niuren Birliğine yatırım yapmasının sebebi de oydu.

Zihni allak bullak olmuştu. Önceki hayatındaki olaylar birbirleriyle bağlanmışlardı.

Liseden mezun olup Xie Yao'yla ayrı düştükten sonra, İnanç'taki arkadaşı Xia Ling vasıtasıyla Yao Yao ile tanışmıştı. Zaten tanıştıkları anda ona karşı bir yakınlık hissetmişti. Yao Yao Nie Yan'ın kim olduğunu biliyor olmalıydı, ama bunu gizli tutmuş ve beş yıl boyunca ona yarenlik etmişti. Nie Yan başını taşlara vurmak istiyordu. Yıllardır hayallerini süsleyen kız başından beri dibindeydi ve o bunun farkına varamamıştı.

Zamanında Yao Yao ile bir ilişki istememişti. Birlikte geçirdikleri gecenin ardından araya mesafe koymuştu. Daha doğrusu Yao Yao'yu kendisinden uzaklaştırmıştı.

Yao Yao ise en dibe düştüğü anlarda bile Nie Yan'ın yanında olmuştu. Lakin Nie Yan'ın kalbinde o zamanda bile Xie Yao vardı.

Nie Yan kendinden utanıyordu. Önceki hayatında tek bir doğru iş bile yapmamış mıydı? Hatalarını saymakla bitiremiyordu.

Derin bir nefes alıp Xie Yao'ya baktı. Bir kar nilüferi kadar saftı. O an Xie Yao'yu üzmeyeceğine yemin etti!

Tang Yue ve Xie Yao muhabbet ederlerken Nie Yan arkalarından takip ediyordu. Üçü sınıfa birlikte girdiler.

Tang Yue Nie Yan'a döndü. "Bizim Yao Yao ile konuşacaklarımız var. Senin yerini aldığım için kusura bakma."

"Önemli değil, keyfinize bakın. Ben de Zhai Hao'nun yanına gidecektim."

Zhai Hao ve on kadar arkadaşı sınıfın arkasında muhabbete dalmışlardı. Aralarında diğer sınıflardan gelenler de vardı. Nie Yan'ın hatırladığına göre Zhai Hao'nun geçmişte pek arkadaşı yoktu.

Nie Yan'ı gördüğünde Zhai Hao ayaklanıp onu karşıladı. "Sabah sınıfımızın gözbebeğiyle yürürken görülmüşsün. Helal olsun! Daha yeni geldiğin halde turnayı gözünden vurdun!" Hayranlığını gizlememişti.

Nie Yan güldü. "Beni boş ver. Xia Ling'le aranız nasıl? İlerleme kaydedebildin mi?"

Zhai Hao'nun gülümsemesi bir anda kayboldu. "Bilirsin işte... Fena değil..." Her zamanki gibiydi. Normalde kaygısız ve konuşkanken Xia Ling'in adını duyduğu anda tavşan gibi ürkekleşiyordu. Nie Yan önceki hayatında birlikte geçirdikleri zamana döndü. Zhai Hao pervasız ama sadık bir arkadaştı.

Nie Yan'ın sayesinde bu hayatta Zhai Hao da değişmişti. Yazılı sınavdan da iyi bir not bekliyordu. Zirve Askeri Akademisinin giriş sınavı sonuçlarına diğer üniversiteler de dikkat ediyorlardı. Düzgün notlar alan öğrencilerden Zirve Askeri Akademisine giremeyen olursa, diğer üniversiteler onları kapıyorlardı.

Nie Yan Zhai Hao'nun girmek istediği üniversiteyi bilmiyordu. Lakin iyi bir üniversiteye girebileceğini düşünüyordu.

Zhai Hao'nun yanında kalabalık bir öğrenci grubu vardı. Herkesin gözü Nie Yan'ı üzerindeydi.

Çünkü şu anda okulun kahramanı oydu. Hepsi de onunla tanışmak istiyordu. Zhao Hao'yu umursadıklarından burada değillerdi yani. Nie Yan ile yakın olduğu için ona yaklaşmışlardı.

Zhai Hao bu konuda çaresiz kalmıştı. Nie Yan durumu anladı. Böyle prestijli okullarla arkası sağlam öğrenciler bol bulunurdu.

Onlarla ilgilenmek Nie Yan'ın uzmanlık alanıydı. Ve hiçbiriyle yakınlaşma gibi bir düşüncesi yoktu.