Bölüm 184: Keskin Kenar

avatar
4902 37

Rebirth of the Thief Who Roamed the World - Bölüm 184: Keskin Kenar


 

 

Nie Yan görevini tamamlayıp Tuoba ve Dobranın yanına döndü. “Bu Kül Pelerinli Kafirler Seviye 32 yaratıklar.

 

Seviye 32 Elit mi? Onlarla başa çıkamayız.” Şu anki grupla üç tane Seviye 32 Elit mümkün görünmüyordu. İlk büyü dalgasıyla ölmeleri de ihtimal dahilindeydi.

 

Dobra elindeki büyük kılıcı kınına soktu. “Geri dönüp birkaç kişi mi bulsak?

 

Olmaz, bırak o hergeleler bildiklerini okusunlar. Zaten çağırsak da gelmezler. Solgun Yaprak üyeleri de zindanlardalar. İki gün sonrasına kadar boş vakitleri olacağını sanmıyorum. Her halükarda yarım saate çıkış yapacağız. Bugünlük burada bırakalım. Diğer sefere yanımızda daha fazla insan getiririz.

 

Haklısın. Yeteri kadar zaman yok.” Yarım saat Nie Yan’ın merkez salonu keşfetmesi için yeterli değildi. Güvenli bir yer bulup onun da çıkması gerekiyordu.

 

Tuoba Nie Yan’a döndü. “Kalora mı döneceksin?

 

Çıkmadan önce biraz daha içlere girmeyi düşünüyorum.

 

Gerçekten mi? Hala içeri girmeyi mi düşünüyorsun?” Dobra şaşkındı. Işık Manastırının iç kısımlarını tek başına gezmek… ölüme davetiye çıkarmak değil miydi?

 

Tuoba da afalladı. Nie Yan’ın gücünü kabul etmiş olsa da içerdeki Elitler için hala çok güçsüzdü.

 

Unutmayın, ben bir Hırsızım.

 

Tuoba Nie Yan’ın sözlerinin anlamını çözünce kahkaha attı. “Haklısın. Aklımdan çıkıvermiş!

 

Hırsız sınıfının avantajı diğer sınıfların giremediği yerlere girebilmesiydi. Sıradan bir Hırsız özellikle tehlikeli olan bölgelere girmezdi. Fakat Tuoba Nie Yan’ı sıradan bir Hırsızla kıyaslamakla hata etmişti.

 

Nie Yan’ın kabiliyetlerine kendi gözleriyle tanıklık etmişlerdi. Belki de manastırın içinde rahatlıkla dolaşabilecek kadar yetenekliydi.

 

Şövalye ekipmanı bulursan bana sakla.” Tuoba böyle bir yeri yalnız başına dolaşabilecek cesareti gösterdiği için Nie Yan’dan etkilenmişti.

 

Bana da! Benim de ekipman ihtiyacım var.

 

İçeriyi kolaçan edeceğim. Ekipman bulabileceğimi sanmıyorum.” Elbette bir amacı da Adalet Bölümünü ele geçirmekti. Diğer konularda yapabileceği pek bir şey yoktu. Ancak neyle karşılaşacağı belli değildi. İçerde bazı değerli eşyalar da bulabilirdi.

 

Önemli değil, bulamazsan sorun yok. Biz çıkıyoruz o zaman.” Burada daha fazla kalmalarının bir manası yoktu.

 

Tamamdır!” Tuoba ve Dobra, Kül Pelerinli Kafirleri temizlemek için daha fazla adam getirmedikçe bu noktadan ileriye geçemezdi.

 

Görüşürüz kanka! Bana birkaç parça Savaşçı ekipmanı bulmayı unutma.

 

Merak etme. Savaşçı ekipmanı bulursam sana vereceğim.” Dobranın karakteri, ismiyle uyuşuyordu. Lafını esirgemeden aklında ne varsa söylüyordu. İçinde değişik planlar kurgulamıyordu. Nie Yan’ın her ikisi hakkında da olumlu izlenimleri olmuştu. Bu ikisiyle arkadaş olmaya değerdi.

 

Nie Yan reenkarne olsa da yetenekleri ile oyundaki herkesi ezebileceğini düşünmüyordu. Geleceği bilmenin devasa avantajı burada devreye giriyordu. İleride oyunun en iyileri arasında olacak yetenekleri yanında toplayabilirdi. Tuoba ve Dobra ile Niuren Birliği iki usta oyuncu daha kazanmış oluyordu.

 

Tuoba ve Dobra birer Dönüş Parşömeni çıkarıp etkinleştirdiler. Yirmi saniye sonra birer ışık huzmesi olarak ortadan kayboldular.

 

Nie Yan manastırın tavanına baktı. Beş metre üzerinde ahşap kirişler vardı. Yakından incelendiğinde her birinin üzerinin özenli işlemelerle donatıldığı anlaşılabilirdi. Kül Pelerinli Kafirleri geçmek istiyorsa tavana tırmanıp üzerlerinden yürümesi gerekiyordu. Lâkin zaman kısıtlıydı ve merkez salon çıkış yapması için uygun bir konum değildi. Haliyle o da geldiği koridordan dışarı yöneldi. Güvenli bir nokta bulduğunda çevrimdışı oldu.

 

Yatağının yanındaki masaya oyun başlığını bırakıp odasından çıktı. Kapıdan dışarı adım attığında bütün holü saran kutularla karşılaştı. Anlaşılan taşınma hazırlıkları çoktan başlamıştı.

 

Annesi Nie Yan’ın odaya çıktığını görünce seslendi. “Küçük Yan, iki gün içinde şehre taşınıyoruz. Baban şirketini tescilletti. Ofisine daha yakın bir yerde ev almış. Seni de şehirdeki kaliteli bir liseye naklettireceğiz. Burada verilmeyen bazı dersleri verdiklerini duymuştum. Gitmeden önce eski arkadaşlarına veda etmelisin.

 

Tamam anne hallederim. Toparlanmana yardımcı olayım.” Annesinin sözleri ona geçmiş hayatını hatırlattı. Babasının işi ile bütün aile başkente göçmüşlerdi.

 

Annesine yardım ederken çalışma odasından gelen sesleri işitti. Babası muhtemelen şirketle alakalı bir şeyler yazıyordu.

 

Yaz tatili bitmek üzereydi. Yakında yeni öğretim yılı başlayacaktı. Xie Yao’yu düşündü. Nihayet onu tekrar göreceği zaman gelmişti. Şu sıralar ne yaptığını bilmiyordu. Kalbi özlemle doluydu. Aklına mıh gibi çakılan gülümsemesi içini yakıyordu.

 

On yıldan uzun zaman geçmiş, ölmüş ve dirilmişti. Yine de ona karşı olan hisleri solmamıştı. Hatta zamanla daha da güçlenmişti.

 

Lisenin son yılında kalbini Xie Yao’ya kaptırmıştı. O zamanlar umutsuz bir korkaktı. Aklı bir karış havada gezerdi. Sevgisini ilan edecek kabiliyetten yoksundu. Tek bildiği bir köşeye saklanıp gizlice onu kesmekti. Gamsız hayatında her gün onu görebilmek bile Nie Yan’a yaşama sevinci veriyordu.

 

Ancak bu hayatta farklı olacaktı. Önceki hatalarını tekrar etmeyecekti.

 

Yeni evlerinde ihtiyaç duyacakları eşyaları kolilemeye devam ediyorlardı.

 

Anne, bunları götürmemize gerek var mı? Zaten hiçbirini kullanmayacağız.” Antikalarla dolu kutuları işaret etti. Hatırladığına göre her biri yeni evlerinin altında toz kaplayana kadar beklemişti.

 

Olsun olsun. Bunları taşıyacak kadar yerimiz var. Bodrumda dursalar bile yeter. Belki bir gün tekrar gün ışığı görürler.” Annesinin sesinde nostaljik bir hava vardı. Kutudan birkaç eşya alıp bakarken sanki mazi gözünde canlanıyordu.

 

Annesinin göz çevresindeki kırışıklıkları görünce Nie Yan hüzünlendi. Daha farkına varamadan annesi yaşlanmıştı. Yirmilerinin başlarındayken babasıyla nişanlanmış, bir yıl kadar sonrasında da doğum yapmıştı. Sonrasında babası beş yıl boyunca ordu hizmetinde bulunmuştu, ama annesi hiç şikayetlenmemişti. Aile tekrar bir araya geldiğinde fakirlik içerisindeydiler. Annesi her gün sabahtan akşama kadar çalışarak evi geçindirmeye yardımcı oluyordu. İşte o günlerde gençliğini yitirmişti. Onca zorluğa rağmen hayatı boyunca hiç şikayet etmemişti.

 

Aile ilerde zengin olduğunda da anne babası arasındaki bağ aynı kalmıştı.

 

Babası nadiren hislerini belli ederdi. Fakat ailesine fazlasıyla kıymet veren biriydi. Nie Yan babasının en çok bu özelliğine saygı duyuyordu.

 

Eski püskü de olsalar annesinin bu eşyalardan neden kopamadığını anlamıştı. Eşyalar sayesinde geçmişin acı ve imtihan dolu günlerini yad ederek bugünleri nasıl gördüklerini hatırlıyordu. Zamanında geçtiği zorluklar şimdi onu gülümsetiyordu.

 

Önceki hayatında annesine çektirdiği acılar yüzünden Nie Yan suçluluk duygusuyla dolup taşmıştı. Annesini bir daha acı çekerken görmek istemiyordu. Ailesinin mutluluğuna el uzatan her kim olursa olsun bu dünyadan silmeye kararlıydı.

 

Annesi Nie Yan’ın duraksadığını fark etmişti. “Lin amcanla ailesi de bizimle beraber gelecek. Şehrin dışlarında büyük bir villa aldık. Kullanabileceğimizden çok daha geniş alanı var.

 

Anlıyorum.” Nie Yan tekrar işine döndü. Kutunun içinde herhangi bir zarara uğramamaları için eşyaları kumaşla sarıyordu.

 

Baban şirket hisselerinin bir kısmını Lin ve Liu amcanlarla ve kuzenin Ah Chen ile paylaşmayı düşünüyor. Biraz da diğer akrabalarımıza verecek. Durumumuz düzelmiş olsa da bize yardımcı olanları unutmamalıyız. Unutma, onlar olmasa ailemiz bugünkü konumunda olmazdı.

 

Babası son derece duygusal bir adamdı. Ailesine geçmişte kim iyi davrandıysa aklına kazımıştı. İhtiyar Lin, İhtiyar Liu ve en küçük kayınbiraderinden borç istediğinde faiz almamakta ısrarcı olmuşlardı. Yoğun ısrarları sonucu bazıları ikna etmişti ama onlar da çok düşük oranlara ikna olmuşlardı. Ah Chen’den bahsetmeye bile gerek yok. Nie ailesi için elinden geleni yapmıştı. Şirket kurulmadan önce de babasının yerine çoğu işi halletmişti. Hal böyle olunca şirketten en yüksek hisseyi o alacaktı. Luo Ming ve diğerleri ise ailesi gittiği günden beri tefeci kesilmişti. Defalarca kez kapıya dayanıp ailesinin evde olmadığını bildikleri halde Nie Yan’ı sıkıştırıp verdikleri borcu istemişlerdi. Ailesi de onların gerçek yüzlerini görmüş ve ilişkilerini bitirmişti.

 

O anda kapı çalındı.

 

Annesi kalkıp kapıya gidecekken Nie Yan onu kolundan yakalayıp durdurdu. “Anneciğim, sen dur. Kapıya ben bakarım.

 

Nie Yan geçmişte olduğundan çok daha düşünceli biriydi. Annesi de oğlundan memnun kalmış olacak ki gülümseyerek yerine oturdu.

 

Nie Yan kapıyı açtığında karşısına Luo Ming ve onun uğursuz yüzü çıktı.

 

Biraz çekingen ve yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle konuştu. “Küçük Yan, annenler evde mi?

 

Defol!” Nie Yan’ın yüzü katılaştı. Zamanında babası Luo Ming ve yardakçılarına sırf yalvardıkları için şirketten pay vermişti. Ancak o nankörler babasını sırtından vurmuş ve onun depresyona girerek intiharına ve de şirketini kaybetmesine sebep olmuşlardı. Nie Yan aynı şeyi yine yapmalarına fırsat verir miydi?

 

Ben senin dayınım! Benimle nasıl böyle konuşursun?” Luo Ming büyüklüğünü kullanarak Nie Yan’ı sindirmeye çalışsa da, Nie Yan’ın gözlerine bakınca sindirilen kendisi oldu.

 

Nie Yan kapıyı suratına çarpacakken annesinin sesini duydu. “Küçük Yan, kapıdaki kim?

 

Bacım! Abin geldi. Küçük Yan beni içeri almıyor. Sadece biraz konuşmak istiyorum. Fazla zamanını almam.”

 

Küçük Yan, bırak girsin.

 

Nie Yan Luo Ming’den nefret ediyor olsa da annesinin sözüne karşı gelemezdi.

 

Luo Ming eve girdikten sonra karısı ve akrabalarından oluşan yardakçı grubu da peşinden geldi.

 

Luo Ming çalışma odasından içeri bakarak sahte bir gülümseme takındı. “Anlaşılan enişte bey bugünlerde pek meşgul.

 

Ne diyecektin? Konuşabilirsin.” Nie Yan’ın annesi, kocasıyla birlikte Luo Ming’den borç almaya gittikleri günü anımsadı. Luo Ming onlara birer yabancı, hatta düşman gibi davranmıştı.

 

Geçmişte yaşananlarda bizler haksızdık. Bacım, bize kızma. Bugün özür dilemeye geldik.” Luo Ming’in karısı, karga sesiyle lafa girmişti.

 

Ondan sonra sıra bir başkasına gelmişti. “Doğru, geçmişte size soğuk davrandık, ama size borç da verdik. Artık zengin olduğunuza göre bizi de görmeniz gerekmez mi? Doğru olan bu değil mi? Sizin yaptığınızı sokaktan geçen biri bile yanlış olarak görür!

 

Yu’nun sözleri biraz sert olsa da doğrular. Kişi köklerini unutmamalı!” Anlaşılan çalışılmış bir rol izletmeye gelmişlerdi. Biri kötü karakterken, ortamı yumuşatan Luo Ming’in karısı da kahramanı oynuyordu.

 

Sizler aileden ziyade tefecisiniz. Borç almaya geldiğimizde hanginiz aileden birine yardım eder gibi davrandı?

 

Kötü adam ve kahramanın yüz ifadeleri utançla değişti.

 

Ailenizin o zamanki halini düşün. Size kim borç verirdi? Tefeciler bile size borç verme riskini almazdı. Kimse size geri ödeme garantisi almadan borç vermezdi! Ama biz verdik değil mi? Şimdi o paralarla zengin oldunuz. Artık bize ihtiyacınız kalmadı mı?

 

Kesinlikle! Hakemlik etmesi için birini bulalım. Bu yaptığınızı kabul edemeyiz!

 

Luo Ming de gaza gelmişti. “İhtiyar Lin ve İhtiyar Liu gibi yabancılar bile şirketten pay alırken biz akrabalar nasıl alamıyoruz?

 

Nie Yan’ın annesi hoşgörülüydü. Bu kadınlarla ağız dalaşına girdiğinde kazanması imkansızdı. Akrabalarının sözlü isteklerine karşı koyamayabilirdi. Yüzü kızarmış, gözleri dolmuştu. “Elinizi kalbinize koyun! İhtiyar Lin ve İhtiyar Liu’ya yabancı diyorsunuz da, siz bize onlar kadar aile gibi davrandınız mı hiç?

 

Nie Yan yumruklarını sıktı. Akbaba grubunun arasına dalıp hepsini eline almamak için kendini zor tutuyordu.

 

O kocana söyle derhal buraya gelsin! Her birimizi %3 pay verirse mesele burada kapanır! Vermezse meseleyi yargıya taşıyacağız!” Luo Ming tehditkar ifadelerle sesini çalışma odasına kadar duyurdu.

 

Nie Yan’ın babası odadan çıkıp grubu süzdü.

 

Luo Ming’in sesi anında kesilmişti. Orduda hizmet vermiş olan eniştesinden hala biraz çekiniyordu.

 

Söyleyecekleriniz bitti mi? Evimden defolun! Kimi getirirseniz getirin. Şirketimden bir çöp bile alamayacaksınız!” dedi ve eşinin yanına gidip elini beline sardı. Bu hareket eşinin omuzlarındaki dev yükten kurtulması ve gözyaşları içinde kocasına sarılmasına yetmişti.

 

Buraya medeni insanlar gibi konuşmaya gelmişti, fakat aileniz haddini aştı artık!

 

Nie Yan daha fazla dayanamadı. “Defolun! Tek bir kelime daha eden olursa elimde kalır!

 

Oğlunun haline bak! Daha büyükleriyle nasıl konuşacağını bilmiyor!” Luo Ming’in öfkesi zirveye ulaşmıştı. Nie Yan’ın suratına tokat atmaya yeltendi. Öfkesi yüzünden Nie Yan’ın gücünü unutmuştu.

 

Nie Yan çocukluğunda Luo Ming’in kendisine yaşattıklarını hatırladı. O kadar çok dayak yemişti ki, kendisi bile saymayı bırakmıştı. Ve bunların çoğunda acımasız darbelere maruz kalmıştı. Çok defa günlerce geçmeyen morluklar oluşmuştu vücudunda. Oğlunun istismara uğradığını görüp de çaresiz kalması yüzünden annesinin gözünden yaşlar eksik olmuyordu.

 

Nie Yan Luo Ming’in bileğini yakalayıp kolunu çevirdi.

 

Luo Ming acıyla bağırmaya başladı. “Bırak! Bırak kolumu!

 

Nie Yan Luo Ming’i kapıya kadar sürükledi. Ardından kapıyı açıp tekmeyi bastı.

 

Kendiniz çıkar mısınız, yoksa ben mi çıkarayım?” Akrabalarını süzerken gözlerindeki soğukluk dinmiyordu. Cao Xu’yu öldürdüğü günden beri ürkek bir çocuk olmaktan çıkmıştı.

 

Akrabaları Nie Yan’dan fena halde korkuyorlardı. Söylene söylene evden çıktılar.

 

Nie Yan arkalarından kapıyı çarptı.

 

Anneciğim, onlar gözyaşlarına değmez. Ağlama.

 

Babası Nie Yan’ın saldırgan halini garipsemiş olsa da bir şeyin farkına varmıştı. Muhtemelen onlar gittikten sonra Nie Yan akrabalarının tacizleri yüzünden çok fazla acı çekmişti. Böyle bir değişim de normaldi.

 

Annesi öfkeliydi. Böyle bir abinin kardeşi olduğu için utanç duyuyordu.

 

Nie Yan tüm günü annesine yardım ederek geçirdi. İkindi vakti annesi yemeklik malzeme almaya çıktı. Akşam yemeği bütün ailenin birlikte masaya oturmasıyla başlamıştı.

 

Duyduğuma göre gideceği lise bayağı iyiymiş, ama başkentin akademik şartları biraz yüksek olur. Küçük Yan, çalışmalarına devam et. Akranlarının gerisinde kalmamalısın.” Babası oğlunun omzunu sıvazladı. İlişkileri geçmişe oranla çok daha samimiydi.

 

Elimden geleni yaparım.” Nie Yan ailesini rahatlatmak için öylesine bir cevap verdi. Çalışmalarını bu şekilde sürdürürse lisenin son yılını üstün başarıyla tamamlaması işten değildi.

 

Alışverişe çıktığımda Yu’nun etrafta dolaşarak bizim köklerimizi unuttuğumuzu, zengin olduktan sonra akrabalarımızı terk ettiğimizi yaydığını duydum.

 

Bırak istediklerini yapsınlar. Onların kötülemesi bizi kötü yapmaz. Gözü olan kimin haklı olduğunu görür zaten.

 

Anneciğim, babam haklı. Seni üzmelerine fırsat vermemelisin.”

 

Nie Yan ailesiyle yemeğin sonuna kadar muhabbet etti. iki gün sonra başkente taşınıyorlardı. Yeni evlerine yerleştikten birkaç gün sonra da okul açılacaktı. Xie Yao’yu tekrar görecek olma düşüncesiyle heyecanlanıyordu. Geçmişin hatıraları zihnine aktı. Xie Yao’nun şu anda kimseyle ilişkisi yoktu. Liu Rui ile üniversite yıllarında başlayacaklardı. Şu anda da aynı okula gidiyorlardı.

 

Başka bir deyişle Nie Yan’ın Xie Yao’nun kalbini kazanması hala mümkündü. Ancak bu sonranın meselesiydi. Odasına girip oyun başlığını taktı.

 

Oyuna girdiğinde kendini Kül Pelerinli Kafirlerin yakınlarında buldu. Başlangıç dokunulmazlığını fırsat bilip uygun bir noktaya geçti ve Kamuflaja girdi. Güvenli bir noktadan Kül Pelerinli Kafirlerin hala aynı yerde olup olmadıklarına bakacaktı.

 

Nie Yan tavan kirişlerinin altına gelene kadar yavaşça ilerledi. İpek Eğirici yüzükten ağını fırlatıp kirişe yapıştırdı. Ağın sağlamlığını çekiştirerek yokladıktan sonra asılarak yukarı tırmanmaya başladı. Yukarı yaklaştığında Palet Yüzüğünü etkinleştirip kirişe tutundu. İki yüzüğün desteğiyle tavanda örümcek gibi hareket ediyordu.

 

Nie Yan hala Kamuflaj halindeydi. Çıt çıkarmadan Kül Pelerinli Kafirlerin üzerlerinden ilerliyordu. Hala pasif durumda olmalarına bakılırsa, üzerlerindeki Nie Yan’ı fark edememiş oldukları sonucu çıkarılabilirdi.

 

Kül Pelerinli Kafirleri geçerek merkez salona giriş yaptı. Karşısında son derece gösterişli ve büyük, her tarafından sıra sıra devasa sütunlar yükselen ve tam ortasında kırmızı halı serili bir odayla karşılaştı. Sütun sıraları arasında altı metre mesafe vardı ve bir sırada yüz sütun vardı. Salonda gümüş zırhlarıyla birkaç insanımsı yaratık duruyordu. Büyük kılıçlarından yakın dövüş odaklı olduğu anlaşılan yaratıklar salonda devriye geziyorlardı.

 

Salonun uzaktaki iki köşesinde parıltılarından kara altın kademe oldukları anlaşılan hazine sandıkları vardı. Nie Yan’ın kalp atışları hızlandı. Bunlar kara altın sandıklardı!

 

Burada kara altın kademe sandıklar bulması tatlı bir sürpriz olmuştu. İşte bu, bölgeyi ilk keşfeden kişi olmanın güzelliğiydi. Ondan sonra gelecek kişiler için burada hazine sandıkları olmayacaktı. Çünkü sandıklar bir defa açıldı mı sonsuza kadar yok oluyorlardı!

 

Maalesef her bir sandığı on civarı yaratık koruyordu. Sandıkları bir kenara bırakıp devriye gezen gümüş zırhlı yaratıklara yaklaştı. Bir sütunun arkasından Üstün Sezi ile yaratıklardan birini inceledi.

 

Ahlaksız Gümüş Şövalye (Elit): Seviye 33
Sağlık: 5.000/5.000

 


Ahlaksız Gümüş Şövalyenin statülerini gördüğünde ecelin nefesini hisseder gibi oldu. Salonda otuzdan fazla Ahlaksız Gümüş Şövalye vardı ve hepsi de Seviye 33 Elit sınıf yaratıktı! Bu gidişle salondan hiçbir şey elde edemeyecekti. Şövalye tipi yaratıkların canları ve saldırıları yüksek olurdu. Bazılarının Hırsız karşıtı becerileri dahi vardı! Üstelik bu yaratıkların seviyeleri çok yüksekti. Savaştan kesinlikle uzak durmalıydı.

 

Kaşları kalktı, düşünmeye koyuldu. Kül Pelerinli Kafirlerde olduğu gibi kamuflajla aralarından sıyrılması imkansızdı. Ahlaksız Gümüş Şövalyeler onu kesinlikle fark ederdi. İlerdeki bir sütuna takıldı. Aklına bir fikir gelmişti. Sütunlardan yararlanabilirdi. Yöntemin basitliğine güldü, ama kolay yoldan yapmak varken niye zoru arasın ki?

 

Nie Yan Palet Yüzüğü ile sütunun tepesine tırmanıp İpek Eğirici Yüzükten çıkan ağı yapıştırdı ve aşağı sarktı. Yerden beş metre yüksekteydi. Kan Arbaletini çıkarıp Ahlaksız Gümüş Şövalyeler arasından birini dikkatle seçti. Ansızın üç ok arbaletten fırlayıp hedefe isabet ederek otuzar hasar verdiler. Hasar değerlerine baktığında saldırı gücünün artmış olduğunun farkına varmıştı.

 

Saldırıya uğrayan Ahlaksız Gümüş Şövalye, sütundan sarkan Nie Yan’ı gördü. İleri atılıp saldırıya geçse de tek yaptığı sütunun etrafında daireler çizmek oldu. Nie Yan’a yetişecek kadar yükseğe sıçrayamıyordu. Etrafta aranarak ona ulaşmanın bir yolunu arıyordu.

 

Ahlaksız Gümüş Şövalye yaklaşıp da Orta Şeytan Avcısının etki alanına girdiği anda her bir oktan elli hasar almaya başlamıştı. Bu da yetmezmiş gibi bazı oklar Zırh Delme özelliği denk getiriyor ve hasarı yüz ellinin üzerine kadar ulaştırıyordu.

 

Nie Yan’ın aralıksız atışları ile beş dakika içerisinde Ahlaksız Gümüş Şövalyenin canı %30’a düştü. O anda kılıcını havaya kaldırıp gökyüzünden gri renkli bir ışık sütunu çağırdı. Maalesef bu ışıkla birlikte yaratığın canı tamamen doldu.

 

Bu şeylerin iyileşme becerileri var… Gel de bununla uğraş! Nie Yan tek taraflı saldırısını sürdürdü. Genellikle bu tip iyileşme becerileri olan yaratıkların manaları düşük olurdu ki, en fazla iki üç defa aynı büyüyü yapabilsin. Bunları öldürmenin tek yolu manalarını tüketmekti. Manaları tükendikten sonra artık kendilerini iyileştiremezlerdi.

 

Keşke Mana Emiş özelliği olan ekipmanım olsaydı! Böyle bir ekipman rakibin manasını eriterek becerilerini kullanmasını engellerdi. Savaşlarda Şövalye, Rahip ve Büyücü gibi mana odaklı sınıfların korkulu rüyaları bu ekipmanlardı. Maalesef Mana Emiş özelliği, Alt Efsanevi kademeden itibaren ekipmanlarda görülmeye başlıyordu.

 

Canı bir kez daha kritik noktanın altına düştüğünde Ahlaksız Gümüş Şövalye hemen kendini iyileştirdi. Bu defa canı %50’ye kadar dolmuştu. Anlaşılan Yüksek Şifayı bir defa kullanabiliyordu. Sonraki iyileştirmelerde Düşük Şifa becerisini kullanıyordu. Nie Yan’ın kesintisiz saldırıları sonucu yaratığın canı nihayet sıfıra düştü ve cansız bedeni yere yığıldı.

 

Nie Yan Ahlaksız Gümüş Şövalyeyi ustalıkla öldürmüştü! Sevinçle yere inip yaratıktan ne düştüğüne baktı. Yerde oldukça özel bir eşya duruyordu.

 

Keskin Kenar (Tamamlanmamış): 1/20

 

Keskin Kenar burada mı çıkıyormuş!? Nie Yan heyecanla yerinden sıçradı. Keskin Kenarın ne muhteşem bir şey olduğunu ondan daha iyi bilen biri olamazdı. Önceki hayatında Seviye 60’a kadar bu silahı kullanmıştı. Gerçi bunun bir sebebi de onun yerini dolduracak bir silah bulamamış olmasıydı. Yine de bu silahın özellikleri, uzun bir süre Nie Yan’ı idare edebilecek kadar harikaydı.

 

Keskin Kenar, Seviye 50 altındaki en iyi silah olarak ünlenmişti!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr