Nie Yan’ın tek bildiği Ebedi Şehirde bulunan Yüklü Esrar Kristali Çekirdeğinin Esrar Perilerini diriltmekte kullanılabileceğiydi. Tek sorun Ebedi Şehrin Seviye 40 bölgesi olmasıydı. İçinde oldukça yüksek savunmalarıyla son derece zorlu makine tipi yaratıklar olan Büyü Golemleri vardı. Gerçi Tasoyi Köyünde satılan Büyü Bombaları makine tipi yaratıklara karşı özellikle etkili olsa da, bu denli pahalı eşyalar her oyuncunun satın alabileceği şeyler değildi. Nie Yan bile bu eşyalar konusunda tereddütteydi.
Tang Yao nihayet bir umut ışığı görmüştü. “Nirvana Alevi, Esrar Perimi nasıl diriltebilirim?! Söyle hadi!”
“Şu an için bu mümkün değil. Esrarlı Yüklü Çekirdek için Ebedi Şehre gitmemiz gerekecek. Ama orası Seviye 40 bölgesi. Malum, oraya gidecek kadar güçlü olmadığımızdan biraz daha beklemen gerek.”
“Seviye 40 mı? Bütün bunları nasıl biliyorsun?”
“Kütüphane ve resmi web sayfası. Forumlarda azıcık dolaştığında Esrar Perini nasıl diriltebileceğinin cevabını bulabilirsin.” Nie Yan elbette reenkarne olduğu gerçeğini açık edecek değildi. Haliyle bütün yükü kütüphane ve forumlara yıktı. İnanç’ta da aynı gerçek hayatta olduğu gibi oyuncular kendilerini evcil hayvanlarına aşırı bir bağlılık beslerken bulabilirlerdi. Oyunda geçirdikleri zamanda sürekli yanlarında olan bu hayvanlar öldükleri zaman, oyuncular da bazı yöntemlerle onları diriltmeye çalışırlardı. Fakat bu yöntemler genellikle herhangi bir evcil hayvan elde etmekten daha zor olurdu. Hal böyle olunca çok az sayıda oyuncu ölen hayvanları diriltmeye emek harcardı. Oyuncular da kısa vadede amaçlarına ulaşamayacaklarını bildikleri halde umut ışığını gördükten sonra başarmak için ne gerekirse yaparlardı.
Tang Yao forumlara girip araştırmaya başladı. Gerçekten de Esrar Perisini diriltmenin yöntemleri yazıyordu. İlk yöntem Yüklü Esrar Kristali Çekirdeği kullanmaktı. Çok nadir bir kristal olduğundan kullanım alanı bayağı genişti. Ancak en çok tercih edildiği yer Büyü Golemi üretimiydi. Seviye 30 ve üzeri haritalarda bulunabilirdi. Ama enderliğinden ötürü yalnızca bazı özel haritalarda birkaç tane kristal mevcuttu. İkinci yöntem Diriltme Taşı kullanmaktı. Bu taş herhangi bir evcil hayvanı veya hizmetkarı diriltebilirdi ama Seviye 60 haritalardan itibaren elde edilebilirdi. Enderliğinden ötürü Diriltme Taşı, Esrar Perisinin kendisinden bile daha değerliydi. Hatta Diriltme Taşını yalnızca Seviye 5 Esrar Perilerinde kullanırlardı. Daha düşük seviyelerde kullanmak, taşı israf etmek demekti. Ticareti yapılacağı zaman tek bir Diriltme Taşı ile 100 tane Seviye 3 Esrar Perisi alınabilirdi. Üçüncü ve son yöntem ise İlahi Dilek Taşı kullanmaktı. Bu o kadar değerli bir şeydi ki, Esrar Perisini diriltmede bu taşı kullanmanın ne büyük bir israf olduğunu anlatmaya kelimeler yetmezdi.
Tabii, bu yöntemler Zümrüt İmparatorluğunda kullanımı mümkün olanlardı. Atlas İmparatorluğundaki Perilerin Kutsal Topraklarında bulunan Hayat Kaynağı, veya Hortlak Ülkesindeki Kader Eşyaları da Esrar Perileri ve diğer hizmetkarları diriltebilecek özelliklere sahiplerdi.
Çok fazla yöntem olsa da, aralarından en uygun olanı Nie Yan’ın belirttiğiydi. En azından Yüklü Esrar Kristali Çekirdeğinin nerede bulunabileceğini biliyordu.
Nie Yan arkadaşının omzunu sıvazladı. “Biraz daha seviye atlamamız lazım. Sonrasında Esrar Perini diriltmene yardım edeceğim!”
Tang Yao başını sallayarak onayladı.
O sırada Guo Huai yanlarına geldi. Yanında getirdiği destek gücünden geriye onunla birlikte dört kişi sağ kalmıştı.
“Sağ salim kurtuldunuz çok şükür.” Guo Huai’in yüzünde güller açıyordu. Kaç kişi kaybettiklerinin bir önemi yoktu. Nie Yan ve Tang Yao hayatta oldukları sürece ayakta durabilirlerdi. Özellikle de Tang Yao… Şayet burada ölseydi, daha yolun başındayken lonca ağır bir darbe alacaktı.
Nie Yan gülümsedi. “Kutsal İmparatorluk tam zamanında yardıma koşmasaydı işimiz yaştı.”
“Kutsal İmparatorlukla da mı bağlantın var?” Guo Huai karşıdaki Kutsal İmparatorluk oyuncularına baktı. Tepeden tırnağa mükemmel ekipmanlarla donanmışlardı. Düzenleri ve ciddiyetleri onun üzerinde derin bir etki bırakmıştı. Koca Zümrüt İmparatorluğundaki ilk beş loncadan biri olarak Kutsal İmparatorluk hakikaten diğer küçük loncalara benzemiyordu. Yanında getirdiği destek güçlerinin ortalama seviyedeki ekipmanlarını hatırlayınca içinde utanç hissetti.
“Var denebilir evet. Bu defa bizi onlar kurtardı. Yani artık onlara borçlandık.” Nie Yan biraz üzgün görünen Guo Huai’ye baktı. “Fazla kafana takma. Henüz yeni kurulan bir loncayız. Onlarla aynı seviyede olmamamız normal. Ama… onlar meşhur ve sağlam temelleri olan büyük loncalar olsalar bile gelecekte hepsine toz yutturacağız. Zümrüt İmparatorluğunun en güçlü loncası Muzaffer Dönüşe bile.”
“Anladım.” Guo Huai de bu konuda pek hevesliydi. Niuren Birliği yeni kurulmuş olsa da şimdiden kendilerine bir isim edinmişlerdi. Üstelik kuruluş safhasındaki genişlemeleri korkunç denebilecek kadar hızlıydı.
“Ben gidip Kutsal İmparatorluğun lideriyle biraz muhabbet edeyim.”
Nie Yan arkadaşlarının yanından ayrılıp Miskin Tilki’nin oraya yürüdü. Yaklaşınca elini sallayarak selam verdi. “Yardımın için teşekkür ederim. Tam zamanında yetiştin. Arkadaşlarım ve ben az daha ölecektik.”
Miskin Tilki gülümsedi. “Ne demek.”
Miskin Tilki dışardan rahat görünse de içinde kurtulamadığı bir endişe vardı. Şu anda en büyük önceliği Kutsal İmparatorluk ve Muzaffer Dönüş arasındaki ilişkileri düzene sokmaktı. Araları bozulduktan sonra işler iyice karışabilirdi. Muzaffer Dönüş ile sonunu düşünmeden topyekûn bir savaşa girse, iki loncanın da kayıpları yıkıcı olurdu. Ancak bütün bunlara rağmen Nie Yan’a yardım etmeyi tercih etmişti.
Bunun ilk sebebi Muzaffer Dönüş bu mesele yüzünden Kutsal İmparatorluk ile ters düşse bile, liderleri Gök Kıran anlaşmazlığı savaşa kadar götürmezdi. Çünkü bu durumun ona hiçbir getirisi yoktu. İkincisi, Nie Yan’ın arkasında muhtemelen güçlü bir destekçi olmasıydı. Yıldızlı Gece İksir Dükkanı da göz önünde bulundurulursa Nie Yan güvenini kazanmaya değer biriydi. Son olarak gerek zindanlarda, gerek seviye atlamada ve şahsi yetenekte, Nie Yan gördüğü herkesten daha ileri seviyedeydi.
Bu sebepler olmasa Gök Kıran’la karşı karşıya gelme tehlikesini göz ardı edip Nie Yan’a yardım etmezdi.
Nie Yan da Miskin Tilki’nin kendisine yardım etmesindeki sebebi aşağı yukarı anlamıştı. Burada kafası çalışmayan biri yoktu. O yüzden aklındakileri açıkça söylemesi gereksizdi. Sebep ne olursa olsun Miskin Tilki hayatını kurtarmıştı. Yani ona borçluydu.
Ebedi dostluk diye bir şey yoktur, ebedi çıkar vardır. Miskin Tilki ile aralarında işbirliği yapacak kadar düzgün bir temel oluşmuştu. Yolun başındaki loncası için Kutsal İmparatorluk ile ittifak kurmak büyük bir avantajdı.
Guo Huai ve diğerleri, Nie Yan’ın Miskin Tilki’yle samimi muhabbetini gördüklerinde şaşırdılar. Konuştuğu kişi Kutsal İmparatorluğun lonca lideriydi. Kalor’da, hatta Zümrüt İmparatorluğunda adı duyulmuş kudretli biriydi. Bu Nie Yan gerçekten de tanıdıkları kişi miydi? Bütün arkadaşları şu anda Nie Yan’ın üzerine bir sır perdesi çekilmiş gibi hissediyorlardı.
“Kırmızı isimlerinizle ilgili planınız var mı?” Miskin Tilki’nin gözü ister istemez Tang Yao’ya kaydı. Lider sıralamasında ilk sıraya yerleşen ve Muzaffer Dönüşün elitlerini böcek öldürüyormuşçasına öldüren bu kişi nasıl dikkatini çekmezdi?
Miskin Tilki’nin arkasındaki Kutsal İmparatorluk oyuncuları da Tang Yao’nun ismini gördüklerinde kendi aralarında fısıldayarak muhabbete başladılar.
“İsmine bak. Neredeyse siyaha dönecek. Sizce kaç kişi öldürmüştür?”
“Bilmem. En azından 30 öldürmüş olmalı.”
“Söylemesi zor.”
Bu oyuncuların gözünde Tang Yao, efsanelere konu olan kahramanlara benziyordu. Bilmiyorlardı ki o aslında kaba, zampara şişkonun tekiydi.
“Mob avlayarak normale dönmeyi düşünüyoruz elbette. Ama bu iş bayağı zamanımızı alacak.”
“Yabanda dikkati elden bırakmayın. Gök Kıran’ın hala peşinize düşme ihtimali var.”
“Merak etme. Bu olaydan sonra daha dikkatli olacağız.”
Zaten düşük seviye bölgelerde avlanmayacaklarından Muzaffer Dönüş tarafından gafil avlanma gibi bir ihtimal de kalmamış oluyordu.
“İyi o zaman.”
“Asıl anlaşmazlık konusunda ne yapacağını düşünmelisin bence. Gök Kıran’ın bu olayı öylece geçiştireceğini hiç sanmıyorum. Büyük çaplı bir lonca savaşı bile çıkabilir.”
“O konuyu fazla kafama takmıyorum. Gök Kıran bir tiran gibi davranabilir. Ama yine de kafası çalışıyor. Muzaffer Dönüş büyük bir lonca olsa da bize bir şey yapamazlar.” Miskin Tilki loncasının gücüne güveniyordu. Bir süre duraksayıp konuşmasını sürdürdü. “Senden bir ricam olacak.”
“Söyle bakalım. Neymiş?”
“Yıldızlı Gece İksir Dükkanından birkaç tane yüksek seviyeli özel üretim iksir siparişi vermek istiyorum.” Bunu söylerken bile utanıyordu. Kutsal İmparatorluk büyük bir lonca olmasına rağmen bünyesinde fazla Simyacı yoktu. Simyacıları yetiştirmek çok zor olduğu gibi, çok azı loncasına katılmaya gönüllü oluyordu. Neticede lonca Simyacılarının görevleri tüm gün çalışan çocuk bakıcılarından farksızdı. Bu durum Kutsal İmparatorluğu kötü bir vaziyete sokuyordu. Karışımları müzayededen almak pahalıya patlıyordu ve Yıldızlı Gece İksir Dükkanı da Kalor simya pazarının yarısından çoğunu elinde bulunduruyordu. Büyük bir lonca olsalar dahi baskı karşısında yenik düşmüşlerdi.
Nie Yan’ın keyfi yerindeydi. Kuş’un işteki kabiliyetleri su götürmezdi. Diğer iksir dükkanlarının işlerini baltalayarak ceplerini daha fazla doldurmaya çalışıyordu. Hafızası onu yanıltmıyorsa imparatorluktaki en göze çarpan Simyacıları bünyesine toplamıştı. Geçmiş hayatında Zümrüt İmparatorluğunda meşhur olan on Simyacının sekiz tanesi şu anda Yıldızlı Gece İksir Dükkanındaydı. Kalan iki kişinin biri Muzaffer Dönüşteyken diğeri de Parlak Kutsal Alevdeydi. O iki Simyacı kendilerini loncalarına adamışlardı. Nie Yan ne kadar uğraşsa da onları saflarına katamamıştı.
Bunların yanı sıra Yıldızlı Gece İksir Dükkanından iki Simyacı rütbe atlayarak Orta Simyacı olmuşlardı. Kıdemsiz Simyacı rütbesine ulaşanların sayısı ise, hiç azımsanmayacak bir miktar olan yüz altmıştı. Simyacı Çıraklarının sayısı da beş yüzü aşmıştı. Durmadan karışım hazırlayan bu Simyacılar, dükkanın kasasını parayla dolduruyorlardı.
Şu anda Kutsal İmparatorluğun günlük iksir, hap ve diğer karışım ihtiyaçları çoğunlukla Yıldızlı Gece İksir Dükkanından karşılanıyordu. Kendi Simyacılarının ürettikleri miktar göz ardı edilebilecek kadar küçüktü. Ellerinden geleni yapsalar da Simyacı yetiştirmek hem para, hem de zaman yönünden pek zahmetli bir işti. Ayrıca çoğu Simyacı gereken yeteneğe sahip olmadığı için, yetişimlerine harcanan kaynaklar ölü yatırım demekti.
“Birkaç deste Nazar Bozucu İksire ihtiyacım var. Üretimi için Orta Simyacı gerekiyor. Duyduğuma göre Yıldızlı Gece İksir Dükkanında iki Orta Simyacı varmış.”
Nie Yan gözlerini kıstı. “Nazar Bozucu İksir mi? Şeytan İni’ne girmeye mi hazırlanıyorsunuz?”
Kutsal İmparatorluk pek hırslıydı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..