İskelet Cellatların canı Kara Gladyatörden bile yüksekti. Sayılarının çokluğu da işin tuzu biberiydi.

Lakin bu yaratıklar öldürüldüklerinde yeniden doğamıyorlardı. Önceki hayatında Sulgata’ya geldiğinde İskelet Cellatlar çoktan temizlenmişti. Büyük ihtimalle İskelet Cellatların buraya yerleştirilmesindeki amaç oyuncuların Sulgatanın Gölgesine ait parçayı çalmasını engellemekti. Bir oyuncu grubunun parçayı buradan aldıklarını biliyordu ama ödedikleri bedel hakkında hiçbir fikri yoktu.

Bölgede gezinen İskelet Cellatları gördüğünde o oyuncuların ne tür zorluklarla uğraştıklarını hayal edebiliyordu.

“Bu kadar fazla Alt Elit olacağını ummuyordum.” Nie Yan kaşları çatılmış halde mırıldandı. Fakat şöyle bir düşündüğünde Sulgatanın Gölgesi gibi Efsanevi kademedeki bir eşyanın parçasının güçlü bir koruma altına alınması fikri ona mantıklı gelmişti.

Araziyi dikkatle gözlemleyip uygun bir yol bulmaya çalıştı. Maalesef arazi dümdüz açıklıktan ibaret olduğu için kendisini gösterdiği anda yaratıkların radarına girerdi. Arkasına gizlenebileceği gösterişten uzak bir sütundan başka lehine kullanabileceği bir şey yoktu.

Kara Gladyatörün İskelet Cellatları uzaklaştırmasını sağlayıp içeri sızmasına fırsat hazırlaması elindeki seçeneklerden biriydi. Ancak bunu yaparsa piramidin içerisindeki tehlikelere karşı kendisine yardımcı olabilecek bir yoldaşını feda etmiş olacaktı. Kara Gladyatörü feda etmek uygun bir hareket değildi.

Geri çekilip sıradan iskeletleri avladığı sırada bu konu hakkında düşünmeyi sürdürdü.

İskelet Cellatları hizmetkarım yapabilir miyim?

Nie Yan Kara Gladyatöre dış şehre geri çekilip beklemede kalmasını emretti. Kendisi de dış şehrin sınırlarını belirleyen duvarların üzerine çıkarak Kan Arbaletini hazırladı. Ardından İskelet Cellatlara nişan aldı.

“52 metre, çok uzak. 50 metre, çok uzak…” Tam yer değiştirip daha uygun bir pozisyon bulmaya yeltenmişken grubundan ayrılan bir İskelet Cellat ona doğru gelmeye başladı.

Harika! Nie Yan hemen tetiği çekti. Üç ok havayı yararak hedeflerine isabet ettiler.

İskelet Celladın gözündeki yeşil alevler titredi. Bakışları, duvarın üzerindeki saldırganına sabitlendi. Elindeki koca baltayı hazırlayıp Nie Yan’ın üzerine koşmaya başladı.

Baltasını sağa sola savurarak koşarken buldozeri andıran sesler çıkarıyordu.

Hareketliliği fark eden otuz kadar İskelet Cellat da yakınlaşmaya başlamıştı.

İskelet Cellat koca baltasıyla duvara vurmak üzereyken Nie Yan sıçrayarak son anda yer değiştirdi.

Koca baltanın gücüyle duvar paramparça oldu. Ama celladın durmaya niyeti yoktu. Birbiri ardına yaptığı saldırılar sonucu duvar tamamen çöktü. Böylece İskelet Celladın dış şehre girmesi için yol açılmış oldu.

Nie Yan geriye doğru koşarken gözleri çöken duvarda ve duvardan sıçrayan taş parçalarındaydı. Uygun bir fırsat yakaladığında hemen Hortlak Ayinini denedi. Anında canının %30’u uçup gitti.

Bir ışık huzmesi süzülüp İskelet Celladın bedenine girdi.

Yaratığın hareketleri anlık olarak duraksadı. Ancak hemen sonrasında büyünün gücünden serbest kalıp baltası havada Nie Yan’a hücum etti.

“Lanet olsun, işe yaramadı.” Yuvarlanarak üzerine inmekte olan baltadan kurtuldu. Oyalanmadan yanındaki duvara koşup üzerine tırmandı ve diğer tarafa atladı. Peşinde İskelet Cellat ile dış şehrin labirentleri arasında dur durak bilmeyen bir kovalamaca başlamıştı.

Çok sayıda duvarı yıkıp yine de Nie Yan’ı bulamayan İskelet Cellat, nihayet kovalamacayı bırakıp piramide geri döndü.

Sayıları çok fazlaydı. Bu yüzden Hortlak Ayini denemek için uygun fırsat bulmak zordu. Zaten düşük olan başarı ihtimali bir yana, başardığı anda kontrolü altındaki İskelet Cellat etrafındaki diğer cellatlar tarafından oracıkta öldürülecekti. Her ne kadar uğraşması gereken yaratıkların sayısı bir azalacak olsa da bu yöntemle piramide girmeye çalışmanın etkisiz olacağı ispatlanmıştı. Yoksa İskelet Cellatları temizlemek için en azından birkaç gün gerekecekti.

Sulgatanın Gölgesinin parçasını ele geçirmek sandığımdan daha zor olacak.

Nie Yan çaresiz halde dış şehirde dolaşmaya başladı. Kara Gladyatör önlerine çıkan yaratıkları ezip geçiyordu. Neyse ki bu sayede hatırı sayılır miktarda tecrübe kazanmıştı. Böylece kendini avutacak bir şey bulmuş oluyordu.

Üç saat dolmadan önce İskelet Cellatlarına üç defa daha Hortlak Ayini uygulamayı denese de çabaları sonuçsuz kaldı. Yarım saat gibi bir süre sonra Kara Gladyatör yok olacaktı.

Acaba şimdi vazgeçip sonra yeniden mi denemeliyim? Fakat bugün vazgeçse sonraki gelişinde Kara Gladyatör gibi harika bir hizmetkar bulamayabilirdi. Ayrıca başka bir oyuncunun gelip Sulgatanın Gölgesini Nie Yan’dan önce ele geçirmeyeceğinin garantisi yoktu.

Sorun üzerinde kafa patlatırken etrafta oyunculara ait sesler duydu.

“Yine karşıma çıktılar.” Son karşılaşmalarından sonra oyuncular yaratıkları temizleye temizleye buraya kadar gelmişlerdi. Yabancıların varlığı, planını sorunsuz uygulamasına engel teşkil ediyordu. Sulgatanın Gölgesinin parçasını ele geçirmeden, kendisinden başka hiç kimsenin öyle bir parçanın varlığından haberdar olmasını istemiyordu. Lakin buraya kadar gelip İskelet Cellatların koruması altındaki piramidi görseler bile, yaratıkların gücü ve sayılarından çekinip içeri girmek gibi çılgın bir girişimde bulunmayacaklarından emindi.

Hepsi Seviye 10 üzerinde olsa ve yanlarında çok daha kalabalık bir grup getirseler dahi İskelet Cellatları aşıp içeri girebilmeleri imkansızdı. Sulgatanın Gölgesine ait parçayı ele geçirmek için Nie Yan’ın hala vakti vardı.

Bu sırada altı oyuncu Nie Yan’a göründüler.

Oyuncuların karşılaştıkları manzara, Nie Yan’ın yanında sadık bir muhafız gibi dikilen iskelet ejderhanın iri cüssesiydi. Ejderhanın göz yuvalarındaki yeşil alevler attıkları her adımı izliyordu. Onun yanındaki üç İskelet Büyücü de asalarını kaldırıp emir aldıkları anda saldırmaya hazır hale geldiler. Her biri pürdikkat Nie Yan’ı koruyordu.

Şehirlerin ve kasabaların güvenli ortamında oyuncular sıcakkanlı davranışlarla iletişime geçerek birbirleriyle arkadaş olurlardı. Güvenli ortamdan çıkıp yabana adım attıkları anda davranışları zıddına dönerdi. Her yabancı gözlerine potansiyel düşman olarak görünürdü. Zira oyuncuların can güvencesi olmadığından birbirlerine tuzak kurmaları veya tanımadıkları kişilerce öldürülmeleri sık rastlanan durumlardı. Çoğu zaman basit yanlış anlaşılmalarda bile kan gövdeyi götürebilirdi.

Dolayısıyla Nie Yan eğer karşıdaki altı oyuncunun eş zamanlı saldırısına maruz kalırsa yanındaki Kara Gladyatör bile onu kurtaramayabilirdi. Yani tedbiri elden bırakmamak onun için en mantıklı yöntemdi.

Lider Genç Yedi, Yitik ve diğerleri Nie Yan’ı fark ederek durdular.

“Merhaba, kötü bir niyetimiz yok.” Yitik ilk konuşan kişi oldu. Onlar da son derece temkinliydi. Sonuçta Nie Yan onları düşman bellerse buradan sağ kurtulamazlardı.

“Niyetinizin iyi veya kötü olması beni ilgilendirmiyor.” Nie Yan daha ilk cümlesinde karşıdakilere üstünlüğünü hissettirmeyi amaçlıyordu.

Genç Yedi ve yanındakiler, Nie Yan’ın yanında duran Kara Gladyatöre baktı. Aslında Nie Yan’ın sözleri son derece yerindeydi. Böyle korkunç bir hizmetkara kim sahip olursa olsun karşısındaki insanların kışkırtmaları ona fazla anlam ifade etmezdi.

“Arkadaş olma amacıyla geldik. Geçmişte seni gücendirecek herhangi bir hareketimiz olduğunu sanmıyorum.” Genç Yedi sakinliğini koruyarak öne çıktı.

Durum şu anda onlar için iç açıcı olmasa da Genç Yedi kendisini alçaltarak konuşabilecek biri değildi. Aynı şekilde küstahlık da onun kanında yoktu.

Cesurmuş… Genç Yedi, önceki hayatında zirvedeki oyunculardan biri olmaya layıktı. Hayatını hiçe sayarak, tabiri caizse hayatıyla kumar oynayarak Nie Yan’a yaklaşmıştı.

Nie Yan fikrini değiştirdi. Tek başına piramide girmenin yolunu bulamamıştı. Belki Genç Yedi ve takımı ona yardımcı olabilirdi.