“Nasıl olur?” Nie Yan kendi kendine mırıldandı. Şaşaalı Kılıç Parıltısı ile pek bir alakası olmasa da bu ismi geçmiş hayatındaki nüfuzlu isimler arasında hatırlıyordu.

Kılıç Parıltısı geçmişteki en iyi üç Dövüşçü arasında kendine yer edinen tanınmış bir kişilikti. Bununla beraber en iyi üç arasında olması, diğer iki rakibiyle arasındaki güç farkını belirleyecek bir ölçek değildi. Haliyle insanlar, aralarındaki en güçlü kişinin kim olduğunu bilmiyorlardı. Dolayısıyla Kılıç Parıltısı mutlak olarak en güçlü kişi olmasa da Nie Yan onun şöhretini duymuştu.

Nie Yan’ın aklına, zamanında Kılıç Parıltısı ile ilgili olarak anlatılan bir hikâye geldi. Hikâye en yakın arkadaşlarından olan Elementalist Hei Zhuo ile alakalıydı. İkisi bir araya gelip Engelsiz adında bir lonca kurmuştu ve birbirlerinin en yakın arkadaşları olarak nitelendiriliyorlardı. Lakin Kılıç Parıltısı lonca yönetimi ile ilgilenmediğinden işlerin tamamı Hei Zhuo’nun üzerine kalmıştı. Kılıç Parıltısı sonraları kız arkadaşının Hei Zhuo ile aşna fişne yaptığını öğrenmişti. Tabii kendisinin olaylar yaşanırken hiçbir şeyden haberi yoktu. Onun gibi gururlu ve kibirli bir insanın böyle bir aşağılanmayı kaldırması mümkün olabilir miydi? Bu olaya karşılık yanında pek çok yakın arkadaşını da alıp loncadan ayrılmıştı. O gün Engelsiz loncası birbirlerine tamamen zıt iki gruba bölünmüştü. Sonrasında… Kılıç Parıltısı bir kahramana dönüşmüştü. Sözüne sadık, sadakate kıymet veren bir kişi olarak bütün oyuncuların saygısını kazanmıştı. Oyundaki en güçlü üç Dövüşçüden biri olarak edindiği pozisyonu kimse sorgulamamıştı. Dolayısıyla Kılıç Parıltısının Engelsiz loncasından ayrılışı, loncayı gitgide aşağı çekip sonunda ikinci sınıf bir lonca konumuna düşürmüştü.

Kılıç Parıltısı üç Aslana karşı koyarken garip bir his içinde peyda oldu. Sırtında ölümün soğukluğunu hissetti. Bir yandan dövüşüp bir yandan da geri çekilmeye başladı. Ara sıra arkasına bakıyor olsa da hiçbir şey görememişti.

Fakat hisleri onu hiçbir zaman yanıltmamıştı. Bu garip hissin kaynağının bir Hırsız olduğuna emindi.

Sezgi statüsüne verdiği altı puan bile karşı tarafı tespit etmesine yetmiyordu. Bu sıradan bir Hırsız değil!

“Kardeş, madem buraya kadar geldin, kendini göstersen ya. Adım Şaşaalı Kılıç Parıltısı. Saldırmayı düşünüyorsan karşı koymayacağım. Zaten her halükarda işim bitti. Ancak bana yardım edersen sana minnetimi sunacağım. Ayrıca şerefim üzerine yemin olsun ki bu iyiliği hiç unutmayacağım.” Kılıç Parıltısı anlaşılır bir tonla konuştuğu sırada arkada kalan Aslan sakatlıktan kurtulmuş ve diğer iki Aslana katılmıştı. Üçü birlikte şiddetle saldırmaya başlamıştı.

Ha? Varlığımı hissedebilmesini beklemiyordum. Nie Yan kısa bir süre daha düşündü. Kılıç Parıltısı’nı öldürse tek bir parça ekipman elde edecekti. Düşecek ekipman sınıfına uygun olmayacak ve değeri de zahmetine değmeyecekti. Öte taraftan en üst düzey Dövüşçülerden biri ona borçlu olsa tek parça ekipmandan çok daha karlı çıkacaktı. Dahası, önceki hayatında Kılıç Parıltısı’nın emin bir insan olduğunu duymuştu.

Işık ve gölge birbirine girdi ve arasından Kılıç Parıltısı’na üç metre mesafede bir Hırsız belirdi. Nie Yan kendini göstermişti! Hafifçe eğilip Aslanlardan birine yandan tekmesini savurdu.

Şok Darbesi!

Hançerlerinin çeliklerinin üzerindeki soğuk parıltı özellikle dikkat çekiyordu. Üç Aslandan canı daha az olanı Şok Darbesi ile vurmuştu. O saldırısının akabinde Suikast ve Hayati Vuruş kullanarak Aslanı anında öldürdü. Ardından oyalanmadan geri çekilip arbaletini çıkardı. Üç ok arbaletten fırlayıp havayı delerek hedefini buldu.

−37
−38
−32

Nie Yan’ın saldırıları diğer iki Aslanın aggrosunun değişmesine sebep oldu. Geri dönüp Nie Yan’ın üzerine atıldılar.

Kışkırtma!

Kılıç Parıltısı, şu an elinden gelen en iyi şeyin Nie Yan’ı desteklemek olduğunun farkına vardı. Kışkırtma tam zamanında gelmişti. Aslanlar anlık olarak duraksadıktan sonra tekrar Kılıç Parıltısı’na hücum ettiler.

Nie Yan bir kez daha arbaletini ateşleyip Aslanlara üç ok gönderdi. Canı zaten azalmış olan Aslan, gelen bu oklarla can verdi.

Nie Yan arbaletini kaldırıp son Aslanın üzerine atıldı.

Bölücü!

Kılıç Parıltısı havaya sıçrayıp kalan Aslana saldırdı. Bu saldırı yaratığın aggrosunu tamamen onun üzerine sabitlediğinden Nie Yan’a arkaya geçip seri saldırılar yapma fırsatı tanıdı.

−52
−50
−51

Hırsızlar düşmanlarına arkadan saldırdıklarında %30 saldırı bonusu kazanırlardı. Aslan olduğu yerde donakaldı ve ardından yere yığıldı.

Kılıç Parıltısı, Nie Yan’ın çevik hareketlerini ve yüksek hasarını görünce şaşkınlıkla karışık rahatlık hissetti. Ne güçlü Hırsız ama! Eğer bana saldırmaya karar verseydi hayatta kalma şansım yoktu!

Nie Yan, küçük bir umutla Aslan bedenlerini arasa da hiçbir şey düşmemişti.

“Pekala, sorun halloldu. Maalesef hiçbir şey düşmedi. Neyse, sözünde duran biriysen artık bana borçlusun demektir. Adım Nie Yan (Nirvana Alevi).” Nie Yan hızlıca Kılıç Parıltısı’nı süzdü. Yirmilerinin ortalarında gibi görünüyordu. Ayrıca olgun ve dağınık bir görünüşü vardı. Dışarıdan güvenilir birine benziyordu.

“Ben Şaşaalı Kılıç Parıltısı sözümün eriyimdir. Bu iyiliği unutmayacağım. İlerde ne zaman işin düşerse beni çağırabilirsin. Elimden geldiği sürece yardım etmekten geri durmam.” Kılıç Parıltısı apaçık cevap verdi. O, sözünden dönebilecek birisi değildi.

Kılıç Parıltısı Nie Yan’ın henüz olgunlaşmamış yüzünü görünce küçük dilini yutacak gibi oldu. Karşısındaki Hırsızın bu kadar genç olmasını beklemiyordu. Daha 18-19 yaşlarında gibiydi. Ayrıca Nie Yan’ın buraya pikniğe falan geldiğini de düşünmüyordu. Muhtemelen dağ yüzeyinde asılarak Aslan Kral Gato’yu öldüren kişi de Nie Yan’dı.

“Burada bir başına ne yapıyorsun?” Nie Yan tek başına bir Dövüşçünün böyle yüksek seviyeli bir yaratık bölgesine gelerek tehlikeye atılmasına anlam verememişti. Hırsızlar buraya istedikleri gibi gelebilirlerdi ama bunun ön şartı da Kamuflaj idi.

“Buraya arkadaşlarımla gelmiştim ama büyük bir Aslan sürüsüyle karşılaşınca ayrı düştük. Son kalan benim, benim dışımda herkes öldü. Sürekli Aslanlarla uğraştığımdan Dönüş Parşömeni de kullanamadım. Yüksek sağlık ve savunmam olmasa ben de tahtalı köyü boylamıştım.” Kılıç Parıltısı sakin sakin anlatsa da Nie Yan onun nasıl bir kriz yaşadığını tahmin edebiliyordu.

“Desene şansın yaver gitti.”

“Haklısın. Hayatta kalabildiğim için şanslıyım. Birbirimizi arkadaş ekleyelim mi? Şaşaalı Kılıç Parıltısı çok uzun, bana yalnızca Kılıç Parıltısı diyebilirsin.”

Nie Yan, Kılıç Parıltısı’nın arkadaşlık isteğini kabul etti. Yeni arkadaşı güçlü bir Dövüşçü idi ve böyle bir arkadaşı olduğu için mutluydu. En azından şimdilik zindanlara girerken güçlü bir tank bulmak konusunda endişelenmesine gerek kalmamıştı.

“Burası senin için güvenli değil. En iyisi zaman kaybetmeden kasabaya dönmen.” Eğer bir Aslan grubu onları görecek olsa kendisi kaçabilirdi ama Kılıç Parıltısı için aynı şeyi söylemek zordu. Saklanabilme gibi bir özelliği yoktu. Kaldı ki kocaman vücudu ve ağır ekipmanları yüzünden Aslan yemi olması daha muhtemeldi.

“Peki o zaman, bana müsaade. Sana borçlandım. Yani bana ne zaman ihtiyacın olursa mesaj atman yeter. Gücüm yettiği sürece elimden geleni yaparım!” dedi ve çantasından bir Dönüş Parşömeni çıkardı. Burada daha fazla kalması gerçekten de güvenli değildi.

“Bir saniye!” Kılıç Parıltısı tam parşömeni etkinleştirecekken Nie Yan tarafından durduruldu. Nie Yan’ın onun hakkındaki ilk izlenimi oldukça iyiydi.

“Ne oldu?”

“Elimde işine yarayabilecek bir kalkan var. Güzel bir teklif verirsen sana satmak isterim.” Kalkanı müzayede evinde satmak yazık olurdu. Fiyatını karşılayabilecek bir tanıdığı varsa ona satmayı tercih ederdi. Kalkanı sattığında her halükarda eline kullanabileceği bir miktar geçecekti.

“Ha? Bakabilir miyim?” Kılıç Parıltısı’nın ilgisi cezbedilmişti. Nie Yan, Aslan Kral Gatoyu dağ yüzeyinde asılı durarak öldürdüğünden şüphelendiği kişiydi. Patronu avlamak için böyle dâhice bir yöntem bulan kişide üst kalite ekipmanlar bulunması gayet mantıklıydı.