“Hmm? Ha sen onu diyorsun? Önemli bir şey değildi. Ejderha Dilinde iletişime geçmeye çalıştım ama beni gerçek bir ejderha sandılar. Karanlık elfler antik Karanlık Çağdan beri ejderhaların köleleri olmuşlardır. Şu an bile halkları, kendilerini ejderhaların köleleri olarak görmekte. Bu yüzden benden korkup saygıda kusur etmediler. Bana verdikleri istihbarat sayesinde de dallanan bir görev aldım. Zindandan çıkınca onu da teslim edeceğim.”

“Ejderha Dili mi? Ne ara Ejderha Dilini öğrendin?” Yao Yao’ya göre Nie Yan sürprizlerle doluydu. Hala gizlediği pek çok şey vardı ve zaman geçtikçe onları şaşırtmaya devam edecekti.

“Aynen! Duyduğuma göre ejderhalar oldukça nadir görülüyormuş.” dedi Tang Yao. Nie Yan gittikçe daha inanılmaz oluyordu. Ejderha Dili bile onun için ulaşılmaz değildi.

Tam o anda Alacakaranlık’ın gözlerinde garip bir ışık görüldü. Acaba Nie Yan’ın Ejderha Dilini konuşabilmesiyle Link kasabasında ortaya çıkan ejderhanın birbirleriyle alakası var mı?

Nie Yan hemen hatasını anlayıp Alacakaranlık’a baktı. Yüz ifadesine bakılacak olursa bir şeylerin farkına varmıştı.

“Aslında dün bir vadide gezinirken eski bir kitaba rast geldim. Sayfaları karıştırınca onun kadim çağları anlatan bir tarih kitabı olduğunu anladım. Farkına bile varmadan bir bildirim görünüp bana Ejderha Dili, Kasate Dev Dili ve Antik Ortak Dili öğrendiğimi söyledi. Sonrasında o ejderha ortaya çıkıp beni kovalamaya başladı. Allahtan paçayı sıyırabildim.” Nie Yan normal bir şey söyler gibi anlatmıştı.

Bu açıklamanın hedefi Alacakaranlık idi. Gerçeği bir kısmını anlatmasının, Cesaret Bölümü’yle ilgili haberlerin yayılmasından çok daha iyi olduğunu düşünüyordu.

Alacakaranlık bu açıklamayla tatmin olmuştu. Netice de o da, başkalarının işlerine daha fazla burnunu sokmak istemezdi.

“Doğrusu yeni diller öğrenmek zor değil. Seviyeleriniz yükseldiğinde kütüphaneye gidip 1 altın ödeme yaparsanız Antik Ortak Dili öğrenebilirsiniz.  Dev ırkına ait olan kütüphanelere giderseniz de Kasate Dev Dilini 3 altın karşılığında öğrenebilirsiniz.”

“Bunları nereden biliyorsun?” Takımdakiler merakla sordular.

“Kütüphaneye gidip kendiniz bakın. Yalnızca birkaç kitabı karıştırsanız bile Atlanta Kıtası hakkındaki bilginiz oldukça derinleşecektir. Sınıflarla alakalı kitaplar da var. Bunların hepsini okursanız usta oyuncular olacağınızın garantisini verebilirim.”

“Haa? Kim kütüphaneye gider ki? Koca kütüphanede sürüyle kitap var. Herhangi bir kitabı rastgele seçsen bile içinde en azından milyonlarca harf vardır! Bütün sınıf bağıntılı kitapları okumak en azından bir ay sürecektir! O kadar zamanı kim kaybetmiş de biz bulalım?!”

“Aynen! Onca kitabı okuyacak kadar zamanımız mı var?”

Nie Yan geçmiş hayatında birçok aksilikle karşılaştığından okumak gibi yeni bir uğraş edinmişti. Kütüphanede bir aydan fazla kitap okuduktan sonra Atlanta Kıtasının tarihi ve diğer hikâyeleri oldukça sürükleyici ve büyüleyici bulmuştu. Hırsız sınıfının kökeninden, kıtada yaşamış olan efsanevi Hırsızların hayatlarına ve yeteneklerine her şeyi sayfa sayfa okumuştu. Güçlü hafızası sayesinde birçok iç görü kazanmıştı. Kütüphaneden ayrıldığı zaman artık sınıfında uzman biri olmuştu. Birkaç yıl yeteneklerini geliştirdikten sonra da oyunun ilk 50 Hırsızı arasında kendisine bir isim edinmişti.

Nie Yan gülümsedi. “Ben de yalnızca birkaç tanesini okudum. Özellikle biyografiler çok güzel yazılmış.”

Nie Yan kütüphaneye gidip kitap okuyacak boşluğu nasıl bulmuştu? Şu anki seviyelerine ulaşmak için pek çok kez hayatlarını tehlikeye atmışlardı. Yine de Nie Yan tarafından geçilmişlerdi. Takımdakiler bu düşünceyle moral olarak çöküş yaşadılar.

Çoğu derince iç çekti. Devam edecek gücü kendilerinde bulamıyorlardı.

“Kim bilir o görevi teslim edince ne tür ödüller alacaksın?” Kalabalığın düşüncesini Bai Kaishui dillendirdi. Herkesi görevler konusunda en çok merak ettiği konu sonunda verilecek olan ödüldü.

“Biraz önceki flüt neydi?”

“Einpat’ın Flütü denen bir görev eşyası. Zindandan çıkmadan önce o ihtiyara geri vermemiz gerekiyor.” Nie Yan flütün özelliklerini takımla paylaştığında herkesin nefesi kesildi.  Flütün özellikleri gerçekten de hayret vericiydi. Zindanın dışına çıkarılsa kesinlikle bütün oyuncular peşine düşerdi.

Ancak Nie Yan bunu fazla umursamıyordu. Çünkü onun Cesaret Bölümü vardı.

“Ahhh! Ne yazık! Neden NPC’ye geri vermek zorundayız ki?”

Takımın içi sızlıyordu.

Nie Yan ticaret penceresini açıp flütü Bai Kaishui’ye verdi. Bu nesnenin tam potansiyelinde kullanılabilmesi için takımın ana tankının ellerinde olması gerekiyordu.

“Ohaaaa! 700 can ne? Ent Kralı da kimmiş? Gelsin hele!” Bai Kaishui yeni statülerini görünce pohpohlanmaya başladı.

“Uzman derecesindeki Ent Kralını hafife alma. Cidden uğraşması zor bir yaratık. Bekle de gör. Senin ağzına bir güzel sı***cak.” Bai Kaishui’nin sözlerini yarıda kesen Nie Yan devam etti. “Rahiplerimiz Diriltme’yi öğrenmediklerine göre ikiniz Düşük Şifa büyüsü yaparsanız işimiz kolaylaşır. Düşük Şifa beceri kitabı düşen başka bir yer daha biliyorum. Şimdi oraya gideceğiz.”

“Yok artık! Uzmanda Ent Kralı gerçekten o kadar zorlu mu?”

Bai Kaishui, Ent Kralıyla hiç karşılaşmadığından şaşırmıştı. Nie Yan’ın sözleriyle uyanıp tekrar eski halini aldı.

…

Zindana girdikleri andan bu yana edindikleri kazanç herkesin beklentisini aşmıştı. Nie Yan’ın aldığı eşyaları saymasalar bile, düşen ekipman ve beceri kitaplarının miktarı hayal ettiklerinin çok daha ötesindeydi. Hatta Nie Yan’ın takımlarını böyle taşımaya devam etmesini dileyenler bile vardı. Ancak bu onların hüsnükuruntularıydı. O hiçbir zaman takımlarının bir parçası olmamıştı ve takımlarıyla olan işbirliği de zindandan çıktıkları anda sona erecekti. Ayrıca başka bir zindan için takımlarına katılmayacaktı. Nie Yan’ın bunları açıkça belirttiği zamanı hatırlayınca ister istemez sinirlendiler. İçten içe sitem ediyorlardı. Chen Bo ne diye gidip Nie Yan’ı kızdırmıştı ki? Aslında onlar da Nie Yan Chen Bo’yu kovarken memnun olmamışlardı. Neticede Chen Bo hala takımlarının bir üyesiydi ve Nie Yan’ın yaptıkları biraz aşırıya kaçıyordu. Fakat şimdi bu düşüncelerin tamamı değişmişti.

Einpat’ın Flütü’nü alınca Bai Kaishui eşsiz bir güce ulaştı. Arkasından Düşük Şifa ile destek veren Rahip sayesinde beş Ent ile aynı anda savaşabilen rakipsiz bir tanka dönüştü. Flütü kuşandıktan sonra yolu temizlemek çok daha kolay bir hal almıştı.

Zindanda ilerledikçe ele geçirdikleri ekipmanların sayısı da hissedilir biçimde artmaya başlamıştı. Bir tane daha Düşük Şifa kitabı ve 2 parça Gümüş kademe ekipman düşürmüşlerdi. Bir tanesi Nie Yan’a giden, Güç +3 ve Sezgi +2 veren Hırsız eldivenleri iken, diğer Gümüş kademe ekipman henüz düşmüş olan ve savunmayı %15 ve fiziği 5 artıran yuvarlak kalkandı. Kalkan düştüğünde herkesin ağzı açık kaldı. Çünkü böyle yüksek kalitede bir kalkanı daha önce hiç görmemişlerdi.

Yuvarlak kalkanlar, normal kalkanlardan oldukça farklıydı. Savunmaları biraz daha düşük olurdu ama hafif olmaları sayesinde oyuncunun hareketleri engellenmez ve oyuncu normal kalkanlarda olduğu kadar zor hareket etmezdi. Bu sebepten savunmaları yüksek olan yuvarlak kalkanlar pazarda cep yakan fiyatlara gidiyordu.

“Lanet olsun! Kara Alev Ormanı’nda düşen kalkan bile bunun kadar iyi değildi.” Alacakaranlık drop oranı karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. Daha patrona varamamışken kaliteli ekipmanlar birbirleri ardına düşmeye devam ediyordu. Öncesinde düşen Bronz kademe ekipmanları pek umursamamıştı ama bu Gümüş kademe kalkan birdenbire ortaya çıkıvermişti! “Eğer bu kalkanı satmayı düşünürseniz kaptanımın 10 gümüş, hatta daha da fazlasını ödeyeceğinin teminatını verebilirim!”

Buradaki herkes, sağlam bir kalkanı olan bir ağır zırhlının ne anlama geldiğini biliyordu. Patronların saldırılarına dayanabilen tanklar, bütün takımı hayatta tutabilirdi. Bu yüzden ağır zırhlı karakterlerin yüksek savunma veren eşyalarının pazar fiyatları uçuk derecelerdeydi. Müzayede evinde bu tip bir ekipmana verilen teklifle rekor kırılmıştı. Ancak bu eşyaya bu teklifi yalnızca büyük loncalar verebilirdi.

“Kalkanı satmayı düşünmüyoruz!” Yu Lan hemen reddetti. Bu kalkan sayesinde Nie Yan yanlarında olmasa bile yüksek seviye zindanlara girebilirlerdi. 10 gümüş şöyle dursun, 20 gümüş verseler bile satmayı düşünmezdi.