Bölüm 42: Ent Ormanı İçin Geçici Takım

avatar
5101 39

Rebirth of the Thief Who Roamed the World - Bölüm 42: Ent Ormanı İçin Geçici Takım


 

Üçlü kısa sürede transfer noktasının olduğu yere ulaştı. 10 civarı oyuncu bölgede beklemekteydi. Ayın etrafında kümelenen yıldızlar gibi mavi zırhlı bir güzelin etrafında toplanmışlardı.

 

Yu Lan Abla, geldiler.” Yao Yao hemen Yu Lan’ın yanına gitti.

 

İki güzelin yan yana duruşu görmeye değer bir manzaraydı.

 

Şansa bak! Daha yola çıkmadan böyle güzelliklerle karşılaşıyoruz. Ne kadar güzel! Ne kadar enfes!” Tang Yao’yu öldürene kadar dövseniz yine bu sapıklığından vazgeçiremezdiniz. Güzel kadınlara bakmaktan zevk alırdı ama bu kadınların onu görmeyecekleri gerçeğine hiç mi hiç aldırmazdı. Yani kesmenin ötesine geçemiyordu.

 

Tanıştığımıza memnun oldum.” Yu Lan, Nie Yan ve Tang Yao’yu karşıladı. Dikkatle Nie Yan’ı süzdü. Görünüşü hala çocuksu olsa da sakin ve oturaklı duruşu ona esaslı bir görünüş veriyordu. En dikkat çekeni ise kararlı ve özgüvenli havasıydı. Kendisi bu konularda bilgili ve tecrübeli biri olduğundan, uzmanları diğer oyunculardan ayırt eden belli başlı karakteristik özellikleri Nie Yan’da da okuyabiliyordu. Diğer şişko içinse ne düşüneceğini bilmiyordu.

 

Biz de.” Nie Yan başıyla selamladı. Yu Lan’ın mavi renkli zırhı manken gibi olan vücuduna öyle oturmuştu ki bütün kıvrımları gözler önündeydi. Göğüsleri arasındaki boşluktaki derin yarık özellikle dikkat çekiyordu. Tepeden tırnağa çekicilik abidesiydi. Daha önce tanıştığı kadınlar arasında en çekici vücut tartışmasız ondaydı. Dahası, yüz güzelliği de ondaydı. Bu ölümcül ikili, çoğu erkeği ölüme sürükleyebilecek kadar tehlikeliydi.

 

Bütün bunlara rağmen Nie Yan’ın ona karşı ilgisi yoktu.

 

Tang Yao ise bakışlarını Yu Lan’dan uzaklaştırmakta epey zorlanıyor gibiydi. Yao Yao ve Yu Lan karşılaştırmasında, Yu Lan onun zevklerine daha uygun kaçıyordu.

 

Nie Yan gizlice Tang Yao’yu uyardı. “Dikkatli ol, bu güzeli kışkırtmayı ben bile göze alamam.

 

Me-merhaba.” Tang Yao tam bir beyefendi gibi Yu Lan’ı selamlayacakken afallamıştı.

 

Nie Yan’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Bu küçük alçak ne zaman güzel bir kadın görse sapkın doğası hemen devreye girer ve bülbül gibi şakımaya başlardı. Ancak bugün karşısında gördüğü beklenmedik bir hadiseydi. Tang Yao resmen utanıp konuşamamıştı. Hayal mi görüyorum? Güneş batıdan mı doğdu yoksa?

 

Pekala, zindana gidelim o zaman. Söyleyecek bir şeyin varsa yolda konuşuruz.” Yu Lan zamanı etkin kullanan birisi olarak burada dikilip daha fazla zaman kaybetmek istemiyordu.

 

Nie Yan kararlı bakışlarla Yu Lan’a anlaşmayı tekrar hatırlattı. “Anlaşmamızı unutmayın. Zindanda takım kaptanı ben olacağım. Yani herkes benim dediklerime uymak zorunda.

 

Diğer üyeler kendi aralarında tartışmaya başladı. Nie Yan’a yabancıydılar. Tanımadıkları birinden emir alma fikrini kabul etmekte zorlanıyorlardı.

 

Yu Lan, neden bu adamdan emir alıyoruz? Ya bir şey bilmiyorsa ve takımı hüsrana uğratırsa? O zaman ne yapacağız?” Konuşan kişi Chen Bo idi. Nie Yan ve Yao Yao’nun samimi halleri onu hemen teyakkuza geçirmişti. Sonuç olarak Nie Yan’a karşı düşmanca bir tavır almıştı.

 

Nie Yan, Chen Bo’yu tanıyordu. Yu Lan’ın sınıf arkadaşıydı ve araları gayet iyiydi. Önceleri Yu Lan’ın peşinde koşarken Yao Yao ile tanıştıktan sonra kafası karışmıştı. Bütün güzellerden hoşlanırdı. Hangisinin peşine düşeceğine bir türlü karar veremezdi. Bu yüzden ikisini de kendisine ait görür ve kimsenin onlara yaklaşmasını iyi karşılamazdı. Ancak bu davranışları sonucu iki kız da ondan haz etmemeye başlamış ve eli boş kalmıştı. Kısacası baba parası yiyen, gördüğü her güzele göz diken, işe yaramaz bir veletti.

 

Nie Yan’ın geçmiş hayatında Chen Bo yürüyen trajediydi. Bu hayatta Nie Yan’la karşılaştıktan sonra ise yine eskiden olduğu gibi yürüyen trajedi olma yolunda ilerliyordu.

 

Sen…?

 

Chen Bo!

 

Sabah Kütüğü? Anladım. Demek karşımdaki büyüğüm Sabah Kütüğü imiş.” Nie Yan iğneleyici konuşmuştu. Şaşırmış gibi davranarak Chen Bo’nun varlığının büyük önem taşıdığı gibi bir izlenim uyandırmayı amaçlamıştı.

 

Sana Chen Bo dedim!

 

Soy addaki ‘Chen’ ve devasadaki ‘Bo’!” Chen Bo sinirlenmişti.

 

Tamam ben de Sabah Kütüğü dedim işte. Nesi yanlış anlamadım ki?” Nie Yan masum bakışlarla yanındaki Tang Yao’ya baktı.

 

Tang Yao neler döndüğünü anlamıştı tabii. Nie Yan bilerek Chen Bo’nun adını yanlış telaffuz ederek onunla dalga geçiyordu. Tang Yao bu sırada kahkahasını bastırmaya çalışırken patlamak üzereydi. Kendini tutup gülümsedi. “Yanlış söylediğin bir şey göremiyorum. Sabah Kütüğü dedin işte!” Tang Yao bu iki kelimenin üzerinde özellikle vurgu yapmıştı.

 

Ancak gülümseyen yüzlerinden Chen Bo’nun ismini bilerek yanlış telaffuz edip ona ‘Sabah Kütüğü’ diyerek dalga geçtikleri belliydi.

 

En aptal insan bile burada neler döndüğünü anlardı. Yao Yao da gülümsüyor, bu sırada yanaklarındaki gamzeler bütün güzelliğiyle ortaya çıkıyordu. Rahatsız olmuş numarası yaparak Nie Yan’a baktı. Bu adam korkunç! Aşağılamanın da bu kadarı olmaz ki…

 

Yu Lan ve kendisinin daha önce tanıştıkları insanlar, karşılarında daha derli toplu davranırlardı. Bununla birlikte, Nie Yan’ın bu direkt konuşmaları onu rahatsız etmemişti. Hatta Nie Yan’ın, Chen Bo ve diğerleri gibi dışarıdan farklı görünüp de içinde farklı düşünceler barındıran insanlar gibi olmadığına inanıyordu.

 

Yu Lan da kahkahasını bastırdığını hareketleriyle belli etmişti. Chen Bo’nun patlamak üzere olduğunu görünce, barış elçisi rolüyle araya girdi. “Her neyse, bu kadar şaka yeter. Nie Yan, takımı oluşturabilirsin.

 

Nie Yan, Chen Bo dahil oradaki herkese grup daveti gönderdi.

 

Chen Bo yine eleştiriye başlamayı düşünüyordu.

 

Nie Yan kendini düzeltip katı bir tonla konuşma yaptı. “Beni takım kaptanı olarak kabul ettiğiniz andan itibaren, takımda kaldığınız süre boyunca benim emirlerime sorgusuz uymak zorundasınız. Eğer durumdan memnun olmayan varsa zindandan sonra gelip beni bulabilir. İsteyen herkes takımdan ayrılmakta özgür. Yerinizi dolduracak kişiler bulabilirim. Eğer bana bela olmayı düşünen veya başka hınzır fikirleri olan varsa bilsinler ki, zindanda bütün takım öldüğünde zararda olan yine kendiniz olursunuz. %20 tecrübe… tekrar kasılıp, kaybınızı telafi etmeniz bayağı zaman alacaktır değil mi?

 

Nie Yan konuşurken gruptakileri tek tek süzdü. Heybetli duruşuyla gerçek bir önder izlenimi veriyordu. Tek bir kişi bile gözlerinin içine bakmaya cesaret edememişti. Gruptakiler aralarında konuşmaya başladılar. Ardından herkes grup davetini kabul etti.

 

Sistem: Yu Lan takımınıza katıldı.

 

Sistem: Yao Yao takımınıza katıldı.

 

Sistem: Şişe Su takımınıza katıldı.

 

Nie Yan’ın heybetli duruşu, Yu Lan’ın takdirini kazanmasına yetmişti. Bu adam belki de onlara Ent Ormanı’nda gerçekten liderlik edebilirdi.

 

Yu Lan da Nie Yan’ın sözlerine kendi eklemelerini yaptı. “Nie Yan’ın emirlerini, benden gelmiş gibi uygulayın. Durumu kendine yediremeyen varsa hemen şimdi gruptan ayrılabilir. Ama bilin ki ayrılan kişinin gelecekte bu takımda yeri olmayacak!

 

Tartışmalar o anda sona erdi. Yu Lan’ın takım üyeleri olarak böyle bir emrin ne kadar ciddi olduğunu iyi biliyorlardı. Uzun zamandır aynı takımda savaştıktan sonra buraya alışmışlardı. Birbirlerinin savaş stillerine aşinaydılar. Şimdi takımdan ayrılmak zorunda kalsalar gidecek yerleri yoktu. Başka bir takım bulsalar bile, şu anki gibi 20 kişiyle Ent Ormanı’na sefere gidecek kadar düzgün bir takım olmayacaktı.

 

Chen Bo kızgınlıkla lafa girecekti ki…

 

Yu Lan’ın sert bakışlarını üzerinde hissetti. Tam konuşmaya hazırlandığı sırada bu bakışlar yüzünden çekinip sözlerini geri yutmuştu.

 

Sistem: Chen Bo takımınıza katıldı.

 

Herkes takıma girdiğine göre, emirlere itaatsizlik ettiğinizde sizi takımdan atarsam suçu bende aramayın. Hepimizin amacı aynı. Hepimiz birkaç parça ekipman düşürmek için geldik buraya. Her şey yolunda giderse beklediğimizden de fazlasını elde edebiliriz. Herhangi bir sorunla karşılaşmadığımız sürece buradaki herkes %20 tecrübe kazanacak. Zindanda takıma gizlice tuzak kuracak biri çıkarsa takımın bütün kaybı o kişinin üzerine yüklenecek. Yanınızdaki insanlar yoldaşlarınız! Kendinizden olanlar için işi zorlaştırmakla elinize bir şey geçeceğini sanmayın. Olur da takıma liderlik edemediğim anlaşılırsa kaybınızın telafisi için kaptanınıza 10 gümüş vereceğim.” Herkese baktıktan sonra Chen Bo’da duraksadı.

 

Zindandan düşecek olan mücevher olmasa buraya gelme zahmetine katlanmazdı bile.

 

Gruptaki çok sayıda oyuncu Nie Yan’dan hoşlanmamıştı. Ancak kendilerine söyleneni yapmakla yükümlüydüler. Nie Yan’ın sözler aslında mantıklıydı. Eğer onun işini zorlaştırmaya çalışırlarsa, aynı kötülüğü kendilerine ve takım arkadaşlarına da yapmış olacaklardı. Kâr etmeden zarar vermek? Çekecekleri zahmete değmezdi. Nie Yan’ın emirlerine uymaktan başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Liderliği süresince büyük bir hatayla takıma zarar verirse 10 gümüşle telafi edeceğinin de sözünü vermişti. Yalnızca bu söz bile Nie Yan’ın nasıl biri olduğunu kanıtlıyordu.

 

Zaten iki defa hüsrana uğradık. Bir kez daha ölsek de alıştık artık. Hem büyük loncaların seçkin takımları bile zindanlarda sürekli ölüyor. Ent Ormanı’na biraz daha tecrübe kazanmak için gidiyoruz. Kardeş Nie Yan’dan 10 gümüş isteyecek yüzü nereden bulalım?” Konuşan kişi, takımın Dövüşçülerinden Bai Kaishui idi. Dürüst ve adil denebilecek bir oyuncuydu.

 

Takımdakiler birer birer bu sözlerdeki mantığı görmeye başladılar. Nie Yan hakkındaki düşünceleri bile biraz değişmişti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr