Cilt 7 Bölüm 60 [ Çalkantılı Bir Temelin Atılışı ] (1/3)

avatar
1145 1

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 60 [ Çalkantılı Bir Temelin Atılışı ] (1/3)


Çevirmen : Clumsy



Vincent: [――Yorna Mishigure Büyük Felaketi yok etme girişiminde İblis Şehrinden feragat etmek zorunda. Ruh Evliliği Tekniği bunun başarılmasını sağlayabilir fakat garantisi yok.]

 

Tanza: […Ya İblis Şehrinin kullanılması da yeterli gelmezse…]

 

Vincent: [İşler o noktaya gelirse durdurulması imkansız hale gelen Büyük Felaket, merkezinde İblis Şehri olmak üzere tüm İmparatorluğu, hatta belki de sınırların ötesine yayılarak daha da fazlasını yutma tehlikesi taşıyacaktır.]

 

Tanza: [――――]

 

Vincent: [――――]

 

Tanza: [Yorna-sama bu şehirden vazgeçmeyi kabul etmeyecektir.]

 

Vincent: [Duygusallık edecek zamanda değiliz. Canınız ne isterse istesin bu şehir terk edilecek. Her şeyden önce sizleri buna ikna etmek bana düşmez.]

 

Tanza: [Peki onun Yorna-sama’yı ikna edebileceğini düşünüyor musunuz?]

 

Vincent: [Yapamadığı takdirde her şey toz duman olacaktır. Ve mecbur olduğu sürece kendini bu işe adayacaktır. Onun karakteri bu, ezelden beri böyle gelmiş, böyle gidecek.]

 

Tanza: […Anlamıyorum. Madem bu kadar şey biliyorsunuz ve ondan bu kadar eminsiniz, öyleyse benden ne istiyorsunuz?]

 

Vincent: [Ne istediğimi biliyor olmalısın. Evet gençsin, ama İblis Şehri hükümdarı tarafından kullanılmaya oldukça açık bir pozisyondasın.]

 

Tanza: [――――]

 

Vincent: [Büyük Felaket ortadan kaldırılamadığı takdirde Yorna Mishigure muazzam bir ıstırap çekecek. İblis Şehrinin henüz tam anlamıyla gelişmemiş olan Büyük Felaket karşısında kullanılması zorunlu ama bu da yeterli gelmezse――]

 

Tanza: [――Ben…]

 

Vincent: [――――]

 

Tanza: [Yorna-sama… Gelmiş geçmiş en görkemli insan olan, adeta bir anne şefkati taşıyan o kadın için, Yorna Mishigure için, ona duyduğum o tartışmasız sevgi için şehit olacağım anlaşılan.]

 

Vincent: [――Bu oldukça asil bir girişim.]

 

Tanza: [Ne teselliye ne de iltifata ihtiyacım var. ―― Yorna-sama’nın gözyaşları bana yeter.]

 

△▼△▼△▼△

 

Yorna: [――Yapma!]

 

Tanza ardından yükselen ses eşliğinde koşuyor, o sesin sahibi olan Yorna ise suratında acıklı bir ifadeyle haykırır halde ona elini uzatıyordu.

 

Tanza çevik bir hareketle ayağını yere vurarak ileri atılmıştı ve sağ gözü kırmızı bir ışıltı taşırken genç bedeni, ağır zırhlı İmparatorluk Askerlerinin bile denk olamayacağı bir güçle dolup taşıyordu.

 

Olağanüstü bir dövüşçü olmadığı gibi büyü veya özel tekniklerde de mükemmel değildi.

 

Yine de hiç kimse şu anki haliyle ona engel olamazdı.

 

Bunun nedeni de Yorna tarafından herkesten çok sevildiğini biliyor olmasıydı.

 

Onun tarafından desteklenmiş, ondan şefkat görmüş, yardım almış, onun sohbetlerinde, düşüncelerinde, dualarında yer almıştı.

 

Yorna’yı sevmek ve onun tarafından sevilmek, Ruh Evliliği Tekniğinden maksimum verim almak için gerekli şartlardı―― lakin Tanza’nın Yorna’ya beslediği sevgi, kişisel çıkarlardan bağımsızdı.

 

Hatta bilmişlik ederek bunun hiçbir karşılık beklenmeyen bir sevgi olduğu bile söylenebilirdi.

 

Gelin görün ki Tanza’nın inancı gerçekten de bu yöndeydi. ――O, birini sevmenin başlı başına bir ödül olduğuna inanıyordu.

 

O kişinin düşüncesi ve kalbinin atışı, beslenen sevginin ödülüydü.

 

Ve Tanza da kendisine verilenlere küçük bedeninin her zerresiyle karşılık vermek durumundaydı.

 

İşte tam da bu yüzden――

 

Tanza: [Bu hayatın bana bahşedilme sebebi buydu.]

 

Tanza, bir yerlerden sürülerek Yorna’nın karşısına çıkartıldığı o ilk seferde henüz çok gençti. Nazik ablasının ardına saklanmış, elinden Yorna’yı ve asil hal ve tavırlarını seyretmekten başka bir şey gelmemişti.

 

İşte o gün, hayatında ilk defa birilerinin tehdidi altında olmadan yaşayabileceğinin sözünü almıştı. Ve bu söze inanmış, ablasıyla birlikte rahatça yaşayıp gideceklerini düşünmüştü.

 

Ablasını korkunç şeyler yüzünden yitirişinin ardından ikinci kez Yorna’nın huzuruna çıktığındaysa ona çaresizlik içerisinde sitem etmişti; fakat Yorna onu suçlamamıştı.

 

Tam aksine Tanza’nın yakarışlarını içtenlikle dinlemiş ve hatta yitirdiği ablasının ölümünün intikamını almasına yardım etmişti. ――Hem de karşılığında asi damgası yiyecek olmasına rağmen.

 

Bu durumda onu nasıl sevmeyebilirdi ki?

 

O güne dek Tanza’ya koskoca bir sevgi ve şefkat göstermiş olan o kibar insanı…

 

Ablasının ölümüne gözyaşı akıtan, sözünü tutamadığı için pişmanlık duyan ve Tanza’dan özür dileyen o kişiyi…

 

――Onu, nasıl sevmeyebilirdi?

 

Tanza: [――――]

 

Karşısında, bir toz bulutunun ardında toplanan o kımıl kımıl, tüyler ürpertici kara kütleyi görüyordu.

 

Yorna'nın kıymetli şehri yerle bir edilmiş ama inatçı ısrarları dinmemişti. Tanza’nın da herkeste bakışlarını kaçırma arzusu uyandıran o karanlık karşısında gözü korkmayacaktı.

 

Korku bocalamak için bir sebep teşkil ediyorsa, Tanza’nın kalbinde korku hüküm sürmüyor demekti.

 

Bu korkusuzlukla, molozlara basarak öne sıçrıyor, dalgalanan Büyük Felakete doğru paldır küldür ilerliyordu.

 

Eğer arkasını dönerse, kalıcı bir bağla karşılaşacaktı. Ve bunun bir lanete dönüşeceğini biliyordu.

 

Ama――

 

Yorna: [Tanza――!]

 

Sevdiğinin dudaklarından ismini işittiğinde doğruca ardına bakmadan edemedi.

 

Ve Yorna’nın yere serilmiş halde elini uzattığını gördü. Bacağına acı verici bir ok saplanmıştı; bu eylemi gerçekleştirenin uzaklarda yayıyla dikilen kişi olduğunu anlayabiliyordu.

 

O ok olmasaydı, Yorna Büyük Felakete, Tanza’ya doğru koşturuyor olacaktı.

 

Dolayısıyla Tanza, o oku atan kişiye minnettardı; o asla böylesine çarpıcı bir şey yapamazdı.

 

Derken――

 

Tanza: [――Yorna-sama.]

 

Dudakları kımıldadı.

 

Ardından dökülen kelimeler Yorna’nın kulaklarına ulaşıyor mu, ulaşmıyor mu bilemiyordu.

 

Ama yine de tıpkı her gece gözlerini yummadan önce ve her sabah gözlerini açar açmaz ettiği duayı etti.

 

――Ey kıymetlim, bundan böyle her günün sağlıkla geçsin.

 

△▼△▼△▼△

 

Yayılan ışık her şeyi havaya uçurdu, herkesin retinaları beyazlıkla kavruldu.

 

O ışık sönüp de kavrulan gözler yavaşça yeniden görebilir hale geldiğindeyse tüm canlılar İblis Şehrinin sonuna tanık oldu.

 

???: [――――]

 

Patlamanın merkezi sanki bir daire oyulmuşçasına çökmüş ve İblis Şehrinin merkezinde, Kırmızı Lapis Kalenin olması gereken yerde devasa bir delik açılmıştı.

 

Bir devin kolu koca bir delik açmıştı adeta ve bu da İblis Şehrini bütünüyle yutan o korkutucu şeyin varlığını kanıtlayan gerçek bir işaretti.

 

Birleşen muharebe güçlerinin meydan okuduğu o felaket ise ansızın ortadan kaybolmuştu.

 

Tüm bunlar, İblis Şehri Hanımı Yorna Mishigure’ün oynadığı kozun sonucuydu ve o son savaşta yer alan herkes, son darbenin canını ortaya koyan o küçük kız tarafından indirildiğini biliyordu.

 

Başka bir deyişle――

 

???: [――Bizi o kız kurtardı. Acınacak haldeyim.]

 

Açılan bir çukurun içerisinden dikenli sarmaşıklarını uzatarak etrafa bakınan adamın―― Kafma Irulux’un dudaklarından bu kelimeler döküldü.

 

Bunda bir yanlışlık yoktu; muhtemelen gönlünden geçerek dile getirdikleri doğruydu. Çoğunluktan üstün bir savaşçı olan ve İmparatorluk felsefesine bağlı yaşayan bu dürüst genç adam, başkalarının kendisindeki eksiklikleri tamamlamasına izin verdiği için pişmanlık duyuyordu.

 

En acısı da bunun için gencecik bir kızın canından olmasının gerekmesiydi.

 

Kafma: [Esasında sizlerle aramız kötüydü. Ve artık işler yatıştığına göre ateşkesimiz sona ermeli, yine karşı karşıya gelmeliyiz, bunun farkındayım…]

 

???: […Yani, bizimle savaşacak mısın?]

 

Kafma: [―― Hayır, bunu yapmamalıyız.]

 

Ardındaki koca deliğe bakan Kafma, bu soru karşısında kafasını salladı.

 

Karşısındaki kişi, ufak bedenine çok büyük gelen barbar kılıcını sırtına asmış olan Medium’du. Çamura bulanmış, bitap haldeki kızın sorusu ise etraflarındaki tüm tahribata rağmen parıl parıl bir ışık huzmesiydi adeta.

 

Ki Kafma’nın işlerin kötüye gitmesinin önüne geçmek için gerekli olduğuna inandığı şey de o güzelim ışık huzmesiydi.

 

Öyle ya da böyle, sonuç Kaos Alevi İblis Şehrinin yıkılmış olmasıydı ve ayakta tek bir bina dahi kalmamıştı. Bu noktadan sonra hayatta kalanların toparlanma mücadelesi başlayacaktı.

 

Elbette ki bir İmparatorluk Generali olarak Kafma’ya düşen rol de bu mültecilerle ve onlara liderlik edecek olan Yorna Mishigure ile ilgilenmekti.

 

Kafma: [Şu anda çok önemli bir şahsın koruması olarak seyahat etmekteyim. Her şeyden önce o kişiyle buluşmaya öncelik vermek durumundayım. Bu noktada geri kalan her şey değersiz.]

 

Medium: [Değersiz mi? Değersiz mi dedin? Bu şekilde dile getirmen korkunç bence!]

 

Kafma: [Y-yo, öyle demek istememiştim…]

 

Vicdansızlığı yüzünden sitem edilen Kafma, Medium’un iğneleyici sözleri karşısında hafiften irkildi. Neyse ki tıpkı Kafma’nınki gibi hüzünlü bir sesin sahibi “Küçük Hanım Medium” diyerek tam zamanında devreye girdi.

 

Gözleri üzerlerinde usulca yaklaşan tek kollu kişi――

 

???: [Adam yalnızca endişelerini dile getiriyor. Yapacak daha önemli işleri olduğu için bizimle savaşmayacakmış işte. Öyleyse bu meseleyi burada kapatalım, değil mi?]

 

Kafma: […Ben bir şey söyleyemem. Nasıl yorumlayacağınız size kalmış.]

 

???: [Heyhey. Etrafta senin gibi niceleri var; anlarsın ya, lafı dolandırıp duran tipler yani abi.]

 

Diyerek öfkeyle omuz silken tek kollu adam―― Al, Medium’un yanı başına geçti. Ona bakan Medium’sa gözleri irileşerek “Ah” dedi.

 

Ve Al’ın yüzünü işaret ederek,

 

Medium: [Al-chin, miğferini bulmayı başardın mı cidden?]

 

Al: [Aynen, buldum bir şekilde. Hanın yakınlarında yatıyordu, bu yüzden bana bahşedilmiş bir lütuf gibiydi. Parçalanmayacağını bildiğim için tek yapmam gereken onu bulmaktı.]

 

Medium: [――? Dayanıklı diyorsun yani?]

 

Al: [Aynen aynen, dayanıklıdır. Bu dünyadaki hiçbir şey onu parçalayamaz.]

 

Diyen Al, parmaklarını takmış olduğu kapkara miğferin üzerinde tıklattı. Medium “Sahi mi~?” diyerek kafasını sallarken Kafma, Al’a keskin bir bakış attı.

 

O bakışı yakalayan Al da başını eğerek, “Ne yapmak istiyorsun?” dedi.

 

Al: [Gönlün bizimle savaşmamaktan yana, haksız mıyım? Tabii ki bizim için de aynı şey geçerli… Ya da belki de hepimiz savaşamayacak kadar bitap haldeyiz demeliyim.]

 

Kafma: [O savaş esnasında bizi harikulade bir şekilde yönlendirdin. Büyük Felaketin yapacağı hamleleri nereden biliyordun?]

 

Al: [Meslek sırrı. Sana söylemezsem ateşkes yatar mı?]

 

Kafma: [―― Hayır, sözümden dönmeyeceğim.]

 

Kafasını sallayan Kafma, Al’ı sahici bir samimiyetle yanıtladı. Sonra da yırtılmış pelerinindeki tozları silkeleyerek sırtını Al ve Medium ikilisine döndü.

 

Yüzünü ise bahsettiği o çok önemli kişinin olduğu yöne.

 

Kafma: [Gelişmelerden ötürü sizinle iş birliği içerisindeydim. Ama bizler düşmanız… Hiç şüpheniz olmasın ki savaş alanında tekrar karşılaşacağız. Ve o gün geldiğinde kendimi tutmayacağım.]

 

Al: [Bunu dile getirmesen de…]

 

Medium: [Aynı şey bizim için de geçerli…! Bize yardım ettiğiniz için teşekkürler.]

 

Kafma: [Ben yalnızca bir İmparatorluk Generali olarak bana düşen görevi yerine getirdim.]

 

Diyen Kafma, geniş omuzlarındaki şeffaf kanatları açıp gürültüyle çırparak tek ve çevik bir hareketle havalandı.

 

Medium ve Al ise onun yarattığı toz ve dumanlar tarafından sarmalanarak uzaklaşışını izledi. Ve Kafma gözden kaybolurken,

 

Medium: […Al-chin, çok teşekkür ederim. Sana gerçekten minnettarım. Hayatımı kurtardın.]

 

Al: [Ehh, benim de yararımaydı. Senin ısrarın olmasaydı o koca şeyin saldırıları çok daha orantısız bir hal alacaktı. Ve ölü sayısı çok daha fazla olacaktı.]

 

Medium: [Ölü sayısı…]

 

Al’ın yanıtını işiten Medium, usulca başını öne eğdi.

 

Onun yürek burkucu bir ifadeyle önüne bakışını seyreden Al ise parmaklarını miğferinin dikiş yerlerinin üzerinde gezdirerek şöyle dedi:

 

Al: [Ne kastettiğimi anlamadığını ve bunun seni teselli etmeyeceğini biliyorum ama o çocuk… yani Tanza bunu yapmamış olsaydı şimdiye tarihten silinmiş olacaktık. Orası kesin.]

 

Medium: [Hani diyorum, bir ihtimal, daha çok gayret edebilirdik.]

 

Al: [Hayır, olacağı yoktu. ――Bu deneyin sonu toz dumandı.]

 

Kederli Al’ın kelimeleri sahiden de Medium için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Yine de rahatlatıcı olmadıklarını söylemek yalan olurdu.

 

Medium, Al’ın kendisini teselli etmek için çabaladığını anlayabiliyordu. Ki bu da sahiden teselli ediciydi.

 

Medium: [Teşekkürler, Al-chin.]

 

Al: […Eyvallah.]

 

Ve böylece bir kez daha Al’ın dudaklarından Medium için hiçbir anlam ifade etmeyen bir kelime döküldü.

 

#Tekrar merhaba arkadaşlar. Ülkemizde yaşananlar nedeniyle bir süre kendimi toparlamam mümkün olmadı, şahsi sıkıntılarım da vardı. Bu süreçteki sessizliğimde beni merak edenlere teşekkür ediyorum. Umarım hepiniz iyisinizdir. Aslında şu anda hastayım ama yine de arayı iyice açmamak için bir bölüm atmak istedim, kötüye gitmezsem birkaç gün sonra yine bir bölüm atarım, bir müddet usul usul ilerleriz diye umuyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr