Cilt 7 Bölüm 50 [ Manzarası Güzel Çukur ] (3/3)

avatar
1870 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 50 [ Manzarası Güzel Çukur ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy



Yorna: [E gelin hadi. Size yolu göstereyim.]

 

Subaru: [Ueh…!? Yorna-sama mı gösterecek!?]

 

Louis: [Au?]

 

Yorna’nın beklenmedik nezaketi Subaru’yu sersemletmişti. Louis onun şaşkınlığı karşısında kafasını kaldırırken ikiliyi izleyen Yorna, elini usulca ağzına götürmüş gülümsüyordu.

 

Ve bu gülümsemenin hiçbir kötücül tarafı yoktu, tamamen kibarlığındandı.

 

Yorna: [Burası benim kalem. Elbette ki konuklarımı eğlendirmek de benim görevim. Hem Tanza dışarıdayken sizlere eşlik edecek hiç kimse yok.]

 

Subaru: [Ah, umm…]

 

Yorna: [Ayrıca ilk defa buraya o çocuğun bir arkadaşı geliyor. Hadi, takılın peşime.]

 

Diyerek çenesini oynatan Yorna, ikiliye kendisini takip etmelerini buyurdu. Kadının hareketini izleyen Subaru’ysa bir an için ne yapması gerektiğini irdeledi.

 

Bunun bir tuzak olabileceğinden şüphelense de bu fikirden vazgeçmesi çok sürmedi.

 

Çünkü Yorna’nın Subaru ve Louis’i tuzağa düşürmesi için hiçbir sebep yoktu. İsteseydi tek bir parmak hareketiyle Subaru’nun, bir iki hareketle de Louis’in icabına bakabilirdi.

 

Bu durumda gerçekten de kalbinin temizliğinden ötürü onlara yardım etmeye gönüllü olmuş olmalıydı. Ancak bu, Subaru’nun dün edindiği izlenimden tamamen farklıydı――

 

Louis: [Uau.]

 

Subaru kafasında dönen tilkilerle uğraşırken Louis, elini çekiştirdi. Belli ki Yorna’yı takip etmekten yana bir itirazı yoktu.

 

Louis’in bu tepkisi de Subaru’nun ayaklarını harekete geçiren son etmen oldu.

 

Louis’in tehlikeyi algılama kabiliyeti Subaru’nunkinden daha iyi olsa gerekti. Ve o Yorna konusunda temkinli olmadığına göre Subaru’nun da yakın zamanda başına bir şey gelmesinden yana endişe duymasına gerek yoktu.

 

Yorna: [Çocuklar?]

 

Subaru: [Ge-geliyoruz!]

 

Yorna’nın tekrarladığı seslenişine titreyen bir sesle karşılık veren Subaru, yürümeye başladı. Gözlerini kısan Yorna da Subaru’nun ufak adımlarına ayak uydurarak yola devam etti.

 

Subaru, bunu ‘şansım yaver gitti’ şeklinde algılayıp algılamaması gerektiğinden emin değildi ama her halükarda o kadın tarafından sorgulanmaktan çok daha iyiydi.

 

Yorna: [Siz çocuklar buralı değilsiniz, değil mi?]

 

Subaru: [Eh…]

 

Yorna: [Görmediğim yüzlersiniz. Benim “aşk mektubumu” da almamışsınız.]

 

Daha önce görmediğim, yabancı yüzler demişti. Ardından gelen “aşk mektubu” ise Subaru’nun en ufak bir fikrinin olmadığı bir meseleydi, bu yüzden “E-evet” deyip kafa sallayarak,

 

Subaru: [Şehir dışından geldik… korkutucu bir yetişkinle birlikte.]

 

Yorna: [Korkutucu bir yetişkin… Kulağa epey sıkıntılı geliyor. Peki neden o Korkutucu Yetişkin-san’la birliktesiniz?]

 

Subaru: [Çü-çünkü…]

 

Subaru Yorna’nın sorusunu özenle ve bir miktar dürüstlükle yanıtlamıştı.

 

Gerçekten de korkucu bir yetişkinle―― Abel’le birlikte hareket ediyordu. Gerçi “bir zamanlar öyleydi” demek daha doğru olabilirdi.

 

Abel’in Louis’le kaçan Subaru’yu affetmeye razı olduğuna inanmak zordu.

 

Her şeyden önce――

 

Subaru: [Ben bile affedilmeli miyim bilmiyorum…]

 

Louis konusunda ne yapacağına karar veremediği için suçlanmasının adil olduğuna inanmıyordu.

 

Tabii ki Louis’in kimliğini onlardan sakladığı için üzgündü. Ama gerçeği dile getirmenin sonucu buysa gizlemekte haklıydı.

 

Özür dileyeceği bir şey varsa o da gerçeği son ana dek gizli tutmayıp yarı yolda açıklamasıydı.

 

Yorna: [―― Bu konuda karmaşık hislere sahipsin sanırım.]

 

Bu sırada Yorna ansızın yavaşlayıp Subaru’ya dönerek parmağıyla alnına vurmaya başladı. Beyaz parmağının dokunduğu teninde en ufak bir terslik yoktu. Yani kendinin değil, Subaru’nun alnını ima ediyordu.

 

Muhtemelen kaşları çatılmış, alnında yanıtlanamaz soruların doğurduğu derin kırışıklıklar oluşmuştu.

 

Yorna: [Bir çocuk böylesine kasvetli bir ifadeye bürünmemeli. ――Senin için o korkutucu yetişkine bir şaplak atacağım.]

 

Subaru: [Şaplak mı… Ha, bunu Yorna-sama mı yapacak?]

 

Yorna: [Fufu, öyle görünmesem de epey güçlüyümdür.]

 

Diyen Yorna, kollarını kaldırarak hafifçe pazılarını şişirdi; Subaru’ysa bu sözler karşısında Abel’in şaplak yiyişini gözünde canlandırdığı saniyede kafasını sağa sola salladı.

 

Subaru’nun Yorna hakkındaki genel izlenimi ile bu görüntü arasında bir uçurum vardı, Yorna’nın vereceği cezanın kulağa geldiği kadar sevimli olmayacağını hissediyordu. Haliyle bu epeyce büyük bir sürprizdi.

 

Subaru: [Benim için endişelenmenize sevindim ama ben iyiyim! Yani muhtemelen yalnızca konuşarak ikna edebileceğiniz biri…]

 

Yorna: [Öyle mi? Yalnızca kelimelerle ikna olabilirse ne hoş. Ama bu dünyada konuşarak ikna etmenin zor olduğu pek çok kişi de var, bilesin.]

 

Subaru: [――Yorna-sama.]

 

Yorna: [Efendim?]

 

Subaru, herhangi bir şey söyleyip söylememe konusunda tereddüde düşerek sözünü yarıda kesti. Yorna ise bu sebeple olduğu yerde duraksadı.

 

Bu esnada Subaru’nun aklından bin bir türlü şey geçiyordu. Kadını defalarca durdurduğu için üzülüyor, söylemek istediği şeyi söylediği takdirde öfkelenir diye endişeleniyor, hata olduğunu bile bile ağzından kaçırdığı şeylerle düşüncesizlik ettiğini düşünüyordu.

 

Artık daha küçük olduğu için düşünme ve muhakeme etme yeteneğinin gerçekten azaldığını hissediyordu.

 

Bununla birlikte en büyük problemi, Louis’i peşine takıp hazırlıksız şekilde Kırmızı Lapis Kaleye sızarak sergilediği sabırsızlık ve tedbirsizlikmiş gibi görünüyordu.

 

Bu fevri haliyle bunu söylemekten yana tereddüt etse de――

 

Subaru: [Şey, Yorna-sama, siz gerçekten de söylediğimiz şeyleri dinliyorsunuz. Halbuki ben yüksek statülü kişilerin korkutucu olduğundan emindim…]

 

Yorna: [Hmmm.]

 

Çok kaba bir şey söylediğini fark eden Subaru, konuşurken Yorna’nın gözlerinin içine bakamamıştı. Fakat Subaru’nun söylediklerini işiten Yorna hafifçe kıkırdayarak,

 

Yorna: [Görünüşe bakılırsa yarı insan da değilsiniz.]

 

Subaru: [Ummm, evet, haklısınız.]

 

Yorna: [Bu şehir sizin gözünüze nasıl görünüyor peki?]

 

Subaru: [Burası…]

 

Subaru, bu ani soru karşısında bakışlarını koridor penceresine çevirdi. Mevcut boyu nedeniyle yukarıda kalan pencere, dışarıya bakamayacağı kadar da ufaktı.

 

Fakat dışarıda soluk mavi bir gökyüzü olduğunun farkındaydı.

 

Subaru: [Harika, çok hareketli bir şehir. Çeşit çeşit insan var.]

 

Kelimelerini dikkatlice seçen Subaru, izlenimlerini olabildiğince dürüst şekilde ifade ediyordu.

 

Başından beri buranın çok hareketli, canlı bir şehir olduğunu düşünüyordu. Yığılmış şeylerin bütünü gibi görünüşü ve içerisinde yaşayan insanların çeşitliliği bu izlenimi uyandırıyordu.

 

Gördükleri ve işittikleri, ona buranın yerleşmiş ve cıvıl cıvıl bir şehir olduğunu ziyadesiyle anlatıyordu.

 

Yorna: [Çok dürüst bir çocuksun. Senden bunları duymak çok hoş.]

 

Subaru’nun düşüncelerini işiten Yorna’nın dudaklarına belli belirsiz bir gülümseme yerleşmişti.

 

Ardından bakışlarını Subaru’nun da bakmakta olduğu pencereye yönlendirdi―― tabii o, dışarıdaki manzaraya başka türlü bakıyor olsa gerekti.

 

Yorna: [Bu şehir başka yerlerde yaşamakta zorluk çeken insanlarla dolu. Şehrin dışında önemsiz görülenlerle, gidecek hiçbir yeri olmayan çocuklarla… seslerini çıkarsalar bile duyulmayan yavrularla dolu.]

 

Subaru: [Seslerini, çıkarsalar bile mi…]

 

Yorna: [Ulaşabilecekleri son noktaya ulaşmış olan çocuklara biz kulak vermezsek kim verecek?]

 

Derken kiserusunu ağzına götüren Yorna’nın gözleri zarif bir ışıltı taşıyordu.

 

Kalbinden bıçaklanmışa dönen Subaru’ysa kendinden fena halde utanmaya başlıyordu. ――Yorna’nın ağzından dökülenleri dinledikten sonra ona ilişkin izlenimi büyük bir değişime uğramıştı.

 

Tanza: [O sevgi dolu bir kadın. Müttefiklerini sever ve düşmanlarından nefret eder. ——İblis Şehrinde yaşayan her şeyin sevgilisidir.]

 

Küçük geyik kız Tanza, geçen gün Yorna hakkında sorduğu soruya bu yanıtı vermişti.

 

Ancak Subaru, o sırada genç kızın ne demek istediğini hiç anlayamamıştı. Abel Ruh Evliliği Tekniğinden bahsettiği zaman da acaba o gücü mü kastetti diye merak etmişti.

 

Ama belki de bunu kastetmemiş, ortadaki gerçeği dile getirmişti.

 

――O gerçek de Yorna Mishigure’ün kalbinde beslediği şeydi.

 

Subaru: [Çok çok üzgünüm, Yorna-san…]

 

Subaru, aklına bu düşünce gelir gelmez kendini tutamadı ve istemsizce özür diledi.

 

Onun ani özrünü işiten Yorna’ysa gülümseyip ağzından mor bir duman öbeği çıkartırken,

 

Yorna: [Üzülmeni gerektiren hiçbir şey yok. Yüksek pozisyondaki kişilerin her daim korkutucu görünmesinin sebebi bunu yapmadıkları takdirde kendilerinin de korkacak olmasıdır. Ayrıca yüksek statü sahibi kişilerin kendilerinden korkulmasını arzulamasının bir mantığı vardır.]

 

Subaru: [Yüksek statü sahibi kişilerin, kendilerinden korkulmasını arzulaması…]

 

Bu da ne demekti? Subaru, kendisine hatırlasa iyi edeceği bir şeyin söylendiğini hissediyordu.

 

Ve Yorna’nın yabancı olmadığını düşünmenin bir yolu olabilirmiş gibi görünüyordu.

 

Yorna: [Endişelenmeyin, ben böyle bir şey uğruna bir çocuğa kızmak gibi utanç verici bir şey yapacak cinsten biri değilim.]

 

Louis: [Au?]

 

Yorna: [Evet, bu doğru. ――Uzun zamandır arzuladığım şeyi elde etmek üzere olabileceğime dair işaretler var.]

 

Derken göz kenarları aşağı kıvrılan Yorna, bir kez daha kıyafetinin kollarını sıvadı.

 

Yanıtında herhangi bir öfke belirtisi yoktu. Muhtemelen hem kendisinin de söylediği üzere çocuklarla olgunlukla baş eden biri değildi hem de gerçekten de iyi bir ruh halindeydi.

 

Belki de keyifli olmasının ardındaki sebep, Abel’in gönderdiği mektupta yazanlardı――

 

Subaru: [――――]

 

Subaru, bunu göz önünde bulundurarak bu defa kendisini tuttu ve etraflıca düşündü.

 

Yorna’nın mektuba yönelik pozitif tavrı da sözünü tutup tutmayacağı da Abel, Subaru ve diğerlerinin sağ salim Kırmızı Lapis Kalede onunla buluşup buluşamayacağına bağlıydı.

 

Ama bizzat Yorna’nın yaveri olan Tanza, Subaru ve diğerlerinin çabalarına çomak sokmaktaydı.

 

Az önceki etkileşimlerine dayanarak Yorna’nın Tanza’ya gerçekten değer verdiği ortadaydı.

 

Peki kendi arzularıyla Tanza’nınkiler çakışırsa Yorna――yani zamanında tek bir kişinin hatırına İmparatora meydan okumuş olan kadın, hangi seçimi yapardı?

 

Gerçekleri öğrendiği takdirde nasıl bir yol izlerdi?

 

Yorna: [――Yine kaşların çatılıyor, haksız mıyım?]

 

Yorna, bir kez daha parmağını alnına dokundurarak Subaru’nun gerginliğini ima etti. Ve Yorna’yı takiben Louis de aynı hareketi yaptı.

 

Her ikisinin çizdiği manzaraya bakan Subaru’ysa hafifçe iç çekti.

 

Belki de bu da aceleyle alınmış bir karardı.

 

Ama şu anda bunun doğru mu yanlış mı olduğuna kafa yoracak kadar aklı olmadığına göre――

 

Subaru: [Hey, Yorna-san, size bir şey sormam gerekiyor…]

 

△▼△▼△▼△

 

――Kırmızı ve mavi ışıltıların birbirine karıştığı Kırmızı Lapis Kalenin kulesinin çatısındaki kiremitlerin üzerine poposunu yerleştirmişti.

 

Bu sayede bu yüksek irtifaya özgü berrak rüzgarların tadını çıkarırken göğüs cebinde sakladığı testiyi ağzına dikti. Ve bir yandan alkolle susuzluğunu giderip bir yandan gözlerinin önünde uzanan manzarayı izlerken elini çenesine yasladı.

 

???: [Kakakakka, ne harika bi manzara.]

 

Farklı tarzların birbirine karıştığı şehrin düzensiz sokaklarına bakan yaşlı bedenin boğazından bu ses yükseldi.

 

Ve boğuk kahkahası rüzgar tarafından yutularak kimselerin kulaklarına ulaşamadan hiçliğe karıştı. O ihtiyar canavarın neşelendiği her seferde çıkan sesi, İblis Şehrinin kargaşasına çekiliyordu.

 

O, kaotik olan her şeye düşkündü.

 

Kaotik şehir manzarası, çeşitli yarı insan ırklarının kaynaşması, sağa sola yayılan motifler.

 

Yalnızca başka bir şeyin kaosa sürüklenmesine yol açan şeyler bile onda destekleme arzusu uyandırıyordu.

 

???: [Uğraşıp didinip eline ne geçtiyse onu yemek ihtiyarlara mahsus kötü bi alışkanlık. Aman neyse――]

 

Testisinden koca bir yudum daha alan ihtiyar adam, dudaklarının köşesinden dökülen alkolü koluyla silerek omuz silkti. Ve bağdaş kurmayı sürdürür halde kalçalarını çevirip aksi yöne dönerek tek kaşını kaldırdı.

 

Karşısında, kaosa düşkün ihtiyarın salyalarını akıtacağı bir manzara vardı――

 

???: [Olduğum yere ulaşsalar bile fazlasıyla öngörülemez bi gruplar sahiden.]

 

Evet, bu sözleri söyleyen ihtiyar canavarın önünde, kulenin çatı kiremitlerini adımlayan üç figür bulunuyordu.

 

???: [Seni bulduuuuumm~, Olbart-san!]

 

O figürlerden biri, bir eliyle sarışın, genç bir kızın elini tutarken diğer eliyle Olbart’ı işaret eden küçük bir oğlandı.

 

Ve hemen arkalarında korumaları misali dikilen kişiyse, İblis Şehrinin hükümdarı, İmparatoriçesiydi.

 

#Böylece saklambaç oyununun ikinci turu da tamamlandı. Ama oyunun devam edip etmeyeceği, Yorna’nın bu yaşananları ne şekilde karşılayacağı, olayın nasıl dallanıp budaklanacağı muamma. Bizi yine heyecanlı bölümler bekliyor olmalı. Maalesef bugünlük de bu kadardı arkadaşlar. Yine beş bölüm hazırlar, ilk fırsatta atarım bir aksilik çıkmazsa. Tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr