Cilt 7 Bölüm 47 [ Ölmeyen ■■ ] (1/2)

avatar
1768 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 47 [ Ölmeyen ■■ ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



Louis: [――~hk.]

 

Minyon bir beden, güçsüz bir çığlık eşliğinde döne döne havada savruluyordu.

 

Yavaşça yerden sıçrayan kız caddenin ucuna doğru defalarca sekerken momentumu azalmayı reddediyordu. Tentesi çözülmüş tezgaha çarptığı andaysa sallanmakta olan çerçeve, tiz bir ses eşliğinde genç kızın bedenini altına aldı.

 

Subaru da tüm bu yaşananlara sessizce tanıklık etti.

 

Olay anında olup bitenleri idrak edemedim gibi bir bahane üretemezdi.

 

Elini uzatmaya dahi vakit bulamadığı doğru olsa da saniyeler içerisinde yaşanan bu olayların kara gözbebeklerine yansıdığı kesindi.

 

Kafası tamamen karman çorman olmuş halde ve düşünceden yoksun şekilde o tehlikeli caddeye koşturmuştu.

 

Ve her zamanki gibi o düşman tarafından tespit edilip tehlikeye girerken Al ve Medium onu kurtarmak için yara almış ve aynı şekilde――

 

Subaru: [……Louis.]

 

Subaru’nun önüne geçerek ona iki koluyla siper olan Louis de sakız gibi fırlatılıp atılmıştı.

 

Bunun sorumlusu, beyaz saçlarının arasında boynuzları görünen genç koyun oğlandı. Subaru’nunkinden pek farkı olmayan incecik kollarına rağmen onu yaklaşık on metre yukarıya fırlatmıştı.

 

Louis de o oğlanın kolunu savuruşunun hedefi olarak aynı şekilde havaya uçmuştu. Ve Subaru, kızın saçılan kanlarını kendi gözleriyle görmüştü, yani onun zarar görmediğini varsayamazdı.

 

Koyun Oğlan: [Üzgünüm.]

 

Subaru’nun gözleri çerçevenin altına gömülen Louis’i izliyordu. Güçsüz bir özür kulak zarlarını titretirken de bulanık görüş alanında bir kez daha kollarını havaya kaldırmış olan genç oğlanın bedeni belirdi.

 

Kaçınmak gibi maharetli bir şey yapması imkansızdı.

 

Her şeyden önce sağlam bir yükseklikten düşmenin etkisiyle uzuvları bitap durumdaydı, yani bedenini doğru düzgün kımıldatmayı bile başaramıyordu.

 

Dolayısıyla Louis kendisini savunmuş olsa da bunun nafile olduğu――

 

Medium: [――Subaru-chin!!]

 

Subaru: [Ah.]

 

Medium: [Ayağa kalk!!]

 

Derken bir gölge şaşırtıcı bir hızla üzerine atıldı ve bir çift beyaz bacak genç oğlanın omuzlarına indi.

 

Genç oğlan şaşkın bir ifadeyle geri çekilirken omzuna inen darbenin ardındaki kişinin, yani Medium’un uzun, altın sarısı saçları dalgalandı. Ve yüzü kırmızı renge bürünen genç kız, Subaru’ya ayağa kalkmasını söyledi.

 

Evet Subaru’ya, yere serilmiş halde zangır zangır titreyen Subaru’ya böyle söyledi.

 

Medium: [Louis-chan’la ilgilen!]

 

Ve ne cesaret verici ne de teselli edici bir şey ekleyerek koşmaya başladı.

 

Tek kılıcını her iki koluyla birden kavrarken dansı andıran o havalı hareketlerden tamamen farklı olsa da canını dişine takarak genç oğlanın peşine düştü.

 

Genç oğlansa Medium’un kuvvetinden ziyade hırsından etkilenerek güçlü bir ifadeye büründü.

 

Subaru: [Ghu, uuu……!]

 

Medium bu şekilde direnirken Subaru da titreyen uzuvlarını kullanarak ayaklanmak için gayret etmeye başladı. Sonra da bir hışımla Louis’in altında kaldığı tenteye doğru koşturdu.

 

Ve çöken parçaları tek tek kaldırarak enkazın altındaki Louis’i kurtarmaya çalıştı.

 

Subaru: [Louis, Louis! Ya-yaşıyor musun! Hey, Louis!]

 

Çaresizce seslenen Subaru, bir kez daha gözlerinin ardında bir sıcaklık duyuyordu.

 

Bu can sıkıcı sıcaklık deminden beri Subaru’nun çehresinden sıyrılıp çıkmayı hevesle bekliyormuş gibi geliyordu. Ama Subaru, onu görmezden gelerek aceleyle ve telaşla enkazı temizliyordu.

 

Derken――

 

Louis: [……Uu.]

 

Subaru: [Louis!]

 

Kırılgan bir inleme yankılanırken Subaru, toza toprağa bulanmış olan Louis’i açığa çıkarttı.

 

Tentenin çerçevesine gömülen Louis, çerçevedeki bir boşluğun içerisine kıvrılmış ve altında ezilmekten kıl payı kurtulmayı başarmıştı.

 

Rahatlatıcı bir haberdi. Ama bu rahatlığın hemen ardından muazzam bir endişe geldi.

 

Subaru: [Ben bunu, kımıldatamam ki……]

 

Düşen çerçeve Subaru’nun gövdesiyle aynı kalınlıktaydı ve ne itebiliyor ne de çekebiliyordu. 『Kaldıraç Prensibini』kullanayım dese bile dengeyi sağlayacak uygun bir ağırlık bulamıyordu.

 

İşte bu şekilde Louis’i çıkartmanın bir yolunu ararken bir şeyi fark etti.

 

――Louis’in beyaz cüppesini ürkütücü şekilde kirleten şey toz değil, kırmızı lekelerdi.

 

Subaru: [……Ah.]

 

Dehşete düşen Subaru’nun uzuvları soğuyor, düşünceleri donuyordu.

 

Kaskatı kesilmek bu olsa gerekti. Hiç kan akıtmamıştı da içindeki kanların nereye gittiğini bilmiyordu adeta. Akan kanlar farklı yerleri ıslatmamalı, ısıtmamalıydı.

 

Bununla birlikte kalp atışları, kalbi göğsünden çıkacakmışçasına kuvvetlenmişti.

 

Louis: [Aaa……]

 

Hala güçsüz iniltileri işitilen Louis’in cüppesindeki kırmızılık büyüyordu.

 

Subaru’nun soğuk uzuvlarıysa kımıldamıyordu, bırakın enkazı kaldırmayı, elinden geleni yaparak kızı teselli etmeyi dahi başaramıyordu.

 

Subaru: [Louis, Louis……]

 

Yalnızca titreyen sesiyle ismini tekrarlamaya devam ediyordu.

 

Sesi çatlıyor, bunu bile doğru düzgün beceremiyordu. Dili mi uyuşuyordu―― yo, Subaru’nun kalbi artık duygusuzluk ederek onun ismini dile getirmeyi reddediyordu.

 

Şimdi düşünüyordu da onun adını başından beri çok az dile getiriyordu.

 

Rem’le birlikte kuleden fırlatıldı fırlatılalı Louis de yanı başındaydı. Ve ona karşı her daim temkinli davranmış, onu dışlamış, ona kötü davranmıştı.

 

Halbuki Louis bir kez olsun Subaru’ya zarar verecek veya onun canını sıkacak bir şey yapmamıştı.

 

Subaru, Rem benden tiksinmesin istemişti. Etrafımdakiler benden çekinmesin istemişti.

 

Ve bu korkuyla Louis’le iletişime geçmeyi başından beri reddetmiş, onunla ilgili ne yapacağına karar vermeyi mütemadiyen ertelemişti.

 

Peki Louis’ten neden bu kadar korkuyordu?

 

Uyuşmuş beyni, ürpermiş uzuvları, kurumuş dili ve patlamanın eşiğine gelmiş kalbi bunu anlamasına müsaade etmiyordu.

 

Louis’in kendisine ne yaptığını pek iyi hatırlayamıyordu.

 

Hatıralarına bir sis çökmüş gibi oluyor ve böyle anlarda anı çekmecelerini açamıyordu.

 

Lakin o çekmeceleri açmadan da açıkça bildiği bir şey vardı.

 

O da Louis’in Subaru’yu korumak için kendi kanını akıttığıydı.

 

――Başlı başına bu, Subaru’nun unutamayacağı ve gözlerini kaçıramayacağı bir gerçekti.

 

Subaru: [Öleyim, deme……]

 

Louis: [――――]

 

Subaru: [Ölme, Louis! Yapamazsın, ölemezsin……! Ölemezsin……!]

 

Ufalmış bedenini aradaki boşluğa sokan Subaru, Louis’in yanında diz çöktü.

 

Ve onu dışarıya çıkartmaya çalışmak yerine nafile konuşmalara başladı. Louis’in elini tuttu, avuçlarının arasında sıkıca sardı ve yakarırcasına, çaresizce sözlerini yineledi.

 

Subaru: [Lütfen ölme……!]

 

Onun ölmesine mani olacak bir şeyler aramaktan bile yoksunken bu absürt arzuyu dile getirdi.

 

Subaru’nun titreyen sesinin karşılığındaysa Louis’in gözkapakları usulca açıldı ve――

 

Louis: [――Ua, uu.]

 

Gözbebeklerine belli belirsiz bir güç gelen genç kızın dudaklarının arasından güçsüz bir ses kaçtı.

 

△▼△▼△▼△

 

Medium: [Hiya~a~a~a ~hk!]

 

İkiz kılıçlarından tek birini iki elinin arasında sallayan Medium, karşısındaki oğlana kafa tutuyordu.

 

Güçlü bir ifadeye bürünmüş olan genç koyun oğlansa Medium’un saldırılarını kaldırdığı koluyla rahatlıkla karşılıyordu. ――Kılıcı harfi harfine koluyla karşılıyor ve savuşturuyordu.

 

Medium: [A~rgh, teni çok sert! Biraz olsun kesemiyorum ki! Bu hiç adil değil!]

 

Medium deminden beri kılıcını tüm gücüyle savuruyor ama genç oğlanın iriyarı bedeni tarafından engellendiğiyle kalıyordu.

 

Oğlanın teni, saçları, parmakları, kafası derken her yeri öylesine sert ve sağlamdı ki Medium’a çare bırakmıyordu.

 

Hiçbir darbe almaması başlı başına bir sorunken bir de――

 

Koyun Oğlan: [――~hk!]

 

Medium: [Tehlikeli!!]

 

Şiddetle savurduğu kolu Medium’u sıyırıp yere saplanırken zeminden gelen sarsıntılar hissediliyor ve yere inen kol, yumruğundan da büyük delikler açıyordu.

 

Genç oğlanın saldırı gücünün muazzamlığı da Medium’un başını döndürüyordu. Bu saldırılara tamamen maruz kalmamasını ise yalnızca oğlanın hareketleri arasındaki aralara borçluydu.

 

Medium: [İnanılmaz dayanıklı, çok da güçlü görünüyor ama tekniği yetersiz!]

 

Medium onun için iri bir bedenin içerisinde yeni doğmuş bir bebek, diye düşünüyordu.

 

Elbette ki daha önce böyle bir şeye hiç tanık olmamıştı ama hissettiklerine dayanarak bu açıklamanın fazlasıyla uygun olduğu kanısındaydı.

 

Şimdilik tek yapması gereken o yeni doğmuş bebekle dövüşmekti, fakat――

 

Medium: [Acele etmeliyim, yoksa başkaları da gelecek……]

 

Yaladığı dudaklarında çamur tadı alan Medium, bu işi kısa kesme sabırsızlığıyla yanıp tutuşuyordu.

 

Peşlerinde pek fazla kişi olmadan rastgele bir sokağa dalmışlardı ama bu şamata devam ederse anında fark edilecekleri ve oğlanın müttefiklerinin sokağa doluşacağı kesindi.

 

Ve bu oğlandan daha iri ya da tekniği daha iyi biri belirecek olursa Medium kılıç çarpıştıramaz hale gelebilirdi.

 

Yalnız olmasaydı hiç değilse bir hareket planı geliştirebilirdi ama gelin görün ki…

 

Medium: [Al-chin! Beni duyuyor musun, Al-chin!]

 

Medium, oğlanın geniş kol savuruşlarından kaçınıp atlayıp sıçrarken bağırıp duruyordu.

 

Çaresizce seslendiği kişiyse görüş alanının bir köşesinde çömelmiş, yüzü örtülü oğlan―― yo, Al’dı. Al hem çocuklaşmış hem de silah kullanma konusunda Medium’dan çok daha kötü hale gelmişti ama Medium yine de tehlikeli durumlara karşı koymalarının tek yolu kendisi olmasın istiyordu.

 

Al: [――――]

 

Fakat Al, Medium’un yakarışlarına karşılık vermiyordu.

 

Savrulduğunda kafasını vurup bilincini yitirmiş falan da değildi. Bilinci yerindeydi ve bir defasında mücadeleye yardımcı olmak için samimi bir çaba da harcamıştı.

 

Ama adımları saniyesinde duraksamış ve başı öne eğik halde diz çöküp kalmıştı.

 

O pozisyonda kalmaya ve yüzünü örten kumaşın ardından inatla sağ eline bakmaya da devam ediyordu――

 

Medium: [……Ne, den?]

 

Diye titreyerek fısıldadı.

 

Al’ın elinde tutuyor olması gereken bir şeyi bırakmış ya da yitirmiş gibi bir hali vardı.

 

Medium: [Al-chin……!]

 

Ayağa kalkmaktan sakınan Al’ı izleyen Medium’un zihnine bir çekingenlik yerleşmekteydi.

 

İşte o saniyede kılıcını tutan ellerindeki güç azalmaya, kuvvetle dişlerini sıkmaya başladı.

 

――Oldum olası böyleydi.

 

Medium’un duyguları dibe vurduğu anda vücudundaki güç de onlara eşlik ederdi. Bu nedenle her daim kendisini pozitif, gürültülü ve başı dik tutmaya çalışırdı.

 

Neşeli ve olumlu olduğunda canını dişine takarak çabalayabilirdi. Abisi Flop’un her zamanki “Elinden gelenin en iyisini yap!” tezahüratı da onu desteklemek ve gaza getirmeye yönelikti.

 

Ama bu defa Flop yanında yoktu. Ona elinden gelenin en iyisini yap diyen bir başkası da çıkmıyordu.

 

Herkes kendi sorunlarıyla meşguldü ve Medium ufaldığı için tek bir kılıçtan fazlasını kuşanamaz halde, minicik bir oğlana mağlup olmanın eşiğindeydi.

 

???: [――İşte buradalar!!]

 

Medium: [Ah.]

 

Derken çekingenliğini daha da arttıran bir ses yankılandı.

 

Ve genç oğlanın savurduğu kolundan kaçınıp pozisyon değişirken gözleri irileşti. Çünkü gözlerine yansıyan manzara, sokağın karşı tarafında tek gözü alevli düşman kuvvetlerin belirdiğini gösteriyordu.

 

Bir hışımla koşan adamlar, diz çökmüş haldeki Al’a arkadan yaklaşıyordu. Medium hemen o yöne doğru koşacak olsa bile önce aradaki genç oğlandan kurtulmak zorundaydı.

 

――Başaramayacağım. Ölecekler. Al-chin, Subaru-chin, Louis-chan, hepsi ölecek.

 

Herkes ölecekti.

 

Ellerindeki kılıcı düşürmesine ramak kalan Medium, zihninden çaresizce abisine sesleniyordu.

 

Keşke bir kerecik daha onun sesi, desteği ve tezahüratlarına sahip olabilseydi.

 

Ancak Al’a yaklaşan bu yeni birlikler, hayalindeki cesaretlendirici sözlerden çok daha hızlı ilerliyordu.

 

Al’ın küçük bedeni arkasından uzanan el tarafından parçalanmak üzereydi――

 

???: [――Harekete geçmeyecek misin artık, ahmak!]

 

Tam da o keskin pençeler Al ile buluşacakken yan taraftan inen bir tekme, Al’ın omzuna ulaştı. Böylece bedeni omurgasını deşecek olan saldırıdan kıl payı kurtularak yana devrildi.

 

Ve bu şiddetli karşılığı veren kişinin oni maskeli bir adam olduğu görüldü.

 

Medium: [Abel-chin?]

 

Medium’un hayretle aralanıp kalmış dudaklarından bu isim çıkarken Abel’in duyuları kısacık bir an için ona çevrildi.

 

Ve maskeye rağmen bakışlarındaki harareti hissedebilen Medium’un omuzları hafifçe çöktü. Genç oğlanla yüzleşme işini Medium ve diğerlerine devretmiş olan Abel, sonunda savaş alanına bizzat adım atmıştı.

 

Bu manzaraya daha fazla kayıtsız kalamamıştı ve Medium bunun için azar yiyebilirdi.

 

Ki azar yemekten hiç hoşlanmazdı.

 

O güne dek defalarca azarlanıp dövülmüştü. Ufacık haliyle bile çok yemek yer, çok dayak yer, çok azar yer ve aynı döngüyü tekrar ederdi.

 

Dolayısıyla azar yiyeceğini hissettiği anda bedeni kıvranmaya başlıyor――

 

Abel: [Medium.]

 

İsmini işitişiyle ardından gelecek kınamadan korkan Medium, olduğu yerde ezilip büzülüyordu.

 

Ancak Abel, onun bu korkusunu görmezden gelip devam ederek――

 

Abel: [――Sıkı dur.]

 

Medium: [――――]

 

Nezaketsiz bir ses tonuyla kulak zarlarını titreten bu sesin sahibine gözlerini diken Medium, ufalmış olan dişlerini büyük bir güçle sıktı. Onları gıcırdattı, yanaklarını biçimsizleştirdi, altın rengi saçlarını savurdu.

 

Medium: [Mhm! Elimden geleni yapacağım――!!]

 

Neredeyse hayali boyuta ulaşan bir kuvvetle arkasından itilen Medium böylece önündeki genç oğlana saldırdı.

 

Genç oğlansa saldırı karşısında irkilip geri adım attı ve peşine düşen Medium’un kılıcının sırt bölgesi aşağıdan savrularak oğlanın çenesine vurdu, savunmasız vücudu tekmelendi, gergin dizleri ayaklar altına alındı ve kafasına da benzer bir tekme yedi.

 

Böylece Medium gidişatı bir anda tersine döndürerek oğlanı tek taraflı bir savunma haline soktu.

 

Zorbalık denilebilecek bu saldırılar gerçekleşirken Medium, yumruğunu sallıyor, rakibine vurdukça vuruyordu. İşte bu yumrukların arasında da zihninde bir ses canlanıyordu.

 

――Hah şöyle! Sana yaptıklarının bedelini iki katıyla ödetmek çok iyi hissettiriyor, öyle değil mi!

 

Bunlar, Medium ve Flop’u zorlu şartlardan kurtaran hayırseverin sözleriydi.

 

Ve ona savaşmayı, hayatta kalmayı öğreten o hayırseverin sözlerini anımsamak Medium’u gülümsetiyordu.

 

Bu gülümseme eşliğinde, “Birine vurmak da pek iyi hissettirmiyor gerçi~!” diye düşündü.

 

Medium: [Hiya~a~a~a!]

 

Yine de oğlanın kafasına tüm gücüyle vurarak küçük bedeninin havada savrulmasını sağladı.

 

Normal şartlarda iş bitirici olan bu saldırı, o dirayetli genç oğlan için basit bir darbeden ibaret olmalıydı. Ama buna rağmen bir şekilde işini bitiren Medium, şimdi de Al ve Abel’e yardım etmeye gitmeliydi――

 

???: [Seni küçük cüretkar şey……!]

 

Medium: [Auh! Oh hayır!]

 

Genç oğlanla mücadelesine fazlasıyla odaklanmış olan Medium, arkadan saldırıya geçen rakibine karşı temkinli olmayı ihmal etmişti.

 

Böylece saçı şiddetle kavranan Medium’un bedeni büyük bir hızla havaya kaldırıldı. Ve ayaklarının yerden ayrılışıyla karşı koyamaz hale geldi.

 

Medium: [Ahh~! A~h, yeteeer!]

 

Bacakları havada savrulan ve saçının çekilmesinin doğurduğu acıyla gözleri yaşaran Medium, etrafında dönerek kendisini kaldıran kişinin eski halinden de büyük, koskoca bir gergedan adam olduğunu gördü.

 

Genç oğlanınkinden çok daha kalın teni ve bedeniyle ona atacağı tekmeler zerre kadar fayda etmezdi.

 

Medium: [Üzgünüm! Bundan kaçamam!]

 

Kıvranan ve mücadele eden Medium, başını eğerek tüm içtenliğiyle bu şekilde bağırdı.

 

Tekmelenen Al hala sokak zemininde yığılıp kalmış halde yatıyordu, onu tekmeleyen Abel ise etrafı destek kuvvetler tarafından sarılarak köşeye sıkışmıştı.

 

Medium, narin Abel’in tüm o kuvvetlerin işini bitirmesinin imkansız olduğunu biliyordu.

 

Dolayısıyla――

 

Medium: [Abel-chin! Al-chin’i al ve kaç!]

 

Bir şekilde bir boşluk yaratarak kaçmalarını diliyordu.

 

Medium’un çaresizce yakarışı üzerine Abel’in etrafını saran adamlar, sağını solunu görmesini engelleyerek kaçış rotasını kesti. Ve sonra da içlerinden biri―― orta yaşlı bir öküz adam, Abel’e yanaştı.

 

Öküz Adam: [Üzgünüm ama kaçmanıza izin veremeyiz. Hepiniz buracıkta……]

 

Abel: [――Sen bir öküzsün, az önceki de koyundu.]

 

Öküz Adam: [Ne?]

 

Abel: [Hanın etrafını saranların da hepsi boynuzluydu…… bu noktada kim olsa koşulu çözer. Bizi hedef alanlar boynuzlu ırkların mensupları.]

 

#Subaru’nun pervasızlığı ortalığı bayağı bir karıştırsa da en azından Abel’in bir tespit yapmasını sağladı. Bu tespit doğruysa saldırıya geçenlerin hepsi boynuzlu yarı insanlar. Acaba bu ne sebeple ve ne şekilde gerçekleşiyor? Louis ağır yaralı, Subaru iyice kafayı sıyırdı, Medium çaresiz kaldı, Abel köşeye sıkıştı, Al ne yaşıyor onu bile bilmiyoruz. Bu döngü bu şekilde devam edebilecek mi yoksa yeni bilgilerle yaşananları geri mi saracağız çok merak ediyorum doğrusu. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44346 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr