Cilt 6 Bölüm 78 [ Dört Köşe ] (3/3)

avatar
1802 24

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 78 [ Dört Köşe ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy



 Subaru balkona doğru sıçrayıp oranın her zamanki haliyle şu anki hali arasındaki farka tanık oluşuyla şaşkına döndü. Ve o saniyede şiddetli bir savaş yaşanmakta olduğunu fark etti.

 

Subaru: […]

 

Dördüncü kat balkonu kan gölüne dönmüş ve etrafa sayısız Cadı Yaratığı cesedi saçılmıştı.

 

Kesintisiz bir kum denizi manzarasının tadını çıkartabileceğiniz o en iyi koltuk, şimdi dur durak bilmeksizin saldıran sayısız Cadı Yaratığı yüzünden kana bulanmıştı. Kontrol altına alınmadıkları takdirde kuleye girer ve kargaşa çıkartırlardı.

 

İşte bu hasarın yayılmasına mani olmakta en büyük rolü oynayan kişi…

 

Subaru: […Shaula!]

 

Shaula: [Ustam…?]

 

Shaula, Subaru’nun bağırış sesiyle arkasını döndü ― Gözleri açılmaya ve üçü solda, üçü sağda altı bileşik göz şeklinde bölünmeye başlıyordu.

 

Subaru, onun bu dönüşüm sürecine daha önce de kendi gözleriyle tanık olmuştu. Bu, Pleiades Gözcü Kulesi kurallarının ihlal edildiği ve Shaula’nın kulenin bekçisi rolünü üstlenme vaktinin geldiğini anlatıyordu.

 

Ve tüm bunlar Shaula’nın iradesi dışında devasa bir akrebe dönüşmesiyle, sonra da kulenin içerisindeki sınavlara meydan okuyan grubu ― yani Subaru ve grubunu yok etmeye koyulmasıyla sonuçlanacaktı.

 

İşte bu yüzden…

 

Shaula: [Ustam… Lütfen… Lütfen bana emir ver…!]

 

Subaru: […]

 

Shaula: [Biri kuralları ihlal etti. Bu gidişle… Ben… ustamı… öldü…! Eğer yapmazsan, biliyorsun, ben, ben… dönüşmeden…]

 

Shaula, yüzüne yerleşmiş bir çaresizlik ifadesiyle bedenini sımsıkı sararak Subaru’nun emirlerini bekliyordu.

 

İntihar etme kapasitesi içgüdüsel olarak elinden alınmış gibi görünüyordu. Yakardığı şeyse kendisini öldürebilmeye yönelik son bir hamleydi.

 

Shaula, Subaru öyle söylediği takdirde hiç tereddüt etmeden hayatını bir kenara atacaktı. Yani Subaru emri verdiği sürece devasa akrep tehdidinin ortadan kalkacağı rahatlıkla söylenebilirdi.

 

İşte bu yüzden Subaru, başını kararlılıkla sallayıp onay vererek,

 

Subaru: [Shaula.]

 

Shaula: [E…vet… Söz konusu sensen Ustam, ben…]

 

Subaru: [Sana bunu söylemekten bıktım usandım ama bana neden Ustam dediğin hakkında hiçbir fikrim yok.]

 

Shaula: [――hk]

 

Subaru bu yanıtı verdiği anda Shaula’nın bileşik gözlerine bir çaresizlik yerleşti.

 

Dört yüz yıllık nafile bekleyişin sonunda nihayet onunla yeniden buluşabilmişti. Ama bunun onun tarafından inkar edilmesi ve onca şeyden sonra son arzusunun ayaklar altına alınması Shaula’yı bir çocuk kadar ürkek hissetmeye itiyordu.

 

Bu sırada Subaru derin bir nefes aldı ve sonra da Shaula’nın yaşadığı dehşeti görerek aldığı nefesi bıraktı.

 

Subaru: [İşte bu yüzden senin Ustan olup olmadığım hakkında daha sonra konuşacağız, bunu kabul edip etmeyeceğimi de.]

 

Shaula: [Eh…]

 

Subaru: [Sana ölmeni söylemeyeceğim. Seni ağlatmaya devam etmem de mümkün değil. Dört yüz yılının burada sonlanmasına hayatta izin vermem.]

 

Geçici olarak yitirdiği “Hatıraları” kazıyıp çıkarmak için epey vakit harcamıştı, dolayısıyla her şeyi gayet iyi biliyordu.

 

Bu dünya halkının sabır düzeyi çılgıncaydı. Dört yüz yılı bir insanı içtenlikle bekleyerek geçirebiliyorlardı. Subaru’nun da gerçekten tanışmak istedikleri o kişileri yakalarından tutup sürüklemesi icap etse bile ortaya çıkartması gerekiyordu.

 

Subaru: [Kendi başıma yapacağım işte! Sanki bir başkasının söylediği şeyi güle oynaya yaparmışım gibi! Hadi bakalım, ey kaçınılmaz kader!]

 

Shaula: […]

 

Subaru kesin bir dille bunu ifade ederek yumruğunu havaya kaldırarak Shaula’nın nutkunun tutulmasına yol açtı. Ama aynı zamanda içerisindeki dayanılmaz dürtünün patlamasına ramak kalmış gibi görünüyordu.

 

Hiç değilse o belirleyici anda mühim olan, kulenin kuralları veya içinde yükselen patlayıcı dürtü değildi.

 

Shaula: [Ustam… Seni seviyorum.]

 

Mühim olan, tam dört yüz yıl boyunca hasretini çektiği kişiye beslediği kontrol edilemez sevgiydi.

 

Shaula: […]

 

Aşkını ilan edişinin hemen sonrasında Shaula’nın dönüşümü gerçek anlamda başladı.

 

Solgun, ince kolları şişti, devasa kıskaçlara dönüştü. Kadınsı, şehvetli bedeni patlayıp açıldı, saçılan et ve kanları bir teybin geri sarılması misali biçim alarak vücudunu tekrar şekillendirdi. Parlak kırmızı bileşik gözleri dünyaya bakarken simsiyah bir kabuk oluştu. Çok sayıda bacağı zemine saplandı ve böylece kum kulesinin gardiyanı tamamlandı――

 

Shaula: [――ϡ ϡ]

 

Öngörülmüş olan devasa akrep, kule kurallarını ihlal eden kural çiğneyicilere uyarı olsun diye tiz bir çığlık attı. İronik bir şekilde bileşik gözlerinin takıldığı ilk kişiyse önceki versiyonunun kafayı taktığı siyah saçlı genç adam oldu.

 

Ve tahrip edici darbesini indirmeye hazır halde onu hedefledi…

 

???: [――HIYAAAAAAAA!!]

 

――Ancak tam da o anda devasa akrebin yan tarafına gürültülü bir uçan tekme indi.

 

O tekmenin içerisindeki muazzam güç, devasa akrebin iri bedenini yerden kaldırıp geriye savuracak yeterlilikteydi. Akrep, balkonun kenarından kum denizinin üzerindeki göğe uçmadan önce yoluna çıkan Cadı Yaratıklarını toplayarak taş zemine çarpa çarpa ilerledi.

 

Ancak bu gidişat karşısında hiçbir şey yapmayacak değildi. Uzattığı kıskacını aceleyle gözcü kulesinin duvarına geçirdi, koca bedenini yukarı fırlattı, balkona dönmek için çaresizce çabalayarak havada kendini döndürdü.

 

Subaru: […Murak!]

 

Geri dönmesini engelleyen şeyse tek bir büyü kelimesi oldu.

 

İstikamet aşılanmış mana, etraflarındaki gerçekliğe müdahale ederek dünyada normal şartlarda kendiliğinden oluşmayacak etkiler doğuruyordu. Bu seferki etki de devasa akrebin dönüşünü engellemek olmuştu.

 

Akrep, çaresizce balkona inmeye çalıştığı sırada şiddetli bir rüzgara yakalanmıştı. Bedeni kumlu rüzgar tarafından savrulmuş, yörüngesinden çok uzağa gönderilmişti.

 

Akrebin devasa bedeninin savrulması için ne denli güçlü bir rüzgar gerekirdi? Gerçekten kocaman bir şeydi, en az birkaç yüz kilo çekerdi. Gerçi işler göründüğü gibi değildi.

 

Murak, hedefin yerçekimini değiştiren bir Yin Büyüsüydü.

 

Özetlemek gerekirse artık bir toz zerresi ağırlığına ulaştığı için bedeninin normalde olduğu gibi hareket edememesi çok normaldi. Hepsi bu kadardı.

 

Shaula: [――ϡ ϡ]

 

Devasa akrep bir kez daha balkondan fırlatılmadan önce acı dolu bir çığlık attı. Ve geri dönmekten vazgeçip kuleye saldırma amacıyla hızla kuyruk iğnesini savurdu.

 

Fakat bu, çok geç atılmış bir adımdı.

 

Meili: [Kanatlı Köstebek-chan!]

 

Meili’nin etkileyici emriyle birlikte rüzgarda savrulup giden devasa akrebe doğru bir saldırı silsilesi başladı. Bedenlerinden kuş tüylerini andıran şeyler çıkan ve kafaları büyük oranda boynuza dönüşmüş Cadı Yaratıkları, akrebe doğru pike yaptı.

 

Her biri tek tek doğruca akrebin kabuğuna atıldı. Ve hasar vermeseler de onu her darbede daha uzaklara iterek kuleden uzaklaştırmayı başardılar.

 

Shaula: […]

 

İstediği kadar koca bir akrep olsun, kendisini destekleyecek bir şey olmadıkça vücut ağırlığının yönünü değiştiremezdi. İşte bu şekilde rüzgar tarafından uçurulurken büyü iptal oldu ve baş aşağı yere doğru alçalmaya başladı.

 

Zeminle arasında yüzlerce metre vardı ama böyle bir şeyle işi bitirilecek türden bir rakip değildi. Yine de vakit kazanmak için yeterli bir araçtı ve Subaru da bu kısa süreli rahatlamadan faydalanacaktı.

 

Subaru: [Meili! Echidna!]

 

Echidna: [Natsuki-kun! Kendini toparlamışsın… herhalde?]

 

Echidna, Subaru kendisine doğru koşarken kaşlarını çatarak gözlerini dikti. Sonra da Anastasia’nın yüzünü süsleyen dalgın bir bakışla sözlerine devam ederek,

 

Echidna: [Bir ihtimal anılarını geri almış olabilir misin?]

 

Subaru: [Bu bana bayağı zaman kazandıracak! Ama nereden anladın ki?]

 

Echidna: [E apaçık ortada. Öyle olmasaydı Beatrice senin yanında böylesine gururlu bir bakışla gösteriş yapıyor olmazdı.]

 

Diyen Echidna, son derece ukala bir görünümle Subaru’nun elini tutmakta olan Beatrice karşısında çenesini kaldırdı.

 

Sahiden de Beatrice’in moralinin iyiye gitmiş olduğu gün gibi ortadaydı. Ayrıca duygularını gizleyemiyor olması da gerçekten çok tatlıydı.

 

Elbette Echidna’nın kavrama kabiliyeti de bir harikaydı, bu konuda hataya yer yoktu. Bu tespitinden sonraysa bakışlarını Subaru’nun arkasına ― Emilia’ya ― yani az önce devasa akrebe uçan tekme indirmiş olan kişiye çevirdi.

 

Echidna: [Peki ya tanıyamadığım bu kız…?]

 

Subaru: [Oburluğun Otoritesi yüzünden. O da tıpkı Julius gibi bir kurban… Kendileri hariç herkes tarafından unutuldular. Onun ismi Emilia. Benim sert ama sevimli prensesim.]

 

Echidna: [Beni böyle çabucak bilgilendirmeni takdir ediyorum ama kulenin içi de dışı da tam anlamıyla karman çorman. Bu konuda ne yapacağımızı sormamın bir mahsuru var mı?]

 

Subaru: [Sorabilirsin, bunun yanıtını çoktan hazırladım.]

 

Subaru başını güzelce sallayarak onay verdi. Arkasındaki Emilia da kollarını iki yana açarak havaya doğru sayısız buz parçası gönderdi. Bir müddet bekledikten sonra da hepsini saldı ve vahşi güçleri gökyüzünde süzülen veya yerde ilerleyen Cadı Yaratıklarını delip geçti.

 

Subaru olduğu noktadan göremiyor olsa da parçacıklar aşağıya düşmüş olan devasa akrebin bedenini de delmiş olmalıydı. Ancak Emilia’nın saldırısı, yüzleştikleri onca Cadı Yaratığı karşısında okyanusta bir damladan ibaretti…

 

Subaru: [Echidna, içeriyi sen devralacaksın! Öncelikle, ikinci katta, çarpıştığı noktada Julius’la buluşacaksın. Emilia’ya sonra neler yapacağınızı anlattım!]

 

Echidna: [――. Onunla birlikte buradan ayrılmaktan yana hiçbir sorunum yok ama sen ve Beatrice ne yapacaksınız?]

 

Beatrice: [Bizim rolümüz çoktan belirlendi, doğrusu.]

 

Echidna yanıtını vermeden önce bir anlığına duraksadı. Beatrice de gözlerinde hayranlıkla profilden Subaru’ya bakmak için kafasını kaldırmadan önce cevabını verdi ve Subaru’nun elini sıktı.

 

Beatrice: [Biz o devasa akreple ilgileneceğiz, sanırım. Onu kazara öldürmeyelim diye üzerine çok gitmememiz gerekiyor, doğrusu. Tanrım, ne sıkıntı ama, sanırım.]

 

Subaru: [Epey büyük laflar ediyor cidden, değil mi? Bu laf sanaydı Beako’m.]

 

Beatrice: [Thbptttttttt, sanırım.]

 

Hem kendini hem de kontrat sahibini gaza getirmek istercesine böbürlenen Beatrice, dilini çıkarttı.

 

Aralarındaki etkileşime tanık olan Echidna’nınsa gözleri irileşti ve ardından kafasını salladı. Tartışmakla vakit harcamaktansa bunun izlenilecek en iyi yol olduğuna inanıp söylenenlere uyması daha iyi olacaktı.

 

Gerçekten de anlık kararlar vermesini sağlayan içgüdülere sahip olmak tam Anastasia’lık bir şeydi.

 

Echidna: [Fikirlerinin bu kulenin hemen hemen her yerinde bize fazlasıyla yardımının dokunduğuna hiç şüphe yok. Bu yüzden… kazanma şansımızı arttırmanın en iyi yolu burayı size bırakmakmış gibi görünüyor.]

 

Subaru: [Onur duydum. Echidna ismini taşıdığın için bu konuda kötü hissetmeden edemiyorum gerçi.]

 

Echidna: [İşleri çözüme kavuşturduktan sonra yaratıcımın senin üzerinde bıraktığı derin intiba konusunda adamakıllı tartışma fırsatı bulmak isterim… Peki Julius’a iletmemi istediğin herhangi bir şey var mı?]

 

Subaru: […]

 

Echidna arkasını dönüp ayrılmadan hemen önce bu soruyu iliştirdi.

 

Subaru, Cor Leonis aracılığıyla Julius’un bir üst katta savaşmakta olduğunu hissedebiliyordu ― Şimdi düşününce bu, o hariç kuledeki tüm arkadaşlarıyla buluştuğu anlamına geliyordu.

 

Julius da Subaru hatıralarını yitirdiğinde gerçekten endişelenmişken onları geri aldığını Julius’a söylemesi gerekip gerekmediğini düşünüyordu. Ancak…

 

Subaru: [Yo, bir şey yok.]

 

Reid Astrea’yla savaşına odaklanmış olan Julius Euculius’a söylemesi gereken hiçbir şey yoktu.

 

Sonuçta Subaru’nun planı, bu içler acısı durumda en iyi kişileri en uygun noktalara yerleştirmekti. Bu uğurda rollerini değiştirmesi gerektiği için de onlarla konuşmak adına koşturup duruyordu. Fakat Julius için bunu yapması gerekmiyordu.

 

…Çünkü onun yeri tam da şu anda olduğu gibi Reid Astrea’nın karşısıydı.

 

Subaru: [Bu noktada ona söyleyebileceğim tek şey ‘yürü be koçum’ olur. Ben hiçbir şey söylemesem bile o kendisini Reid’in karşısında bulacak.]

 

Bu sayede kendisi de devasa akrebe dönüşmesinden önce Shaula’yla konuşabilmişti.

 

Ve son anda söylediği tanıdık sevgi sözcükleri Subaru’ya sonsuz bir güç aşılamıştı. Ona kesinlikle ama kesinlikle yardım edeceğini söylediğinde kalbinde bir ateş yanmıştı.

 

İşte bu yüzden…

 

Subaru: […Ona söylemem gereken her şey önceki ben tarafından ve yine biraz öncesinde de benim tarafından söylendi. Ekleyecek başka bir şeyim yok. Sonuçta o, Julius Euculius.]

 

Natsuki Subaru, bu dünyada boyun eğmez bir kaderin var olduğunu tam anlamıyla kabul etmişti.

 

Gözcü kulesini kuşatan birçok problemden kaçınmak imkansızdı, her daim çirkin yüzlerini gösteriyorlardı. Fakat kaçınılmaz olmakla aşılmaz olmak bambaşka şeylerdi.

 

Reid Astrea'nın Julius'a karşı çıkması kaderse, o zaman bunun ötesinde yaşanacaklar da kaçınılmazdı.

 

Yeniden doğan Reid Astrea'yı öldürecek olan kişi Julius Euculius'tu.

 

Echidna: [――. Anlıyorum. Ona olduğu gibi anlatacağım öyleyse.]

 

Subaru: [Oh bekle, bir şey vardı. Burada herkes zorlandığı için ona götünü yaymayıp acele etmesini ve oradaki işleri halledip diğerlerine arka çıkmaya gelmesini söyle.]

 

Subaru, yüzünde gergin bir gülümsemeyle işine koşuşturan Echidna’ya el salladı. Onu gönderdikten sonra da elinde bir çift buz kılıcıyla Echidna’nın yöneldiği yerdeki Cadı Yaratıklarını kesmekle meşgul halde Emilia’ya döndü.

 

Subaru: [Emilia-tan! Aynı konuştuğumuz gibi olacak! Sana güveniyorum Emilia-tan!]

 

Emilia: [Mhm, o iş bende! Burada ölmemesi gereken esas kişi sensin Subaru!]

 

Subaru: [Tabii ki ölmeyeceğim!]

 

Emilia’nın sözleri çok doğal olsa da Subaru’nun kendisini normalden de büyük bir baskı altında hissederek yumruğunu kaldırmasına sebep oldu.

 

Ölmek istemiyordu. ――Bunun ana sebebi değişmemişti fakat şu anda ne pahasına olursa olsun ölmekten kaçınmasının daha çok sebebi vardı. Bu durumda Ölümden Dönmenin tehlikesi ağza alınmayacak cinstendi.

 

Başlangıç noktası değişmezse Louis Arneb'i Cadı Faktörü ile birlikte kendisinden ayırmasından önceki sahneye dönecekti. Bunun nasıl bir sorun doğuracağınıysa ne Subaru ne de bir başkası bilebilirdi.  

 

Louis Subaru’nun bedeninden silinecek miydi, silinmeyecek miydi? Hatıralar Holü normal düzenin dışında olduğu için Ölümden Dönüşün etkilerinden muaf olup olmayacağını bilemiyordu. Her şey öyle belirsizdi ki.

 

Yani bu da şu anlama geliyordu…

 

Subaru: […Bu defa, işleri yoluna koyacağız!]

 

Emilia Subaru’dan aldığı onayın ardından Echidna’yı tutarak balkondan ayrıldı. Kızlar kendi savaş alanlarına yollanırken Subaru ve grubu da aynı şeyi yapacaktı.

 

Meili: [Ee~ şimdi ne olacak? Tüm bunlar bana abuk sabuk sözle~r gibi geldi, acaba, durumu doğru dü~zgün açıklama ihtimaliniz var mı?]

 

Meili sabırlı davranmış ve Echidna’yla aralarındaki konuşmayı bölmemişti. Ama balkonda yalnızca onun ve Beatrice’in kaldığını fark eder fark etmez Subaru’ya seslenmişti.

 

Subaru’ysa ona başparmağını kaldırıp tüm dişlerini sergilediği şeytani bir gülümsemeyle karşılık verdi.

 

Subaru’nun şu son anlarda Meili’ye seslenmemesinin tek bir sebebi vardı ― O da tıpkı Julius gibi Meili’nin de ideal savaş alanında olmasıydı.

 

Subaru: [Üzgünüm Meili ama sen de bize katılacaksın. Ben, sen ve Beako birlikte iki köşeyi tutacağız ― yani devasa akrep ve Cadı Yaratıkları sürüsünü!]

 

Meili: [Pek de açıklamış olmadın sa~nki!]

 

Beatrice: […Geliyor, doğrusu!]

 

Subaru’nun yanaklarını şişirip örgülü saçlarını savuran Meili’ye daha detaylı bir açıklama yapacak vakti yoktu. Bir an sonra da Beatrice’in sözlerine karşılık olurcasına kulenin dış duvarından balkona doğru devasa bir yaratık zıpladı.

 

Simsiyah bir kabuğa, kırmızı bileşik gözlere ve azılı görünümlü kıskaçlara sahip bir yaratık…

 

Subaru: [Ee, demek dört yüz yaşında bir hikikomorisin, ha?]

 

Subaru, Beatrice’i çevikçe yerden kaldırıp kollarıyla sarmadan önce kısaca iç çekti. Sonra da onlara katılmak için koşturan Meili’yle birlikte devasa akreple yüz yüze geldi.

 

Ve hala sessizce kendilerini izleyen düşmanları karşısında hafifçe gülümseyerek,

 

Subaru: [Bu bir hikikomori hesaplaşması. Onun saati dört yüz yılı gösteriyor, bizim saatimizse dört yüz bir yılı.]

 

Meili: [Üçümüzü birden sayınca dört yüz iki daha do~ğru olmaz mı?]

 

Subaru: [Başka bir deyişle, biz kazanacağız!]

 

Beatrice: [Kazanmaktan bahsettiğin kısım hariç ne kastettiğini hiç anlayamadım, sanırım!!]

 

Subaru’nun kollarında taşıdığı Beatrice, birlikte şakalaşan Subaru ve Meili’ye bağırdı. Ve böylece doğru miktarda gerginlikle kuşatılan Subaru, devasa akrebe bakarak iç çekti.

 

Her şey öngördüğü eşleşmelere uygun şekli almıştı. Şimdi geriye kalan şeyse…

 

Subaru: […Sana gerçekten güveniyorum, Emilia-tan. Her şeyin anahtarı sensin.]

 

… Pleiades Gözcü Kulesini çevreleyen dört köşeye karşı verilen savaş, resmi olarak başlamıştı.

 

#Subaru ve Beatrice’in de üstlendiği görevi gördük. Sanırım tam olarak ne yapacağını bilmediğimiz tek kişi Emilia. ‘Her şeyin anahtarı’ olacak ne yapacak acaba? Ve bölümde de bahsedildiği üzere Subaru ölecek olursa bizi nasıl bir döngünün bekleyeceğini hiç bilmiyoruz. O yüzden bu sefer sorunsuzca, kimseyi kaybetmeden şu işleri yoluna koymayı umuyorum. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek ve mücadeleleri başlatmak üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr