Cilt 6 Bölüm 76 [ Kendi Adını Taşıyan Cehennem ] (3/3)

avatar
1870 29

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 76 [ Kendi Adını Taşıyan Cehennem ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy



Louis, bir Cadı Faktörü olarak asimile olacak ve『Hatıralar Holünde』beklemede kalacak olan tarafları yorulmak bilmeksizin değiştirip durmayı ve kaç sefer gerektirirse gerektirsin o Otoriteyi tam anlamıyla gasp etmeyi amaçlıyordu.

 

Hal böyleykenーー

 

‘Louis’: “ーーHal böyleyken, bizi reddetmek gibi bir şey yapmanı gerektirecek ne oldu, ha!”

 

Louis: “HAAAAYYııııııırrrrーー ~tsu!”

 

‘Louis’: “Voo, ah!”

 

Saçlarını yakalayan kola kuvvet katılışıyla Louis’ten ıstırap ve korku dolu tiz bir çığlık yükseldi. Sonra da gözlerinin önündeki『Louis’i』göğsünden iterek acı içerisinde homurdanıp sırtüstü devrilmesine yol açtı.

 

İkili birbirlerine inanamayan gözlerle bakarken beyaz dünyaya acılı bir sessizlik çöktü. Ve Louis sessiz kalmayı sürdürürken『Louis』gözleri irileşerek,

 

‘Louis’: “Otoriteyi tekeline almayı amaçlıyor…… olamazsın değil mi?”

 

Louis: “ーーーー”

 

‘Louis’: “『Ölümden Dönüş』Otoritesi başarıyla elde edildiği için onii-san’ı anında silip tadını bir başına çıkarmayı mı hedefliyorsun? Bize de bırak.”

 

Louis: “Ya-yanılıyorsun ~tsu!”

 

Louis, hayretler içerisinde mide bulandırıcı şüphelerini resmederek donakalan『Louis’in』 karşısında şaşkınlıkla haykırdı. Hiç de doğru değildi. Olanak dışıydı. Böyle bir şeyi, o gücü tekelleştirmeyi hiç ama hiç düşünmemişti.

 

Öyle bir şeydi ki mümkün olduğu takdirde onu fırlatıp atmayı yeğlerdi. Lakin bunu yapamazdı.

 

Çünkü onlar bir başkasının değil, 『Louis Arneb’in』『Hatıralarıydı』. Kişinin kendi『Hatıralarının』silinmesi imkansızdı. Çalınması imkansızdı. Alınıp atılması imkansızdı.

 

‘Üzücü her şeyi, acı verici her şeyi, hepsini kendin üstlen. ーー『Hatıralardan』kaçma.’

 

Louis: “Eek.”

 

O şeyin ona söyledikleri bu şekildeydi.

 

Kişinin bizzat tecrübe ettiği şeyler, bizzat yürüdüğü yollar silinemezdi. Louis’in içinde doğduğu kesin olan bu şey de bizzat『Louis Arneb’in』hikayesiydi.

 

‘Louis’: “Şaka değil bu ~tsu! Böyle bir şeyin, affı olabilirmiş gibi……!”

 

Mutlu olmak istemişti. Yalnızca kendine ait keyifli bir hayat sürmek istemişti.

 

Ancak elde ettiği o kendine ait hayat, beklenmedik bir biçimde Louis’in ■’iniーー『Kalbini』paramparça etmiş ve onu geri dönüşü olmayan bir şekilde yaralamıştı.

 

『Louis』, Louis’in taşıdığı yaraları ve kalbindeki aşınmayı idrak edemezdi.

 

‘Louis’: “Senin gibi birinin bizim mutlu olma yolumuzu tekelleştirmesine izin verirmişiz gibi!”

 

Louis: “Yanılıyorsun! Yanılıyorsun yanılıyorsun yanılıyorsun yanılıyorsun yanılıyors~u~u~u~n! Öyle değil! Öyle değil! Kesinlikle öyle deği~l!”

 

‘Louis’: “Sanki buna inanırmışız gibi! Bizim bize ihanet edeceğimiz, hiç aklımıza gelmezdi. Tam da bizden beklenildiği gibi, değil mi, biz! Evet, öyle. Anlıyoruz, anlıyoruz. Hı hı, anlıyoruz!”

 

Louis: “Hayır! Hiç de anlamıyorsun! Hiç anlamıyorsun! Bizim hislerimizi hiç anlamıyorsun ~tsu!”

 

‘Louis’: “Yo, gayet de anlıyorum! Sonuçta, mesele biziz. Aynen öyle. Söz konusu mutlu olmaksa her şeyi yapmaya razı oluruz ve her şeyi yapmamız gerekir! Neşe, en ufak bir şeyle bile azaldıkça azalan bir şey!”

 

『Louis』yerinde sıçradı ve ellerini ince göğsünün önünde kavuşturdu. Ve muazzam, koca bir gülümsemeyle birlikte ağlamaklı bir sesle inkarını dile getiren Louis’e bir yan bakış attı.

 

‘Louis’: “Peki ya biz, pervasızca bir kötülük planlarsak? Eğer bunu『Ölümden Dönüşü』elde eden bizler yaparsak ne kadar mücadele edersek edelim asla kazanamayız, değil mi! Harika! Gerçekten kafa yormuşsun, öyle değil mi!”

 

Louis: “Ölmek istemiyoruz! Biz ölmek istemiyoruz! Ölmek istemiyoruz ölmek istemiyoruz ölmek istemiyoru~u~u~u~z!”

 

‘Louis’: “Böyle apaçık bariz yalanlar söylemesene! Ölmek istemiyor musun? Neden? Nasıl? İhtiyaç duymuyorsan bize teslim et gitsin! Nasıl da pis bir tekelleştirme arzusu bu……..… bizden çıktığını düşünemiyoruz bile!”

 

Louis: “ーーーー”

 

『Louis』bu sözlerle, onunla aynı varlığı taşıdığını inkar etti.

 

İşte o anda Louis, içinde susayan, çatırdayan, parçalanan bir şeylerin sesini duyduğunu hissetti. İçindeki parçalanan o şeyin ne olduğunu, biliyordu.

 

Ama bilmediği şeyーー

 

‘Louis’: “ーーNatsuki Subaru bize ait. Seni, hırsız kedi.”

 

Tam olarak ne olduğunu bilmese de o şeye küçümseyici bir şekilde aidiyet deniyordu.

 

O şeyin ne olduğunu gerçek anlamda idrak eden tek kişi kendisiyken, ne kadar da keyfi bir söylemdi.

 

ーーEvet, o şeyi gerçek anlamda idrak eden tek kişi oydu, yalnızca o.

 

Louis: “ーーNatsuki Subaru’yu anlayan tek kişi biziz. Seni, aptal kız.”

 

O şey korkutucuydu. O şey mide bulandırıcıydı. O şey iğrençti.

 

İşte bu yüzdenーー

 

‘Louis’: “ーーİzin ver de biz de tadına bakalımーー ~tsu!!”

 

Böylece『Louis』, Louis’i Louis yapan『Hatıraları』çalmak için atıldı.

 

Bunu gerçekleştirmek için, Louis Arneb’in『Ölümünü』anlamlandırmaya başvuracaktı.

 

『Ölümü』, anlamlandıracaktı. ーーO şey aracılığıyla tanık olduğu dünyayı, anlamlandıracaktı.

 

Louis: “Ah, a~a~a~a~a~a~hーー ~tsu!!”

 

Çığlık atıyordu. Çığlık atıyordu. Çığlık atıyor, çığlık atıyor, çığlık atıyor, çığlık atıyordu.

 

Çığlık atmaya devam ediyor, çığlık atarken, çığlık atmaya devam ederken, çığlığı yükselmeye devam ederkenーー

 

 

 

“ーーÖlmek istemiyoruz.”

 

『Hatıralar Holünde』fazlasıyla azılı ve anlamsız bir çatışma başlamıştı.

 

Hiç kimsenin izlemediği, hiç kimsenin ilgilenmediği bir çatışma.

 

Başlamış ve sona ermişti. ーーGalipten yoksun bir çatışmaydı.

 

△▼△▼△▼△

 

???: “ーーBuz Damgası Sanatları!!”

 

Bu sözleri söylediği anda avcunda doğan hissiyatı sımsıkı kavradı ve tam anlamıyla savurdu. Elinde buzdan şekillenmiş uzun bir kılıç vardı ve kesme kabiliyeti natamam bir demir kılıçtan çok daha iyiydi.

 

Kılıç kullanmaya daha yeni başlamış olsa da bedenini hareket ettirmek onun uzmanlık alanıydı. Uzanan hat üzerinde buz kılıcını savurup kaçış rotalarını mühürleyerek rakibine hayati bir darbe indirmeye gayret ediyordu.

 

Ancakーー

 

???: “Hahaha~! Bu işi beceri~yorsun! Ama çabaların darbe indirmek için yeterli olmaktan çok uzak, tanrı~m!”

 

???: “ーー~hk!”

 

Uzun saçları dalgalanan düşman, yerde sürünür gibi görünerek kızın hayati saldırılarından kaçınıyordu.

 

Keskin köpekdişlerini sergileyerek gözlerini diken rakip, kendisini Ley Batenkaitos olarak adlandıran『Oburluk』Günah Başpiskoposuydu.

 

Günah Başpiskoposunun ismini işiten genç kızın içerisinde tiksintiye benzer bir his uyanmıştı.

 

Çünkü yaklaşık bir ay önce Su Kapısı Şehri Pristella’da çok sayıda Günah Başpiskoposuyla çarpışmış, bu durum hem çok sayıda yeni anlaşmaya hem de çok sayıda mevcut anlaşmanın ertelenmesine ve de dağlar kadar derde yol açmıştı.

 

Bol miktarda hüzün ve acı doğmuştu.

 

Henüz ortadan kaldırılmaları veya çözülmeleri mümkün olamamıştı, işte bu yüzden herkes elinden geleni yapıyordu ama buna rağmen…

 

???: “Neden, hepiniz bir anda böyle davranıyorsunuz veーー!”

 

Ley: “Neden? Sahi neden? Neden merak ediyoruz? Neden ki neden? Neden merak etmek zorundayız ki neden? Neden biz kesinlikle merak ediyo~ruz? Neden ne neden olmalı? Neden ki neden ki neden ki eh!”

 

Alaycı sözleri en ufak bir ciddiyet yankısı taşımıyordu, rakibinin de ona doğru düzgün bir yanıt vermeye niyeti yoktu.

 

Bunu sezen kızın yanakları büyük bir güçle katılaştı. İletişim kurabiliyor olmaları çok iyi olurdu. Fakat rakip konuşmaya yatkın değilse, daha fazla tereddüt etmemeliydi.

 

Bu kararlı etkileşim, kesinlikle, net bir şekilde gerçekleşmişti.

 

???: “ーーSarkıt Hattı.”

 

Ley: “Vaay!”

 

Büyüyle birlikte kızın arkasından bir donma sesi yankılandı. Ve havada, ateşlenmeye hazır olduklarını belli eden keskin uçlarıyla sayısız sarkıt belirdi.

 

Lakin bu manzaraya bakan Ley’in duruşunda hiçbir değişiklik gerçekleşmedi. Bunun güçlü bir his doğurmadığı kız ise donuk mücadele ruhuna bağlı kalarak saldırısını başlattı.

 

“ーーーー”

 

Ateşlenen sarkıtların sayısı yüze yakındı, lakin yüzü aşkın değildi.

 

Taştan yapılı koridor buzlar altında kalırken zemine, duvarlara ve tavana çarpan buzların tozları dağıldı ve donmuş beyaz alan, sağlam bir darbe alan kişiye muazzam bir hasar verdi.

 

Ancakーー

 

Ley: “Üzgünüm, onee-san. Bunu görmekten yorulduk…… demeyeceğiz ama bunu görmüştük. Anlıyorsun ya, sonuçta bir dahi olduğumuz içi~n, daha önce gördüğümüz bir saldırının başarılı olacağını düşünmüyoruz!”

 

İki eline takılı hançerleri savuran Ley, korkunç buz saldırısını atlatmış şekilde kahkaha attı.

 

Onun yetenek ve becerisine, saldırısına çok normalmişçesine direnip tek bir sıyrık dahi almadan üstesinden gelişine tanık olan kız ise hayretler içerisinde derin bir nefes aldı. Bununla birlikte, bir kez üstesinden geldiyse ikinciyi, üçüncüyü tekrarlar, o da olmazsa daha fazlasını getirirdi.

 

Ley: “Yüz kez tekrar ettiğinde kazanabileceğini mi düşünüyorsun? Ama bin kez tekrar etsen bile olmayacak, anlıyor musun?”

 

???: “Öyleyse ben de on bin kez tekrarlarım! Diğerlerinin yanına gitmene izin vermeyeceğim!”

 

Ley: “Ahaha ~tsu, bunun büyük bir ölçek olduğu kesin! Allah allah, şu aşırılı~ğa bak!”

 

Elini alnına koyan Ley, mide bulantısı ve kızgınlık arasında bölünmüş şekilde iç çekti. Bunu izleyen kız ise sessizce söylediklerine uydu.

 

Bu sözleri yalnızca akışa uyarak telaffuz etmiş olsa da onlara uymak, söylediğini yapmak zorundaydı.

 

İşte tam da bu yüzden bir adım öne çıkıp harekete geçmeye teşebbüs ettiği andaーー

 

???: “ーーLey Batenkaitos!!”

 

“ーーーー”

 

Arkalarından ne genç kıza ne de Ley’e ait olan bir ses yankılandı ve kızın düşüncesizce adımını duraksatmasına yol açtı. Ses tarafından cezbedilişinin hemen sonrasındaysa arkasına baktı ve yolun köşesinde beliren bir gölge, görüş alanına doğru atıldı.

 

Sesin sahibi, itici gözlere sahip siyah saçlı bir gençti. Cesur bir ifadeyle savaş alanına doğru ilerliyor ve koridorda tartışmakta olan Ley ile genç kıza bakıyordu.

 

???: “Ah……”

 

Genç kızın zihninin derinliklerinde ansızın beliren düşünce, “oh hayır” olmuştu.

 

Bir şeyler söylemesi gerekse de kelimelerinde bir boşluk doğmuştu. Bu da koşturan o gencin karşısında dolup taşan sayısız duygunun eseriydi.

 

Yine de o gencin karşısında doğan『Şaşkınlığına』boyun eğmeden, aceleyle dudaklarını kımıldatarak,

 

???: “Tehlikeli, bu yüzden beklemelisin! Umm, sen beni, tanımıyor olabilirsin ama, düşman o! Sen burayı bana bırak! Beni tanımıyor, olsan bile!”

 

Genç adamın buradan ayrılmasını ve kendisini düşünmemesini istiyordu.

 

Hiç değilse şu anda, tam da şu anda savaşmaktan başka bir şeyler düşünmeye başlayacak olursa ağlayıp gözyaşlarına boğulacağı kesindi.

 

Ve bu güçsüz yanını gösterip herkesin canını sıkmak istemiyordu.

 

Hal böyleykenーー

 

???: “ーーSorun yok, Emilia-tan.”

 

Koşturarak yaklaşan genç, ona ismiyle seslendi.

 

Ve genç kızın alakadar olamayacağı, dışarı çıkmayacaklarından emin olmak adına elinden geleni yaptığı keder gibi, gerginlik gibi duygular göğsünde kuvvetle çalarak kendilerini dışarı attı.

 

Sonuçtaーー

 

Subaru: “ーーBenim adım Natsuki Subaru. Emilia-tan’ın tek ve biricik şövalyesi!”

 

An itibarıyla 『Emilia’nın』kalbi öyle bir sıcaklıkla çarpıyordu ki!

 

#Yok canım ağlamıyorum, gözüme oburluk kaçtı… ‘Emilia-tan’ dedi yaaa bölümler sonra… Nihayet bizim Subaru’muza kavuştuk galiba arkadaşlar! O zaman gelsin artık galibiyetler!
Gerçekten o kadar uzun zamandır farklı bir Subaru okuyorduk ki onun nihayet kendi olduğunu görünce arkadaşıma kavuşmuşum gibi mutlu oldum. Zaten altıncı cilt 90 bölüm ve biz 77e geçiyoruz, yani geri dönmüş Subaru’muzla olayları çözüme kavuşturmamız çok uzun sürmeyecek olsa gerek. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr