Cilt 6 Bölüm 46 [ Meili Portroute ] (3/3)

avatar
1896 23

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 46 [ Meili Portroute ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy



???:「― Oh, demek sen de geldin, ■■■■■?」

 

Gece vaktiydi. Kız, Kum Tepesi içerisindeki kütüphanede, 「Ölülerin Kitaplarının」toplandığı yerdeydi. Arkasından bir ses yükseldi. Orada, iyi tanıdığı siyah saçlı bir oğlan duruyordu. Bir an için kalbi hopladı. İçten içe korkuyor olduğunu fark etti. Oğlan neden burada olduğunu soracak olursa, kimin kitabını bulmak için gizlice buraya geldiği gibi bir soruya yanıt veremezdi.

 

*Oğlan*:「Şey, bakmak istediğim bir kitap vardı da. Aslında gerçekten diğerlerinden yardım istemeliydim ama içimdeki huzursuzluğa katlanamadım ve…」

 

Oğlan bir şeyler geveliyordu. Kızsa başı eğik gülümsemesiyle şiddetli kalp atışlarını gizliyordu. Her zamanki gibi rol yapıyordu.

 

*Oğlan*:「― Fazla geçe kalma, ■■■■■」

 

Kız, kendisine söylendiği gibi kütüphaneden ayrıldı. Önce ağır ağır yürürken adımları hızlandı ve en sonunda da koşmaya başladı. Oğlan ne yaptığını görmüştü, ne yaptığını biliyordu, ne yaptığını fark etmişti.

 

Tırnaklarını ısıran ve kaşlarını çatan kız, yere çökerek nefesini düzene koydu. Oğlan görmemişti, bilmiyordu, hiçbir şey fark etmemişti.

 

Ama kız, her şeyi bir kenara atıp baştan başlamıştı. Neden bunca yolu tepip buraya geldiğini anlıyordu. Ve sebep giderek, bildiği her şeyi değiştirmek, her ama her şeyi terk edip sil baştan başlamak halini alıyordu.

 

Zihnini bir dürtü kontrol ediyordu. Bastırılmış duygularını azı dişleri arasında ezilmeye bırakan kız, arkasını döndü. Az önce koşmuş olduğu yola yeniden koyuldu. Bacakları giderek rahatladı ve en nihayetinde ağır ağır yürümeye başladı. Sona ulaştığındaysa ayak sesi duyulmasın diye son derece narin adımlar atarak「Ölülerin Kitaplarının」olduğu kütüphaneye geri döndü.

 

Siyah saçlı oğlan, sırtı kendisine dönük şekilde yerde oturuyordu. Yere saçtığı onca kitap arasında aradığı「Ölü Kitabını」şimdiden bulmuş muydu ki? Bunu tahmin eden kız, kıskançlığa kapıldı. Fakat oğlan tarafından fark edilmeden önce kesinlikle ―

 

*Oğlan*:「―O kadar sığsın ki.」

 

Kendisini çaresizlik duygusunun kontrolüne bırakan kız, suçu dürtülerine kapılıp yaptıklarına atmak istiyordu. Adımlarını duraksattığında gözlerinin önünde bulduğu tek şey, oğlanın çevirmediği başındaki siyah saçlardı.

 

Buraya çıt çıkartmadan gelmiş ve nefesini tutmuş olmalıydı. Evet, Elsa’yla aşık atamayacağı doğruydu ama hiç değilse ayak seslerini gizleyebiliyordu. Öyleyse oğlan, geldiğini nereden anlamıştı?

 

「――――」

 

Tüm düşünceleri karman çorman olmuştu. Adım seslerini gizleyerek yaklaşmasına ve oğlanın sırtı dönük olmasına rağmen kendisini görebilmesine nasıl bir açıklama getirebilirdi ki?

 

―Yo, her şeye rağmen bir şeyler söylemeliydi. Eğitimini hesaba katmalıydı. Buraya yeni gelmiş olsaydı iyi olurdu. Öyle ya da böyle, buraya o oğlan tarafından getirilmişti. Bunu da hesaba katmak zorundaydı. Çekingen bir gülümsemeyle başını eğerek şiddetlenen kalp atışlarını gizledi. Her zamanki gibi rol―

 

*Oğlan*:「Bana yağ çekmeye kalkayım deme, mide bulandırıcı bir şey. Kimse senden bunu istemez.」

 

Kızın düşünceleri yarıda kesilmiş ve kafa yorar, bir düşünceden diğerine geçerken susturulmuştu. Siyah saçlı oğlan ne kastetmişti?

 

*Oğlan*:「Bana o sakin suratla gelme, itaatkar küçük oyuncak bebek. Kendi kalbinin derinliklerinde yatan arzuyu görmezden mi geleceksin?」

 

Kalbinin derinliklerindeki arzu. Neden buna değindiğini işitmek, üzerine korkunç bir ağırlık bindirmişti ki?

 

*Oğlan*:「Kendini arzularını dinlemeye ada. Bunu yaparsan kendini birazcık daha görebilirsin. Ve kendini birazcık daha gördüğünde ne yapmak istediğini bileceksin.」

 

Ne yapmak istediğini. bilmek için. kendini görmek. Yapmak istediği şey, arzuladığı şey, o şey ―

 

*Oğlan*:「―İşte bu, güzel bir surat ifadesi. Zengin görünüyor.」

 

Siyah saçlı oğlan, daha farkına varmadan etrafında dönerek kızın önüne geçmişti. Eli kızın öne sarkan örgülerinden birini kavramış ve sapkın bir zevk taşıyan korkunç gözlerini üzerine dikmişti. Kızsa gözlerini hemen önündeki o koyu gözbebeklerinden koparamıyordu…

 

*Oğlan*:「Arzunu anlar ve aslında kim olduğunu görmeye başlarsan daha çok「Kendin」gibi davranmaya da başlarsın. Sıkıcı endişelerin ve ıstırabın. Onları hatırladığımdan emin olacağım.」

 

Bir başkasının isteklerine bencilce karar veren oğlan, kızın saçlarının uçlarını dudaklarına götürerek böyle söyledi. Bu hareketiyse kızın göğsünü korkuyla doldurdu ve bununla birlikte hafif bir acıyla kavurdu.

 

*Oğlan*:「―Onları hatırladığımdan emin olacağım.」

 

Kendi arzularını anlayabilseydi… Gerçekten kim olduğunu adamakıllı görebilseydi… Tam da ■■■■■ ‘nin olması gerektiği gibi daha çok「kendisi」olabilir miydi?

 

****

 

*Kız*:「―Seninle dün gece hakkında konuşmak istemiştim. Acaba, dün gece konuştuklarımızı ne kadar ciddiye almalıyım? 」

 

Güneş yükselmiş, kız kahvaltısını bitirmiş ve kulede yeni bir sınava girmelerinden önce siyah saçlı oğlanla iletişime geçmişti. Öyle çok düşünmüştü ki uyuyamamıştı. Düşünmüş de düşünmüş, düşünmüş de düşünmüş ama ne yaparsa yapsın bir yanıta ulaşamamıştı.

 

Oğlansa bu sabah kendisini adeta dün gece asla yaşanmamış gibi karşılamıştı. Dolayısıyla özel bir fırsat yaratıp ona seslenmek zorunda kalmıştı. Huzursuzluğunu kontrol edemiyordu, hiç değilse onu kimselerin işitemeyeceği bir yere çekmeye ihtiyacı vardı, böylesi daha iyi olabilirdi.

 

*Oğlan*:「Burası olmaz. Hadi başka bir yere geçelim.」

 

Bu öneri oğlandan geldi. Konum değiştirdiler. Odaya girmelerinin ardındansa kız, oğlana dün geceki sözlerinin ne anlama geldiğini sordu. ―Bir düşününce oğlan, dün gece kütüphanede geri kalanlarla da konuşacağı gibi bir şeylerden bahsetmişti.

 

*Oğlan*:「Üzgünüm, ■■■■■」

 

Bu kelimeler kulaklarına fısıldanırken kızın hafif bedeni yere bastırıldı. Düşüyordu. Sırtını yere vurdu lakin çığlık atmayı beceremiyordu. Görüş alanı bütünüyle sarsılıp titreşirken üzerine çıkan oğlanın yüzünü izliyordu. ―Yüzündeki sırıtış, o güne dek gördüğü en mide bulandırıcı, en şeytani şeydi.

 

*Oğlan*:「Doğrudan sormak kurallara aykırı.」

 

Kızın boynu, büyük bir güçle sıkılıyordu. Ağzı açılıp kapanıyor ama vücudu için çok önemli olan havaya bir türlü kavuşamıyordu. Kıvranıyordu. Çırpınıyordu. Boynunu sıkan eli kavramıştı ve ona tırnaklarını geçiriyordu. Çaresizce tekmeler savuruyordu.

 

Ne kımıldayabiliyor ne de oğlanı üzerinden atabiliyordu. Ama Elsa olsaydı onunla baş edebilirdi.

 

*Oğlan*:「Bu seferki kural ihlalinden kaynaklı bir kayıptı ama bir dahakine daha da cesur davranmanı umuyorum. Her zamanki gibi elinden gelenin en iyisini yap.」

 

Oğlanın ne demek istediğini anlamıyordu. Neden bahsediyordu? Ne söylüyordu? Kendisine ne anlatıyordu?

 

*Oğlan*:「Aman Tanrım, bu seferki epey ilginç olacak ― Natsuki Subaru cinayet gizemi.」

 

Öldürülüyorum. Bu akıl yürütme tamamıyla kusurluydu. Öldürüleceğim. Neticede herhangi bir şey yapabilir miydim ki? Öldü. O ormanda avlanırken ne yapmıştım ben? Öldü. Anlamsızca hiçbir şey yapamamak. Öldürülmek. Eğlenceliydi. Öldü. Keyifliydi. Öldürüldü. Çocukça bir oyunun parçasıymışım gibi. Öldürüldü. Öldü. Öldü. Öldü. Öldü. Öldü. Öldü.

 

―Seni öldüreceğim.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Subaru:「Uh, AAAAAAAAAAAAHHH!?」

 

Kafası bir anda fırlatılmışçasına geriye sıçradı. ■■■■■■ , ellerinde tutmakta olduğu şeyi düşürerek arkaya doğru yığıldı. Dünyanın daireler çizdiğini gördü. Acı dolu bir nefes aldı. Zar zor nefes alıp verirken ciğerleri panikle kasılıyordu.

 

Emilia:「Hey, Subaru!?」

 

O yaşadığı üzücü şoku anımsarken, gümüş saçlı kız, acı içerisinde çığlık atan ■■■■■■ ‘ya koştu. Hemen ardından da açık renk saçlı kız geldi. İkisi de dibine gelerek Subaru’yu aynı anda dürtmeye başladı.

 

Subaru:「Be-ben …. ah. eh? Ben? A-a-a-a-a-az önce. Nasıl? Ne- eh?」

 

Beatrice:「Derin derin nefes al! Derin nefesler al, doğrusu! Kendini konuşmaya zorlamana gerek yok, sanırım! Emilia, o kitaba hiçbir şekilde dokunma, doğrusu!」

 

O kız ― daha doğrusu Beatrice, çaresizce kendisine seslenirken ■■■■■■’nun gözleri dönüyor, ağzının kenarlarından köpükler saçılıyordu. Hemen ardından Beatrice’in kitaba uzanmakta olan gümüş saçlı kıza― Emilia’ya seslenişini işitti. Ve Emilia bir kez daha başıyla onay vererek elini geri çekti.

 

Emilia:「Ama Beatrice, Subaru bir garip görünüyor! Bu kitap…」

 

Beatrice:「Sebep tam da bu zaten, Emilia da aynı duruma düşerse başımız derde girer, sanırım! Muhtemelen fazla derinlere daldı, doğrusu. Söyleyeceği şeyleri bile karıştırıyor, sanırım.」

 

Beatrice’in analizi karşısında Emilia, yanakları kaskatı kesilerek yutkundu. Ve ardından çabucak ■■■■■■’nun yanına koşarak yanaklarına dokundu, gözlerini gözleriyle buluşturdu.

 

Emilia:「Subaru, hatırla. Sen iyisin, sen Natsuki Subaru’sun, benim şövalyemsin. Dünya hakkında hiçbir fikrin yok ve inanılmaz meteliksizsin. Ama herkesle iyi anlaşırsın ve… sen… sen…」

 

Emilia hatıralarını ayıklıyor, histerik bir şekilde aklına gelenleri sıralıyordu. Onun söylediği her şeyi işiten ■■■■■■ ise başlıyordu ■■■■ru başlıyordu Su■■ru başlıyordu-

 

―Subaru, kendisini anımsamaya başlıyordu.

 

Subaru:「Ben- ben…ah, Emilia, Beatrice…ben, benim, değil mi? Ben o değilim, benim… Elsa olmadan, eee…」

 

Emilia:「İyi gidiyorsun, sakinliğini koru. Her şey yolunda… yavaş yavaş. Yavaş yavaş ilerliyoruz, tamam mı?」

 

Beatrice:「Bir kıymıkmış gibi, yerleşmiş o anıları bir kıymıkmış gibi yavaş yavaş çıkart, doğrusu. Ve sonrasında, normal Subaru olmaya geri dönebileceksin, sanırım.」

 

Subaru:「Ahh, hk…」

 

Emilia ve Beatrice ikilisi Subaru’yla konuşuyordu― Evet, Subaru’yla. Subaru’yla konuşuyorlardı. O ise bu sözler kulaklarına ulaşırken bir şekilde az önce gördüğü şeyleri toparlıyordu.

 

Onları toparlıyordu. Bir şekilde hallediyordu. Sonuna kadar. Hatıraları. Hayatının söndürüldüğü anı.

 

Julius:「Emilia-sama, sizi beklettiğim için üzgünüm. Olanları yolda Madam Ram’dan işittim―」

 

Echidna:「O kızın adını taşıyan bir kitap bulduğunuz doğru mu?」

 

Bu sözlerle birlikte merdivenlerden koşturan Julius göründü. Julius, Echidna ve Ram üçlüsü kütüphaneye vararak Meili’nin orada olmadığı gerçeğine kapıldı. Ve Emilia ile Beatrice, mevcut durumu o üçlüye anlatmaya başladı.

 

「――――」

 

Shaula ise sessizce bakıyordu, bir kitaba bakıyordu, tüm kayıtsızlığıyla ayaklarının ucunda yatmakta olan kitaba bakıyordu. Siyah gözleri kısıktı. O bakışlarda en ufak bir duygu belirtisi yoktu. Yalnızca, sessizliğini koruyordu.

 

―Sessizce bakıyordu.

 

#Yine yazar beye ‘abim sen ne yaptın, neler oluyor ya!’ demek istediğim bir bölümdü. Bir sonraki bölümün başlarına da kısacık baktım, aynı karmaşa devam ediyor. Neler olup bittiğini anlayıp ha tamam yaa deyip sakinleşeceğimiz bölüme ulaşmamıza ne kadar var acaba? Ben bu merakla sıradaki bölüme geçeceğim, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44237 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr