Cilt 6 Bölüm 22 [ Beyaz Yıldızlı Göğün Yıldız Kümesi ] (2/2)

avatar
3085 19

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 22 [ Beyaz Yıldızlı Göğün Yıldız Kümesi ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Kahramanlarla ilişkili şeyleri Shaula’nın yanında kalan Julius ile Beatrice’e bırakacaktı ve bu esnada düzen meselesine bir bakınmaya niyetliydi.

 

Yani Monolit taklitlerinin dizilişine―― Eğer bu dağınık görünen dizilişte fark edilir bir düzen, kalıp varsa onun peşine düşerek harcadığı vakit boşa olmayabilirdi.

 

Subaru: “Öncelikle ilki…. merdivenlerin önünde.”

 

Emilia: “Soruyu başlatan Monolit, değil mi?”

 

Monolitler çarpmamak için dikkatli olmalarını gerektirecek ölçüde dar aralıklarla dizilmemişti, yine de Subaru, Anastasia ve Emilia odanın içerisinde sabit durmuş şekilde Monolitlere bakınıyordu.

 

Dağınık Monolitleri bir kez daha inceleyen Subaru, şaşırtıcı bir ebat farklılıkları olduğunu görmüştü. Ancak tek bir tanesi bile orijinal Monolitler kadar iri değildi, onlardan birkaç kat küçük sayısız Monolit ise arkalarından etrafa dağılmış durumdaydı.

 

Subaru: “Şöyle bir bakınca….. ilk Monolitle hemen hemen aynı boyutta 7 8 Monolit var sanırım?”

 

Emilia: “Galiba? Evet, bence de öyle. Geeeeeerçekten uzakta olanlar bayağı küçük bence. Onlara dokunursak her şeyi baştan başlatmış oluruz gerçi.”

 

Subaru: “Konuşma şekline bakılırsa bunu daha önce denemişsin gibi görünüyor… Ah, pardon. Söylememiş olayım.”

 

Emilia’nın gözlerine yerleşen mutsuzluğu gören Subaru, fazla konuşmuş olduğunu anladı. Ve ilk Monolitin önüne geri dönüp yüzünü iki kıza çevirdikten sonra da düşüncelere daldı.

 

Subaru: “Shaula’nın yok ettiği kahramanların en parlağına dokun…… ‘Havalı’ bir şey söylemek istiyormuş gibime geliyor.”

 

Anastasia: “Tahminimce soyut bir şey söylüyor olmalı. Maalesef Shaula-san’ın hatıralarına güvenerek ne sonuç alabileceğimizi düşününce soruyu gözden kaçırmamız mümkün olmayacak.”

 

Subaru: “Eh, sanırım öyle.”

 

Özünde başkalarına bel bağlamak veya yanıtı kulede gardiyan olarak bırakılmış kişinin ağzından almak gerçekten bir “Sınav” olarak etiketlenmiş bir şey için hiç de adil değildi. (Sınav olarak kullanmaya devam edeceğim, birazdan sebebini anlarsınız.)

 

Subaru ve diğerleri kuleye ulaştıkları anda dostane bir iletişim kurmayı beklememişlerdi―― Ancak Shaula ile yumruk yumruğa gelmeden bu noktaya ulaşmayı başarmışlardı; aksi takdirde bir katliam çıkmazına gireceklerdi. Bu durumda kuleye başarıyla ulaşsalar bile büyük ihtimalle Shaula’yı mağlup etmeyi başaramayacaklardı.

 

Emilia: “Bu durumda “Sınavı” geçmek sonsuza dek imkansız olur, değil mi?”

 

Subaru: ““Sınavın” üstesinden gelmemize izin vermeye niyetleri olmadığından bahsediyorsan doğru söylüyorsun. Savunma mekanizması olarak güçlü bir Gardiyan koyabilir ve işin kötüsü o Gardiyanı öldürecek olsak bile önümüze aşamayacağımız, korkunç bir bariyer çekebilirlerdi..….”

 

Emilia: “Ama sen böyle olduğunu düşünmüyorsun….. Durumun bundan farklı olduğunu düşünüyorsun?”

 

Subaru: “Mhmhm.”

 

Emilia, beklenti dolu gözlerini bu güvenlik bahsine değinen Subaru’ya çevirdi. Onun bakışlarını karşılayan Subaru ise düşüncelerini bir gülücükle onayladı.

 

O gözler Subaru’nun zayıf noktasıydı. Emilia ve Beatrice’ten o bakışları aldığı her seferde güçsüzleşiyordu. Rem, Garfiel ve Otto da ara ara böyle bakıyordu. Bir de Petra eklenince ortalık iyice kızışıyordu. Subaru’ya bu bakışı atmayanlar yalnızca Patrasche ve Ram’dan ibaretti.

 

Subaru: “Ahh, bir trend görebiliyor gibiyim adeta.”

 

Emilia: “――?”

 

Subaru: “Yok bir şey, yalnızca kendi kendime konuşuyordum.”

 

Subaru’nun blöfü, içini görebilenlere işlemezdi. Tabii ki kendisini sorgulayanlar arasında olmadığı için Emilia’yı oltaya getirebilmişti.

 

Her halükarda bunu bir kenara bırakıp “Sınav” formatı problemine dönecek olursak――

 

Subaru: “İstisnalar bir yana, temel olarak bu problem, çözülebileceği varsayımıyla oluşturulmuş. Bir şeyleri doğru düzgün saklamak istiyorsan onları bulunma şansları olan bir yere bırakmamak daha akıllıca olur.”

 

Anastasia: “Ama Natsuki-kun, bu mekana öyle değilmiş gözüyle mi bakıyorsun?”

 

Subaru: “Bu mekanın koruyucusu olan Shaula ne dedi? Burası arzu ettiğiniz tüm bilgilere ulaşabileceğiniz bir Büyük Kütüphane dedi. Shaula’nın böyle kulağa havalı gelen bir tasvir kullanabileceğini sanmıyorum, yani bir başkasının kendisine söylediği kelimeleri iletiyor olmalı. Bu da demek oluyor ki bu kütüphaneyi inşa edip Shaula’nın ellerine bırakan “Flugel”, kütüphanenin kullanılmasını istiyormuş.”

 

Olasılıkları ortaya dökmeye başladıkça mevcut durum Subaru’ya daha da tuhaf geliyordu.

 

Büyük Pleiades Kütüphanesinin yaratıcısı, binanın amacı yerine getirilebilsin diye bazı adımlar atmış olmalıydı. İnsanları eleme amacıyla ardında “Sınavı” ve Shaula’yı bırakmıştı.

 

Subaru: “Peki bu, kütüphaneyi yalnızca Shaula’yla iyi geçinenlerin kullanabileceği anlamına mı geliyor?”

 

Emilia: “Ama Shaula kuleye yaklaşan herkese saldırdığını söylemişti, değil mi?”

 

Evet, öyleydi.

 

Shaula’ya verilen emir, “İstisnasız kuleye yaklaşan herkesi imha et” şeklindeydi ve Subaru yalnızca şans eseri Shaula’yla dostane bir etkileşim içerisine girebilmişti. Eğer pervasızca, insanların bolca tesadüf ve şansın varlığı olmaksızın kuleye ulaşamayacağı sonucuna varacak olunursa…

 

Anastasia: “Yani Shaula-san’la arkadaş olmak için güç, şans ve cazibe gerekiyor, öyle mi? Biz bu koşullara hiç uymuyoruz sanırım.”

 

Subaru: “…..Uymadığımız kesin.”

 

Shaula tarafından mağlup edildikleri, öldürüldükleri ya da onunla iş birliği içerisine giremedikleri takdirde Büyük Pleiades Kütüphanesinin sınavlarına katılma şansları olmayacaktı…

 

Bunu düşünmenin bir mantığı olmasa da Subaru’nun şu ana kadarki tüm şartları sıralayarak varabildiği tek sonuç buydu.

 

Yine de bunu kabullenmekle bile kötü bir hisse kapılmadan edemiyordu.

 

Ve-

 

Emilia: “Hey. Heey.”

 

Subaru: “Emilia?”

 

Emilia: “Soooooon derece tedirgin olmaya başlıyorum. Göğsümün içinde ve etrafında gerçekten kötü bir his taşıyorum.”

 

Emilia elini karnının üzerine yerleştirerek tedirginlikle bu itirafta bulundu. Subaru ise tam da gözlerini o noktaya çevirip solgun tenine arzu dolu bakışlar atmak üzereyken kendisini tuttu.

 

Ve boğazını bir ‘Öhöm’ sesiyle temizleyip Emilia’ya kaşlarını çatarak, “Kötü bir his mi?” dedi.

 

Subaru: “Ha, aklında bir şey mi var?”

 

Emilia: “Doğruyu söylemek gerekirse, evet var. Ama hiçbir şeyle alakası olmayabilir ve sesli söylesem bile beni anlayabilecek tek kişi sensin sanırım…..”

 

Subaru: “Şu anda aklından her ne geçiyorsa söylemeni isterim, yani bana anlatmakta özgürsün. Benim düşüncelerim de her zaman doğru olmuyor ve açıkçası farklı açılardan yaklaşımlar üzerine düşünebilmek iyi olur.”

 

Emilia: “Gerçekten mi?”

 

İçinde tuttuğu şeyle ilgili düşüncelere dalmış olan Emilia’nın yüzü Subaru’nun bu sözleri karşısında bir nebze aydınlandı. Sonra da “Öyleyse” diyerek sözlerine devam etti.

 

Emilia: “Siz de Monolite dokunduğunuzda kafanızın içinde bir ses duyabildiniz, değil mi?”

 

Anastasia: “Evet. Esrarengiz bir mekanizma ama altından ne çıkacağını merak ediyorum.”

 

Emilia: “Tam olarak o ses değil ama… Sığınaktaki “Yargılamada” yaşanana benzemiyor mu?”

 

Subaru & Anastasia: “――――”

 

Subaru ve Anastasia ikilisi Emilia’nın önerisi karşısında sessiz kaldı. Fakat bu ortak sessizliklerinin altında yatan sebepler farklıydı.

 

Anastasia bahsi geçen kelime hakkında hiçbir fikri olmadığı için sessizliğe gömülürken Subaru’nun sessizliği o kelimeyi anlayıp şaşırışından kaynaklıydı.

 

“Yargılamalar”―― “Sığınakta” yaşamış olan Cadı Echidna’nın mezarlığında gerçekleşen sınavlar.

 

Subaru, insanın geçmişiyle ve bugünün farklı versiyonlarıyla yüzleştiği o gizemli fenomeni yarıda bıraktığı için tüm detayları bilmese de Echidna’nın mezar yerinde söylediği üzere Emilia’nın üstesinden geldiği üçüncü bir “Yargılama” daha vardı.

 

Yo, burada mühim olan o “Yargılamanın” detayları ve zorluğu değildi.

 

Mühim olan Yargılamanın meydan okudukları sırada kişiyi “Kendi sesini” kullanarak bilgilendirme detayının aşağı yukarı aynı olmasıydı.

 

Subaru: “Şimdi sen bahsedince düşündüm de haklısın gerçekten. Bu neden benim aklımdan çıkmış ki… Kötü anılardı diye herhalde?”

 

Emilia: “Subaru, sebep Echidna’dan geeeeerçekten hoşlanmıyor olman, haksız mıyım?”

 

Anastasia: “――hk”

 

Subaru: “Kurtarıcı sandığın kişinin perde arkasındaki güç olduğunu öğrendiğin bir tecrübe yaşarsan sen de benim gibi olursun!”

 

Subaru ve Emilia ikilisi “Sığınaktan” bu yana “Cadılardan” yalnızca bir iki kez bahsetmişti. Yargılama konusuna değindikleri vakit bile Emilia konuyu değiştirmek istediği için Subaru da bu konuda pek ısrarcı olmamıştı.

 

“Echidna kötü niyetli bir canavar” şeklinde ortak bir paydada buluşsalar da Emilia bahsi açıldığı sırada bunu yumuşatarak söylerken Subaru, düşündüğü haliyle dile getiriyordu.

 

Anastasia: “Hey, Echidna’nın ismini geçirerek beni delirtiyorsunuz.”

 

Emilia: “Ah, doğru ya. Anastasia’nın Yapay Ruhunun adı da Echidna’ydı….. Geeeeeerçekten benzer şekilde konuşuyorlar, değil mi? Tuhaf.”

 

Subaru: “Evet tuhaf ama bu meseleyi başka bir zamana bırakalım, olur mu? Ee, Yargılamaya benziyor diyorduk…”

 

“Sınav” kelimesini işittiğinde “Yargılama” kelimesiyle anlamsal olarak bir benzerlikleri olduğunu düşünmüştü.

 

Başından itibaren “Yargılamayı” anımsatan kısımlarına gelince, belki de sistemin bir parçası, yo, büyük bir parçası mezarlıktaki sınavları andırıyordu.

 

Subaru: “Düşününce “Yargılama” da pratikte istediğin kadar girebileceğin, sınırı olmayan bir sınavdı.”

 

Emilia: “Ve dahası buradaki “Sınavlar” da Üçüncü Kat, İkinci Kat ve Birinci Kat olmak üzere toplam üç tane, haksız mıyım?”

 

Subaru: “――――”

 

Subaru ve Emilia ‘Evet, aynen öyle’ dercesine bakışıyordu.

 

“Bilgenin” ismi ve 400 yıllık zaman periyodu. Geriye dönüp bakan Subaru, “Cadıların” yaşadığı vakitle kaçınılmaz bir kesişim seziyordu.

 

Emilia: “İşte böyle ama üzgünüm. Bu kadarını bilsek de bu bizi herhangi bir cevaba yaklaştırmıyor, ha.”

 

Bu noktaya dek düşünmüş olan Emilia, üzgün bir ifadeyle lafını sonlandırdı.

 

Tam da Emilia’nın belirttiği gibi buranın mezarlıkla bir çeşit ilişkisi olsa dahi bunun “Taygeta Sınavıyla” herhangi bir ilişkisi yoktu.

 

“Shaula’nın yok ettiği kahramanın” ismi için hala Shaula’ya güvenmeleri gerekiyordu――

 

Subaru: “…..Aslında, öyle olmayabilir mi?”

 

Emilia: “Subaru?”

 

Subaru: “Bunun çözülebilir bir şey olduğunu varsayarsak daha en baştan Shaula olmadan başarılamayacağını söylemek hata olmaz mı?”

 

Burası “Bilgenin” kulesiydi, orası da “Cadının” mezarlığı.

 

İki sınav sahibi de çarpık bir doğaya sahipti fakat tek ortak noktaları bu değilse sınavların üstesinden gelmek için makul bir şansları olmalıydı.

 

“Cadı” insanları “Yargılamalarında” test ediyor ama onlara sonuç üretemeyecekleri zorluklar bahşetmiyordu.

 

Öyleyse “Bilge” de insanları “Sınavlarında” test ediyorsa o da sonuç üretemeyecekleri zorluklar bahşetmemeliydi.

 

Subaru: “Shaula’ya ihtiyaç duymadan kuleyi zapt edebilme şansı…..”

 

Anastasia: “Natsuki-kun, aklından neler geçiyor…..”

 

Emilia: “Shhh”

 

Düşüncelere dalan Subaru, elini çenesine yerleştirip bir kolunu kapatarak spekülasyonlara başladı. O bunu yaparken Emilia da elini sallayarak beliren umut ışıltısını görüp konuşmaya başlayan Anastasia’yı susturdu.

 

Ardından parmağını dudaklarına götürüp sessiz kalmasını ifade eden bir jest gerçekleştirdikten sonra kafasını Subaru’ya çevirdi. Ametist gözleri beklentiyle ışıldıyordu.

 

Emilia’nın beklentisini fark etmemiş olan Subaru’nun zihnindeyse düşünceler dönüp duruyordu.

 

Bu “Sınavda” “Shaula’nın” varlığı önemli değildi. Belki de kuleye ulaşmaya çalışanların kendilerine saldırdığı takdirde Shaula'yı yok etme şansı bile olabilirdi. Bir de Shaula’nın isminin bile bilinmeyebileceğini varsayarsa…

 

Subaru: “Shaula’nın Shaula olduğunu bilmeseydik ve işin içerisinde bir Shaula olduğunu varsaysaydık…”

 

Emilia & Anastasia: “――――”

 

Subaru: “Flugel’in başarılarının Shaula’nın olduğuna inanırdık. “Bilgenin” başarısı İlk “Kılıç Azizinin” ve “Kutsal Ejderhanın” yardımıyla Cadıyı mühürlemiş olmasıydı. Fakat “Kıskançlık Cadısı” asla “Kahraman” olarak adlandıramayacağımız biri ve tam anlamıyla yok edilmiş de değil.”

 

Yanlış bir hipotez olabileceği düşüncesiyle bu olasılığı burada sonlandırdı.

 

Belki de “Bilge” Flugel’in Shaula’ya bahşettiği ve Subaru’nun bilmediği bir başka kahramanlık masalı vardı. Fakat Beatrice ve Julius’un da böyle bir şey anımsamaması mantıklı olmazdı―― Subaru’nun zihninde kaçınılmaz bir olasılık dolanmıştı.

 

Subaru: “Shaula’nın Shaula olduğunu bilmeseydik ve işin içerisinde bir Shaula olduğunu varsaysaydık… işte bu.”

 

Sözlerini bir kez daha tekrar etti.

 

Bu, düşüncelerinde dönüp dolaşıp aynı noktaya geldiği, bir ilerleme kaydedemediği anlamına gelmiyordu. Tam tersiydi. Olasılıklardan birini elemiş, bir diğeri yüzeye çıkmıştı. Ve bunun anlamı da――

 

Subaru: “Beako! Bir saniye buraya gelsene!”

 

Zihninde beliren olasılıkla birlikte Subaru, kafasını kaldırarak Beatrice’i çağırdı.

 

Julius Shaula’nın anılarının kapağını açmak için elinden gelen her şeyi deniyordu. Yanındaki Beatrice ise Subaru’nun bir şeyler bulmayı başardığını anlatan sözlerini işiterek ayaklandı ve ona doğru koşturarak,

 

Beatrice: “O surat Betty’nin favori Subaru suratı, sanırım.”

 

Subaru: “Hepsinin favorin olması gerekmiyor muydu?”

 

Beatrice: “Bilhassa bu favorim, doğrusu.”

 

Beatrice en ufak bir utanç belirtisi olmadan böyle söylerken Subaru, yanında dikilen kıza doğru elini uzattı. Beatrice de o eli tutup yuvarlak, mavi gözlerini Subaru’ya dikti.

 

O gözler, “Ne yapmamı istiyorsun?” diyordu. Bu nedenle Subaru başını sallayarak,

 

Subaru: “Oldukça basit.  ――Murak’la birazcık yükseğe zıplamak istiyorum.”

 

Beatrice: “…..Bana “Pes ettim, tavanı kırıp oradan çıkalım” deme sakın, sanırım.”

 

Subaru: “Bu kadar şok olmasana. Tabii ki öyle demeyeceğim. Yalnızca Monolitlere yukarıdan bakmak istiyorum.”

 

Emilia: “Monolitlere yukarıdan bakmak…..”

 

Subaru’nun arkasındaki Emilia, kafasını Monolitlere çevirerek bu şekilde mırıldandı.

 

Subaru’nun bu istekle ne beklediğini bilemese de Beatrice’in onu daha fazla sorgulamaya niyeti yoktu. Böylece hafif bir iç çekişin ardından Subaru’nun elini iyice sıkı tutarak,

 

Beatrice: “Murak, doğrusu.”

 

Beatrice’in büyüsünü takiben solgun, mor ışık dalgaları Subaru’nun bedenini belli belirsiz şekilde sardı.

 

Murak, yerçekiminin etkilerini duraklatan ve insanı olduğundan çok daha çevik hale getiren bir büyüydü. Hafifçe sıçramak bile Subaru’nun bir metre kadar yükselebilmesi için yeterliydi ve zemine tüm gücüyle vuracak olursa…

 

Subaru: “Yükseliyoruuz!”

 

Subaru, hala Beatrice’in elini tutar halde uzun odanın tepesine dek sıçradı. 6 7 metre kadar yükselse de bedeni beklediği gibi tavana toslamadı.

 

Bu sonsuz beyaz genişlik, içerisinde tavan kavramı yokmuşçasına genişledi. Ve bu sayede Subaru, tüm odaya tepeden bakabilir hale geldi.

 

Subaru: “――Düşündüğüm gibiymiş.”

 

Beatrice: “Aradığın şeyi bulabildin mi, sanırım?”

 

Subaru: “Tabii ki. Buradan beteri yok.”

 

Subaru kaşlarını çattı ve kollarının içerisine kıvrılmış halde mırıltısını işiten Beatrice’in bakışlarını görerek başıyla onay verdi.

 

Ardından ikili yeniden yere iniş yaptı; bedenlerinin hafifliğinin sakince inmelerine de yardımı dokundu. Sorunsuzca yaptıkları iniş sonrası kucağında taşıdığı Beatrice’i yere bırakan Subaru,

 

Subaru: “Kahramanın adını biliyorum.”

 

Emilia: “Gerçekten mi!?”

 

Subaru, bu kanaatini düşüncelere dalıp havaya sıçradığı süreci tamamıyla izlemiş olan Emilia’ya iletti. Bu sözler karşısında Emilia şaşkın bir tepki verirken Anastasia’nın gözleri irileşti.

 

Bu konuşmayı işiten Julius ve diğerleri de konuşmanın büyüsüne kapılmış şekilde grubun kalanına yaklaştı.

 

Meili: “Onii-san çözdü~ mü?”

 

Subaru: “Evet, çözdüm. Şimdilik sapkın sınav sahibinin düşünce şekline ayak uydurdum diyelim.”

 

Shaula: “O sen oluyorsun Ustam! Tüylerimi diken diken ediyorsun! Ah, bunu nasıl da özlemişim!”

 

Meili’yi sırtında taşıyan Shaula başparmağını kaldırıp bu yanıtı verdikten sonra kafasını şevkle salladı. Bu manzaraya göz ucuyla bakan Julius da gözlerini Monolit grubu üzerinde gezdirerek,

 

Julius: “Şu anda senden şüphelenmek istemiyorum. Fakat yanıtı almayı nasıl başardığını söyler misin lütfen.”

 

Subaru: “Özel bir şey değil. Çözemediğiniz için kendinizi kötü hissetmenize gerek yok. Çünkü daha en başta bunu çözme şansı olanların sayısı çok az.”

 

Problem, bu açıdan olabildiğince alçakçaydı.

 

Bu mücadeleyi verecek kişiler Shaula engelinin üstesinden gelmeli ve problemin detaylarını anlamalıydı ki daha en baştan “Problemin yanıtını anlama ihtimali olanlar” olarak pek az kişiye indirgenmişlerdi.

 

Subaru: “Shaula’nın yok ettiği kahraman, onun adı Orion.”

 

Herkes: “Orion mu……?”

 

Subaru’nun sarf ettiği kelimeleri işiten grup, şaşkın bakışlarını Shaula’ya çevirdi. Fakat Shaula o bakışları üzerinde toplarken kafasını şevkle sallayarak, “Öyle birini tanımıyorum!” dedi.

 

Shaula: “Hayırhayırhayır, o kişi hakkında hiçbir fikrim yok. Ve bir saniye için onu öldürdüğümü varsaysak bile buraya bile gelemeyen birini kahraman olarak adlandırmak tam anlamıyla saçmalık. Yaaaani burada suçlanması gerekenin ben olduğumu sanmıyorum. Nasıl diye soracak olursanız, ehh, teoriden çıkarttığım argüman bu! Aaaaaacayip zekiyim ya!”

 

Subaru: “Görebildiğiniz üzere bu kadında zekadan eser yok. En başta unutmuş olabileceğinden şüphelenmiştim ama durum bu değil. Çünkü bu problemde bahsi geçen “Shaula”, bu kadın değil.”

 

Shaula: “Ama tek Shaula beniiimmm! Bu ismi Ustamdan aldım!”

 

Subaru: “Ustanın sana verdiği isim de bir başkasından geliyor.”

 

Parmağını protesto etmekte olan Shaula’nın burnunun ucuna bastırarak daha fazla yaklaşamadan önce kızı uzaklaştırdı. Sonra da orijinal Monolite doğru yürüyerek önünde dikildi.

 

Emilia: “Belki de bir kez daha… Shaula isminin kökenini bilen tek kişi Subaru’dur?”

 

Subaru: “Herkesin bilebileceği bir şey olduğunu sanmasam da tek bilen ben değilimdir.  ――Memleketimde “Shaula” isimli bir yıldız vardı. O ismin anlamı “İğne” idi ve ne tarz bir iğne olduğunu da belirtmem gerekirse cevabım “Akrep” iğnesi olacaktır.”

 

Shaula toplu saçlarına akrep kuyruğu demekte ısrarcıydı, peki bu bir nevi ipucu muydu yoksa Shaula’nın klasik aklı havadalığı mıydı? Hangisi olursa olsun Subaru’ya “Shaula” = “Akrep” = “İğne” anımsatmasını yapan birkaç şey vardı.

 

Subaru: “Efsanelere göre Kahraman Orion, kendini beğenmişliği yüzünden sıkıştırılması için gönderilen bir akrep tarafından sokularak ölmüş. Ölümünden sonraysa bir yıldıza dönüşmüş. Orion’u öldüren akrep de yaptığı şeyden ötürü bir yıldız olmuş ve söylenene göre Orion şu anda, gökyüzünde bile o akrebin korkusuyla yaşıyormuş…”

 

Beatrice: “Sen açıklayınca bu efsaneden de bayağı depresif bir hava aldım, doğrusu.”

 

Subaru: “Her neyse, yıldızların hayvan ve insan figürleriyle resmedildiği takımyıldızlarına sahip olduğunuzu düşünün. Onları bir yıldız kümesi şeklinde bile düşünebilirsiniz.  ――İşte Monolitlere yukarıdan bakıldığında karşılaşılan manzara bu.”

 

Beatrice’in büyüsü sayesinde neredeyse ağırlıksız hale gelen Subaru yukarı sıçramış ve Monolit grubuna oradan bakmıştı.

 

Bu beyaz dünyaya dağılmış olan siyah Monolitler―― Renkleri tersine dönmüş olsa da bu beyaz dünyada süzülen siyah yıldızlar kümesi, Subaru’nun aşina olduğu bir düzen teşkil ediyordu.

 

Orijinal olanla aşağı yukarı aynı ebatta sekiz Monolit bulunuyordu.

 

Ana yıldızların sayıları da dizilişleri de Orion takımyıldızının şekliyle uyuşuyordu.

 

Ve bunu son kısma, “En parlağına dokuna” bağladığında…

 

Subaru: “Orijinal Monolit tam ortada. Eh, tek yapacağım gözümü Alnilam’ın üzerinde tutmak ve eğer takımyıldızın şeklini takip etmeyi sürdürürsem… Orion’u takip etmeyi sürdürürsem…”

 

Emilia: “Evet?”

 

Subaru: “‘En parlak’ biraz kurnazca bir tabir. Açıkçası yıldızlar pek çok farklı şekilde parlarlar, bazıları mütemadiyen sabit düzeyde parlar, bazıları da ara sıra daha kuvvetli ışıldar. Bunu düşününce Orion’da en parlak unvanına uyum sağlayabilecek iki yıldız var…..”

 

Yukarıdan baktığında bu uyumu sağlayan iki yıldızın biri Orion’un sol omuz kısmına denk gelen “Betelgeuse” idi, diğeri ise sağ alt kısımdaki sol dize denk gelen “Rigel”.

 

“Rigel” daima sabit bir parlaklıktayken “Betelgeuse” bazen Rigel’den daha kuvvetli parlayan değişken bir yıldızdı.

 

İkisini de seçerek problemi çözmek pek hoş olmayacaktı ama…

 

Subaru: “Sanrım seçimim “Rigel” olacak.”

 

“Betelgeuse’e” benzer bir isme dair kötü hatıraları vardı.

 

Subaru: “――――”

 

Kesin kararını veren Subaru, Orion’un sol dizindeki “Rigel” Monolitine dokundu.

 

Tek yanıt bu olmak zorunda değildi. Fakat büyük ihtimalle doğru yanıttı.

 

Ve aynı zamanda Subaru, bu “Sınavların” arkasındaki kişinin kötülüğünü göz önüne alınca İkinci ve Birinci Katlarda kendilerini bekleyen engellerin zorluğunu ve ne derece engebeli olacaklarını fark ederek kendisini hazırlamıştı.

 

Subaru: “――――”

 

O anda beyaz oda göz kamaştırıcı ışıklarla kaplandı.

 

Hem ses hem de görüntü geride kaldı, her şey yok oldu ve nihayet――

 

Subaru: “……Voaaa.”

 

Işıkların sönüşüyle Subaru ile diğerleri kendilerini taştan bir odanın ortasında――sayısız kitaplık rafıyla çevrelenmiş bir halde buldu.

 

#Hem Shaula’yı atlatıp hem de ‘yıldız kümelerinin’ detaylarını bilerek bu sınavın üstesinden gelebilecek başka kim olabilirdi merak ediyorum doğrusu. Diğer katları bilemem ama bu kattaki sınav Subaru gelip geçiversin diye yapılmış adeta. Öyle ya da böyle ilk sınav tamamlandı. Şimdi bu raflarda işe yarar bir şey bulacak mıyız ve diğer sınavlar nasıl olacak soruları var. Cevaplar için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr