Cilt 5 Bölüm 36 [ Sevginin Başlangıcı ve Neticesi ]

avatar
4370 6

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 36 [ Sevginin Başlangıcı ve Neticesi ]


Çevirmen : Clumsy



Hemen arkada devasa sineklerle dolu bir oda duruyordu.

 

Subaru ve Crusch siyah ejderhayı mağlup etmişti ve ejderha şu anda dışarıdaki zeminde hareketsizce yatıyordu. Ama buna rağmen Subaru’nun önünde ayağıyla Crusch’a basıp durarak kahkahalar atan bir kız bulunuyordu.

 

Uğursuz bir kahkaha, alaylı bir ses tonu. Önlerindeki kişinin Şehvet, yani Capella Emerada Lugnica olduğuna hiç şüphe yoktu.

 

— Subaru’nun tüm bedeni karıncalanmaya başlamıştı.

 

Subaru: “Ne, bu da ne…?”

 

Capella: “Gerçekten bunu düşünmek için zamana mı ihtiyacın var? Senin gibi rezil biri böyle şeyler için endişelenmemeli — yapabileceğin en iyi şey, önündeki gerçekliğin farkına varmak. Korkudan titreyen güzel bir kız gördün! Ama o kız aslında bir Cadı Tarikatı başpiskoposuydu~!”

 

Subaru zihnini zorlarken Capella dans ediyor, Subaru’ya alaylı bir şekilde dil çıkartıyordu. Ardı arkası kesilmeyen saldırıları yüzünden Crusch’ın gözleri kapanmıştı.

 

Capella: “Bu durumu hiç tuhaf bulmadın mı? Burada, Belediyede, neden bir çocuk et olsun ki? Ama ilk tepkin şüphesiz ki ‘Ah, bu çocuğun başı belada, onu kurtarmam lazım’ oldu… Ne kadar da hayal kırıklığına uğratıcı, aptalca bir düşünce şekli!”

 

Subaru: “Ka-kapa artık çeneni. Söylemek istediğim bir sürü şey var ama önce şu lanet olasıca ayağını kaldır.”

 

Capella: “Hmm? Güzel bacaklarımın cazibesine kapılıp şimdiden damlatmaya mı başladın~? Yoksa ayağımı yalayan bu dişi domuzu mu düşünüyorsun? Sahiden de hoş bir vücudu var~. Şu anda verdiğin mücadele yüzünden kendini tutamıyorsun, değil mi? Gahahahaha!”

 

Subaru: “——! Tam bir kaltaksın! Piç, biz senin ayaklar altına alacağın yaratıklar değiliz!”

 

Capella kendinden geçmiş bir ifadeyle Crusch’ı çiğnedikçe çiğniyordu. Onun bu acımasız eylemleri ve alaycılığıysa Subaru’nun damarlarının öfkeden kaynamasına yol açıyordu.

 

Alt bedenini harekete hazır şekilde germişti. Subaru’yu kışkırtan Capella da bir saldırıyı karşılamaya hazır görünüyordu. Fakat Subaru, öyle körü körüne saldıracak kadar aptal değildi.

 

Crusch, hafızasını yitirmiş olsa da korkutucu bir savaşçıydı.

 

Kuvveti Wilhelm tarafından da onaylanmıştı. Ama buna rağmen gözden kaybolduğu birkaç saniye içerisinde hiçbir direnç gösteremeden Şehvete yenik düşmüştü.

 

Yani Şehvetin gücünün Subaru’nunkinin fazlasıyla ötesinde olduğuna şüphe yoktu.

 

Subaru’nun bu sorunu dövüşsüz çözmesi gerekliydi.

 

Subaru: “——”

 

Hayatı tehlikede olan Crusch’ın bir an önce toparlanıp Julius ve diğerlerinin yanına götürülmesi lazımdı.

 

Bir kaçış düzenleyip bu süreçteki görevlerini bir kenara atma işi Subaru’ya kalmıştı. Yayını durdurmayı başaramayacak olsalar da görevleri, canlarından olmalarına değmezdi.

 

Ayrıca kurtarmaları gereken kişileri de hiç değilse bu katta bulamamışlardı.

 

Subaru’nun varabildiği tek sonuç, ellerindeki gücün şehri gizlice geri almaya yeterli olmadığıydı.

 

Dolayısıyla tereddüt edemezdi.

 

Capella: “Ha?”

 

Subaru: “Haa!”

 

Subaru’nun ani hareketi karşısında hafiften şaşıran Capella bir nefes vermişti.

 

Subaru’nun kırbacının hedefiyse Capella değil, yan duvardaki bir raftı. İki kolla kucaklanabilecek büyüklükte bir metal büst bulmuş ve onu kırbacıyla sarıp bileğini ustaca çevirerek Capella’ya fırlatmıştı.

 

Artık yüksek hızlı bir metal tufanı olmuştu.

 

Yani artık duvarda bir çatlak yaratabilecek güçte bir silaha sahipti. Şehvet, silahı engellemek için de ondan kaçınmak için de ayağını Crusch’ın üzerinden çekmek zorunda kalacaktı.

 

Subaru da bunu fırsat bilerek onu kurtaracaktı.

 

Subaru: “Al bakalım!”

 

Capella: “Alacağım~. ”

 

Subaru: “Ha?”

 

Ancak Capella, Subaru’nun delice çığlığının aksine gayet rahat bir şekilde yanıt vermişti.

 

Sert bir nesnenin et ve kemikle bulaşma sesine Capella’nın neredeyse tamamen yarılan alnından fışkıran kanlar eşlik etmekteydi. Kafatasının içerisi görünebilir hale gelmiş, paramparça olan yanakları kanlarla lekelenmişti.

 

Subaru’nun gönlü, bir zamanlar tatlı olan suratın bu haline daha fazla bakmaya elvermiyordu.

 

Sol gözünün yarısı gitmiş, ışığı sönmüştü. Bu beklenmedik durum Subaru’nun zihninin anlık olarak boşalmasına yol açmıştı.

 

Düşmanının dikkatini dağıtma niyetiyle yaptığı eylemin sonunda gafil avlanan kendisi olmuştu— ve bir başpiskoposun bu fırsatı boş geçmeyeceği kesindi.

 

Capella: “Beni avcunda oynatabileceğini düşünmen ne kadar da tatlı! Bu tarz çaresizce bir aptallık~ senin için sorun olmuyor mu? Gahahahaha!”

 

Capella’nın alayları Subaru’nun donuk düşüncelerine sızmıştı.

 

Yüzünün kaskatı haldeki Subaru’ya çevrilişinden bir an sonra da Subaru, siyah bir kasırga tarafından vurularak ansızın uçuruldu.

 

Subaru: “Gah!”

 

Sağlam bir gücün sonucunda sağ yarısı ağır bir darbe alan Subaru önce masaya devrilmiş, sonra da yere yuvarlanmıştı. Tüm bedeni titriyordu. Ardından sersemlemiş bir şekilde, duvardan güç alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Bu sırada gördüğü şey,

 

Capella: “Sorun nedir? Güzelliğim seni hareket dahi edemeyeceğin kadar mı sersemletti?”

 

Subaru: “…a, az önce ne oldu?”

 

Capella: “İlla sorman mı lazım? Bir kerecik~ gözlerini kullansana~!”

 

Capella mutlu mesut bir şekilde bedenini sallıyor, Subaru ise acı dolu bir çığlık bile atamıyordu.

 

Çünkü gördüğü şey, az önce kendisine yapılan saldırının ufak tefek kızın arkasından uzanan ejderha kuyruğundan gelmiş olduğuydu. Bu kaygı verici görünüm, Subaru’nun bilincine kazınmıştı.

 

Subaru: “Yoksa sen… bir ejderha mısın?”

 

Capella: “Tabii ya~ umutsuz beynin bu darbeden sonra bile gerçeği idrak edemiyor! Bu kibar kadın sana özellikle tüyolarda bulunsa bile hayal edemiyorsun, seni kokuşmuş biçare et.”

 

Subaru: “——!”

 

Subaru’nun fizyolojisini çözmeye çalıştığı Capella kuyruğunu yavaşça sallıyordu. Uzun kuyruğu hiddetle savrulur ve zemin çatırdarken Subaru kendisini ucu ucuna yana atabilmişti. Ama…

 

Capella: “Rahatlaman çok naifçe değil mi?”

 

Subaru: “Aah!?”

 

Subaru tam ayağa kalkmaya hazırlanırken kızın kocaman sol bileğinden gelen darbeyi yemişti. Bu darbenin etkisiyle sekerken de kendisini bekleyen ejderha kuyruğundan yeni bir darbe aldı. Ve tavanla şiddetli çarpışmasının ardından tüylü bir kanat tarafından kesilerek nihayet yerle buluştu.  

 

Darbenin etkisiyle yerde yuvarlanırken şiddetli öksürükleri yükseliyor, boğuştuğu dehşetin gerçek yüzüne tanık oluyordu.

 

Az önce yalnızca siyah bir kuyruk varken şimdi üzeri hayvan tüyleriyle kaplı bir yumrukla örtülmüştü. Sonra o siyah kuyruk geri gelmiş ve nihayet keskin tüylerinin Subaru’nun bedenini kesebileceği uzunlukta bir çift kuş kanadı görünmüştü. —Ve tüm bunlar o genç kız formunda gerçekleşmişti.

 

Capella: “Artık yanıtı bulmana~ az kalmış olmalı, değil mi?”

 

Uzaylı. Subaru’nun aklına gelen tek kelime buydu.

 

Bir ejderha kuyruğu, bir yaratık kolu, bir çift devasa kuş kanadı ve hepsi de bir insan bedeninde.

 

Bunu tarif etmek için daha uygun bir kelime düşünemiyordu. Var olmaması gereken bu yaratığın sözsüz tasviri, fiziki bir tiksinti hissi olabilirdi.

 

Sahiden de önündeki yaratığa duyabildiği tek his tiksintiydi.

 

Subaru: “Çeşitlilik, dönüşüm…”

 

Capella: “Ben Şehvet Günahı Başpiskoposu, Capella Emerada Lugnica. Bu dünyadaki tüm sevgi ve saygı yalnızca benim tarafımdan tekelleştiriliyor. Biri beni severse, arzusu ne kadar anormal olursa olsun karşılık veririm. Kısaca ben, bu dünyadaki her türlü erdemin ve güzelliğin nihai simgesiyim. Tercihlerine hangi kız uyuyorsa o olabilirim. Hey~ işine saygılı bir kızım, değil mi? Kahahahaha!”

 

Sebepsiz yere saçmalamakta olan Capella yüzünü Subaru’ya dönmüş ve özgürce form değiştirmeye başlamıştı.

 

İlk önce anormal şeklinden sıyrılarak ufak bir kıza dönmüş, hemen ardından da uzuvları hızlıca yetişkin bir kadın ebatlarına ulaşmıştı. Subaru’nun bunu fark ettiği saniyede basit bir köylü kızına ve bir an sonrasında da müstehcen gülümsemeli bir genç kıza dönüşmüştü.

 

Capella: “Ee, şimdi hoşuna gidiyor muyum?”

 

Subaru: “——”

 

Nutku tutulmuştu. Hiçbir şey söyleyemiyordu. Tek bakışta bunun olabilecek en kötü durum olduğunun farkına varmıştı.

 

Bu kız, insani değerleri ihlal ediyordu. Yeteneği bu bağlamda belirginleşmişti. Şehvetin gücü, dünyadaki sevilen tek şey olabilmek adına kıymetli değerleri çiğnemek, ihlal etmekti.

 

Ve Subaru, kızın suratına az önce açılmış olan yaranın ardında hiçbir iz bırakmadan iyileşmiş olduğunu da fark etmişti. Korkunç iyileşme kabiliyeti— ya da daha doğrusu dönüşüm kabiliyeti, eski yaralarını çoktan onarmıştı.

 

Böylece ejderhanın nasıl kıza dönüştüğü gizemini de nihayet çözmüştü. Aslında onun da Petelgeuse gibi başkalarının bedenlerini kullanabildiğini düşünmüştü ama durum böyle değilse…

 

Subaru: “——ne?”

 

Durum böyle değilse, az önceki ejderhanın ve yayın odasını dolduran sineklerin başına ne gelmişti?

 

Capella: “Sonunda anladın mı?”

 

Subaru: “Dur… dur, dur, dur, dur, dur, dur bir saniye.”

 

Capella’nın ifadesi, Subaru’nun düşüncelerini okurmuşçasına değişmiş ve alaycı kahkahası yükselmişti.

 

Şimdiye uzun saçlı bir kıza dönüşmüş, kahkaha sesi bile görünümüyle birlikte değişmişti.

 

Kiminle konuştuğundan bile emin olamayan Subaru, kafasını sallıyordu. Bu olamazdı, imkansızdı, asla gerçek olamazdı.

 

Ancak eğer haklıysa, şu ana kadarki her şey açıklanırdı. Capella’nın Şehveti bedeninin değişip dönüşmesine müsaade ediyordu.

 

Ve bu kabiliyeti kendi fiziki bedeni dışındaki nesneler üzerinde de etkiliyse…  

 

Capella: “Su dolu beynin nihayet o mide bulandırıcı sineklerin kimliğini idrak edebildi mi~?”

 

Subaru: “Onlar… onlar…”

 

Capella: “Hmm~ hmm~ hadi acele et, yanıtını ver de duyayım. Gahahahahaha!”

 

Capella eliyle ağzını kapatıp kuvvetli bir kahkaha patlatmıştı.

 

Bu tavrından iliklerine dek nefret eden Subaru ise titrek bir sesle,

 

Subaru: “—Onlar… onlar bu binadaki insanlar, hepsini dönüştürmüşsün.”

 

Capella: “Doğru~ ama bayağı yavaş olduğun için sana ödül yok~. Benden takdir almayacaksın. Ah, amaçsız pislik, neden varsın ki bu dünyada? Her neyse, ben çözülemez biriyim sonuçta~”

 

Subaru: “Bunlar benim cümlelerim!”

 

Capella bu acımasızlık konusunda kendisini azıcık olsun suçlu hissediyor gibi görünmüyordu.

 

Onca insanı o karanlık odaya tıktığı gerçeğinden bahsetmeye gerek dahi yoktu. Uçmalarına müsaade etmeyen kanatlarını çaresizce çırpıp kuvvetli bir vızıltı doğuran o kişiler az önce kırmızı gözlerini Subaru’ya dikmişti.

 

—Ondan yardım istiyor olmalıydılar.

 

Subaru: “Senin kafanda bir sorun var! Neden… nasıl böyle bir şey yapabilirsin! Bunu neden yapasın ki? O insanları sineğe dönüştürdün… ama neden!?”

 

Capella: “Korkunç, değil mi?”

 

Subaru: “Sapkınlıktan da öte! Sen… sen, sen…”

 

Capella: “Belki de yalnızca elimde olmadan mide bulandırıcı yaratıklar yaratıyorumdur~?”

 

Subaru bir kez daha verecek bir yanıt bulamıyordu.

 

Ağır nefesler ve sıkılı dişlerle, yoğun bir nefret dolu, hiddetli gözlerini onu bu şekilde öldürmeye çalışırmışçasına Şehvete dikmişti.

 

Şehvet, insanların hayatlarıyla oynayabiliyor, onları sineklere bile dönüştürebiliyordu. Bu gaddarlık, cinayetten bile kötüydü.

 

Subaru bu birkaç saatlik süre zarfında daha önce hiç görmediği dört başpiskoposa ardı ardına rastlamıştı.

 

Öfkeli Sirius, başkalarının duygularını manipüle eden ve bencilce bir sevgiye hasret duyan deli bir kadındı.

 

Açgözlü Regulus, kendi değerlerini zorla ve kendini beğenmişlikle başkalarına dayatan biriydi.

 

Obur Alphard, insanların hatıralarını ve varlıklarını çalıyordu, insanlık için cezasız kalabilen bir zehirdi.

 

Ve Şehvetli Capella, insani bir kimlikten ve haysiyetten sıyrılmış bir canavardı. Hepsi de delilik suçu taşıyan, umutsuz varlıklardı.

 

Capella: “——”

 

Öfkeli Subaru’nun aksine Capella, sıkkın bir sessizliğe gömülmüştü. Bir saniye sonraysa alaylı bir ses tonu takındı.

 

Ve köpüren Subaru’nun karşısında,

 

Capella: “—Sahiden de can sıkıcı ve mide bulandırıcı.”

 

Subaru’nun öfkesiyle yüzleşen Capella daha hoş bir gülümseme sunmuş ve ellerini çırparak sineklerle dolu odayı işaret etmişti.

 

Capella: “Kocaman sineklerle dolu bir odaya bakınca korkunç bir fiziksel tiksinti hissine kapılıyorsun, değil mi? Ve tabii ki o çirkin yaratıklara bakan herkes, elinde olmadan kaçma isteği duyuyor.”

 

Subaru: “Ne… bununla nereye…”

 

Capella: “Her kim olursa olsun, bu çirkinliğin karşısında herkesin midesi bulanır. Ve ben de sineğe dönüşen o pisliklere bakmaya katlanamıyorum. Onları hiç kimsenin sevmediği su götürmez bir gerçek.”

 

Subaru: “Ne demeye çalışıyorsun?”

 

Capella: “Ne var ki insanlar, sevmeden veya sevilmeden yaşamayan canlılar. Ancak sevdikleri birer yaratığa dönüştüğünde bunu ne kadar isteseler de onları sevemiyorlar. Bu durumda sevgilerini başkalarına yönlendirmek zorunda kalıyorlar. Ne kadar çekinseler de pis bir şeyi sevemiyorlar.”

 

Subaru’nun zihni boşalmıştı.

 

Şehvet, kafasını hafiften eğmiş şekilde bu korkunç sözleri sarf ediyordu.

 

Onun el çırpış seslerini dinleyen Subaru, oradan kaçma arzusuna yenik düşmek üzereydi.

 

Şimdi, hemen o anda, bir saniye daha tereddüt etmeden bu yaratığın olmadığı bir yere gidip gözden kaybolmak istiyordu.

 

Bedeni o gözlerin kendisinin üzerinde olmasını istemiyor, kulakları onun sesini işitmek istemiyor, zihni onun varlığını anımsamak istemiyor, her anlamda fiziki bir tiksinti duyuyordu.

 

Karşısındaki kişi tiksintinin şekil bulmuş hali değil miydi?

 

İçtenlikle karşısında duramadığı bir şey değil miydi, dehşetin tanımı değil miydi?

 

Capella: “Kibarlığım ve merhametimle gerçekten de mükemmel bir kadınım. Dünyadaki tüm sevgi ve saygıyı tekelleştirme kararı aldığım için görevimi aksatamam. Daha güzel sevilmek için gayret edecek ve zevkinize uygun şekilde değişeceğim. İlginizi çekebilmek için benim dışında ilgilendiğiniz her şeyi elinizden alacağım. Birini sevmenizde sorun yok ama en sonunda seçtiğiniz kişi ben olacağım. Bunun gerçekleşmesi için uğraşacağım. Cazibemi daha iyi daha iyi daha çok daha çok geliştireceğim geliştireceğim geliştireceğim geliştireceğim! Ve benim dışımdaki etlerin cazibesini azaltacağım azaltacağım azaltacağım azaltacağım azaltacağım azaltacağım! Her kim olursa olsun herkes bu dünyanın en güzel ve en cazibeli kişisi olan bana gönlünü kaptıracak!”

 

Subaru: “… artık, öldür gitsin beni!”

 

Capella: “Neden? Ben bir hayırseverim, nasıl seni öldürecek kadar gaddarlaşabilirim? Değersiz bir çöp parçası olsan bile beni sevme şansın varsa, ufacık, minicik bir şans bile varsa~, beni övecekleri takdirde herkesin bir saniye de olsa daha fazla yaşamasına izin veririm! Yalnızca bunu yapamayacak olanlar öldürülür! Capella-sama her şeyden öte takdire şayan, övülmeye layık bir kadın!”

 

Subaru: “—”

 

Subaru: “——”

 

Subaru: “————”

 

Subaru: “Şimdi anlıyorum.”

 

Capella: “Öyle mi? Ehh, madem anladın, çabucak Capella-sama’ya takdirini sun. Capella-sama’nın sevgisiyle eri ve favori et parçası ol…”

 

Subaru: “Cehenneme git.”

 

Düşünemiyordu. Ama düşünmesine gerek de yoktu.

 

Karşısındaki düşman sahiden de olabilecek en hain düşmandı. Bu bilgi dışında herhangi bir bilgi bütünüyle gereksizdi.

 

Subaru’nun kırbacı bir anda ileri atılmıştı. Suratı ansızın saldırıya uğrayan canavar geri sıçrarken pis ayakları Crusch’ın üzerinden kalkmış ve bunu fırsat bilen Subaru hızla harekete geçerek Crusch’ı yakalamıştı.

 

Capella: “Tanık ol— o et parçasını istediğin için sıvıların akmayı kesmeyecek. Az önce inkâr etmemiş miydin? Bir sürü güzel söz söylememiş miydin~? Güzel şeylerden hoşlanmıyor musun? Tatlı şeylerden hoşlanmıyor musun? Yumuşak ve konforlu şeylerden hoşlanmıyor musun?”

 

Subaru: “——!”

 

Subaru’yu kovalayan Capella kollarını iki yana açarak bileğini ona doğru uzatmıştı.

 

Bu esnada bir eli bir yılan başına, diğeriyse bir aslan başına dönüşmüştü— bu çarpık başlar Subaru’yu takip ediyor, görünen dişleri eşliğinde kovalamaca sürüyordu.

 

Subaru, sağ ayağının yeniden kanamaya başlamasına rağmen herhangi bir acı duymuyordu. Kollarındaki ağırlığı ve sıcaklığı hissederek taşımakta olduğu kadını korumak için elinden gelen tüm çabayı sarf ediyor, kaçınabilmek için atletik kabiliyetini sonuna dek kullanıyordu.  

 

Capella: “O pisliği o kadar mı önemsiyorsun? O zaman kısa ömrünün geri kalanında ona sımsıkı tutun ve gitmesine izin verme! O kışkırtıcı gözler! O tatlı dudaklar! O tatlı et et et! Tahrik edici olduğu için ona çaresizce tutunuyorsun, onu bırakamıyorsun, değil mi? Geber! Geber! Git geber! Git ve hemen geber!”

 

Subaru: “Saçmalamayı kes, piç! Ben öyle biri değilim!”

 

Capella: “Sessiz ol! Pislikler yalnızca itaatkar bir şekilde yerinde kalmalı ve çöp kokusu yaymalı! Dişi domuzlarsa yalnızca itaatkar bir şekilde yerinde kalmalı ve hayvan kokusu yaymalı! Bunu hiç düşünmedin mi? Gerçekten bir saniye için bile düşünmediğini dürüstçe söyleyebilir misin? O bir saniye bu tarz bir müstehcen ilişki yaratmaz mı? Fark ne ki? Fark ne? Bana farkın ne olduğunu söyle!”

 

Yılanlar ve aslanlar Capella’nın heyecanını temsil edercesine kıvranıyor, odanın içerisinde ahlaksızca dönüp duruyordu.

 

Ahşap bir masayı çiğneyen dişlerin sesi masanın bacaklarını uçuruyor, bedenini paramparça ediyordu. Aynı güç Subaru’yu da takip ediyor, ona ulaşabilmeyi deniyordu.

 

Bu yıkıcı fırtınanın merkezinde kalan Subaru, acı dolu bir çığlık eşliğinde Crusch’ın bedenini koruyor, ardı arkası kesilmeyen saldırılardan çaresizce kaçınıyordu. Capella ise odanın çıkışında duruyordu. Yani Subaru kaçma fırsatını kullanmak istese bile Capella’nın bedeni o noktada büyüyor, küçülüyor, bir kadın, bir genç kız ve bir çocuk arasında yasaklı görünen bir anomaliyle değişip duruyordu.

 

Capella: “Saçlarını okşamak istemiyor musun? Dudaklarına dokunmak istemiyor musun? Bedenini kucaklamak istemiyor musun? Bu ucuz düşünceler daima sevgi kalkanıyla, güzel sözlerle haklı çıkartılıyor! Sevgi güzeldir, bu yalnızca kendini haklı çıkartma gerekçesi değil mi? Ve sen de arzularını örtbas etmek için güzel sözlerini kullanmıyor musun?!”

 

Subaru: “——sen!”

 

Capella: “Şehvetini dolandırmadan kabul et! Sevginin ardında gizlemeye çalışma! Yoksa söylemeyi ret mi ediyorsun? Çoktan reddetmeye karar verdin mi bile? —Ona olan sevgim en derinlerindeki hislerden kaynaklı! Asaleti, şefkati, merhameti, ılımlılığı, gök mavisi gözleri. Başkaları için yaşamaya razı, adaletsizliğin karşısında duracak güce sahip, savunmasızlığını yalnızca bana sergiliyor ve onu yalnız bırakmak istemiyorum. Güven verici sesi, sevgi dolu bakışları, huysuzluğumu alıp götüren gözleri, adımı kibarca seslenen dudakları, kollarımı tutuşundaki sıcaklık, birbirimize dokunduğumuzda yükselen kalp atışlarım, rüzgârda savrulan güzel saçları. Bizi kader bir araya getirdiği için, beni yalnızca onun kabul edeceğine inandığım için, her mutsuzluğumda yanımda olduğu için, bana bir sürü önemli şey öğrettiği için, tüm tüm tüm anlarımızda birlikte olduğumuz için ilelebet onunla aynı şeyleri hissetmek, aynı şeyleri görmek istiyorum. Çünkü asla unutmayacağıma, yalnızca onu tanıyacağıma, yalnızca onun yanında kendim olabileceğime söz verdim. Çünkü oldum olası çok yalnızdım ve hep beni anlayacak birinin olmasını istedim. Bana bir insanı diğerini sevmeye yönlendirenin o kişi hakkındaki ilk düşüncesi olduğunu söylemiştin. Gözyaşlarımın akışını sonlandıran, uçsuz bucaksız bir insan denizinin arasından çıkıp beni bulan, düştüğümde bana sımsıkı sarılan, naiflik ettiğim ilk seferde beni azarlayan, bana aleni gerçeği anlatan, daha önce bilmediğim bir sürü şey öğreten, görmediğim bir sürü şey gösteren, elimi tutan, kafesimden çıkaran sendin. Beni her zaman destekledin, her koşulda anladın. Biz birbirimiz için yaratılmışız, sensiz yaşayamam, sen benim her şeyimsin. Beni seviyorsun çünkü ben de seni seviyorum, çünkü göğsün sıcacık, çünkü senin yanında dünyanın tüm renkleri bir başka ışıldıyor. Senin yokluğunda mutluluğu tadamam, sensiz yaşayamam. Yalanlarla dolu bu dünyadaki tek gerçek bu.”

 

Capella kaskatı bir ifadeyle, hepsi birer küfürmüşçesine bu cümleleri sıralamıştı.

 

Bu uzun, dokunaklı itiraf esnasında suratı güzellik, hayranlık ve müstehcenlikle iç içeydi. Ve daha karmaşık, daha tuhaf bir ifadeyle,

 

Capella: “—Bunların hepsi, hepsi tatlı, boş laflardan ibaret!”

 

Subaru: “——”

 

Capella: “Hepsi de yalnızca başkalarının gönlünü almak için kullanılan kelimelerken onları ortadan kaldırmanın ne zararı var ki? İçtenlikleri var mı? Karakterleri var mı? Yalnızca mide bulandırıcı saçmalıklar, amma can sıkıcı! Rol! Hepsi rolden ibaret! İşin doğrusu yalnızca bir et parçasının görünümünden etkileniyorsunuz! Bu sevgi dolu sözleri sarf ettiğiniz, sevgi dolu dokunuşlar ve yatak sohbetleri paylaştığınız kişiler bir sineğe dönüşünce ne olur acaba! Onları yine sevebilir misiniz? Onlardan korkmaz mısınız? Tiksinmez misiniz? Hayır! Her gözeneğinizden dökülen tiksintiden başka bir şey hissetmezsiniz! Değil mi? Az önce söylediklerini bir düşün bakalım!”

 

Delice bir sözlü taciz, bir mağduriyet, kıskançlık, nefret, öz takıntı yanılsaması.

 

Odaya tükürükler saçan Capella, histerik bir şekilde ortalığı dağıtırken kontrolü kaybetmişti.

 

Yılanın tıslayışı, aslanın kükreyişi, Capella’nın çığlıkları… Subaru onları daha fazla dinlemeye katlanamıyordu.

 

Sesler bir fırtınaya dönüşmüş, oda yıkılmaya başlamıştı. Subaru ne yaparsa yapsın dumanın ötesindeki hiçbir şeyi göremiyordu.

 

Ayağı nasıldı? Hala kullanabiliyor muydu, aynı şekilde yaralı veya kopuk muydu? Emin olduğu tek şey kollarındaki kadının kalp atışlarıydı ki bu da Subaru’ya kararlılık aşılamayı sürdürüyordu.

 

Ama böylesi bir mücadele bile burada sona ermeye mahkumdu.

 

Capella: “Hey, et. Seni görebiliyorum!”

 

Subaru: “—Ha?”

 

Bir aslan kafası yılanı aşarak ansızın hücuma geçmişti.

 

Ardından Subaru’nun sağ ayağı keskin dişler tarafından ısırıldı ve koca bir parçanın koparılışıyla şiddetli bir kan akışı başladı.

 

Bu yara şimdiden Ferris’in baş edebileceği limitin ötesine geçmişti ve sağ ayağını kaybetmenin acısıyla boğuşan Subaru’nun zihni çalkalanıyordu. Buna katlanamayan boğazından şiddetli bir ıstırap çığlığı yükselmekteydi.

 

Tabii ki bedenini daha fazla destekleyemeyecekti.

 

Yıkılıp kalırken Crusch da kollarından yere yuvarlanmıştı. Ve Subaru’nun kanı taşkın yapmaya başlamıştı. Abartı değildi. Koca bir kan kovası bir anda tersine döndürülmüş gibiydi. Ömrünün hızla tükenmekte olduğu belliydi.

 

Capella: “Ah, ne baş ağrısı ama. Görünen o ki heyecanlanmamak elimde değil— ne kadar da kabayım. Kahahahaha!”

 

Subaru: “——”

 

Yerdeki pozisyonunu koruyan Subaru, kasılan ellerinden birini yarasının üzerine götürmüştü.

 

Avcu yaratı kapatıyor olsa da kanamanın ivmesi azalmamış, hatta Subaru’nun bedeninde yeni bir hissiyat yükselmeye başlamıştı.

 

Yakında her şey sona erecekti. Ölümün bu tanıdık hissiyatı yavaşça Subaru’yu kucaklıyordu.

 

Yalnızca birkaç kısa saat içerisinde iki kez sağ ayağını yitirmenin acısını duymuştu.

 

Yüzü solgunluğun ötesine geçip tamamen sararırken nefes alıp verişi hızlanmış, gözleri kanlanmıştı.

 

Capella: “Oh aman aman, ölecek misin yoksa~? Başkaları adına hisler besleyen şefkatli benliğim için bu et parçasının içerisinde bulunduğu ıstırabı izlemek bilhassa moral bozucu.”

 

Subaru: “…ah… ah…”

 

Capella: “Korumakta olduğun et parçası da yakında ölecek. Kendime hobime birazcık vakit ayırma fırsatı tanımam ve… kanım karşısında yenik düşecek mi diye bakmaya karar vermem pek yazık oldu~.”

 

Capella yere çökmüş şekilde Subaru’nun ıstırapla çarpılmış suratına bakıyordu. Ardından gülümseyerek elini ayağındaki yaraya uzattı.

 

Capella: “Ne kadar çirkin bir et olacaksın acaba~?”

 

Subaru: “……”

 

Konuşmayı sürdüren Capella bu noktada bir elini bıçağa çevirerek Subaru’nun yarasını okşamakta olan diğer elini kesti. Ve kanı damla damla Subaru’ya akmaya başladı. Kırmızı ve siyah kaynaşıyor, kanlar birbirine nüfuz ediyor, son derece uygunsuz bir manzara doğuyordu.

 

Ve,

 

Subaru: “——!? Hah, ah ah ah ah ah!?”

 

Capella: “Capella-sama’nın kanı her yerde bulunan kanlardan farklıdır. Benimkine büyük bir lanet taşıyan bir ejderhanın kanı karışmış durumda~ acaba sen buna diğerinden biraz daha uzun süre dayanabilir misin?”

 

Capella mutlu mesut mırıldanıyor fakat Subaru herhangi bir şekilde yanıt veremiyordu.

 

Tüm varlığıyla yarı ölü hale gelmiş, acısı bile sarsak bir hal almıştı. Ölmesine bir saniye kalaysa yarasına ulaşan kan, bedenini hırpalayıp aşındırmıştı.

 

Bedenine farkındalığı olan yabancı bir beden girmiş gibi hissediyor, bölgesel bir acı tarafından harap edilen Natsuki Subaru’nunkinden çok daha yüksek bir korku duyuyor, onunla kaynaştığı sırada varlığını bütünüyle baştan yazmaya teşebbüs ediyor gibi görünüyordu.

 

Anlayamıyordu, ölümün merhametini tatmasına bile müsaade yoktu.

 

Ve bir de Crusch’la kıyaslanmıştı?! Canavar öyle söylemişti. Yani o da aynı acıyı çekiyordu. Bu acıyı çekmek zorunda kalacağına ölse daha iyiydi! Bırak ölelim! Bırak ölelim! Bırak öleyim! Bırak öleyim! Bırak öleyim!

 

Capella:“Gahahahaha! Ehh, öyleyse~ işgalcilerin icabına bakıldı. Şimdiyse vakit…”

 

Yere yığılıp kalan Subaru ve Crusch’a bakan Capella tatminkâr bir şekilde ayaklanmıştı.

 

Ardından ufak kız formuna geri döndü ve kuyruğu gözden kaybolurken yayın odasına yöneldi. Ama bir noktada kafasını çevirerek duraksadı.

 

Bakışları, sahte ejderhanın saldırıya uğrayışıyla yıkılan duvara kaymıştı.

 

Capella: “Aman, aman, fena değillermiş aslında~.”

 

Ve yalnızca kısacık bir süre önce binadan düşmüş olan siyah ejderha bir kez daha göklerdeki yerini aldı. Düşmanını görerek sağır edici bir kükreme koyuverdi, koca bir ağız dolusu siyah alev püskürttü.

 

— İşte böylece şehir siyah alevler tarafından kuşatıldı. 



#Diğer serinin premium hazırlığı yüzünden bu bölüm pazara sarktı ama salı günü yine bölüm gelecek merak etmeyin. Bir de sıradaki bölüm biraz uzun olduğu için ikiye böleceğim.
Bu bilgilendirmelerden sonra bölüm yorumuna gelelim. Şu başpiskoposlardan hangisi daha nefret edilesi gerçekten bilemiyorum, hepsi ayrı uğursuz, hepsi ayrı manyak. Gerçekten ilginç kafalar yaşayan insanlar...
Peki ayağı tekrar koparılan, kendisine Şehvetin kanı damlatılan, Crusch ile birlikte ölmek üzere olan Subaru'yu şehri alevler kuşatırken neler bekliyor olabilir? Döngünün sonuna geliyor muyuz yoksa her şeye rağmen devam mı? Bu soruların cevabı için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr