Cilt 5 Bölüm 23 [ Altüst Olan Durum ]

avatar
4919 6

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 23 [ Altüst Olan Durum ]


Çevirmen : Clumsy 

 

Beatrice: “Ee? Neler olduğunu anlat, doğrusu.”

 

Parktan ayrılan ve Emilia’nın görüş alanından çıktıklarında karar kılan Beatrice adımlarını yavaşlatmıştı. Fakat o yavaşlamış olsa da Subaru, kolunu kavramış şekilde onu ilerletmeyi sürdürüyordu.

 

Beatrice: “Subaru?”

 

Subaru: “Pardon. Etrafta kimse yokken konuşmalıyız. Adamakıllı tartışmak istediğim çok şey var ama yeterli vaktimiz yok. —Hatta elimizdeki süre 15 dakikadan az.”

 

Beatrice: “… Anlıyorum, sanırım. Öyleyse yürürken açıkla, doğrusu.”

 

Beatrice itaatkâr bir şekilde ilerlerken Subaru, gerginliğini saklamaya çalışarak suratını çevirmişti.

 

Anlayışlı bir partnerin varlığı kalbini yatıştırıyor ve bildiklerini Beatrice’e aktarabilmek için zihninde yüzen düşünceleri dikkatlice toparlıyordu.

 

Subaru: “Cadı tarikatı ilerlemekte olduğumuz meydana saldıracak ve bizim, onların yapacakları kötülüğü durdurmamız gerekiyor.”

 

Beatrice: “Cadı Tarikatı… hk”

 

Beatrice’ın nefesi kesilmiş ve Subaru’yu devam etmeye teşvik etmişti.

 

Bu sırada Subaru’nun canını sıkan şey, Ölümden Dönüş yoluyla elde ettiği bilgileri aktarma konusundaki kural ve cezalardı. Larkins’le güvenli bir şekilde konuşabilmiş olsa da Beatrice’le de aynı şeyi tekrarlayabileceği kesin değildi. Onu bağlayan gölgelerin şeytanının doğası bu şekildeydi.

 

Ölümden Dönüşüyle ilgili bilgi vermesini engelleyen handikap gereği bir şeyler anlatışının ardından cezası geliyordu.

 

Öyle olmasaydı sırrını öğrendiği vakit Emilia’nın kalbi paramparça olmazdı. Düşünebildiği tek açıklama buydu.

 

Bu yüzden Beatrice’e anlatacakları konusunda son derece dikkatli davranacaktı.

 

O şeytanın ellerinin Subaru’ya uzanışı korkunç olsa da katlanılmaz değildi. Fakat Emilia veya Beatrice’e uzandıkları takdirde suçluluk hissi onu mahveder, elini kolunu bağlardı.

 

Şeytan Subaru’ya bağışlayıcı davranıyor olabilirdi ancak başkalarına karşı merhameti yoktu.

 

Beatrice: “Her zamanki gibi bir şey söyleyemiyorsun, sanırım?”

 

Subaru: “…üzgünüm. Çok mantıksız davranıyor olmalıyım.”

 

Beatrice: “Sorun değil, doğrusu. Bir temeli olmasa da inanacağım, sanırım. Bu sözler Subaru’nun ağzından çıktı, o yüzden Betty onlara inanacak, doğrusu.”

 

Beatrice işe yaramaz Subaru’nun elini tutmuş ve avcundaki ılıklık Subaru’nun bir sonraki kelimelerini seçmesi için gerekli cesareti sağlamıştı.

 

Sirius, Öfke, hisleri bağlayıp beyin yıkayabiliyordu ve iletişimdeki zorluk da hesaba katılmalıydı; Beatrice’in tehlike algısı biraz değişikti.

 

Subaru: “Öncelikle Öfke olarak belirecek olan Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposu, o, şey… bir sapık.”

 

Beatrice: “Eğer verilmesi gereken bilgi buysa Betty Subaru’nun kötü şeyler düşündüğü fikrinde, sanırım.”

 

Subaru: “Her neyse, baş etmemiz gereken çok önemli bir şey var. Düşmanın kabiliyeti… hisleri kontrol etmek ya da insanlar arasında duyu paylaşımı yapmak mı desem?”

 

Beatrice: “His kontrolü ve duyu paylaşımı mı?”

 

Beatrice’in kafası kalkmıştı.

 

Bu durumu tamamıyla gözünde canlandıramıyordu. Tabii ki Subaru da o gücün etkisini tam olarak anlayabilmiş değildi.

 

Subaru: “Açıklamak biraz zor… eğer Öfkenin neşesi yerindeyse ben de ne kadar öfkeli olursam olayım kendimi neşeli hissediyorum.”

 

Beatrice: “… Bunun nasıl bir tehdit olduğunu gerçekten algılayamıyorum, doğrusu.”

 

Subaru: “Tehdidi algılamak mümkün olmuyor. Durum ne kadar tehlikeli olursa olsun korkmuyorsun. Her şeyi neşeyle kabul ediyor ve durumu doğru düzgün kavrayamıyorsun, anladın mı?”

 

Ölmek istemeyerek ağlayan, yalvaran bir çocuk kitleler tarafından alkışlanmış, tezahürata boğulmuştu.

 

Tüm bunlardan neşe duymuşlardı. Bu, bıçaklanıp da hayatınız o bıçak yüzünden sona erene dek bu durumdan keyif almaya eşdeğerdi.  

 

Beatrice: “His kontrolünü anladım, sanırım. Peki ya duyu paylaşımı, doğrusu?”

 

Subaru: “Hepsi bununla sınırlı değil. Mesela birinin canı acıdığında benim de canım acıyor. Günah Başpiskoposunun kafası kesilecek olursa benim de kafam kesilip uçuyor… fazlasıyla ağır bir şey yani.”

 

Açıklamalarında ilerledikçe bu çaresiz durum karşısındaki hayal kırıklığı yeniden yüzeye çıkıyordu.

 

Anlatımı oldukça doğrudandı; kadın ölürse, Subaru da ölürdü. Ölümden Dönüş sayesinde kaçabilirdi ama daha önce çekilen acıları silmek mümkün değildi.

 

Subaru: “O hayatta olduğu sürece yalnızca yanında bulunarak bile delirme olasılığın var. Ama o ölürse biz de hep birlikte ölüyoruz. Yani gerçekten ölü ya da diri, olabilecek en kötü düşman.”

 

Subaru ikinci ölümünde korku ve delilik tarafından yutulmuştu. O korkunun kökeniyse çaresizce yardım bekleyen Lusbel’di.

 

O seferde Lusbel’in deliliğini de mütemadiyen hissetmiş ve ikilinin ruhları zayıfladıkça malum sona ilerlenmişti.

 

“Daha iyi olabilirdim” demek zordu. Önceden konuşmuş olduğu Lusbel’in böylesi kuvvetli bir dehşete karşı koyabileceğini hayal etmek de zordu.

 

Ancak Subaru, ikinci seferinde korku dışında bir şey tarafından da öldürülmüş olabilirdi.

 

O şeyin ne olduğu bilgisine sahip olmadan Sirius’u mağlup edecek bir strateji geliştirmek zor olacaktı.

 

“——”

 

Subaru konuşmaya devam etmiyor ama Beatrice’in elini sımsıkı tutmayı sürdürüyordu.

 

Beatrice’i yanına almış olsa da bir çözüm bulmuş değildi. Dolayısıyla Beatrice’in galibiyet ümidi olmayan bir savaşa sürükleniyor olma ihtimali yüksekti.

 

Yapılacak en kolay şey Sirius’u canlı yakalaması için Reinhardt’ı getirmekti. Subaru geçen seferki gibi onu çağırıp Sirius’u yakalamasını istemeyi düşünmüştü.

 

Reinhardt’a neler yapacağını savaşa girmeden hemen önce söyleyebilirdi.

 

Meydandaki ani saldırıdan önce gidip Larkins’le konuşurdu ve Reinhardt krizle baş etmesi için çağrılırdı. Bu defa hiçbir detay sormadan doğruca saldırmazdı. Acil bir ihtiyaç olduğunu açıklasalar da Sirius’un hamle yapışından önce en azından birkaç dakikaları olurdu.

 

Subaru: “Aptalım ben. Yo, geri zekalıyım. Reinhardt çağrılırsa Sirius anında tepki verir. Aynı geçen seferki gibi açıklamaya falan zaman kalmaz.”

 

Subaru, Sirius’la dövüşmeye başlamadan önce Reinhardt’la konuşmalıydı.

 

Bunu yapabilir miydi ki? Düşüncelerini vaktinde ifade etme konusunda kendisine hiç güveni yoktu. Geçen döngüde Reinhardt’a kadını yakalamasını söylemek istemiş ama buna rağmen ağzı ona itaat etmeyince kalabalığa katılarak “öldür onu” diye bağırmıştı. Bu reddedilemez bir örnekti.

 

Beatrice: “Subaru. Birkaç kötü haber daha var, doğrusu.”

 

Subaru: “…Gerçekten mi? Daha fazla kötü haber duymak istemiyorum.”

 

Beatrice: “Anlıyorum, sanırım. Ama söylemek zorundayım… Betty Reinhardt’la aynı savaş alanında hiçbir işe yaramaz, doğrusu. Yalnızca küçük, sevimli bir kız olurum, sanırım.”

 

Subaru: “Ha?”

 

Beatrice mahzun gözlerle ansızın bunları söylemişti.

 

Beatrice: “Fizyolojisi gereği Reinhardt bir mana feneri gibi. Atmosferdeki mana onu körü körüne takip ediyor, mananın çevreye verdiği zararsa ona yük oluyor. Bu durumda ruhlar ve büyü kullanıcıları mana kullanamaz hale geliyor, yani ben hiçbir şey yapamayacağım.”

 

Subaru: “Ne… doğru… böyle bir şey olmalı…”

 

Subaru bu cümle esnasında yaşananları anımsamıştı.

 

Bu dünyaya çağrılışının ilk gününde Reinhardt ve Elsa, Emilia’nın Kraliyet Seçimi arması uğruna çarpışmıştı.

 

Subaru, Reinhardt’ın gerçek kabiliyetini gösterişiyle Emilia’nın büyüsünün nasıl da etkisiz hale geldiğini hala hatırlıyordu.

 

Beatrice: “Reinhardt sorunu çözebilirse Betty’nin bir şey yapamamasının önemi olmaz, doğrusu. Ama yalnızca Reinhardt yeterli olmazsa…”

 

Subaru: “Beako’nun işe yarama opsiyonu olmayacak.”

 

Bu hayal de suya düşmüştü.

 

Yalnızca varlığı bile tüm büyülerin fonksiyonunu yitirmesine yol açıyordu. Yani Reinhardt’ı çağırmak ters tepebilirdi.

 

— Korkunç, korkunç, korkunç, korkunç, korkunç, korkunç, ne facia ama! Subaru artık ışığı göremiyordu.

 

Reinhardt’ı çağırmak doğru muydu, yanlış mı? Peki ya Beatrice’i getirmek?

 

Sirius’u boş verip meydandakileri kurtarmaya çalışsa? Ama o durumda da Sirius aynı şeyi yapmak için başka bir yer bulurdu. Bunun anlamı yoktu.

 

Düşündükçe zihnini yakan bir tedirginlik doğuyordu.

 

Bir çözüm arayışıyla ne kadar çaba harcarsa harcasın hiçbir çözüme ulaşamıyordu. Buna rağmen zaman acımasızca akmayı sürdürüyordu.

 

Beatrice: “…Subaru, meydana geldik, doğrusu.”

 

Subaru: “—hk”

 

Onu duyan Subaru bir anda başını kaldırıp meydanı görmüştü.

 

İkili pek yakında trajedinin yaşanacağı noktaya ulaşmış durumdaydı. Herhangi bir çözüm bulunamamıştı. Kalan vakit giderek tükeniyordu. Beyaz saat kulesi. Kalabalık meydan.

 

Trajediye kalan süre on dakikadan azdı. Doğru düzgün bir çözüme nasıl ulaşılacaktı? Ne yapmalıydı?

 

Beatrice: “Subaru, bir çözüm bulmuş olabilirim, doğrusu.”

 

Subaru’nun suratı stresten iyice gerilirken Beatrice lafa girmiş, Subaru’nun boş zihniyse onun tatlı sesi karşısında irkilmişti.

 

Subaru: “Bir çözüm mü buldun!?”

 

Beatrice: “Yanılıyor olabilirim ama Subaru’nun Öfkenin yeteneklerine yönelik tarifi tanıdık geldi… Nect denen yüksek seviye bir büyünün de benzer etkiler doğurduğunu düşünüyorum.”

 

Subaru: “Nect…!”

 

Nect — Bu, Subaru’nun zamanında tecrübe ettiği bir büyü tipiydi. Büyü kullanıcıları Nect ile birbirlerinin hislerini ve farkındalıklarını paylaşabiliyordu. Sahiden de Sirius’un otoritesine benzer bir büyüydü.

 

Bunu ilk başta neden fark etmediğini merak eden Subaru sesli düşünmeye başlıyordu.

 

Subaru: “Peki Nect’e verilebilecek herhangi bir karşılık var mı?”

 

Beatrice: “…genelde Nect’e karşılık vermek gereksizdir, sanırım. Yoldaşları birleştirip hislerini ifade etme niyetiyle yapılan bir şeydir, doğrusu. Nect’i bir silah olarak kullanmak tuhaf görünüyor, sanırım.”

 

Beatrice tedirgin Subaru’ya mutsuz bir yanıt vermişti.

 

Subaru bir defasında Petelgeuse’i Görünmez Ellerini görünür hale getirerek yenebilmek adına gönülsüzce de olsa Julius’la Nect yoluyla görüşünü paylaşmıştı.

 

Nect kabiliyeti, müttefikler arasında iş birliği sağlamak adına kullanılıyordu.

 

Kesinlikle bir başkasını rehin almak adına kullanılacak bir büyü tipi değildi.

 

Beatrice: “Normal şartlarda Nect için mana sirkülasyonu yoluyla temas gerekli, doğrusu. Başpiskoposun otoritesiyse böyle bir şartı ortadan kaldırabilecek güçte, sanırım.”

 

Subaru: “Yani otoritesi bunu zor kullanarak mümkün kılabiliyor. Daha ziyade…”

 

Beatrice: “Nasıl karşılık vereceğimize gelince, sanırım. — Shamak en bariz cevap, doğrusu.”

 

Subaru: “Shamak-san kendisini gösterdi! Bu harika!”

 

Beatrice’in teklifi Subaru’yu gaza getirmişti.

 

Shamak onun fazlasıyla aşina olduğu bir büyüydü. Acılı, zorlu, tehlikeli zamanlarında, çaresiz durumlarda Shamak her daim düşmanlara karşı Subaru’nun yoldaşı olmuştu.

 

Beatrice’le kontrat oluşturmadan önce ana kuvvet kaynakları Rem, Patrasche ve Shamak’tı.

 

Ve mana geçidinin mahvoluşundan sonra bile Beatrice’le gerçekleştirdiği kontrat sayesinde Shamak’ın Subaru’ya yardımı dokunuyordu.

 

Subaru: “Anlıyorum, Shamak ha… Söz konusu Shamak’sa her şey bir şekilde yoluna girer…”

 

Beatrice: “Subaru Shamak’a karşı sıra dışı bir güven besliyor, sanırım. Halbuki en temel Yin büyüsü ve o kadar da faydalı değil, doğrusu.”

 

Subaru: “Beako bile Shamak hakkında böyle kötü konuşamaz…!”

 

Beatrice: “Subaru’ya Shamak’ı bu derece savunduran şey nedir, doğrusu?”

 

Beatrice bu akıl almaz lafları bir iç çekiş eşliğinde dinlerken etrafına dikkatlice bakmış ve bir parmağını kaldırarak devam etmişti.

 

Beatrice: “Shamak bilinçteki değişikliğe dayanır — zihnin çevresiyle temasını zor kullanarak bozmaya dayalı bir büyüdür, sanırım. Subaru bunu tuhaf bir şekilde kullanıyor, doğrusu. Ama Betty’nin bundan yana hiçbir sıkıntısı yok.”

 

Subaru: “Başka bir deyişle…?”

 

Beatrice: “O büyü kalabalığa uygulandığında herkesin zihni Shamak yüzünden kör olacak ve Günah Başpiskoposu bir sorun olmaktan çıkacak, doğrusu. Gerçi büyünün Subaru’yu da etkilemesini kontrol edip edemeyeceğim konusunda endişeliyim, sanırım.”

 

Beatrice özgüvenli bir şekilde konuşurken Subaru yeni beliren umut ışıltısı karşısında ellerini heyecanla yummaya başlamıştı.

 

Subaru: “Tamamdır, güzel. Senin büyüne güveneceğim. Öyleyse, sırada ne var?”

 

Beatrice: “Reinhardt dışında kim Günah Başpiskoposunu mağlup edebilir, doğrusu?”

 

Subaru: “……”

 

Reinhardt’ı çağırdıkları takdirde Beatrice Shamak stratejisini kullanamayacaktı. Dolayısıyla Reinhardt’ın hesaba katılmaması gerekiyordu.

 

Fakat bu durumda Sirius’u mağlup edebilecek tek kişi Reinhardt olabilirdi.

 

Beatrice: “Konusu açılmışken Betty, Shamak’ı sürdürmesi gerektiği için dövüşemeyecek, doğrusu.”

 

Subaru: “Doğru. O zaman… başa döndük demektir.”

 

Subaru Beatrice’in desteği olmadan Öfkeyi mağlup edemeyeceğinden hemen hemen emin sayılırdı. Kozu olmaksızın yalnızca kırbaçla bu işten zarar almadan kurtulamazdı.

 

Subaru: “O zaman meydanda dövüşebilecek birkaç kişi daha varmış gibi görünüyordu…” diyen Subaru, aklına meydandaki ilk seferini getirmişti.

 

Kulede tehdit edici bir varlık olduğunu tespit eden kalabalıktan birkaç kişi anında tepki vermişti. Bir yaratık adam, gözleri bağlı bir kadın, ciddi görünümlü bir iş adamı ve Larkins.

 

Larkins konu dışı bırakılırsa, geriye kalan üçlü iş görebilir miydi ki? Subaru da eklenirse sayıları dördü bulurdu ve belki de bir çıkış yolu mevcut olabilirdi.

 

Subaru: “Yabancıların bana güvenmesini beklemem ne kadar da aptalca. Henüz düşünmediğim bir şey kalmadı sanırım…”

 

???: “— Öyleyse senin gücünü bilerek ben de bir rol oynayabilir miyim?”

 

Subaru: “—— !?”

 

Umutsuz düşünceleri arkasından gelen ani bir sesle bölünmüştü.

 

Bu fazlasıyla tanıdık ses Subaru’nun da Beatrice’in de şaşkınlıkla arkalarına bakmalarına yol açmıştı. Ellerini kalçalarına koymuş şekilde arkalarında dikilen kişiyse,

 

Subaru: “E-Emilia-tan? Sen neden buradasın…”

 

Emilia: “Subaru tuhaf davranıyordu, ben de kötü bir şey mi oluyor diye endişelendim. Beni dışlamışsın gibi görünüyor ki bu da Subaru’nun kötü alışkanlıklarından biri.”

 

Eleştirilen Subaru ağzını sımsıkı kapatmıştı.

 

Emilia’nın ani varışı karşısında serseme döndüğü için karşılık veremiyordu. Bu sırada onun yerini alan Beatrice Emilia’ya bakarak,

 

Beatrice: “Senin parkta kalman gerekiyordu, doğrusu. Neden geldin, sanırım?”

 

Emilia: “... Öylece bekleyemedim. Subaru kalmamı söylemişti ama Priscilla aksini yapmamı söyledi.”

 

Subaru: “Kırmızılı kadın mı?”

 

Emilia: “Seni takip etmezsem kesinlikle pişman olacağımı söyledi. Size yetişip hiçbir şey olmadığını görünce sessizce geri döneyim diye düşünmüştüm ama siz ikiniz ciddi bir şeyler tartışıyor gibi görünüyordunuz.”

 

Emilia’nın kararına etki edilmişti ve bunun kaynağı olan şeytanı düşünüp dişlerini sıkan Subaru, içinden Priscilla’ya da kibirli, yıkıcı müdahalesine de lanetler okuyordu. O pis, kaprisli kadın, Subaru’nun kaçınmayı en çok arzuladığı durumu mükemmel bir şekilde gerçeğe dönüştürmüştü.

 

Subaru: “Emilia-tan, ben mutluyum. Keyfim yerinde, yani, artık…”

 

Emilia: “Cadı Tarikatı mı gelecek? Seni duydum… yani geri dönmemi söylesen bile dönmeyeceğim. Bu mesele beni de ilgilendiriyor.”

 

Subaru: “Emilia!”

 

Düşünceleri temelsizdi.

 

Sert konuşmuştu, Emilia’yı uzaklaştırma konusunda çaresizdi. Emilia Cadı Tarikatıyla karşılaşamazdı.

Subaru sebebi açık bir şekilde dile getiremiyor olsa da inatçı bir korumacılık izliyor değildi. Yalnızca içgüdüsel olarak Emilia’nın bunu yapamayacağını anlıyordu.

 

Emilia kesinlikle Cadı Tarikatıyla karşılaşamazdı. O tarikat Emilia için kaçınılması gereken bir zehirdi. Bu dünyada doğan pek çok kişi için aynı şey doğruluk taşısa da Emilia’nın özel bir durumu vardı.

 

Subaru: “Bir şeyler ayarlayacağız. Emilia’nın dahil olması gerekmiyor. Bunun seninle hiçbir ilgisi yok.”

 

Emilia: “Yine de ya ben yokum diye Subaru’nun başına bir şey gelirse? Bunun olmasına asla müsaade etmem. Subaru dövüşecekse ben de onun yanında dövüşeceğim. Subaru bir şeyi korumak istiyorsa ona yardım etmek için elimden geleni yapacağım. Ve Subaru’nun beni koruyacağı kesin olduğu için…”

 

Subaru: “——”

 

Emilia: “Ben de Subaru’yu korumak istiyorum. Artık eskisi gibi ağlamayacağıma söz verdim.”

 

Emilia boyun eğmez bir kalple konuşmuştu.

 

Subaru’nun onu bu tehlikeden uzaklaştırması için cesaretinin her damlasına başvurması, çelikten bir kalbe sahip olması gerekiyordu.

 

Ancak Subaru şu anda bunu yapamayacak kadar korkuyordu. Dövüşme düşüncesi onu dehşete düşürüyordu. Üç defa.

 

Üç defa Sirius karşısında mağlup olmuş ve üç defa hayatını kaybetmişti.

 

Ölümlerini nasıl tecrübe etmiş olursa olsun çok kısa bir süre içerisinde çok fazla ölmüştü.

 

Ölüm korkunç, kabul edilemez bir şeydi ve ne kadar tecrübe ederse etsin buna alışamıyordu.  

 

Hayatının ellerinden alınması tamamen mantıksızdı. Benliğini reddeden bu durum varlığını çiğniyor, ruhuna hakaret ediyordu. Ondan bir şeyler çalınıyordu.

 

Olanları gizlemeye çalışsa da kendisini etkileyen her şeyi silkinip atamıyordu.

 

İnatla koruması gereken insanlar olduğu iddiasını sürdürse de ölmekten korkan zayıf kalbinden kurtulamıyordu.

 

Natsuki Subaru, ne olursa olsun, bu güçsüzlüğün üstesinden gelemiyordu.

 

Beatrice: “…Subaru. Pes etmelisin, doğrusu.”

 

Subaru: “Beatrice…”

 

Beatrice: “Emilia inat etmiş, sanırım. Fikrini değiştirmeyecek, doğrusu. Betty Emilia’nın ne hissettiğini anlıyor, sanırım. Betty de Subaru’yu aynı şekilde korumak istiyor… Betty onu bu konuda reddedemez, doğrusu.”

 

Beatrice stratejinin anahtarı ve karar verici taraftı. O beyaz bayrağı sallarken Subaru’nun karşı koyma şansı olamazdı.

 

Emilia içtenlikle, Beatrice de sevimlilikle bakıyordu ve Subaru, bu bakışlar karşısında nihayet pes etmişti.

 

Subaru: “…tarikat üyeleri seni hedef alacaktır. Bu yaşanırsa öncelikli olarak kendini düşüneceksin.”

 

Emilia: “Mm, anlıyorum. Hem yakalansam bile Subaru beni kesinlikle kurtaracaktır. Sana inanıyorum ve ben de elimden gelenin en iyisini yapacağım.”

 

Subaru: “Uğursuzluk getirme… neyse, konuşmamızın ne kadarını duydun?”

 

Subaru’dan onay alan Emilia rahatlamış bir şekilde gülümsedi.

 

Ve parmaklarını dudaklarına götürerek,

 

Emilia: “Ana fikri duydum. Cadı Tarikatı Nect ile olay yaratacak ve Beatrice de Shamak’la karşılık vermek istiyor. Bu esnada benim de kötü adamı azarlamak için sıkı çalışmam gerekecek.”

 

Subaru: “Çocuksu bir çıkarım olmuş ama iş görür. Emilia, sana güvenebilir miyim?”

 

Emilia: “O işi bana bırak. Bayağı güçlüyüm.”

 

Emilia elleriyle cesur bir poz vermişti. Bu sevimli hareket yeterince endişelenmediğini belli etse de olacakları anlamış görünüyordu. Subaru ise Emilia’ya bel bağladığı için kendini işe yaramaz ve huzursuz hissediyordu.

 

Dahası, Beatrice’in büyüsünün zamanlamasını ayarlamak zor olacaktı ki bu da başka bir stres faktörüydü. Ancak,  

 

Subaru: “Emilia-tan da Beako da burada, o yüzden başarısız olamam…!” Bunları tedirgin olmak yerine kararlılığını arttırmak adına kullanacaktı.

 

Subaru: “Ayrıca vakit gelmek üzere.”

 

Beatrice’in teklifi, Emilia’nın katılımı derken kalan sürelerinin diğer yarısı da geride kalmıştı. Sirius konusunda ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışacaklardı.

 

Başarabilirlerse Lusbel’in olduğu noktayı es geçerek kuleyi devirmeyi tercih edebilirlerdi.

 

Subaru: “Emilia-tan. Yakında kulede tuhaf biri belirecek. Ona kuvvetli bir şekilde saldır. Onu kuleden düşürmek ideal olacaktır. Sonra da Beako büyüsünü hazırlar ve sinyal gelince dövüşe başlarız.”

 

Emilia: “Mm, anladım. İşler o kadar sorunsuz ilerler mi bilemiyorum ama deneyeceğim.” Emilia’nın ifadesi kaskatı kesilirken Subaru ve Beatrice birbirine başlarıyla onay vermişti. Plan hazırdı.

 

Subaru: “—Geldi!”

 

Saat kulesinin penceresinde hareket eden bir figür görünmekteydi.

 

Siyah paltoyla sarılı bir bedenle bandajlarla sarılı bir kafaya sahip kadın, ellerinden sarkarak yere vurup tıngırdayan zincirlerle meydana bakıyordu.

 

Meydandaki topluluk henüz bu anormal varlığın farkına varmamıştı.

 

Sahnesine yerleşen Sirius bedenini sallayarak kollarını açmıştı ve yaklaşan tehdide hazırlıksız yakalanan halkı takdir eder gibi bir hali vardı.

 

Ve hemen ardından ellerini çırpmaya başladı — bu sesi işiten insanların kendisini fark edişiyle konuşmasına giriş yapacaktı.

 

Subaru: “——”

 

Yutkunan Subaru bu ana tanık olmaktaydı.

 

Sirius hiddetli bir konuşmaya başlamak adına göğsünü kabartıp mimiklere, jestlere başlarken de—

 

Emilia: “Ul Huma!”

 

Kulenin önünde beliren koca bir buz kütlesi Sirius’un yakınlarında süzülmeye başladı.

 

Beş insan ebadındaki kalın kütle kuleye şiddetle çarparken kulenin önüne saplanan buzdan bir mızrak duvarları parçalıyordu. Subaru’nun ağzı hayret içerisinde açık kalmıştı.

 

Subaru: “E-Emilia-tan?”

 

Emilia: “Subaru önce saldırmamız gerektiğini söylemişti, yoksa… her şeyi batırdım mı?”

 

Subaru: “Yo, iyi işti. Yalnızca kadın daha kendini tanıtmadan saldırmanı beklemiyordum.”

 

Subaru henüz harekete geçmesini söylememiş ve Emilia’nın tek bakışta tehdidi algılaması karşısında şaşırmıştı.

 

Sirius da eşit oranda hazırlıksız yakalanmıştı. Dolayısıyla darbe onu indirmeye yetmiş olabilirdi. Dahası, panikleyen kalabalığın durumu iyiydi, yani Sirius’un sahiden de engellenmiş olma ihtimali vardı.

 

Bu tamamıyla Emilia’nın büyük katkısı sayesindeydi.

 

Subaru: “Beako, ne düşünüyorsun?”

 

Beatrice: “Öncelikle, etraftaki insanların bizi yanlış anlamasını engelleyecek bir şeyler düşün, doğrusu.”

 

Beatrice’in şaşkınlığı gurura dönerken Subaru’nun esas sormak istediği Sirius’u alt edip etmedikleriydi.

 

Emilia kulenin yıkıntılarını incelerken Subaru yüzünü yavaşça tedirgin haldeki topluluğa dönmüştü. Yaratık adam ve gözü bağlı kadın da içlerindeydi — pek yazık ki onlar Subaru’nun aslında müttefik olmak istediği kişilerdi.

 

Subaru: “Ah, şey, şimdi ne yapacağım? Onlara kimseye zarar vermek istemediğimizi mi söyleyeyim?”

 

Emilia: “—Mm. İyi olur, Subaru.”

 

Subaru kafasını kaşır ve bir açıklama yapma çabasıyla kafa yorarken Emilia bir anda onu omuzlarından yakalayıp kalabalığın önüne geçti.

 

O esnada havada bir çatırtı sesi yükselirken Emilia’nın ellerinde mavi bir buz kılıcı belirdi. Savaşa hazır bir hal alan kızın yüzü kalabalığa dönüktü.

 

Subaru: “Emilia-tan? O kadar ileri gitmene gerek yok…”

 

Emilia: “O yüzden değil. Yakından bak, Subaru. Akıllarının başlarında olduğuna dair bir belirti yok.”

 

Subaru: “—Eh?”

 

Emilia’nın bir anda ciddileşen sesinden ürken Subaru, kendilerini çevreleyen kalabalığa dönmüş ve bu sesi çıkartmadan edememişti. Emilia haklıydı, gözlerinde herhangi bir farkındalık yoktu.

 

Etraflarındaki insanların boyunlarından yukarıları kızarmış, suratlarında iyice şişmiş damarlar belirmiş ve kanlı gözleri Subaru’nun grubuna çevrilmişti.

 

Bakışlarıysa tamamıyla öfke doluydu.

 

Subaru: “Beako! Shamak ne oldu!?”

 

Beatrice: “… Başarısız oldu, sanırım.”

 

Subaru: “Ne?”

 

Beatrice: “Bu büyü Nect gibi değil… yo, şeytani bir şey, doğrusu. Büyü gibi değil, sanırım. Bir lanet… doğrusu!”

 

Beatrice öfkeli bir şekilde sesini yükseltirken Subaru’nun verebildiği tek cevap kaşlarını çatmak olmuştu.

 

Detaylardan emin olamasa da Beatrice’in Shamak’ı işe yaramamıştı. Durumu anlıyordu fakat sunabileceği bir çözüm yoktu.

 

Sonuç olarak karşılarındaki topluluk tamamıyla deliye dönmüştü.

 

Kalabalık: “Leş kokuyor. Leş kokuyor. Kokuyor. Kokuyor. Kokuyor. Kokuyor. Kokuyor. Kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor, kokuyor.”

 

Korkunç, ağdalı bir ses dünyaya lanetler okuyordu.

 

“——”

 

Ve bir yıkım sesiyle saat kulesi yerle bir oldu.

 

Kuleden kalanlar parçalanırken geri kalanların da büyük bir kısmı yok olmuş ve kuleye saplanan buzlar paramparça hale gelmişti. Işıltılı buzlar güneşte kristalleşirken belli belirsiz adım sesleri onlara eşlik ediyordu.  

 

Bunlar tiksinç bir şeyin ayak sesleriydi.

 

Hasarsız halde değildi. Suratını saran bandajların yarısı kanlanmıştı, yine sol kolu ve zincirinden de kanlar damlamaktaydı.

 

Emilia’nın öncü saldırısının etkili olduğuna dair hiçbir şüphe yoktu. Fakat arzu edilmeyen bir sonuç da doğurmuştu.

 

Sirius: “Mide bulandırıcı, o kadının iğrenç kokusu, pis ve mide bulandırıcı kokusu, kocamı benden çalan kişinin leş kokusu, kurtçukların, sonu gelmez bir pisliğin kokusu. Nefret ediyorum, öylesine nefret ediyorum ki onu küle döndürmek bile yetmez.”

 

Subaru: “…ne diyorsun sen?”

 

Sirius: “Ve bir de diğer kadın var, o kişi olmadığı bariz ama öylesine benzer bir kokusu var ki, ne utanmazca, adeta çürüyen böceklerin kokusu gibi, ah, ah, ah ah aaAAAAAAH! Ne nefret edilesi! Ne iğrenç! Ne rezil!”

 

Tiksinç kadın, kanayan kafasını tutarak sert çığlıklar atıyordu. Ağzından çıkan tükürükler eşliğinde ayaklarını acımasızca yere geçiriyordu. Subaru bu tuhaf tavrı tanıyordu. Her zamanki çılgınlığındaydı fakat hedefinin farklı olduğu barizdi.

 

Sirius: “Yaa! Kocama olan sevgimi mi test ediyorsun, ruh?! Kocamı benden almak seni tatmin etmeye yetmedi mi, SENİ YARI CADI SÜRTÜĞÜ!!?”

 

Dişlerini sıkarak öfke dolu bir çığlıkla sıçramıştı.

 

Kuleden düşen Sirius, kollarını suratının önünde birleştirmiş ve kıpkırmızı alevler canlanmıştı. O alevler kollarından çıkıyor ve onların oluşturduğu hatla birlikte meydana iniyordu.

 

Uzuvlarını çalıştıran, ateşlerle kuşanan deli kadın kafasını kaldırıyordu.

 

Bu sırada Emilia, buzdan kılıcıyla birlikte onları korumak adına Subaru ve Beatrice’in önündeki yerini almıştı. Bakışları bir sağa bir sola kayan Sirius ise öfkeli bir sesle bağırmayı sürdürmekteydi.

 

Sirius: “Ben! Cadı tarikatı Öfke günahı başpiskoposuyum!!”

 

Kırmızı alevleri taşıyor, kalabalığı bir ısı dalgasıyla sararak kollarını kaldırıyordu.

 

O deli kadın, Subaru’nun beklediğinden tamamen farklı, delice bir krizin içerisinde kendini tanıtıyordu.

 

Sirius: “— Sirius Romanee-Conti!! Lanet olasıca yarı elf ve ruh, ikinizin cesetlerini de kavuracak ve küllerinizi kocamın mezarına serpeceğim!!”

 

#Bölümler acayip heyecanlı ilerlemiyor mu? Hani arc5e geçtik ve olaylar ne sakin ilerliyor, hiç alışkın değiliz böyle şeylere diyorduk ya. Hah işte tam da alışkın olduğumuz o ölümlü, aksiyonlu bölümler geldi işte.
Sirius'un güçlerini giderek daha da iyi anlıyoruz. Ama soyadı ve görünümü dışında çok da çarpıcı değildi. Ta ki Emilia ve Beatrice'i görünce kurduğu cümlelere dek. Peki neden? Bu kadın tam olarak kimin nesi ve bahsettiği olaylar da ne? Tüm bunların cevaplarını almak ve çılgın mücadeleleri sürdürmek için okumaya devam! 
Dipnot: Bu hafta diğer serimin premiumunu tamamlayacağım için hafta arasında ekstra bir bölüm atamayacak gibi görünüyorum. Bir sürpriz olmazsa haftaya görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr