Cilt 4 Bölüm 116 [ Nineyle, Anneyle, Ablayla; Torun Olarak, Evlat Olarak, Kardeş Olarak ] (4/5)

avatar
3198 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 116 [ Nineyle, Anneyle, Ablayla; Torun Olarak, Evlat Olarak, Kardeş Olarak ] (4/5)


Çevirmen : Clumsy 

 

Garfiel: “Yok artık...”

 

Garfiel mezara meydan okumak için gerekli şartlardan bahsetmişti.

 

Fakat bu konuda bir istisna söz konusuydu.

 

Cadının doğrudan belirtmediği bu istisna tamamen Garfiel’in tahminiydi.

 

Ama muhtemelen Açgözlülüğün Süvarisi olmak da yargılamalara meydan okumak için gerekli şartı sağlıyordu.

 

Garfiel de buna uygun birini tanıyordu.

 

Hem 'o' bunu daha önce Garfiel’e söylememiş miydi?

 

—Yargılamayı almış ve geçmişini görmüştü.

 

Garfiel: “Ama geçmişinin üstesinden gelemediğini söyledi, yargılamayı aşamadığını kendi söyledi...”

 

Echidna: “Böyle şeyler söyleyerek gereksiz çatışmalardan kaçınmaya çalışabileceği aklına gelmedi mi? Ya da belki insanlar yargılamayı geçtiğini öğrenirse yaşanabilecek istenmeyen şeylerden kaçınıyor olabilir?”

 

Garfiel: “Kapa çeneni, seninle konuşan yok. Her şeye salça olma!”

 

Echidna'nın sözleri Garfiel’in beynine girmiş, düşüncelerini bulandırmıştı.

 

Onun—Natsuki Subaru’nun—Yargılamaya meydan okuduğunu düşünmekte haklıydı. Çünkü Subaru, daha Garfiel hiçbir şeyden bahsetmeden yargılamanın geçmişle yüzleşmekle alakalı olduğunu biliyordu.

 

Garfiel Subaru’nun geçmişin üstesinden gelemediğini söyleyişini de anımsıyordu. Onun gerekliliği sağladığını öğrendiğinde şok olmuş ve bunu irdelemeden dikkatsizce konuyu kapatmıştı ama—

 

Garfiel: “—hk”

 

Subaru'nun o zamanki ifadesi geçmişini aşamayan yıkık bir adama ait değildi. Bir şeyi başaramadığı için üzgün görünüyordu ama bu, şahsi problemler taşıyan bir adam görünüşü değildi.  Garfiel banyo yaparken suda yansımasını gördüğü o görünüşe her gün şahit oluyordu.

 

Subaru'nun Garfiel’e saldırırkenki tavrında da geçmişindeki sorunların çilesini çeken bir adamın ne görünüşü ne sesi ne de savı vardı.

 

Garfiel: “O... geçmişinin üstesinden geldi mi? Geçmişin üstesinden gelmek mümkün mü?”

 

Echidna: “Bir hipotez yürütüp onun sana bir çeşit nutuk çektiğini farz edersem, bu durumda sana söylediği şeyi kendisinin başarmış olması gerekmez miydi?”

 

Garfiel'in puslu zihni Subaru ile yaptığı yumruk dövüşüne kaymıştı.

 

Subaru da Garfiel de bilinçli kalabilmek için sınırları zorlamıştı. Haliyle Garfiel Subaru’nun kendisine söylediği şeylerin tamamını hatırlayamıyordu. Yo, pes etmemeliydi. Burada, şu anda tüm o söz ve soruları anımsamak zorundaydı.

 

Subaru ne söylemişti? Kendisine ne diye bağırmıştı?

 

Geçmişi, durgunluğu, değişime kapalılığı, bariyeri, sığınağı, ailesi…

 

Umudu kesenlerin, hareket etmeyi bırakanların başına ne gelirdi?

 

İnsan bir şeye başlamak istediği sürece her şeye başlamakta özgür olurdu.

 

???: “—Demek ne olursa olsun gideceksin?”

 

Garfiel’in kulaklarına tanıdık bir ses ulaşmıştı.

 

Ama bu sesi işitemiyor olmalıydı.

 

Çünkü bu, Garfiel’in burada iletişim kurabileceği birinin sesi değildi.

 

???: “Evet, gidiyorum. Bunun sana sorun yaratacağını biliyorum, Lewes-sama.”

 

???: “Bunun için endişelenmene gerek yok. Esas sorun, çocukların ne hissedeceği.”

 

Bunlar ailesinin tanıdık ve yabancı üyelerinin sesleriydi.

 

Bu sesler kederli ifadeli Lewes’in ve yüzü ona dönük annesinin hareketlerine eşlik ediyordu.

 

Garfiel ömründe ilk defa annesinin sesini işitiyordu.

 

Garfiel: “—”

 

Manzara dikkatini çekerken yutkundu.

 

Annesi sevgi dolu bakışlarını kollarındaki Garfiel’e çevirmiş ve onu sallamaya başlamıştı. Frederica ise annesinin eteğinin ucundan tutmuş, ona bakarak konuşmaktaydı.

 

Frederica: “A-anne... B-ben… Ben...”

 

Anne: “Üzgünüm, Rica. Ne kadar endişelendiğini biliyorum.”

 

Frederica: “Sorun değil. Ben başımın çaresine bakarım. Ama zavallı Garf...”

 

Anne: “Onu da yanımda mı götürmeliyim? Ama anneniz tam bir beceriksiz. Ona kötü tecrübeler yaşatacağıma eminim. Rica, sen benim kızım olmana rağmen çok beceriklisin, lütfen ona göz kulak ol.”

 

Üzgün haldeki Frederica annesiyle vedalaşıyordu.

 

Garfiel ablasının annelerinin ayrılışına onay verdiğini bilmiyordu. Aynı şekilde Frederica’yı titreyen omuzlarından tutan Lewes de annelerinin kararına onay vermişti.

 

Anne: “Gar, annen geri dönecek.”

 

Anneleri bu sözlerle Garfiel’i havaya kaldırdı.

 

Bebek Garfiel ise annesinin kararlılığından habersiz şekilde neşeyle gülümsedi. Kadın onu kendisine yaklaştırdı ve alnına bir öpücük kondurdu.

 

Tam olarak Garfiel’in yara izinin bulunduğu noktaya…

 

Anne: “Babanla birlikte geri döneceğim. O zamana dek beni bekle.”

 

Garfiel: “—hk!”

 

Gözlerinde bolca sevgi vardı, sesindeyse şefkat.

 

Annesi, bu unutulmaz hatırayı yitirmemek adına oğlunu defalarca öptü.

 

Ve en sonunda bebek Garfiel’i Lewes’e teslim etti.

 

Lewes Garfiel’i kucaklarken ikili birbirlerine başlarıyla onay verdi. Ardından anne Frederica’ya sarıldı ve biricik kızının alnını da öpücük yağmuruna tuttu.

 

Garfiel: “—Haa, auh. Aauh, aaagh.... aaaaaaagh...”

 

Bu sahneye tanık olan Garfiel bir noktada dizlerinin üzerine çökmüştü.

 

Ne halt izliyordu böyle?

 

Bilmiyordu. Bunu daha önce görmemişti.

 

Bu çocukluğuna ait, hiçbir şey bilmediği bir zamandan, yargılamaya meydan okuduğunda ortaya çıkan daha çaresiz, daha umutsuzlukla süslenmiş bir anı olmalıydı.

 

Ve bunu hatırlasa da, o anıda terk edilmenin canlılığını anımsasa da bu anının kıymetli olduğuna inanmış, bu konuda diretmişti.

 

Şu zamana kadar kederini ve ıstırabını gizlemek adına savurduğu tüm boş tehditleri, tüm yaşantısı—soyuluyor, dağılıyor ve üzerleri bambaşka bir şeyle örtülüyordu.

 

Bu neydi? Bu anı neyin nesiydi?

 

Annesi kendisini ve ablasını kendi mutluluğunu aramak için terk etmemiş miydi?

 

Fazlalıkları hayatından atıp kendi yolunda yürüme kararı almamış mıydı? Her şey tamamen tersine dönmüştü.

 

Anneleri Garfiel ve Frederica’yı bırakıp gitmişti. Garfiel’in GARFIEL TINZEL kişiliğini geliştirme sebebi buydu.

 

Garfiel’in tüm bunların yanlış bir fikrin sonucu olduğunu fark ettiği an ise güvenli barikatı saçma sapan bir duvar parçasına dönüşmüş, dünyası yıkılmaya başlamıştı.

 

Garfiel ailesinin vedaları sona erene dek bile bekleyemeyecekti.

 

Bu sırada ayrılmaya gönülsüz haldeki annesi Frederica ve Garfiel’e son bir defa dokundu ve her şeyi Lewes’e emanet edip çantasını alarak orman çıkışına doğru döndü.

 

Yol boyunca defalarca durdu ve kendisine el sallayan Frederica’ya baktı. Lewes’in Garfiel’in elini tutup sallayışını ve annesine veda ettirişini gördükçe ona da karşılık verdi.

 

Ardından kendisini toparlayıp yürümeye koyuldu. Durdu. Ve yeniden ardına bakarak el salladı.

 

Ormandan çıkana dek bunu defalarca ama defalarca tekrarladı—

 

Garfiel: “—Ne!?”

 

Garfiel tam ayağa kalkıp annesini takip edecekken görüşünün bulanıklaştığını fark etti.

 

Dünyanın sınırlarını yitirişinin tek sebebi Garfiel’in gözlerinde biriken yaşlar değildi. Daha belirgin bir sebep vardı.

 

Görüşü beyaz bir ışıkla süsleniyor ve orman ortadan kayboluyordu.

 

Dünya sonlanıyor gibiydi. Bu beklenmedik finalle karşılaşan Garfiel arkasındaki cadıya dönerek bağırmaya başladı.

 

Garfiel: “Neden?! Neden burada bitti?! Daha en önemli kısma gelmemişti...”

 

Echidna: “Hayır, sona erdi. Daha fazlasını görmeye gerek yok. Rüyanın bitiş noktasına karar veren kişi ben değilim, sensin. Tebrikler, Garfiel. Geçmişini baştan yazdın.”

 

Garfiel: “Sen ne...!? Benimle kafa bulmayı kes! Harika benliğimi en çok ilgilendiren kısım bundan sonrası!”

 

Echidna: “Bundan sonrasını görmeye gerek yok ve sonrasında olanlar konusunda bir fikrin olduğunu varsaysak bile o kısma müdahale etmek senin elinde değil.”

 

Garfiel: “Auh—”

 

‘Geçmişi değiştiremezsin’ diyordu cadı.

 

Garfiel kızaran suratının renksizleşişiyle yere devrildi, dizlerinin üzerine çöküp kaldı.

 

Annesinin gerçek anlamda gittiğini biliyordu. Ve şimdi bir de bunu…

 

Buradan ayrılan annesinin kaderi değişmeyecek miydi?

 

Annelerinin sığınaktan ayrılma sebebi evlatlarının iyiliği için Garfiel’in babasını aramaktı. Ama bu yolculuğun temeli de annesiyle birlikte anında çöküp gitmişti.

 

—Halihazırda umutsuz olan bir anı iyice kasvetli bir hale gelmemiş miydi?

 

Çaresizliğe dair bir anı yeni bir çaresizliğin daha eklenişiyle bir umudu daha kırmamış mıydı? Garfiel’in bu durum karşısında kendisinde neyi değiştirmesi bekleniyordu ki?

 

Frederica: “Annemiz seni de beni de sevmişti, Garf.”

 

Garfiel başını kaldırdı.

 

O diz çökerken karşısına geçen kişi hala ufak olan ablasıydı. Evet, kendisine bakıyordu. Sözde kör olan geçmişin iletişim kuramaması gereken üyesi kendisiyle iletişim kuruyordu.

 

Frederica: “Annemiz sığınaktan ailemizin iyiliği için ayrıldı. Bu seni memnun etmiyor mu?”

 

Garfiel: “Benimle-kafa-bulma! Ne bok olmuş sevildiysek?! B-bana lüzumsuz anılar gösterme. Ben...!”

 

Frederica: “Sevilmemek çok daha kolaydı herhalde.”

 

Diyen genç Frederica, Garfiel’le alay ediyor gibiydi.

 

Boy farkları bir çocukla yetişkininki kadardı. Ama Frederica bu boy farkını hiç umursamıyor, ele avuca sığmaz küçük kardeşiyle konuşur gibi bir ifadeyle direkt olarak konuşmayı sürdürüyordu.

 

Frederica: “Sevginin karşılıksız olduğuna inanmak sana kendini haklı çıkarma şansı verdi.”

 

Garfiel: “Hayır!”

 

Frederica: “Sen onu sevdin ve o da seni sevdi... bunu biliyor olsaydın dışarı çıkmayı reddetmeyi ve inatla sığınakta takılıp kalmayı başaramazdın.”

 

Garfiel: “Hayır! Hayır, hayır! Hem senin en ufak bi lanet olasıca fikrin yok... Anneme ne olduğunu sanıyosun!”

 

Frederica: “—Tabii ki fikrim var.”

 

Garfiel kendisini öfkesine teslim ederek kükrerken yaşadığı şok yüzüne tokat misali çarpmıştı.

 

Frederica'nın suratı ifadesizleşmişti. Ve Garfiel’e bakarken bir duyguyu bastırmaya çalışıyor gibiydi.

 

—Az önce ne demişti o öyle?

 

Frederica: “Tabii ki biliyorum. Annemin sığınaktan ayrılır ayrılmaz bir talihsizlik yaşadığı bilgisi… tabii ki bana ulaştı.”

 

Garfiel: “Ee... madem öyle!?”

 

Frederica: “Ve tabii ki bu bilginin sana ulaşmaması gerektiğini anlıyorsundur. Artık çocuk değilsin Garf.”

 

Frederica annelerine ne olduğunu biliyordu.

 

Ve Garfiel bile neden bu bilginin kendisine çocukken verilmediğini anlayabiliyor olmalıydı.

 

Kim küçücük bir çocuğa annesinin zavallı sonunu anlatırdı ki?

 

Garfiel yargılamaya girmeseydi bu gerçeği asla öğrenemeyebilirdi. Öğrenme sebebi bunu öğrenmemesi için gösterilen nezaketi ve düşünceliliği çiğnemiş olmasıydı.

 

Frederica: “Aslında annemin seni sevdiğini hatırlıyorsun.”

 

Garfiel: “...”

 

Frederica: “Annemin seni öptüğü, sana en son dokunduğu yeri bu hiç yaşanmamış gibi yapabilmek için yaraladın.”

 

Garfiel’in parmakları alnındaki yaraya uzanmıştı.

 

O yara bebekliğinde mevcut değildi.

 

Yargılamadan çıkar çıkmaz kendisini yaralamış, kıyameti kopartıp başını duvarlara ve yere vurarak kalıcı bir yara oluşturmuştu.

 

Bu yara izi o olaydan geliyordu. Ve ardındaki gerçek şimdi Frederica’nın ağzından dökülmüştü.

 

Frederica: “Artık sona ulaşıyor.”

 

Diye fısıldadı Frederica.

 

Garfiel farkına varamadan önce dünya çökmenin eşiğine gelmişti.

 

Orman gitmiş, annesi ve Lewes’in vedası geride kalmıştı. Artık gözlemci cadı bile ortalarda yoktu. Geriye kalanlar yalnızca Frederica ve Garfiel’den ibaretti.

 

Frederica: “Yaralarınla gizlemeye çalışsan da geçmişini silemezsin. Sevildiğin gerçeğini de öyle.”

 

Garfiel: “Peki benim... ne yapmam gerekiyor?”

 

Dedi Garfiel güçsüzce.

 

Garfiel: “Eğer annemin sonu değişmiyorsa dış dünya benim için hala korkutucu demektir. Oraya gitmek, ninemi ve diğerlerini oraya götürmek beni korkutuyor.”

 

Frederica: “Bir yanıt bulmak için bunu küçücük ablana sormak zorunda mısın gerçekten?”

 

Garfiel: “Zavallıca olduğunu biliyorum! Ama sorabileceğim tek kişi sensin. Hadi ama söylesene... Abla, sen neden...”

 

Frederica: “Ne yapmak istiyorsun, Garf?”

 

Sözünü kesen Frederica başını kaldırdı.

 

Garfiel'in cümlesi yarıda kalmıştı. Ne mi yapmak istiyordu? Konuştukları şey bu değildi ki. Ne yapması gerektiği, ne yapmaya ihtiyacı olduğuydu. Garfiel’in sorguladığı şey buydu.

 

Frederica: “Ne yapmak istiyorsun, Garf?”

 

Öfkelenmiş görünen Frederica sorusunu yineledi.

 

Garfiel ise yutkundu.

 

Garfiel: “Yapmak istediğim şey, insanların beklediği.”

 

Frederica: “İnsanların beklediği şey ne?”

 

Garfiel: “Yapmak istediğim... bana ihtiyacı olanların benden beklediği şey.”

 

Frederica: “Neden bunu istiyorsun?”

 

Garfiel: “Çünkü... bana hatırlatanlar onlar.”

 

Frederica, ‘Neyi hatırlatanlar?’ diye sormadı.

 

Ama Garfiel’le aynı rengi taşıyan o altın gözleri o soruyu sormuştu.

 

Garfiel: “—Annemin beni sevdiğini hatırlatanlar...”

 

—Ve hayal dünyası tuzla buz olurken geçmiş yitip gitti.

 

#Güzel bir bölümdü. Daha önce Garfiel'in annesinin onları kendi iyiliği için terk edip gittiğini sanıyorduk, bu bölümse gerçek sebebini ve aslında çocuklarını çok sevdiğini gördük. 
Uzun süredir bahsi geçen yara izi detayı da güzel bağlandı. Gerçi birkaç bölüm önce Ram-Garf sohbetinde yarayı açan Ram olarak anlatılmıştı ama o olay yüzünden yaşandıysa ufak detaylara takılmamak gerek herhalde.
Peki Garfiel geçmişinin üstesinden gelip yargılamayı aştı mı? 'Tebrikler' mesajı bunu mu anlatıyordu? Cevabı için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr