Cilt 4 Bölüm 112 [ Güçsüzlüğü Reddetme İçgüdüsü ] (1/2)

avatar
3823 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 112 [ Güçsüzlüğü Reddetme İçgüdüsü ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

—Mücadele inanılmaz bir sertliğe erişmişti.

 

İki adam birbirine bakıyor, karşılıklı yumruklar savruluyordu.

 

Sert kemikler etlere değiyor, kaslar açılıyor, kanlar damlıyordu. Feryatlar, köpükler çıkan ağızlardan yükselen nahoş nefesler, yarım yamalak yumrukların doğurduğu sefalet… Her biri gözlemcinin gözlerini yakıyordu.

 

Emilia: “...Subaru.”

 

Mezarın girişinde dikilen Emilia’nın elleri göğsüne yerleşmişti.

 

Gözlerine bir karmaşa yerleşmişti ve parmakları tutunacak bir şey arayışındaydı. Göğsündeki o güvenilir şeyin varlığı ve ılıklığını yitirmek hala kalbini acıtıyordu.

 

Subaru mezarın içerisinde bir şeyler söylemişti.

 

Subaru onu sevdiğini, ona değer verdiğini ve ona inandığını belirtmişti.

 

Sahiden de bir parçası bu sözler tarafından kurtarılmış hissediyordu. Ama buna eşlik eden bir gerginlik de vardı. Gerçek anıları işleyen her saniyede geri geliyordu.

 

Sahte anılarının kendi başlangıcı olduğuna inanmış ve o inançla bu noktaya ulaşmıştı. Peki başlangıcı ve bugünlere gelişinin tetikleyicisi değişmişken kendisi nasıl değişecekti?

 

En gerçek hisleri birbiriyle çatışıyor, Emilia’nın içerisinde bir tedirginlik kök salıyordu.

 

Subaru Emilia değişse bile ona olan aşkının değişmeyeceğini ilan etmişti.

 

Kendisi için acı ve çile çeken, onun adına sonuna dek mücadele etmeye yeltenen o genç… Emilia onun hisleri hakkında en ufak bir şüphe taşımıyordu. Subaru hislerini durmaksızın kanıtlamıştı.

 

—Emilia’nın güvenemediği kişi kendisiydi.

 

Yanlış başlangıçlara kurulu bir yolda yürümüş ve yolun sonunu görmüş olmasına rağmen duraklamıştı. Ve şu anda sonunu görüyor olmasına rağmen yanlış bir yolda mı yürüyorum diye merak ediyordu.

 

Ayakları hareketi kesmişti.

 

Peki yeniden yürüyebilecek miydi?

 

Yürüdüğü yol aynı mı olacaktı, yoksa farklı mı?

 

Emilia: “—”

 

Yanıtlanamayan, anlaşılamayan sorulardan oluşan bir labirentte dolanıyordu. Şimdi bile konuşmayı başaramıyor, ikiliyi durdurmaya hakkı olmadığını biliyor, öylece dövüşmelerini izliyordu.

 

Yüksek bir çığlık eşliğinde kanlar sıçrıyordu.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Hava bir yumruğun savruluşuyla delindi.

 

Bir surata parmak boğumları yaklaşmaktaydı— fazlasıyla üzücü bir yavaşlıkla.

 

“Tch!”

 

Abartılı bir kaçınmaya gerek yoktu.

 

Baş ufacık bir şekilde kalkmış ve yumruk en ufak bir sıyrık olmaksızın uzaklaşmıştı. Rakibin duruşu ise büyük savuruşu karşısında bozulmuş, savunmasız kalan midesine, bağırsaklarının bulunduğu bölgeye bir diz inmişti.

 

Kaburgaların ve gevşek kasların varlığını hisseden diz bağırsakların derinliklerine dek etki etmişti, defalarca sıvı çıkmış olan ağızdan durmaksızın kan dökülmekteydi.

 

“Ggauh, aug,”

 

Mide tutulmuş, hareketler sarsaklaşmış, görüş kararmıştı. Önden gelen saldırıyı engellemek adına kalkan kollar şimdi iç organları desteklemek adına arkaya yönelmişti.

 

Tekmeye dayanmayı başarmış fakat arkadan gelen darbe kolayca yıkılmasına yol açmıştı. Düşmekte olan bedeni arkadan yukarı doğru tekmelenmiş, ardından gelen saldırı sol kısmını bulmuştu.

 

Çığlıklar yükselmekteydi.

 

Kusmuk ve kanların çıkışı eşliğinde nefes alış verişi ağırlaşmaktaydı.

 

Yumruklar, diz, ayak darbeleri… Tenindeki her darbe hissi, derisinin ve etinin soyuluşu olarak geri dönmekteydi.

 

Normal şartlarda bu durum rakibi için sevindirici olmalıydı fakat şu anda inanılmaz bir rahatsızlık duyuyordu.

 

Arka arkaya, defalarca tekrarlanan bu eylemlerin ne anlamı vardı ki?

 

“Yeter lanet olasıca, yeter, pes etsene artık!”

 

Nahoş bir şekilde öksüren ve kan kusan kişiye bakıyordu. Bir türlü bilincini yitirmesini sağlayamamıştı. Başına da vursa, midesini de tekmelese teslim olmasına sebep olamamıştı.

 

Bu özellikle de aralarındaki kuvvet farkını ispat etmeye çalıştığı için midesini bulandırıyordu.

 

Garfiel: “Sıçtıımın beyinsiz bi piçi olduğun kesin, oy! En ufak bi kazanma şansın bile yok! Sırtın lime lime oldu! Yumruk savuruşun anlamsızca abartılı! Dengen falan yok, her şeyin lanet olasıca bi trajedi!”

 

Subaru: “... Benim hatam.”

 

Garfiel: “Aaaugh, seni sıçtıımın bok yığını! Bu amaçsız, kafasızca oyununa dahil olmak ne biçim hissettiriyo biliyo musun?! S*ktir, s*ktir, s*ktir git!”

 

Garfiel kesik nefeslerle kendisini doğrultmaya çalışan Subaru’ya hakaretler savuruyordu.

 

Subaru ellerini zeminle temas ettirerek kendisini kaldırmak adına mücadele vermekteydi. Yumruklar yüzünden suratı şişmiş, burnunun kanayışı görüşünü kırmızıya bulamıştı. Dişlerinin bir kısmının kırıldığı veya yerinden çıktığı kesindi. Bağırsakları ve kaburgasının hasarlı hale gelmesi de tuhaf kaçmazdı.

 

Bedeni hiddetli bir acıyla teslim alınmışken bilinçli kalamıyor olmalıydı. Ama yine de-

 

Garfiel: “Kahrolasıca anlamı ne ki?! Bana kazanma umudun olduğu için meydan okumadın mı?! Yaptığın tek sıçtıımın işi lanet olasıca bi şekilde hırpalanmak oldu, ben bile izlemeye tahammül edemiyorum! Bi mola ver artık!”

 

Subaru: “—Ghguh!”

 

Hırçınlık ve inatçılık kelimeleri Garfiel’in Subaru’ya hiddetlenirken tattığı hisleri tarif etmeye yetmezdi.

 

Subaru’yu bacaklarından tutarak çekti ve ayaklarını yığılmakta olan Subaru’nun yanlarına geçirdi.

 

Garfiel’in yukarıdan gelen saldırısını yiyen Subaru ise ağzından kanlar fışkırırken dirseğiyle bedeninin pozisyonunu değiştirmeye çalıştı.

 

Topraktan sekti ve sert zemin tarafından bedeni dövülürken alabildiğince zemine yayıldı.

 

Gözleri irileşmiş, kesik bir nefes vermişti; bu defa hareketsiz hale geleceği kesindi—en sonunda bilincini yitirecekti. Garfiel uzunca bir iç çekti.

 

Subaru: “Ne halt oldu da- her şey- bitmiş gibi bakıyorsun...”

 

Garfiel: “—hk!”

 

Kesik nefeslerle omuzları inip kalkan Garfiel'in gözleri işittiği ses karşısında şaşkınlıkla açıldı.

 

Bilincini yitirdiğinden emin olduğu adam her nasılsa yeniden ayaklanmayı başarmıştı.

 

Garfiel: “Lanet olasıca bi şaka mı bu...”

 

Subaru: “Hayır... şaka falan yok. Yediğim dayak hakkında… en ufak bir… komik söz… bulamıyorum...”

 

Garfiel: “Benim kastettiğim şey o değ—”

 

Subaru: “—Hhhah!”

 

Kâbus gibi bir kararlılık sergileyen Subaru keskin bir nefes eşliğinde yumruğunu savurdu.

 

Doğal olarak yumruğunun çaresizliği Garfiel’in bakış açısından bir çocuk tarafından hakarete uğramaya bedeldi. Yaklaşan yumruğu rahatlıkla yakalamıştı ve karşılığında elinin tersini Subaru’nun bağırsaklarına geçirdi.

 

Organlarının arasındaki boşluğa inen darbe Subaru’nun içsel sıvılarını dalgalandırmıştı—bu da halihazırda çalkalanmış olan mide içeriğinin kan ve sarı bir topak halinde fışkırmasına yol açtı.

 

Subaru: “Gugh, bhubh...”

 

Garfiel: “'Ne kadar denersen dene aynı şey oluyo, daha kaç lanet olasıca sefer aynı şeyi yapacaksın—”

 

Subaru karnını tutup yerinde kıvranırken Garfiel bir kez daha pes etmesi gerektiğini söylemişti. Bu mide bulandırıcı vahşeti izlemeye katlanamıyordu. Bakışlarını kaçırmış ve dilini şaklatmıştı.

 

Garfiel: “—!”

 

Ve suratının yanından Subaru’nun yumruğu geçiverdi.

 

Garfiel: “Nee!?”

 

Subaru: “Garfiel, seni lanet olasıca. Kim sana beni atlatma izni verdi?”

 

Sol kol ileri, sağ kol geri.

 

Subaru’nun aldığı savaş duruşunu ve hiç azalmayan iradesini gören Garfiel ürpermeye yakın bir şey tecrübe etmekteydi.

 

Subaru’yu bir an olsun tehdit olarak algılamamıştı.

 

Subaru’nun boş tehditler savurduğunu ve aralarındaki güç uçurumunun aşılamayacak kadar büyük olduğunu kim olsa söyleyebilirdi.

 

Garfiel’e ardı arkası kesilmeyen yumruklar gönderse, sayıları binleri, hatta milyonları bulsa da Garfiel güç uçurumu sayesinde her teşebbüsten rahatlıkla kaçabilirdi.

 

Subaru'nun mücadelesinin her anı nafileydi.

 

Garfiel tarafından yumruklanışına, tekmelenişine, fırlatılışına ve direndiği onca acıya rağmen bedeni asla Garfiel’e dokunamayacaktı.

 

Garfiel: “Sıçtıımın herifi, benimle kafa bulmayı bırak!”

 

Subaru: “Haah?”

 

Galip gelemeyeceği bir rakiple yüzleşiyordu ama her şeye rağmen tavan yapan inatçılığı silahıydı.

 

Şevki kırılmıyor, hisleri değişmiyordu. Belki bu zihniyete de kuvvet denilebilir, bedenden bağımsız bir kuvvet söz konusu olabilirdi.

 

Onun art arda düşüp kalkışını görmek de Garfiel’in kalbini bir derece etkileyebilirdi. Ama bu gösteriyle Garfiel’in fikrini değiştirmeyi umuyorsa bu absürt olurdu. Öyleyse kırılmayan şevkinin ne anlamı kalırdı ki?

 

Garfiel: “Cidden bu kafayla, kazanamayacağını bile bile devam ederek harika benliğime eninde sonunda yumruklarını geri çektirceğini mi sanıyosun lanet olasıca? Gerçekten sıçtıımın düşüncesi harika benliğimin seni yumruklayıp tekmelemekten sıkılcağı, şevkinin kırılmayacağını bilceğim şeklinde mi... kendimi duygularıma kaptırıp kaybedicem, bunu mu demeye çalışıyosun!?”

 

Subaru: “—”

 

Garfiel: “Şaka yapmaya kalkma. Aramızdaki dövüş lanet olasıca bi oyun diil! Ya yener ya yenilirsin. Bu işin başka bi sonu olamaz!”

 

Bu sözlerle birlikte ayağını zemine geçirdi. Toprak ruhunun kutsayışının gücü bedenini doldurmuş, toprak bedenini dolup taşan bir canlılıkla doldurmuştu.

 

Ram ve Otto ile ormanda gerçekleştirdiği dövüş sonrasında mahvolan bedenini buraya gelmek adına zorlamıştı. Bedeni artık daha iyi durumdaydı. Bir yumruk dövüşü bile denilemeyecek karşılaşmada bitkinliği artmamış, hatta bir ağaç gölgesinde hoş bir şekilde dinlenir gibi olmuştu.

 

Peki Subaru’nun minicik etkisi Garfiel’in kalbini ne şekilde sarsmaya yönelikti?

 

Garfiel: “Lanet olasıca ağzını açmıştın, di mi?! Bana harika benliğimin güçsüz olduğunu öğretecektin, öyle demiştin! Zayıfmış, has*ktir! Ne bok öğretecekmişsin! Asıl gücü olmayan, teslim olmaya zorlanan lanet olasıca beyinsiz aptal sensin!”

 

Garfiel Subaru’nun mücadeleden önce söylediği her heceyi hatırlıyordu.

 

Tam bir soytarılıktı. Bütünüyle zırvaydı. Bu adamın her zerresi sahtekarlığın tanımıydı.

 

Garfiel: “O herif ve Ram da aynı! Hiç değilse onların benimle doğru düzgün çarpışacak cesareti vardı! Ben de bu yüzden onlara her şeyimle karşılık verdim. Onlar beyinlerini çalıştırıp planlar yaptılar, eksikliklerini zekalarıyla kapattılar… cesareti olanın hakkını veririm. Peki ya sana ne demeli!”

 

Tam olarak nasıl işlediğini bilmese de Otto ormanı arkasına almış ve Garfiel’i köşeye sıkıştırmıştı. Tüm canlılığı ve zekasını kullanarak gerçekleştirdiği inanılmaz büyüyle, mücadeleci ruhunun büyüklüğüyle Garfiel’i etkilemişti. Garfiel onu güçsüz birinin ulaşabileceği zirve olarak memnuniyetle niteleyebilirdi.  

 

Ram da sürpriz saldırısıyla ihanete denk bir ıstırap tattırsa da kendisine tamamen uyan mükemmel bir mücadele sergilemişti.

 

Gerçek kuvvet sahibi bireyler arasında yumrukların esirgenmediği, acımasızca bir çarpışma olmuştu.

 

İkisi de Garfiel karşısında çaresizce çabalamış, galibiyet adına ellerinden geleni artlarına koymamıştı.

 

Yöntemleri saygıyı hak ediyordu. Öyle ki Garfiel onları düşmanları olmalarına rağmen yüce görebilmişti.

 

Garfiel: “Onlara kıyasla... bundan daha tiksindirici olmana imkân yok. Devrilip devrilip geri kalkıyosun… nolmuş yani? Ne kadar dayak yersen ye şevkin kırılmıyomuş… bu ne boka yarar ki? Kazanma şansın sıfırken asla kaçmıyor olman… bunun nesi bu kadar övülesi!?”

 

Subaru: “—”

 

Garfiel: “Etkilendim mi sanıyosun? Kana bulanmış oynak bacaklarınla, doğru düzgün açılamayan sıçtıımın gözleriyle ayaktasın diye benim hislerimi değiştirceğini mi sanıyosun? Seni lanet olasıca bi kıymaya çeviririm…  Siz s*ktiimin aptalları bana naptırmaya çalışıyosunuz, amacınız ne?”

 

Garfiel’in göğsü görülmemiş bir öfkeyle yanıp tutuşmaktaydı.

 

Mücadelenin seyri bozulmuştu. Hakarete uğramıştı. Bununla da kalmamıştı, karşısındaki adamın yöntemleri asaleti, sarsılmaz iradeyi ve Garfiel’in alışkın olduğu mücadeleleri kirletmeye yönelikti.

 

Garfiel: “Lanet olasıca bi mola ver artık. S*ktir git. Seni sıçtıımın mide bulandırıcı, acınası bok yığını. Yapabilceğin en iyi şey kaybını kabullenip beşiğine kıvrılmak seni aptal!”

 

Subaru: “...”

 

Subaru savaş duruşunu değiştirmemiş şekilde Garfiel’in hakaretlerine maruz kalıyordu. Başı istikrarsız bir şekilde sallanıyordu, gözleri neredeyse kapanacak raddede şişmiş olsa da bir şekilde Garfiel’e bakmayı sürdürüyordu. İradesi sarsılmamıştı, bu da kötü durumunun iyice göze batmasına yol açıyordu.

 

Tüm bu sözler, darbeler, yumruklar şevkini kırmaya yetmemişse onu durdurmak için ne yapmalıydı?

 

Acı işe yaramıyorsa geriye tek bir çözüm kalıyordu.

 

Garfiel: “O lanet olasıcaya sen söylemeye ne dersin, ha!?”

 

Bakışlarını çeviren Garfiel mezarın girişinden durumu gözlemleyen Emilia’ya dönmüştü. Ansızın olaya dahil edilen Emilia’nın omuzları anlık olarak titredi. Bu güçsüzlük gösterisi ise Garfiel’in dilini rahatsızlıkla şaklatmasına yol açtı.

 

Garfiel: “İzlemeye bile katlanamıyosan ona bunu söyle işte lanet olasıca! Beni dinlemiyo! Sevdiği kız ona ne kadar mide bulandırıcı bi ezik olduğunu, çabalarının bi halta yaramadığını, tehlikesiz bi bok oluşunu söylesin bakalım!”

 

Emilia: “... Ben, ben-”

 

Garfiel: “Ne? Yapamiycam mı diyosun? Sana bi kazanma umudu var gibi mi geliyo? Yoksa izlemek hoşuna mı gidiyo? Seni seven herifin senin adına yıkılışını görmek, seviliyorum diye avunmak güzel mi cidden, oy!?”

 

Emilia: “—hk!”

 

Emilia kaskatı kesilmiş, gözleri alabildiğince açılmış, içi kin dolmuştu. Garfiel’in acımasız ifadeleri bir hançer misali saplanmıştı.

 

Garfiel’in yumrukları Subaru’yu durduramıyorsa geriye kalan tek seçenek Emilia’nın sözleriydi.

 

Bedeni Garfiel tarafından dağıtılmışken kalbi de Emilia tarafından kırılırsa Subaru'nun boyun eğeceği kesindi.

 

Emilia’nın suratı bu çarpışmayı izlediği ve Subaru’nun dövülüşüne tanık olduğu süreçte defalarca acı içerisinde seğirmişti.

 

Gizemli bir kararlılığa sahip olan Subaru’nun aksine Emilia’nın kalbi herhangi bir şey uğruna netleşmiş değildi. O hala yargılamada başarısız olup sonrasında hıçkıra hıçkıra ağlayan kızdı.

 

Garfiel’in onu bu konuda azarlamak gibi bir niyeti yoktu.

 

Yargılama yüzünden, geçmiş yüzünden bunalmak doğaldı. Kim en büyük pişmanlığının anısını kolayca silip atabilirdi ki?

 

Geçmişinin ve pişmanlıklarının üstesinden gelme konsepti tam bir saçmalıktı.

 

Subaru ise gerçekçi ideallerle erişilemez fantezileri karıştıran delinin tekiydi.

 

İnatla karşısına dikilen bu çocuk tamamıyla fantezileri kovalıyor, diğerlerinin de aynı şeyi yapmasını istiyordu. Resmen çıldırmıştı.

 

Aynı şey aklını tek bir şeye takan Roswaal embesili için de geçerliydi.

 

Garfiel: “Şunu durdur ve bu işe bi son ver! Sen ve ben! Biz o cadının saçmalıklarıyla savruluyoruz. Başka bi bok olduğu yok!”

 

Emilia: “Ben—”

 

Emilia'nın sırtı yıldırım çarpmışçasına dikleşmiş, gözleri alabildiğince açılmıştı.

 

Subaru’ya dönük büyüleyici gözleri yaşlarla ıslanmıştı. Dudakları titriyordu ve Garfiel’in bakışları kendisine kilitlenmişken Subaru’yu durdurmaya niyetlenmişti.

 

Bunu yaptığında her şey bitecekti. Ama-

 

Subaru: “Emilia.”

 

Emilia: “—”

 

Subaru ondan önce davranmıştı.

 

Ağzını kapatan Emilia Subaru’nun kısık sesini dinledi. Söyleyeceği hiçbir şeyi kaçırmama konusunda telaşlanmıştı.

 

Ona göre Subaru tek bir şeyi ifade ediyordu.

 

Subaru: “... Beni izlemeye devam et.”

 

#Öncelikle iyi dilekleriniz için teşekkürler, aynı şekilde en güzel mutluluklar sizin olsun :) 

Bölüme gelirsek Subaru'nun bu kararlı hallerini gerçekten seviyorum. Döngülerce ölüp ölüp dirildikten, onca şeyi yaşadıktan sonra insan düşüp kalkmaya alışıyor tabii. Ama Garfiel karşısında bu düşüp kalkmalar ne kadar etkili olacak, orası muamma. 
Emilia'nın hala güçsüz durması ise biraz sinirimi bozuyor açıkçası, ayaklarının üzerinde sağlam durabileceği günü iple çekiyorum. O zaman bakalım bizi neler bekliyormuş, Subaru'yu izlemeye devam edip ne görecekmişiz, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44300 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr