Cilt 4 Bölüm 106 [ Otto Suwen ] (2/3)

avatar
3531 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 106 [ Otto Suwen ] (2/3)


Çevirmen :  Clumsy 

 

――Genç Otto Suwen için dünya, cehennemin beşiği gibiydi.

 

[???: ――――]

 

[????: ×××××××××]

 

[?????: ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※]

 

[??????: ***************!*!*]

 

Kulakları, sonu gelmeyen gün ve gecelerce kendisine hiçbir anlam ifade etmeyen kelimelerle dolup taşıyordu.

 

Yerde sersemlemiş bir şekilde oturuyor ve sesler kendisine gelmeye devam ediyordu. Kimi yakın bir fısıltı oluyordu, kimi uzak bir çığlık… Kimi hoş bir şarkı, kimiyse bir ölüm çığlığı misali… Dünya Otto’ya bağlantılarını hatırlatıp duruyordu.

 

Genç Otto dünyanın neresine giderse gitsin sesler daima onu takip ediyordu.

 

Ahenksiz seslerin sonsuz yankısı, o işe yaramaz ve berbat konçerto her gün, ara vermeksizin Otto’nun yoldaşı oluyordu.

 

――İnsanlar bu gürültülü dünyada nasıl hiçbir şey yokmuşçasına yaşayıp gidebiliyor?

 

Etrafında olup bitenleri doğru düzgün anlamlandıramadığı bir cehennemde yaşayan Otto, kendisine bu soruyu soruyordu.

 

Ebeveynleriyse onu kucaklıyor, ona ilgi gösteriyor ve gülümsüyordu. Ancak sarf ettikleri kelimeler ne kadar sevgi barındırırsa barındırsın ahenksiz sesler tarafından tüketiliyor ve Otto’nun kulaklarına erişemiyordu.

 

Oğullarında bir farklılık olduğunu fark eden ailesi onu hemen doktora götürmüştü.

 

Otto gülmüyor, çığlık atmıyor, ağlamıyordu. Duygusal ifade eksikliğinin sebebi tüm dışsal uyarıcıların Otto’da aynı hissiyatı uyandırıyor olmasıydı.

 

Ve bu yüzden ebeveynlerinin endişesine rağmen çocukluk başlangıcı duygusuz bir kayıtsızlıkla geçmekteydi.

 

Suwenlerin orta sınıf bir tüccar ailesi olması iyiydi, böylece zenginlikleri çocuklarını farklı doktorlara götürebilmek için yeterli geliyordu.

 

Ancak hiçbir doktor Otto’nun sorununu çözemiyordu. Ehh, bu da çok normaldi. Çünkü Otto’nun sahip olduğu tek semptom aşırı sesten kaynaklı sağırlıktı.

 

Otto’nun kendisinden iki yaş küçük bir erkek kardeşi ve iki yaş büyük bir abisi vardı. Kardeşleri Otto’nun aksine sağlıklı bir şekilde büyümüş, ailelerinin sevgisiyle sarılmıştı. Ebeveynlerinin Otto’ya olan ilgisi de zamanla silinmiş ve üç evlada duyulan sevgi diğer iki evlada yönelmiş, Otto’ya ise aile sıcaklığından uzak bir hayat düşmüştü.

 

Otto’nun kardeşleri veya ebeveynlerine yönelik bir kini veya kıskançlığı yoktu. O zamanlar ne nefret ne kıskançlık ne de herhangi bir fark edilebilir duygu sergiliyordu. Otto söylenen hiçbir şeyi anlayamıyor olsa da kardeşleri onunla ellerinden geldiğince sabırlı bir şekilde ilgileniyordu. Ayrıca ebeveynlerinin zamanla duygusal olarak tükenmesi de çok doğaldı.

 

Otto, kardeşlerinin yerinde olsa böyle garip bir aile üyesine bu kadar nazik davranabilir miydi hususunda pek emin değildi. Bu yüzden onlara minnettardı.

 

Sesler beynine erişemiyor olsa da yazılı kelimelerle iletişim kurmak mümkündü.

 

Bunu ilk keşfeden Otto’ya sesli bir şekilde kitap okuyan abisi olmuştu.

 

Tabii ki okumayı ve yazmayı öğrenmenin bir hayli zor olduğu ortaya çıkmıştı.

 

Otto kelimeleri anlamlandırmasını sağlayacak sesleri zihnine kaydedemediği için ezber yapması sıradan çocuklardan on kat daha uzun sürüyordu.

 

Yine de bu, onu rahatsız etmemişti. Ve üzücü olsa da sebep, Otto’nun bu durumdan rahatsız olma hassaslığına sahip olamaması ve normal bir çocuğun hayatının nasıl olacağını bilememesiydi.

 

{――Her şey için teşekkürler.}

 

Bu sözleri bir kâğıda yazıp ailesine gösterdiğinde yüzlerinde beliren gözyaşlarını ve kendisine sarılışlarını hala canlı bir şekilde anımsayabiliyordu.

 

Minnettarlık konseptini tam olarak anlayabilmiş değildi ancak bunun borçlu olduğu bir şey olduğunu çözmüştü. Ve genç Otto bu karar neticesinde zorunluluk hissiyle o kelimeleri yazdığında kalbi pır pır etmişti.

 

――Doğumundan bu yana ilk defa böyle kuvvetlice çığlık atmıştı. Ve bu sahiden de onun ikinci doğum çığlığı gibiydi.

 

[???: Ffaghatkgaoytajijijiji]

 

[????: AGATEGATAGFATTTETAADAERTERA]

 

[?????: Mi~mi~mu~mi~me~mi~mi~]

 

Otto, ikinci doğum çığlığının ardından o anlaşılmaz cehennem korosundaki bazı döngüleri fark etmeye başlamıştı.

 

Ve yavaş yavaş, kulaklarını zedeleyen o ses kümesini düzenleyebildiğini, titizlikle seçebildiğini fark etti.

 

Sekizinci yaş günü civarındaysa kendisini o seslerden tamamen ayırabilme kapasitesine erişmişti.

 

Artık sağlıklı bir çocuk sayılırdı ve kurak çöle dökülen yağmur misali açgözlü bir şekilde ne bulsa çeker olmuştu.

 

Sekiz yaşında bilinmesi gerekenleri öğrenme şansını çoktan yitirmişti ve haliyle, zamanını okuma yazmaya adasa da algısı yaşıtlarının çok gerisindeydi. Ancak yeni edindiği konsantrasyonu kullanarak aradaki uçurumu hızla kapatmaktaydı.

 

Artık Otto Suwen’in gizli potansiyelinin çiçek açma zamanıydı.

 

Kardeşlerinden aşağı kalır değildi, hatta algısı ve zekâsı olanları bile aşmıştı. Sıra dışı öğrenme kabiliyeti sayesinde kendisini yaşıtlarından ayırmış――

 

――ve en nihayetinde ilişkilerini bozup arkadaşsız kalmıştı.

 

[Otto: İnsanlar bu zor dünyada nasıl hiçbir şey yokmuşçasına yaşayıp gidebiliyor??]

 

Otto dizlerine sarılıp mırıldanıyor ve kırmızı yanaklarıyla düşünüyordu.

 

On yaşına geldiğinde bir tüccarın oğlu olarak kendini utandırmamak adına sıkı çalışmaya başlamıştı. O çağın çocuklarının genellikle böylesi erken yaşlarda eğitime erişimi olmazdı. Günlerini bu şekilde geçirebilmenin Otto için bir ayrıcalık olduğu kesindi.  

 

Tek problem duygusal ve zihinsel yaşının yaşıtlarının yedi yıl gerisinde olmasıydı.

 

Otto’nun diğer çocukların yaptığı hataları yapma şansı olmamıştı, haliyle onları şimdi yapıyordu. Daha önce yaptığı takdirde kolayca bağışlanabileceği hataları yapma yaşını bir hayli geçtiği için de sonuçlar şaşırtıcı oluyordu.

 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi Otto Suwen, inanılmaz kötü şans bahşedilmiş bir çocuktu.

 

Ebeveynlerine sorarsanız Otto’nun talihsizliği doğumundan hemen sonraki ilk banyosunda boğulma eşiğine gelmesiyle başlamıştı. Ve herkesin yoğun çabalarına rağmen defalarca merdivenlerden yuvarlanmış, kafasına kuş sıçmış, su birikintilerinde boğulmuş, bin bir türlü talihsizlikle karşılaşmıştı.

 

Bunu zamanında fark edememe sebebi talihsizlik konseptini tanımıyor oluşuydu.

 

Ancak şimdi geriye dönüp baktığında kendi geçmişi karşısında tüyleri ürperiyordu.

 

Önceki hayatında ne yapmıştı da böylesi bir talihe maruz kalmıştı?

 

[???: Büyük olan gitti, gitti işte, gitti.]

 

[????: Parlak, parladı, parıltı, uzaklarda, parıltı, parıltı, parlıyor.]

 


[?????: Hey, canavar geliyor. Hey, canavar geliyor.]

 

Bu sıralarda Otto’nun mütemadiyen engellediği sesler değişmeye başlamıştı.

 

Ve bir zamanlar anlamsız olan koroya bir anlam yüklenmekteydi.

 

Hala işittiği çoğu şeyi anlayamıyor olsa da bu karmaşayı algıya çevirme çabaları sonucunda çocukluk başlangıcında tattığı cehennemin doğasını keşfetmişti.

 

Görünen o ki insan olmayan yaratıklarla iletişim kurabiliyordu.

 

Otto Suwen, belirişinin on birinci yılında “Hayvanlara Fısıldama İlahi Koruması” denilen şeyin varlığını tanımıştı.

 

Bu tanıyışın ardından kendisine bahşedilen gücün limitlerini keşfetmek adına çabalarını İlahi Korumasını test etmeye adadı. Sayısız deneme yanılma sonrasındaysa yaratık ne kadar zekiyse aralarındaki iletişimde de o kadar belirgin fikirler oluştuğunu öğrendi.

 

Ardından abisinin önünde ailenin yer ejderiyle konuşarak bebekliğinden beri sahip olduğu yeteneği açıkladı.

 

[Abi: Uuh, peki. Tamam…… yani, umm…… Otto. Bu güç, umm, özel. Evet, gerçekten özel ama…… ehh, şey. Bunu insanların seni görebileceği bir yerde kullanma, tamam mı?]

 

Bir İlahi Korumaya sahip olmak dünya tarafından kutsanmak anlamına gelebilirdi ama herkes böylesi güçlerin sahiplerini hoş karşılamazdı. İnsanların işine yarayacak bir güç olsaydı neyse ama Otto’nun kabiliyeti yalnızca kendi işine yarardı ve kullanılabileceği çocuksu haylazlıkları hayal etmek de zor olmasa gerekti.

 

Bu konuda hemfikir olan Otto, endişeli abisinin önerisine başıyla onay vermişti.

 

Yüzü solan ve gözlerini kaçıran abisine verdiği söz sonrasında İlahi Korumasının hiç kimse tarafından bilinmesine izin vermeyeceğinde karar kıldı.

 

Gücü hem kendisi hem de çevresindekiler için tehlikeliydi. Ve genç Otto’nun kalbinde bir görev bilinci yükselmişti: Biricik ailesini korumalıydı.

 

Ancak abisine verdiği sözün üç gün sonrasında Hayvanlara Fısıldama İlahi Koruması herkes tarafından bilinir olmuş, yaşıtları tarafından tamamen dışlanmıştı.

 

Küçük kardeşi tarafından yer ejderiyle konuşurken yakalanınca ister istemez İlahi Korumasından bahsetmiş, abisinin endişelerini ve bu durumun tehlikeli olduğunu söylemeyi de ihmal etmemişti.

 

Ancak küçük kardeşi ertesi gün koca bir grup çocuğu oraya sürükleyip gösteriş yapmaya yeltenmişti. Bir böcekle konuşurken izlenen Otto ise yıllar sonra yeniden cehennemi görmüştü.

 

Hayvanlara Fısıldama İlahi Korumasının dezavantajı iletişim için yaratığın dilini kullanmanın gerekmesiydi. Yani Otto bir yer ejderiyle konuşmak için bir yer ejderi gibi anırmalı, bir böcekle konuşurken ise bir böcek gibi cıvıldamalıydı.

 

Haliyle “Böcek Çocuk” lakabının üzerine yapışıp kalması için tek bir an yetmişti.

 

Otto o andan sonra İlahi Korumasını bir daha asla kullanmamakta karar kılmıştı. Lekelenen itibarını temizleyip insanların zihinlerindeki anıları silmesiyse birkaç yıl alacaktı.

 

En sonunda bunu başardığında hassaslığın tavan yaptığı on dört yaşına erişmişti.

 

On dört olduğunda zihinsel toyluğu hakkındaki bahaneleri işlemez olmuştu. Bedeni ansızın ergenliğe adımını atmış, uzuvları güzelce büyümüştü. Hatta oldukça yakışıklı bir delikanlı olarak tarif edilebilirdi.

 

Gri saçlar ve şanssız, hassas bir çehre. Ilıman gözler ve her şeyini ortaya koymaya yönelik bir yaradılış. Genç Otto şaşırtıcı derecede fazla karakteristiğe sahip bir şekilde büyümüş, bu da içgüdülerini tetiklemiş ve tam tüm yaşıtları gibi romantizmle ilgilenmeye başlamışken――

 

Hayvanlara Fısıldama İlahi Koruması yüzünden şehirdeki en güçlü figürün kızını düşman edinerek sürgün edilmişti.

 

Bu, on beş yaşına bastığı kış yaşanmıştı.

 

 #Ansızın Otto'nun çocukluğuna dönmeyi hiç beklemiyordum. Ama benim için güzel bir sürpriz oldu. Zaten bu seri de her şeyi detaylı olarak bildikçe, herkesi incelikli tanıdıkça güzelleşiyor bence.
Bizim gezgin tüccarımızın çocukluğu çok zor geçmiş, bu bölümü okuyunca onu daha da çok sevmeye başladım. Bakalım bahtsız Otto'nun on beş yaşından sonra neler yaşadığını da görecek miyiz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr