Cilt 4 Bölüm 94 [ Terk Ediş ] (1-2)

avatar
4637 5

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 94 [ Terk Ediş ] (1-2)


Çevirmen : Clumsy 

 

――Uyanırken hissettiği ilk şey sağ elinin ıssızlığı olmuştu.

 

Yeni uyandığı için başı hala eksik kan akışının uyuşukluğunu taşıyordu. Ancak toparlanmaya başlayan bilinciyle ne bencil bir duygusallıktı diye düşünmüş, yanakları öfke ve utançla kızarmıştı.

 

Bu düşünceyle oturur pozisyona geçmek yerine yatakta top olmayı seçerek battaniyeyi iyice üzerine çekti. Öylece yatarak kendi sığlığını yansıtıyor ve sabah ilk iş olarak kendisini azarlıyordu.

 

[――Bencil, bencil, bencil. Ben…. çok bencilim.]

 

Yatakta kıvrılan kız―― yani Emilia, kendi bitkin hali karşısında uzun uzun iç çekerek mırıldanmaktaydı.

 

Ardından örtünün altındaki elini açıp kapattı ve uyuyakalmadan önce tattığı hissiyatı anımsadı.

 

Hatırasında elini tutan parmaklar, kendisinin bütünüyle narin ve kırılgan olan parmaklarına kıyasla kalın ve pürüzlüydü, uçları daha sertti―― ne zaman o eli tutma fırsatı bulsa bunu düşünürdü.

 

Bu kendisiyle ilgilenen, narin sözler sarf eden, uykuya dalarken yanında oturup elini tutan bir erkeğin dokunuşuydu―― Subaru’nun acemi, hassas elinin. 

 

Emilia’nın ilk düşüncesi o elin dokunuşundan mahrum kalışı olmuştu. Parmaklarındaki boşluktan bile böylesi bir yalnızlık hissettiğine göre ne kadar umutsuz bir haldeydi?

 

Daima ona yaslanmak istiyordu, gerçekten doğası o çocuğa daha fazla yük bindirmeye bu kadar mı hevesliydi? Kendi güçsüzlüğünün ve günahlarının yarattığı tamir edilemez dertlerin çevresindekilere neler yaşattığından hiç mi haberi yoktu?

 

Çoktan Sığınağa varışlarının dördüncü gününe ulaşılmıştı―― ve hem dün hem de önceki gün Mezardaki Yargılamada Emila’nın üzerine titrenmişti.

 

Kraliyet Seçimini kazanmayı ve Lugnica tahtına oturmayı hedefleyen Emilia için Sığınağın desteğini almak zaruri bir ilk adımdı.

 

Bu arazinin valisi olan Roswaal kendisinin destekçisiydi ve buradaki tüm vatandaşlar da Yarı-Elf kişiliğiyle benzerlik gösteriyordu. Eğer lehine olan tüm bu şartlara rağmen buradakilerin onayını alamazsa bundan sonrası için ne bekleyebilirdi ki?

 

Tabii Emilia’nın Kraliyet Seçimindeki diğer adaylara kıyasla ne kadar dezavantajlı olduğu inkar edilemezdi. Güçsüzdü ve kazanmak adına çevresindekilerin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Ve o destek adına elde etmesi gereken güveni de kendi eylemleriyle kazanmak zorundaydı.

 

Pozisyonunun tamamen bilincinde olan Emilia’nın, Sığınak sınırlarında yapması ve kanıtlaması gereken şey barizdi. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktu. Ama gözlerine gölge düşüren şey――

 

[Emilia: ……Yargılamalar.]

 

Sığınak halkının onayını kazanmanın pazarlığa açık olmayan tek bir şartı vardı, o da Yargılamaları tamamlamaktı.

 

Mezara bağlı Bariyer yüzünden hiçbir Sığınak üyesi çevredeki ormanın ötesine gidemiyordu. Onları kendisiyle birlikte savaşmak adına dış dünyaya çıkartmak içinse Yargılamalar aracılığıyla Bariyeri kaldırması gerekiyordu. Ve bu da ayrı bir duygusallık doğuruyordu. Onlar için bu kadarını bile yapamazsa nasıl onların desteğini isteyebilirdi ki?

 

Yani ister duygusal, ister fiziksel açıdan her şey Yargılamaları geçmekle çözülecekti. Bir olay bu kadar doğrudan olduğunda da tartışmalara veya bahanelere yer kalmazdı.

 

Şimdiki problem Yargılamanın içeriğiydi ki bu da Emilia için ölümcül bir zehir tadındaydı.

 

――Mezarın içerisinde kendisine “Geçmişinle yüzleş” diyen o duygusuz ses...

 

Ne zaman gözlerini kapatsa o beyaz dünyayı görüyor, o mutlak soğukluğa çırılçıplak atılmışçasına durdurulamaz bir ürpertiyle doluyordu.

 

Bedenini teslim alan bu ürpertinin sebebi o günkü soğuğu hatırlayışı mıydı yoksa hala o korkuyu unutamamış olması mı?

 

Peki Subaru kekeleyerek anlattığı bu geçmişi işittiğinde ne düşünmüştü?

 

Onu bugüne bile suçluluk zincirleriyle bağlayan bağışlanamaz geçmişi―― dün öğle saatleri civarında Subaru’ya açmıştı.

 

Ondan önceki gece ise kalbi küt küt atarak ilk Yargılama girişiminde bulunmuştu. Ardından Subaru’nun kollarına alınmış, ağlamış, sızlamış, onun sesi ve nazik dokunuşlarıyla sakinleşene dek buna devam etmişti. Sonra da dışarıda bekleyen herkese Yargılamada başarısız olduğunu söylemişti.

 

Bunu duyanların yüzlerinde beliren ifadeleri anımsayamıyordu.

 

Herkese tek tek bakmak istememişti, bakışlarının hayal kırıklığı veya küçümsemeyle dolu olması önem arz etmiyordu. Yüzüne güçlü bir ifade yerleştirmiş, herkese iyi geceler dilemiş ve kendisine tahsis edilen konuta yönelmişti. Ardından tamamen yalnız kaldığını fark etmiş ve katlanılamaz bir dehşete teslim olmuştu.

 

Bu şekilde kapalı kalmaya dayanamayarak binadan çıkmış ve gece rüzgarlarıyla ürperirken ay ışığında yürüyüş yapan Subaru’ya denk gelmişti.

 

Subaru kararlılığını itiraf edip kendisi uğruna neler yapacağını açıkladığındaysa ona birkaç idealist bahane sunarak uzaklaşmıştı. Subaru bu sözleri duyduğunda ne kadar üzülmüştü acaba? Kendi sözleriyle eşit oranda dehşete düşen Emilia’nın bu konuda hiçbir fikri yoktu.

 

Sonrasında konuta nasıl döndüğünü dahi hatırlayamıyordu.

 

Bir dahaki uyanışında Subaru’nun seslenişini işitmiş ve onun solgun yüzünü kendi yere yığılmış bedeninin yanında bulmuştu.

 

Endişeli Subaru’ya Yargılamadan bahsetmiş―― ve konuşma kaçınılmaz olarak geçmişine dönmüştü.

 

Ve geçmişini en ufak bir uydurma veya değişiklik yapmadan aktarmıştı.

 

İşlediği suçlara yönelik şahitliğini, unutulmaz anılarını ve açılan yarasını her şeyiyle Subaru’ya açmıştı.

 

Aynı zamanda Kraliyet Seçimine katılmasının ardındaki bencil sebebi de itiraf etmişti. Bundan çekinmemişti. Gençliğinde yaptığı hataların sonucu olarak pek çok kurban verilmişti. Ancak kendisi bir bedel ödememişti, şimdi bile bir başına sahip olduğu vaktin tadını çıkartmaktaydı.

 

Daha kötüsüyse kefareti için seçtiği araçla daha çok kişiyi karmaşasına çekiyor oluşuydu.

 

Kötülenmek, hor görülmek ve sakınılmak Emilia’ya doğal geliyordu. Yine de her nasılsa Subaru’nun kendisini asla terk etmeyeceğine dair mutlak bir inanca sahipti.

 

Geçmişinin çarpıklığına ve arzuladığı kefaretin bencilliğine rağmen Natsuki Subaru onu asla ama asla terk etmezdi.

 

Subaru kendi yaraları ne kadar kötü olursa olsun, gözleri yaşlı olsa dahi Emilia’yı korurdu. Emila buna defalarca şahit olmuştu.

 

O iyi kalpli, vefalı, duygusal genç… Onca şeye katlanmasına rağmen hiçbir şeyi bir kenara atmayan, yaralansa da mücadele etmeyi bırakmayan genç…  

 

Ve Emilia onun taşıdığı yüklerden biri olmayı sürdürdüğü sürece, doğası ne kadar kötü olsa da Subaru tarafından asla terk edilmeyecekti.

――Bu tam anlamıyla tiksindirici ve zalim bir düşünceydi.

 

Kafasını sallasa, bunu düşünmediğini iddia etse de aklından hiç geçmediğini söylemek yalan olurdu. Ve kalbinin bir parçası bile bunu umut ediyorsa Emilia’nın tüm varlığı düşüncelerini teyit ediyor demekti.

 

İşte böylece, kendisini asla küçümsemeyecek birine inanç duyarak karanlık geçmişini itiraf etmişti.

 

Her şey yaşanıp bitmiş ve Subaru, şaşkınlığını gizlememiş olsa da Emilia’yı bu geçmiş için kötüleme yoluna da gitmemişti.

 

Emilia itirafı yüzünden bitkin düşüp uyku sersemliğine kapıldığındaysa her zamanki düşünceli havasıyla, hiçbir fark olmadan elini tutmuştu.

 

Benliğinin o antipatik tarafıyla beklediği her şeyi Subaru’dan almaksa Emilia'nın canını sıkmıştı.

 

Subaru’nun genellikle keskin olan gözleri endişeyle yumuşamış, Emilia’nın bedeni ve zihni adına duyduğu endişeyi gözler önüne sermişti. Onun nezaketi Emilia için tatlı bir zehir gibiydi.

 

Kalbini, kararlılığını eritiyor ve içinde yatan her çirkinliği ortaya çıkartıyordu. Keşke her şeyi ona bırakıp kalbindeki acıya müdahale etmesine izin verebilseydi... Her nahoş şeyden kaçan mızıkçı bir çocuk gibi bunu dile getirecek olsa, Subaru bir saniye dahi tereddüt etmeden kendi hatırı için her şeyi yapardı.

 

――Ama bu affedilemez bir şey olurdu.

 

Emilia tanıştıkları andan beri Subaru’nun yardımını alıyordu. Başkentteki ilk vukuat, Yaratıkların tehdidi, Kraliyet Seçim Salonundakilerin bakışları, köy ve köşkteki bilinmeyen saldırganların kuşatışı… Hepsinde aynı şey geçerliydi.

 

Emilia daima Subaru’nun eline tutunuyordu. Bir yandan da onun yaralandığını görmeye dayanamıyor, zamanında elini bir kenara attığı kişiden gelecek nezaketi hak ettiğine inanmıyordu.

 

Ama Natsuki Subaru buna rağmen Emilia’yı hiç terk etmemişti. Bununla da kalmamış, en sonunda kendisini kurtarma sebebini açıklamıştı: “Seni seviyorum ve senin gücün olmak istiyorum.”

 

Emilia daha önce böyle içten ve temelsiz bir aşk itirafıyla hiç karşılaşmamıştı.

 

Ona ilgi gösteren kişiler Elior Ormanında birlikte yaşadığı Elfler ve uzun uykusundan sonra ailesi haline gelen Puck’tan ibaretti.

 

Roswaal tarafından ormandan çıkartılıp bir Yarı-Elf olmanın acı gerçekliğiyle karşılaştığında ve Başkente gerçekleştirdiği iki ziyarette de bu farkındalığı iyice körüklenmişti.

 

Roswaal’ın teklifini kabul etmek kısmen kendi amaçlarını yerine getirmek içindi, kısmen de Yarı-Elflere yönelik kökleşmiş önyargıyı değiştirebilmeyi ummasından kaynaklanıyordu―― ufacık bir değişiklik bile kafiydi. Ancak bu umut öyle silik ve uzaktı ki kendisi dahi mümkün olduğuna ucu ucuna inanabiliyordu.

 

Peki Emilia’nın bir Yarı-Elf olduğu gerçeğini ve tüm umutsuz hallerini hiçe sayarak onu sevdiğini söyleyen Subaru’nun Emilia üzerindeki etkisi ne kadar büyüktü?  

 

Subaru Emilia ile aynı ırktan değildi, ona eşlik etmek adına var olan bir mevcudiyet de değildi. Sadece onunla şans eseri tanışan, yakınlaşan ve bir şeyler paylaştıkça onu umursayan biriydi―― Bu, Emilia için nasıl bir kurtuluş ifade ediyordu?

 

İşte Emilia tam da bu sebeplerden ötürü artık Subaru’ya bel bağlayamazdı. Kendisi uğruna katlandığı her zorluk Subaru'nun bedeninde yeni bir yara bırakıyordu. Tabii teni gibi kalbi de yaralanıyordu. Subaru zihinsel veya bedensel olarak pek de güçlü biri değildi, Emilia bunun da bilincindeydi. Kararlılık dolu bir kalbi ve çevresindeki herkesle ilgilenecek bir iradesi olsa da hiç de özel biri değildi.

 

Yaralanabilir, canı acıdığında ağlayabilir, kanı fazla akarsa ölebilirdi. Böylesine sıradan bir insandı işte.

 

Emilia da bu sıradan gencin kendisi uğruna daha fazla acı çekmesini istemiyordu. Yanında kalacağını ve ilerlediği yolda kendisine destek olacağını bilmekten öte bir arzusu yoktu. Tabii bu da utanmadan edemeyeceği kadar bencil bir istekti.

 

Eğer kararlılığı dağılmak üzereyken yanında Subaru olursa, her engelin üstesinden sorunsuzca gelebileceğine emindi.

 

Ve o engeller uğruna savaşan kişi de kendisi olmak zorundaydı.

 

[Emilia: Sonuçta bunu yapmazsam……]

 

Eğer Subaru’ya bel bağlamaya, her şeyi ona bırakmaya, ona tutunmaya, her zorluğu önüne itmeye devam ederse Subaru eninde sonunda kendisini bir yük olarak görmeye başlardı.

 

O günün gelebileceğinin düşüncesi bile Emilia’nın içini korku ve endişeyle dolduruyordu.

 

Bu istediğine inanmak istemediği bir şeydi. İstese dahi asla sahip olamayacağını düşündüğü, bu yüzden istemekten vazgeçmesi gerektiğini bildiği bir şeydi. Zihninden uzak tutması gereken ama daima özlemini çekeceği bir şeydi.

 

Ve şimdi ona sahip olmuşken, kendisine böyle biri verilmişken, uzatılan bir eli kavramışken―― onu kaybetme düşüncesine katlanamazdı.

 

#Öncelikle sondan ikinci paragraftaki 'bu' ile kast edilen Subaru'yu kaybetme durumu değil, Subaru gibi birine sahip olma durumu. Arada bir paragraf mı atladım ya diye baktım ama yalnızca geçiş biraz sert olmuş, siz de anlamışsınızdır herhalde. 
Ayrıca bu bölüm ingilizce kaynakta tam olarak koyulmuş, o haliyle normal bölüm uzunluğumuzun 3-4 katını buluyor. O yüzden ikiye bölmek durumunda kaldım, diğer yarısını da bir aksilik olmazsa yarın paylaşacağım :) 
O zaman Emilia'nın düşünce ve eylemlerini bol bol irdelediğimiz bölümün geri kalanında görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44340 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr