SAHUNA

avatar
200 0

PALADİN - SAHUNA


   Palaxcus Şehri; Kudret Dağı'nın etrafına kurulmuştur. Ve, Kudret Dağı'nın çevresi Gloves Çarşısıdır. Bu yüzden Gloves Çarşısı gerek Kudret Dağı'na olan yakınlığı gerekse tüccarlara sağladığı sıkı güvenlik önlemleriyle güney yarım kürenin en zengin ve en renkli çarşısıdır.


   Suryi, çarşının sokaklarında gezerken etrafta satılan çeşit çeşit ürünler merakını cezbetmişti fakat kesesi neredeyse boş olduğundan tezgahları sadece uzaktan seyrederek merakını bir nebze olsun gidermeye çalıştı. Suryi, kendisini çarşının büyüklüğüne öyle kaptırdı ki gitmesi gereken yer aklının ucundan çıkmıştı. Aklına geldiğindeyse güneş çoktan ufuktan son ışıklarını dünyaya sunuyordu. Genç, hızla ileriye atılarak koşmaya başladı ancak lonca binasının önüne geldiğinde kapının üzerindeki kilidi gördü. Ve, gece kalacak bir oda bulmak için otel aramaya başladı.


   "Off... Buraya sadece birkaç kez geldim ve cebime uygun bir otel bakmak aklımın ucundan bile geçmedi. Geçekten tam bir umutsuz vakayım.”


   Suryi, ağır adımlarla çarşının sokaklarını gezerken gecenin karanlığı ve soğuğu iyice içine işlemeye başladı. Cebine uygun bir otel bulacağına olan inancı yavaş yavaş kaybolurken çıkmaz bir sokağa girdi ve bedenini duvarın dibine bıraktı.


   "Hiç yoktan rüzgarlardan korunurum. Üşütmekten iyidir.”

 

   Suryi, bacaklarını kırarak bir birlerine geçirdi ve kollarıyla da bacaklarını sararak göğsüne yaklaştırdığı sırada ayağının dibindeki aranıyor posteri gözüne ilişti. Merakla yerdeki posteri aldı. Posterin üzerinde birkaç farklı sima vardı. Hatta içlerinden biri sarışın bir elf, diğeri de kızıl sakallı bir cüceydi. Hatta, Paladin zırhı giymiş biri bile vardı. Gözüne posterin altındaki bir dip not ilişti.


   -Bu kişiler krallığa ihanet etmiş kişilerdir. Kellelerini getiren her kim olursa bir milyon yun (yaklaşık yüz bin altına tekabül ediyor) alacaktır.-


   Suryi, alaycı bir ifadeyle, “Bunlardan birini yakalasam zengin olurum,” dedi. Moralini düzeltmek için söylediği yalanla kendi kendine gülerken gözüne posterin sol üstteki tarihi ilişti. “Ne?! Bu poster... bin yıl öncesine mi, ait? Ama, oldukça yeni görünüyor.” elini yüzüne götürerek ofladı. “Suryi... en iyisi biraz uyu. Sadece, bir aranıyor posteri.”


   Günün ilk ışıklarıyla beraber şehre giriş yapan Kral II. Palax Dercius Noran'ın eşliğinde çalan kraliyet bando takımının aniden başlayan müziği Suryi'yi havaya sıçrattı.

   "N'oluyo?”

   Gözlerini ovuşturarak ara sokaktan çıktı ve kollarını her iki yana açarak esnediği sırada kraliyet at arabalarının çarşı sokaklarında endamlı ve onurlu yürüyüşlerini görünce bakakaldı.

   "Vay, anasını... Ne cafcaflı bir giriş.” Kraliyet arabaları önünden bir bir geçerken gözüne tanıdık bir sima ilişti. Ve, korkuyla oğlanın ayaklarının bağı çözülüp geriye doğru kalçasının üzerine düştü.

 

   "Olamaz! O... o p-posterdeki Elf'di. Ama, nasıl?..” Suryi, kafasını sağa sola sallayarak ayağa kalktı. “Resmen ayakta uyuyorum. Öyle bir şey olamaz.” her iki yanağını da hafifçe tokatlayarak kızarttı. “Tamam. Artık, şu loncaya girişimizi yapalım.”


   Üstünü başını elleriyle temizledikten sonra yeleğinin omuz kısımlarını düzeltti ve hızla lonca binasının önüne gitti. Ve, burnundan havayı huzurla içine çekip geri verdi.

   

   “Artık hazırım. Şu, loncaya girişimizi yapalım.”


   Lonca kapısının kolunu sıkıca kavradı ve kolu aşağıya doğru bastırıp ileriye ittiği gibi kafasının yanından bir balta geçerek güzel kumral saçlarından birkaç tel kırptı. Suryi, soğuk terler dökerken tedirgin bir tavırla arkasına baktı ve baltanın kaldırım taşlarını parçalayarak saplandığına şahit oldu. Ardından yüzünü tekrar loncadaki insanlara dönerek, “Bunu...” Kalabalığın içinden esmer biri elini kaldırarak, “Ben!” dedi.

   Elin, sahibi kalabalığı yararak meydana çıkarken kahkaha atarak, “Az kalsın kafanı uçuruyordum,” dedi.

 

   Suryi, öfkeyle adamın üzerine atılmak istese de kendini tutuyordu. Sonuçta, karşısında iki metre boyunda, beyaz sakalları beline kadar inen, yetmişli yaşlarda, kel, oldukça kaslı biri vardı. İçinden, “Aptal bunak! Az kalsın beni öldürüyordun. Ve, bu oldukça komik öyle mi?” diye saydırıyordu. Lakin, hiçbirini eyleme dökmüyor sadece gülümseyerek, “Sorun değil,” diyordu. Yaşlı adamsa, gencin bu samimiyetine karşılık elini uzattı. “Benim, adım Zar. Peki, ya sen?” Suryi, kendisine uzatılan koca eli bir nebzede olsa kavrayarak, "Ben de Suryi,” dedi. “Suryi... Ne güzel isim! Khahahaha!” Yaşlı adam kahkaha atarken ağzından çıkan tükürükler bir yağmur misali gencin üzerine yağmaya başladı.

   Suryi, elini yaşlı adamdan kurtararak yanından geçip, loncanın kayıt ve şikayetlerini alan bölüme gitti. Loncanın kayıtlarından sorumlu görevliyi gören delikanlının resmen ağzı açık kalmıştı. Üzerinde memur üniformasının gömleğindeki düğmeleri neredeyse patlatacak kadar gergin, iri göğüsler vardı. Uzun siyah saçlarıyla örtüşen siyah gözlerinin üstündeki çerçevesiz, kocaman yuvarlak gözlüğü olan bir kadındı. Ve, yaşı da oldukça gençti.


    Suryi, daha fazla bakmanın kabalık olacağı aklına gelince ağzını kapatıp gözlerini bir anlığına kadından kaçırdı. Fakat, kadın pek de rahatsız olmuşa benzemiyordu.


   "Merhabalar hanımefendi. Kayıt yaptırmak için gelmiştim de...”

   Görevli, masanın altından gerekli evrakları çıkardı ve evrakların üzerine bir dolma kalem koydu. “Lütfen gerekli yerleri imzalayın.” baş parmağıyla arka taraftaki kapıyı göstererek, “Sonra da, şuradaki kapıdan içeriye girin,” dedi.


    Suryi, dendiği gibi gerekli yerleri imzaladıktan sonra görevlinin dediği kapıdan içeriye girdi. Odanın duvarları ve zemini lonca binasının zemini gibi ahşap kaplamaydı fakat odanın içi bomboştu ve bir savunaya benziyordu. Suryi, hayretle etrafı incelerken ahşap basamağın üzerine oturdu.


   "Burası cidden bir savuna. Peki, benim burada ne işim var?”


   Suryi odanın içinde bir süre daha bekledikten sonra elinin tersiyle alnındaki terleri sildi.   

   “Burası... çok sıcak...”

   Odanın ısısı hızla artarken oğlanın derisi yanıyormuşçasına acıyordu. Odanın küçüklüğüyle birleşen yoğun sıcaklık yüzünden ciğerlerini zar zor havayla doldurabiliyordu. Fakat, birkaç saniyenin ardından nabzı hızla düşmeye başladı.


  "Bana n'oluyor? Bu sıcaklıkta ne? Sanki... sanki cehennemin dibindeyim. Burası çok sıcak. Ama, tuhaf olan bu sıcaklık sayesinde içimde garip bir sıcaklık oluştu. Ve, damarlarımda hızla akıyor. Bu oldukça hoş fakat bedenim hem dıştan hem de içten yanı-” yoğun sıcaklığa daha fazla dayanamadı ve bilincini yitirdi. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44506 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr