Bölüm 199: Yuvasına Dönen Kırlangıç

avatar
1939 12

My Wife is a Beautiful CEO - Bölüm 199: Yuvasına Dönen Kırlangıç


Çevirmen: Mert İlbay

Editör: ÇHY                               

 

Kızın konuştuğu her söz samimiydi. Onu duygulandıran acınası bir geçmiş ile dolmuş gibiydi.

 

Yang Chen kaşlarını çattı, sonra da, "Ye-er, geçmişte, onlar..."

 

Soramadan önce Mo Qianni sesini kesti.

 

"Ne diyorsun sen! Ona nasıl böyle bir şey sorabilirsin?" dedi Mo Qianni kızgın bir şekilde. Ye Zi'nin elini tuttu ve, "Ye-er, bunun hakkında konuşmak istemiyorsan sorun yok, sormadım say."

 

Ye Zi zorlama bir şekilde gülümsedi, Mo Qianni'ye şükranla baktı ve "Mo Abla, lütfen Yang Abi'yi suçlama. Sorun değil, onlar tarafından zorbalığa uğramadım" dedi.

 

Mo Qianni rahatlamış bir şekilde iç çekti ve gülümsedi, "Beni korkuttun, eğer öyle bir şey olsaydı senin adına dava açardım."

 

Ye Zi'nin modu inanılmaz düşmüştü, fısıldadı, "Anneme yaptılar."

 

"Ne?"

 

Bir anlığına sevinen Mo Qianni şoka uğramıştı ve Yang Chen bile biraz şaşırmıştı.

 

Ye Zi acı bir şekilde, "Hepsi çok uzun zaman önceydi. Annem bu trene bindi ve bu tip insanlar tarafından zorbalığa uğradı. Sonrasında... Ben doğdum."

 

Ye Zi kasvetli konuşuyordu ancak sakindi, sanki bu olay onu etkilemiyordu.

 

Mo Qianni gözyaşlarını tutamadı, Ye Zi'ye şefkatle sarıldı, "Annen ve senin başından çok şey geçmiş."

 

"Benim için zor değildi ancak annem beni doğurduğu için evlenemedi ve hatta kendi annesiyle araları açıldı. Beni kendi başına büyüttü ve onu hayal kırıklığına uğrattığımı hissediyorum." Sonunda Ye Zi yine de ağladı, parıltılı gözyaşları tişörtünü ıslattı, "Geçmişte, yerel spesiyallerimizi satmamız için Annem beni şehre getirirdi, ancak bu trene her bindiğinde geçmişi hatırladığını biliyordum. Gece neredeyse hiç uyuyamazdı ve ben duymayayım diye yorganın altından ağlardı... Bu yüzden ben de malları tek başıma satmak için ısrar ettim. Daha az satsak da içim rahat olmuş olurdu.

 

Kabindeki hava oldukça boğucuydu, bu yüzden dağ havasının içeri girmesi için Yang Chen pencereyi hafifçe açtı ki bu ortamı daha katlanabilir hale getirmişti.

 

Ye-er'in hayat hikayesi Mo Qianni'nin kendi korkunç geçmişini hatırlamasına sebep olmuştu. İkili düşüncelere dalmıştı ve inecekleri istasyona ulaşana kadar konuşmadılar.

 

Köye olan tren istasyonu inanılmaz harabeydi, yalnızca bilet satan küçük bir oda vardı ve yaşlı bir adam her şeyle ilgileniyordu. Belki de burada olmasa bile bir şey fark etmezdi.

 

Hepsi aynı yere gittiğinden, Mo Qianni, Ye Zi'nin elini tuttu ve birlikte Kunshan Köyü'ne olan otobüs durağına birlikte yürüdüler.

 

Doğrusunu söylemek gerekirse bu ikiliyle karşılaşmasa, Ye Zi köye yürüyerek dönmeyi planlıyordu. Otobüs yolculuğu pahalı olmasa bile kan terle kazandığı parayı bu şekilde harcamaya eli gitmezdi.

 

Çoktan akşam olmuştu. Hava grileşmişti ve şu anda oldukları küçük kasabanın daha da ıssız görünmesini sağlayan bir fırtına yakın görünüyordu.

 

Hava gittikçe kararmaya başlasa bile Mo Qianni, annesine bu gece geleceğini söylediği için geceyi bu kasabada geçirmemeye karar verdi. Üçlü yolda çay yumurtası ve omlet atıştırdı. Sonrasında, Ye Zi tarafından dandik bir plastikle korunan ve çimentodan zemini olan otobüs durağına götürüldüler.

 

Ye Zi yerinde duramıyordu, otobüsü beklerken bir o yana bir bu yana yürüyordu ve sonunda içinde tutamadı, "Mo Abla, yürüyerek dönsem daha iyi olacak. Zaten bedavaya beni beslediniz, bir de otobüs paramı vermenizi kabul edemem."

 

Otobüs yolculuğu yalnızca beş dolardı. Zhonghai'de yaşayan onlar için önemsiz bir paraydı ancak bu genç için kabul edemeyeceği büyük bir iyilikti.

 

Mo Qianni, "Bizimle yolculuk yapmayı sevmiyor musun?" derken sinirli gibi davrandı.

 

"Hayır... Ondan değil, yalnızca böyle bir iyiliği kabul etmem benim için zor." diye yanıtladı Ye Zi usulca.

 

Mo Qianni, Ye Zi'nin suratını ovuşturmaktan kendini alıkoyamadı, "Ah şuna bak, tıpkı geçmişteki ben gibisin. O zaman ben senden daha küçük olsam bile seni çok tanıdık buluyorum. Kendini mahcup hissetmene gerek yok, yalnızca beni, sana bakan ablan gibi gör."

 

Ye Zi, ne söyleyeceğini bilemediği için dudağını ısırdı ve itaatkar bir şekilde kafa salladı.

 

Bir on beş dakika daha bekledikten sonra eski bir minibüs otobüs durağına yavaşça geldi. Üçlü minibüse bindi ve Yang Chen bütün bagajları taşıyan hamal oldu.

 

Onlar binmeden önce şoförle birlikte minibüste toplam 5 kişi vardı. Yirmi insanı taşıyabilecek bu minibüste Kunshan Köyü'ne giden yalnızca sekiz kişi vardı.

 

Yolda birkaç durak olduğundan minibüs ara sıra durdu ancak iki saat sonra Kunshan Köyü'ne ulaşmaya yakınlarken yalnızca on beş civarı kişi vardı.

 

Minibüs son tepeden geçti ve Kunshan Köyü'ne yaklaşıyorlardı.

 

Ancak gökyüzündeki kara bulutlar tam da o anda hamlelerini yaptı ve tekrar tekrar yere çarpan şimşekler çaktı.

 

Neredeyse aynı anda sanki tanrıların işiymiş gibi gözlerin görebildiği her şeyi yağmur suyuyla kaplayan şiddetli yağmur başladı.

 

Tehlikeli yolun birçok kısmı yıpranmıştı ve dayanılmaz bir şekilde çamurluydu ki bu da minibüsü olduğundan daha da yavaş hale getirdi.

 

Yağan yağmuru izleyen Mo Qianni, Ye Zi'yi kollarına aldı. Genç kadın evine varmak için iki tepeyi daha yayan bir şekilde geçmek zorunda olduğu için oldukça endişeli görünüyordu.

 

"Sorun değil, bizde kalırsın. Zaten çok geç oldu, bir de bu yağmurda tepelerden mi yürüyeceksin? Bu çok tehlikeli." Mo Qianni onu teselli etti.

 

Ye Zi kafasını salladı, "Olmaz Mo Abla. Yıllar sonra anneni görmeye geliyorsun, seni böyle bir zamanda rahatsız edemem. Dahası, benim annem de merak eder."

 

"Eğer bu saatte eve yürüyerek dönersen annen daha da endişelenir. Dağlardaki yollar yağmur yağdığında çok kaygan, eğer düşersen annen ne yapacak? Beni dinle, bizde kal." dedi Mo Qianni emreder bir ses tonuyla.

 

Ye Zi onu reddetmek istiyordu ancak büyüyor gibi görünen fırtınaya bakınca "Eğer yağmur biterse eve döneceğim." demekten başka çaresi yoktu.

 

Gün aydınlıkken hava sıcaktı, bu sebeple akşam yağmur yağdığında çok fazla sis oluşmuştu. Neyse ki yolda çok trafik yoktu, bu sayede minibüs, Kunshan Köyü'nün otobüs durağına güvenli bir şekilde ulaşmıştı.

 

Yang Chen, Mo Qianni'nin getirdiği şemsiyeyi açmak için önden indi, sonra da iki hanıma yardımcı oldu. Zemin çamurlu ve kaygan olduğu için çok dikkatli davrandılar.

 

Mo Qianni, otobüsten indikten sonra üçü için yalnızca bir şemsiyelerinin olduğunu fark etti. Yağmur durmayacaktı, bu sebeple hepsi şemsiyenin altında korunamayacaktı. Çaresiz bir şekilde Yang Chen'e baktı.

 

Yang Chen ne demek istediğini anladı ve tereddüt etmeden şemsiyeyi Mo Qianni'ye verdi. "Sen ve Ye-er şemsiyenin altındayken ben de bagajları taşıyayım, hanımlar önden. Ne de olsa benim vücudum sağlam, biraz yağmur bana koymaz."

 

"Ama..."

 

"Ama ne? Ufak Qianqian'ımın yağmura tutulmasına dayanamam ancak Ye-er ıslanırsa beni boğarak öldürürsün.” diye şakalaştı Yang Chen.

 

Mo Qianni kızardı. İçten içe hoş hisseden Mo Qianni daha konuşmadı.

 

Ye-er bu ikilinin yakınlığını seyretti ve biraz kıskandı.

 

Üçlü, Kunshan Köyü'ne doğru ilerlerken ot ve taşlarla sarılı dönemeçler ve yamaçlarla dolu dar bir yoldan yürüdüler.  Yang Chen bagajlarla birlikte hanımları arkasından takip ediyordu. Bu tip bir yol sıradan insanlar için zorlu sayılıyordu ancak Yang Chen için kıyafetine düşen yağmur damlalarının verdiği rahatsız his dışında bunun düz zeminde yürümekten farkı yoktu.

 

Yavaş yavaş, köy, sislerin içinden kendini göstermeye başladı. Evler çeşitli irtifalarda inşa edilmişti ki kırsal alanlarda bu yaygındı. Burada birden çok etkin gruptan insan yaşıyordu, bu sebeple farklı farklı ev stilleri vardı.

 

Mo Qianni eve gelmeyeli on sene oluyordu, ancak köydeki değişimlere rağmen evinin yolunu bulmasına gerek yoktu çünkü yolu göstermek için biri vardı.

 

Yolun sonunda, yağmurun altında biri siyah bir şemsiye tutuyordu. Bu insan onlara doğru bakıyordu.

 

Mo Qianni'nin ayakları tutulmuştu. Parçalanmış bir kaya gibi dikildi, o kişiye baktı ve gözleri kızardı.

 

İleride duran kişi bir şeyi fark etmiş gibiydi ve bağırdı, "Ni-zi, sen misin?"

 

Sıradan bir kadın sesiydi ancak Mo Qianni'ye duygularının kontrolünü kaybettirmişti. Şemsiyeyi kenara fırlattı, koşuştururken çamur ve taştan olan kirli yolu umursamadı, yağan yağmuru umursamadı ve hatta kalacak yere ihtiyacı olan zavallı Ye Zi'yi bile unuttu.

 

"Anne!"

 

Yuvasına dönen neşeli ve müteşekkir bir kırlangıç gibi. Bu, yağmurlu sahneyi anlatmanın bir yoluydu.

 

Yağan yağmura ve akşam karanlığına rağmen Mo Qianni'nin annesi Ma Guifang'ın köyün girişinde bekleyeceğini kim bilebilirdi? Bayağı bir süredir bekliyormuş gibi görünüyordu, gerçekten insanın üzerine titreyen bir ebeveyndi.

 

Yang Chen ve Ye Zi onlara yetiştiğinde, Mo Qianni ve annesi çoktan birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı.

 

Guifang Ana, Mo Qianni gibi şemsiyesini düşürmedi. Kolu hâlâ yukarıda Mo Qianni'yi yağmurdan koruyordu. Yüzü buruşuk olmasına rağmen gençliğinde güzel olduğu belli oluyordu. Gözyaşları aktı ancak gözyaşı mı yağmur mu olduğunu anlamak imkansızdı.

 

El yapımı pembe kıyafetler giyen Guifang Ana, rahat spor kıyafetler giyen kızını kucakladı. Ancak onları daha da uyumlu gösteren kombinasyon işte buydu.

 

Yang Chen, Mo Qianni'nin düşürdüğü şemsiyeyi Ye Zi ve kendisini yağmurdan korumak için tuttu. Aslında, baştan aşağı sırılsıklam olduğu için kendini yağmurdan koruyup korumamasının bir önemi yoktu.

 

Ana kız ikilisi kucaklaşmayı bitirdiğinde on dakikadan fazla süre geçmişti. İkili ayrılıp bir süre birbirlerine baktılar, ikisi de tek bir kelime etmedi. İkili konuşacak çok şeylerinin olduğunu bilerek birbirlerine gülümsedi, öyle ki nereden başlayacaklarını bilemiyorlardı.

 

Guifang Ana gözyaşlarını sildi, sonra da Yang Chen ve Ye Zi'ye garipçe gülümsedi. "Bu utanç verici, sizi unuttuk. Sen Damat Yang olmalısın, Ni-zi telefonda senden bahsetti, çok yakışıklısın."

 

Yakışıklı mı? Bu birinin bana yakışıklı olduğumu ilk söyleyişiydi, bu kaynananın gözüne zaman geçtikçe daha hoş görünüyor olabilir miydim? Ancak bu ilk tanışmalarıydı.

 

Yang Chen, kaynanasının ona bu kadar çabuk damat demesini beklemiyordu ancak vurdumduymaz biri olarak bunu gülümsemeyle kabul etti.

 

Öte yandan Yang Chen'e bir yandan öfkeyle bir yandan da sevinçle bakan Mo Qianni'ydi.

 

Guifang Ana'nın Ye Zi'ye bakarken ki şaşkınlığını fark eden Mo Qianni açıkladı, "Anne, bu kız köyün güneyinden. Bizimle seyahat etti ancak hava karardığından ve yağmur yağdığından bizimle kalmasını istedim. İsmi Ye Zi ancak ona Ye-er diyebilirsin."

 

Guifang Ana durumu anladı ve Ye Zi'nin ellerini içten bir şekilde tuttu, "Utanma genç hanım. Beni takip edin, yemek neredeyse hazır."

 

"Teşekkürler Teyze." Ye Zi biraz çekingendi ancak yine de tatlı bir şekilde gülümseyerek teşekkür etti.

 

Sonuçta, Mo Qianni annesiyle el ele tutuştu ve dörtlü eve yürüdü. Öncesine nazaran Mo Qianni açıkça daha mutluydu, aileyle yeniden birleşmenin mutluluğu vardı ki Yang Chen bunu biraz kıskandı.

 

Ancak Guifang Ana, Yang Chen'e bakıp gülümsemek için arada ona dönüyordu, bu, onu gittikçe daha çok seviyormuş gibi bir gülümsemeydi. Bu Yang Chen'in kafasını karıştırıyordu.

 

Bu kaynanaya daha hediye vermedim. Çoktan benim "sadık, güvenilir, saf ve nazik" doğamı, bir bakirden daha bakir olmamı fark edip benden hoşlanmış olabilir mi?

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr