141. Bölüm : İptal

avatar
1452 49

My Vampire System - 141. Bölüm : İptal


Çevirmen : Clumsy



Geziye çıkan tüm öğrenciler toplanmış ve birinci sınıfların toplantı salonuna götürülmüştü. Yurtlarına dönmelerine veya ekipmanlarını kaldırmalarına izin yoktu. Tek yapabildikleri birbirleriyle konuşmak ve gezinin neden iptal olduğuna yönelik tahminlerde bulunmaktı.

 

Yavaş yavaş odayı tuhaf bir atmosfer doldurmaya başlıyordu. Bilhassa da böyle ani şekilde bu tarz bir şeyin yaşanması hiç normal değildi.

 

"Şehirdeki bazı robotların barınaktan çıktığını görmüştüm." dedi bir öğrenci.

 

"Cidden mi? O şeyleri neden harekete geçirmişler ki, gezegendeki en zorlu canavarın orta düzey olduğunu söylemişlerdi sanki."

 

"Siz olanları duymadınız mı?" diye araya girdi bir başka öğrenci. "Bir öğrenci çölün ilerilerinden kara dumanlar yükseldiğini görmüş. Bir gemiden geliyor gibiymiş."

 

"Yoksa söylemek istediğin şey—?" diyen öğrencinin nefesi kesildi.

 

Diğer öğrenciyse, "Aynen öyle, duyduğum kadarıyla bir Dalki olabilirmiş." yanıtını verdi.

 

Bu sırada gelen öğrenciler sayıldı, derken ikinci bir sayım yapıldı. Sayım tamamlandığındaysa suratlarına endişeli ifadeler yerleşen öğretmenler arasında bir sohbet başladı.

 

Tüm birinci sınıfların önüne geçen Fay, bir duyuru yapmaya hazırdı fakat hala tüm bilgilerin ulaşmasını bekliyordu. Ve bir asker yanına gelerek yaptıkları birkaç sayımın sonucunda kulağına bir şeyler fısıldadı.

 

"Emin misiniz?" diye yanıtladı Fay. "Okulu aradınız mı, belki geri dönmüşlerdir?"

 

Asker başını sallayarak onayladı.

 

Fay’in tek yapabildiği yumruğunu sıkmaktı; aldığı rapora göre Hugo ve Ben’in bedenleri çölün içerisinde bulunmuştu. Onların Dalkinin ellerinde öldüğü teyit edilebilmişti fakat gruplarındaki diğer üç kişi bulunamamıştı.

 

Tek varsayabildikleri Dalkinin hepsini birden öldürmüş olduğuydu. Beşi bir takım oluşturduğu için varılabilecek en mantıklı sonuç buydu.

 

Fay, "Dikkaaat!" diye bağırdı. Ve öğrenciler anında hizaya girerek selam verdi.

 

Ardından arkalarında holografik bir ekran belirdi. Yani tüm takımların yazdığı skor tahtası.

 

"Öncelikle, bildiğiniz üzere gezi iptal edildi." diye açıkladı Fay. "Bu da demek oluyor ki bu sınavdaki sonucunuz, gezi ona ermeden önce topladığınız puanlara göre belirlenecek."

 

Erin’in ağzından, "Ne?!" tepkisi kaçtı ve bu tepkisinde yalnız da değildi. An itibarıyla grupları hala Berg’in grubundan aldıkları tüm kanatlı kertenkele kristallerini elde tutuyordu. Onları barınağa götürüp saydırma fırsatları olmamıştı.

 

Erin’in gördüğü kadarıyla takımlarının pozisyonu hala aynı noktada, diğer takımların ortasındaydı. Berg’in grubuysa bir numara olmayı sürdürüyordu.

 

"Yeter, sınavdan daha önemli şeyler var!" diye bağıran Fay, öğrenciler arasındaki tantanayı yatıştırdı. "Sınıf arkadaşlarınızdan bir kısmının bu sınav esnasında ölmüş olma ihtimali yüksek. Ve hepsinden kötüsü, bu ölümlerin sebebi, hepimizin hakkında eğitildiği bir tehlike olan Dalkiydi."

 

Derken yeni bir sohbet başladı ve Fay bu defa silahını yere çarptı. Güçlü bir pat sesi yayılırken de titreşimler duvarlardan yankılanarak tüm salona yayıldı.

 

"Dalkiyle hızlıca baş edildi ve görünen o ki bu planlı bir saldırıdan ziyade başıboş bir geminin işiymiş. Talihsiz bir olay olsa da zaman zaman böyle şeyler yaşanabiliyor. Ama bunun sizlere neden her gün bu kadar sıkı çalışmamız gerektiğini hatırlatmasını ve bunu hiç unutmamanızı umuyorum. Önümüzdeki iki gün boyunca tatil yapacaksınız, sonrasındaysa dersler normal seyrine dönecek, bu gece dinlenin. Şimdi dağılabilirsiniz." diyen Fay, konuşmasını sonlandırdı.

 

Onun salondan çıkışının hemen sonrasındaysa salondaki konuşmalar zirveye çıktı. Öğrenciler yaşananlara inanamıyordu ve Dalki tarafından öldürülen grubun kimlerden oluştuğunun farkına varılması çok sürmemişti.

 

Fakat Erin’in canını sıkan şey bunlar değildi. "Hey, sen!" diye bağırarak parmağıyla Quinn’i işaret etti. "Gücünü neden gizledin! O gün şemsiyenin altında saklanmak yerine bizimle birlikte çarpışmış olsaydın daha iyi bir puan alabilirdik."

 

"Bekle, sakin ol Erin." diyen Layla aralarına girmeye çalıştı.

 

Ancak Erin, "Senin yaptıklarından da memnun değilim Layla, tüm bunları başından beri biliyordun, değil mi?" deyip kaşlarını çatarak yeniden Quinn’e döndü. "Peki ya o tuhaf gücüne ne demeli? Peter’ı nasıl iyileştirdin? Ölmüş olmalıydı! Daha fazla bahane yok, yaşanan her şeyin açıklamasını bekliyorum!" diye bağırdı.

 

Bir kez daha skor tahtasına bakıp orta sıralarda olduklarını gördükten sonraysa bu defa gözleri yaşlarla dolu şekilde yeniden Quinn’e baktı. "Madem o kadar güçlüydün, neden bize yardım etmedin?" derken gözyaşları yanaklarından süzülmeye başladı.

 

Quinn, eylemlerine dayanarak bu sınavın Erin için çok önemli olduğunu başından beri biliyordu fakat şu anki tavırları neredeyse takıntılı denilecek düzeydeydi. Herkes en iyi olmak ya da üste çıkmak için gayret ederdi ama bu durum farklıydı. Erin’in tavırları normal değildi.

 

"Sanırım hep birlikte odaya geçsek iyi olacak." dedi Layla. "Orada her şeyi açıklayabiliriz ve eminim ki Peter’ın da pek çok sorusu vardır."

 

***

 

Birinci sınıf öğrencileri olup bitenlerle ilgili bilgilendirilirken üç general de kendi aralarında bir toplantı yapmaktaydı. Üçü de akademinin en üst katında, Baş Generalin ofisindeki yuvarlak masanın başında oturuyordu. Tek boş sandalye, Baş Generale aitti.

 

Birinci sınıfların başkanı olan Nathan, ikinci sınıfların başkanı olan Duke ve son olarak da iletişimden sorumlu general Mike. Mike’ın işi, diğer askeri üslerle koordinasyon sağlamak ve birlikte ortak talimler veya görevler planlamaktı.

 

Üç adam sessizce oturuyor ve Nathan ile Duke ikilisi gözlerini ilk kim kaçıracak şeklinde bir karşılaşma yapmadan duramıyordu. Derken sessizliği bozan Duke oldu.

 

"Şu sizin Çavuş Leo olmasaydı bu gezide kaç öğrencin ölürdü kim bilir." dedi Duke. "Kendi başına bir Dalkiyi indirecek gücün olduğundan bile şüpheliyim."

 

"Şu meşhur Toprak gücü kitaplarınla rüşvet verip onu tarafına çekemediğin için mi canın sıkkın?" diye yanıtladı Nathan. "İşe alım taktiklerinin yalnızca iradesiz aptallar üzerinde işe yaraması ne kötü."

 

Bunu duyan Duke sandalyesinden kalktı ve Nathan’a vuracakmış gibi bir ifadeye büründü fakat Mike o saniyede aralarına girdi. "Beyler, ikiniz de sakin olun. Şimdiden söyleyeyim, bu odadan çıktıktan sonra veya akademide turlarken herhangi birinizde bir yara görürsem sizi iyileştirmem ve yeğenim Hayley’e gitmenize de izin vermem."

 

Mike iki adamı sakinleştirmeye çalışsa da söylediklerinin birbirinden oldum olası nefret eden bu ikilinin kulaklarına ulaşmayacağını biliyordu. Neyse ki tam da o saniyede onları sakinleştirebilecek olan kişi odaya giriş yaptı.

 

Kapılar savrularak açıldı ve takım elbiseli, orta yaşlı bir adam içeriye adım attı. Düzgün kesimli saçlara sahip olan ve elinde bir çanta taşıyan bu adam hiç de ordunun bir parçasıymış gibi görünmüyordu. Ancak giriş yaptığı saniyede üç adam da karşısında saygıyla eğilerek selam verdi.

 

Ve üçü birden, "Hoş geldiniz, Baş General!" dedi.

 

"Sakin olun, tüm bu durum yeterince baş ağrıtıcı zaten." diyen Baş General, sandalyesine geçerek üçünün de görebileceği bir ön raporla işe koyuldu.

 

"Hepimiz bir süredir canavar gezegenlerimizde gerçekleşen bu tuhaf saldırılardan haberdarız. Görünen o ki bu saldırıların sıklığı artıyor ve bunun yanı sıra canavar güneş sistemine bakınca fark ettiğimiz üzere başlangıç gezegenimize giderek daha da çok yaklaşıyorlar."

 

"Sizce şehir istasyonunu mu hedefliyorlar?" diye sordu Mike.

 

"Bu mantıklı olurdu." diye yanıtladı Baş General. "Şu an için bu yalnız Dalkilerin öncü birlik olarak gönderildiğine inanıyorum. Bu zaman çerçevesinde ne kadar güçlendiğimize ve nasıl güvenlik önlemleri aldığımıza dair hiçbir fikirleri yok ama korkarım ki tüm bunlar savaşın yakında yeniden başlayacağı anlamına geliyor olabilir."

 

Diğer generallerle bu konuları konuşan Baş General, birkaç meseleden daha bahsetti. Sık sık toplantılara çağrıldığı için gerçekten okulda bulunduğu anlara nadir rastlanırdı ama yapılması gereken onca şeyi gözden geçirdikten sonra bahsetmesi gereken son bir konu daha kalmıştı.

 

"Birkaç hafta içerisinde Bay Truedream bizlere bir ziyaret gerçekleştirecek, yani onun için birkaç öğrenci hazırlamanıza ihtiyacım olacak."

 

Bu haberi işiten üç general arasında tuhaf bir bakışma yaşandı.

 

"Duke, bu işi her zamanki gibi senin halletmeni bekliyorum." dedi Baş General.

 

Duke ise, "Bana güvenebilirsiniz efendim." yanıtını verdi.

 

#Sınavın bu şekilde sonlanmış olmasını ben de pek adil bulmadım, hiç değilse ellerinde kalan kristalleri sayıp güncelleme yapabilirlerdi. Ama Erin’in bu kadar takıntılı olması, resmen gözyaşlarına boğulması neden acaba? Şu kızın hayatını çok merak ediyorum ya. Peki Truedream için öğrencilerin hazırlanması? Herhalde adama aperatif niyetine biraz öğrenci özel gücü verecekler. Neyse, hadi okumaya devam arkadaşlar, daha yolumuz uzun!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr