139. Bölüm : Meraklı Bir Oğlan

avatar
1312 51

My Vampire System - 139. Bölüm : Meraklı Bir Oğlan


Çevirmen : Clumsy



Kapkara bir antrenman salonunun yakınlarındaki bir oğlan, bir kapıya doğru ilerliyordu. Kapının hemen önüne geldiği zamansa kafasını içeriye doğru uzatıp varlığını fark edebilecek biri var mı diye odaya bakındı. Bu sırada oğlanın hemen üzerinde, bir insan yumruğundan biraz daha büyük olan ve minyatür bir boğayı andıran bir şey süzülüyordu. Buna rağmen minicik kanatları ve suratından aşağı uzanan iki büyük sivri dişi vardı.

 

"Kimseyi gördün mü, Ham?" diye sordu oğlan.

 

Havada kanat çırparak uçan küçük boğaysa, "Hayır, ama bunu yapmamız gerektiğinden gerçekten emin misin, aileden atılabilirsin?" diye yanıtladı.

 

"Böyle bir şey mümkün de sanki. Babam 13 aile liderinden biri ve ben de onun halefi olacak kişiyim." diyen oğlan, hemen arkasından uçan Ham’le birlikte geniş salona giriş yaptı.

 

Jöleyle yatırılmış siyah saçları ve siyah kıyafetleriyle gece vakti fark edilmesi imkansıza yakındı ama epey uzağında olsanız bile karanlıkta farkına varmanıza yol açacak ayırt edici bir özelliğe sahipti. O da vampir olduğunu ele veren ışıltılı kırmızı gözleriydi.

 

Oğlanın ismi Fex’ti ve bugün ailesinin kalesindeki salona girme sebebi, insanların dünyasına gitmekti.

 

Sırtında çeşit çeşit nesneyle dolu, nispeten büyük bir sırt çantası taşıyordu. Yanına kıyafetler, diş macunu, fırça ve daha pek çok şey almıştı. Sonuçta insan dünyasına gerçekleştireceği ziyaretin ne kadar süreceğini bilmiyordu.

 

İşte tam da o anda çantasından içi ve çevresine on adet kristal işlenmiş olan ufak, gümüş bir yüzük çıkarttı. Ve yüzüğü havaya kaldırarak bir öpücük verdi.

 

"Sana bir teşekkür daha borçluyum Kan Evrimcisi, her neredeysen buradan nihayet kurtulabilmemi sana borçluyum." dedikten sonraysa yüzüğü sağ elinin yüzük parmağına taktı, artık gitmeye hazırdı. "Hadi Ham, acele et."

 

"Bekle, sanırım birinin sesini duyuyorum!" dedi Ham.

 

Tam da Ham’in söylediği gibi adım sesleri duyuluyordu. Fex, her biri arasında eşit ve oldukça büyük bir mesafe bulunan kare şekilli makinelerle dolu salonun etrafına hızlıca bakındı.

 

Sonra da çantasını kurcalayarak kağıt parçasını andıran bir şey çıkarttı. "Hadi ama, nerede bu, o erişim kodunu hatırlamam lazım!" Ancak sinirlerine yenik düştü ve parmakları birbirine dolanınca kağıdı yere düşürdü.

 

"Fex, işte orada!" Boğa artık gözle görülür şekilde terliyordu.

 

"Ehh, çok kötü bir yere düşmeyeceğimi umalım artık!" diyen Fex ise yerdeki kare şekilli makinelerden birine doğru koşturarak tepesine dokundu. Ve erişim kodu talep eden parlak bir görüntü oluştu.

 

"Lütfen konumunuzu belirlemek için doğru erişim kodunu girin."

 

Gözlerini kapatan Fex, kağıt parçasındaki sayılardan birini hatırlamaya çalıştı ama hangisinin nereye çıktığını hatırlamakta zorlandı. En sonunda da aklına gelen tek şeyi seçmek zorunda kaldı.

 

"Erişim kodu kabul edildi."

 

Böylece makine açıldı ve mekanik sesler işitildi.

 

Bu sırada koridorda dolaşan korumalardan biri, salonun içerisinden gelen mekanik sesleri işiterek, 'Biri ışınlayıcıları mı kullanıyor, bugüne bir gezi planlandığını hatırlamıyorum?' diye düşündü.

 

Ve hızlıca salona doğru koşturarak Fex’in dairesel ışınlanma cihazının hemen önünde dikilmekte olduğunu gördü.

 

"Fex, ne yapıyorsun? Girme oraya!" diye bağırdı.

 

Fex arkasını dönüp adama baktı ve onu selamlamadan önce yüzüne koca bir gülümseme yerleşti. Sonra da Ham’i kaptığı gibi arkaya doğru sıçrayarak ışınlanma çemberinin içerisine girdi. Makine de onun girişiyle birlikte otomatik olarak kendisini kapattı.

 

"O çocuğun sürekli delice şeyler yaptığını biliyordum ama bu sefer fazla ileri gitti." dedi adam. "Bunu bir an önce aile liderine rapor etmek zorundayım."

 

Bu esnada ışınlayıcının içerisindeki Fex’in zihni çarpıtılıyor ve etrafında yalnızca bir dizi parlak renk görebiliyordu. "Ham, dönüşmen gerekiyor, insanlar bu şekilde tepemde uçtuğunu görürlerse deliye dönerler!"

 

O saniyede Ham’in etrafında ufak, siyah bir duman öbeği belirdi. Ve dumanlar dağıldığında Ham’in yerini üzerinde ufak bir boğa sembolü olan siyah renkli, tepesi yuvarlak, sallantılı bir küpe aldı. Fex de küpeyi hızlıca kaparak sağ kulağına taktı.

 

Ve "Nihayet geliyorum, hadi hoşça kal karanlık ve kasvetli dünya!" diye heyecanla bağırdı.

 

Derken etrafındaki renk tüneli son buldu ve sonra da bir şeyler tarafından diğer tarafa çekiliyormuş hissine kapıldı.

 

Gözlerini açtığındaysa kendisini dört bir yanındaki dijital panolarda çeşitli reklamlar oynayan kubbemsi, büyük bir binanın içerisinde buldu. En büyük panodaysa Toklon Şehrine hoş geldiniz yazılıydı.

 

Fex, 'Sonunda başardım.' diye düşündü.

 

An itibarıyla Dünyada, Şehir İstasyonu olarak bilinen bir yerdeydi. Merkezde parlak, beyaz bir ışıltı saçan büyük, dairesel bir cihaz vardı ve arada bir içerisinden insanlar çıkıyordu.

 

Gelen farklı kişilerin bir kısmının üzerinde inşaat ekipmanları vardı, bir kısmınınsa takım elbise. Hatta bazıları canavar ekipmanları kuşanmış gezginlerdi. Şehir istasyonları diğer gezegenlerdeki barınakların çoğunda bulunur, büyük gruplar ve başı çeken liderler de bu tarz yapılara sahip olurdu.

 

İki tip istasyon varken biri varış, biri de kalkış istasyonuydu. Kalkış istasyonlarında bin bir türlü kontrol gerçekleşirdi. Özel sektördekiler bile insan federasyonu tarafından düzenli olarak incelenir, hatta güvenlik olarak kendi elemanlarını bile gönderirlerdi. Belirli bir standart karşılanmazsa istasyon öylece hizmet dışı bırakılırdı.

 

Ve elbette ki bu istasyonların her birinde girilmesi gereken bir erişim kodu bulunurdu. Bu kod da genellikle sadece istasyonlarda çalışan birkaç kişiye verilirdi.

 

Fex, elinde olmadan etrafına hayretler içerisinde bakıp kalmıştı.

 

"Buna inanabiliyor musun, Ham!" dedi. "Başardık ve çevremizde bir sürü insan var. Bazıları inanılmaz çirkin olsa da neredeyse bizimle aynı görünüyorlar." derkense sesi birazcık yüksek çıktı.

 

Bu sözleri işitenler tuhaf bakışlar atmaya başlasa da aynı zamanda gözlerini Fex’in üzerinden almakta zorlanıyorlardı. 16 yaş civarında ergen bir oğlan gibi görünse de insanı kendine çeken belli bir cazibesi vardı.

 

"Fex, güçlerini bastırman gerekiyor." dedi Ham.

 

"Oh doğru ya, neredeyse unutuyordum!" diyen Fex ise gözlerini kapatıp odaklandı ve bedenini sarmalayan auranın ufalıp içine dönmesini sağladı. Aynı saniyede gözlerini üzerinden alamayan insanlar, bu dürtüyü duymaz hale geldi.

 

Kalkış istasyonlarının aksine varış istasyonlarında çok fazla güvenlik kontrolü yapılmaz, yalnızca çıkış kapılarında birkaç koruma dururdu. Diğer uçta yapılan tüm kontrollerden sonra geçenlerin güvenli olduğundan emin olunarak erişim kodu girilirdi.

 

Dışarıda sevdiklerini bekliyormuş gibi görünen birkaç kişi de görünüyordu.

 

Fex ise en ufak bir endişesi olmaksızın çıkışa yönelmişti fakat tam da o noktaya ulaştığında kapıların dışında güneşin ışıldadığını gördü. Ve "Yüzüğü test etme zamanı." dedi.

 

Gözlerini kapatarak güneşli göğün altındaki ilk adımını attığındaysa hiçbir şey olmadı. Eğitimlerde tattığı o karıncalanma hissiyatından da yakıcı acıdan da eser yoktu. Her şey karanlıkta olduğu gibiydi.

 

Yüzüne koca bir gülümseme yerleşen Fex, yürümeye devam ederek şehri keşfetmeye başladı.

 

Şehir istasyonundan uzak köşeleri görebiliyordu. Şehir, neredeyse etraflarındaki gökdelenlerden de uzun bir duvarla çevriliydi. Binalarda farklı farklı şeylerin reklamları varken Fex’in en sık gördükleri güç kitabı satan veya aralarına katılmak için gezgin arayan şirketlere aitti.

 

Bir müddet yürüyen Fex, marketi andıran bir yerde durma kararı aldı. Ve bir adamın yiyecek içecekle dolu bir poşetle dışarı çıktığını gördü.

 

'Belki de şarap denen şu şeyden alabilirim, büyükbabam bu dükkandan aldığını söyleyip duruyordu.' diye düşündü.

 

Sonra da içeri girip şarap etiketli bir şey bulmak için içecek bölümüne bakınmaya başladı. Fakat markette dolanırken herkesin kendisini izlediğini fark etti.

 

"Özel gücüm bastırılmış durumda, değil mi Ham?" diye sordu.

 

"Evet, artık varlığını hissedemiyorum."

 

"Doğal yakışıklılığımdan olmalı öyleyse."

 

Kendisine kaçamak bakışlar atan insanları görmezden gelen Fex, en sonunda şarap etiketli bir şişe bulmayı başardı.

 

"Amma da çok varmış, hepsinin tadı aynıdır herhalde, değil mi?"

 

Bu düşünceyle rastgele bir şişeyi kapıp kasada ödeme sırasına girdi.

 

"Bunu satın almak istiyorum lütfen." diyen Fex, cebinden kartını çıkarttı.

 

Kasa görevlisiyse, "Kimlik lütfen." dedi.

 

"Kimlik mi?" dedi kafası karışan Fex. Dünyadaki tüm vatandaşların kimlik taşıması gerektiğinden bihaberdi. Derslerini dikkatlice dinlemiş olsaydı 18 yaşına ulaştığında sahte bir kimlik çıkartması gerekeceğini bilirdi.

 

"Kaç yaşındasın evlat?" diyen tezgahtar, Fex’i baştan ayağa süzdü.

 

Fex ise yüzünde masum bir gülümsemeyle, "On altı yaşındayım, öyleyse bu içkiyi alamaz mıyım, param var ama?" dedi.

 

"Yo, tabii ki alabilirsin." diyen tezgahtar da her zamanki gibi gülümseyerek ödemeyi aldı.

 

Ve Fex dükkandan çıktığı saniyede ekrana basarak 111’i tuşladı. "Merhaba, Bader Sokağındaki birini rapor etmek istiyorum… evet, asker kaçağı bir öğrenciye benziyor… siyah saçlı… jöleyle arkaya yapıştırılmış… bir de küpeli. Ayrıca üzerinde kimlik de taşımıyormuş gibi görünüyordu."

 

#Bu Fex bizim meşhur kristali satın alan arkadaşımız, hatırlamışsınızdır herhalde. Ama onunla bu kadar çabuk karşılaşmayı beklemiyordum, genel olarak vampir alemiyle haşır neşir olmamız epey hızlı oldu gibi. Açıkçası yazarın araya yeni karakterler katıp heyecanı dorukta tutması benim hoşuma gidiyor. Geldiği gibi asker kaçağı damgası yiyen Fex’in hikayesinin nasıl ilerleyeceğini de çok merak ediyorum. Öyleyse okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr