114. Bölüm : En Zayıf Halka

avatar
1445 47

My Vampire System - 114. Bölüm : En Zayıf Halka


Çevirmen : Clumsy



Layla’yı kanlılar safına katıp katmamayı düşünen Quinn, bu kararı ona bırakmaya ve sonrasında kendisine sormaya karar verdi. Bunu güneşin tepede olmadığı bir zamanda yapacaktı. Layla da vampir veya ona benzer bir şey olursa Quinn’in şu anda maruz kaldığı zayıflığı paylaşacaktı ve içerisinde bulundukları durumda böyle bir şey hiç hoş olmazdı.

 

Tüm canavarlar düşmancıl olmasa da Dişli Solucanlar kesinlikle öyleydi. En ufak bir titreşim tepki vermelerine yetiyor ve yakınlarda yemek olduğunu düşünüp avlarının üzerine atılarak saldırıya geçiyorlardı. Ama sayıları epey fazla olsa da birlikte saldıracak zekaya sahip değillerdi.

 

Bu da onları baş edilmesi çok daha zor olan Rattaclawlardan farklı kılıyordu. Canavarların düzeyi genellikle kendilerinden ziyade bedenlerinde üretilen kristalin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu. Diğerlerinden daha güçlü temel düzey canavarlar varken daha yüksek düzeyliler için de aynı şey söz konusuydu.

 

Tabii en güçlü temel düzey canavarın bile en güçsüz orta düzey canavara denk olması pek mümkün değildi.

 

Grup biraz uzakta canavarlarla çarpışmakla meşgulken solucanlardan biri formasyonu aşmayı başararak doğruca Quinn’e yöneldi.

 

"Lanet olsun! Hemen dibimden geçip gitti." diyen Layla arkasını dönerek solucanın yeni hedefinin kim olduğunu gördü.

 

Ve "Quinn!" diye bağırdı, ama solucan fazla hızlıydı.

 

Çoktan hedefine kilitlenmiş ve tüm dişleri alabildiğince açık şekilde kumlardan sıçramıştı.

 

"Sorun yok." diye yanıtlayan Quinn, solucan şemsiyenin gölgesine ulaştığı saniyede onu kuyruğunun ucundan yakaladı. Solucansa önünde her ne varsa ısırma çabasıyla bedenini gerip kıvranmaya devam etti.

 

"Amma da çirkinsin." diyen Quinn, solucanı çıplak elleriyle sıktı. Ve bedeninin merkezi havlu gibi gerginleşen solucanın siyah kanları yerlere saçıldı.

 

[Temel düzey canavar öldürüldü]

 

Quinn şemsiyenin gölgesinde kaldığı sürece üzerine ne gelirse gelsin tüm gücüyle savaşabilecekti. Dişli Solucan gibi güçsüz temel düzey bir canavarın icabına tek eliyle bile bakabilirdi.

 

[10 exp kazanıldı]

 

[Öldürülen ilk Dişli Solucan için fazladan 100 exp kazanıldı]

 

[Artık 11. seviyesiniz]

 

[70/200 exp]

 

[Kuvvet 16]

 

[Canlılık 15]

 

[Çeviklik 16]

 

[Cazibe 5]

 

[İki istatistik puanı kazandınız]

 

Beklenildiği üzere sistemin oyundaki düşük seviyeliler için exp vermemesi gibi temel düzeyli canavarlarda da benzer bir şey gerçekleşmişti. Quinn daha önce öldürdüğü canavar başına 100 exp alırken şimdi yalnızca yüzde 10’unu alabilmişti.

 

Ama iyi bir haber de vardı. Gerçek bir vampir oldu olalı ilk seviye atlayışıydı ve bu defa bir yerine iki istatistik puanı kazanmıştı. Bir sonraki seviyede de aynı şeyin yaşanıp yaşanmayacağından emin değildi ama yaşanmaması anlamlı olmazdı.

 

[Canlılık 16]

 

[Cazibe 6]

 

Quinn şimdilik bir puanı canlılığa vermekte karar kıldı ve bunu yaptığı saniyede kendisini birazcık daha enerjik hissetti. İkinci puanıysa cazibe istatistiğine verdi.  

 

Yarım saniye kulağa çok uzun bir süre gibi gelmese de Quinn, oyun oynadığı sırada bu yarım saniyenin mücadele esnasında ne kadar işe yarayabileceğini görmüştü. İkinci sebepse cazibe istatistiğini bu hediye puanlar haricinde bir yolla yükseltip yükseltemeyeceğini bilmeyişiydi.

 

Farklı kan gruplarını tüketmek kuvvet, çeviklik ve canlılık kazandırıyordu ama cazibe puanlarını arttırıp arttırmayacaklarından emin değildi. Yapay zekaya bunu sorduğunda üzerinden uzun zaman geçtiği için unuttuğu yanıtını almıştı.

 

Grup toplamda 9 Dişli Solucanın icabına bakmıştı ve üzerlerine gelen solucanların sayısı giderek azalıyordu.

 

Erin ve Vorden biraz olsun rahatlama imkanı bulurken yakınlarda, Peter’ın durduğu yerin hemen yanında bir yükselti belirdi.

 

"Bu yükselti daha önce de var mıydı?" diye düşünen Peter, gözlerini üzerine dikti. Hemen sonrasındaysa içerisinden yeni bir Dişli Solucan sıçradı. Tamamıyla paniğe kapılan Peter yere yığıldı ve sırtına asmış olduğu toprak çubuğu büsbütün unuttu.

 

Ancak solucanın Peter’a ulaşmasının hemen öncesinde yan taraftan hızla fırlayan bir buz mızrağı, tek hamlede işini bitirdi.

 

"Bu takımın yükünü büyük oranda benim sırtlanacağımı biliyordum ama sizi korumak zorunda da kalacağımı bilmiyordum." dedi Erin. "Hiç değilse böyle bir şeyle kendin baş edebiliyor olmalısın."

 

"Teşekkür ederim." dedi Peter. "Ve de özür dilerim, yalnızca tüm bu mesele yüzünden birazcık gerginim."

 

Aslında Peter korkunç bir savaşçı değildi. Hala arkadaş oldukları sırada Vorden’dan eğitim almış ve savaşmanın temellerini öğrenmişti. Solucan gibi güçsüz bir temel düzey canavarla gerçekleştireceği teke tek bir karşılaşmada rahatlıkla galip gelebilirdi.

 

Ama zihni diğer şeylerle fazla meşguldü. Diğerleri avlanırken o mütemadiyen etrafı gözlüyordu.

 

Bu esnada vahadaki diğer bir grup tüm bu yaşananlara tanık olmuş ve Peter’ın tepkisi karşısında kahkahalara boğulmadan edememişti. Farklı bir sınıftan gelen bu beşli grubun lideri Ben isminde biriydi ve sırtında koca bir sopa taşıyordu.

 

Güçsüz Peter’a bir güzel gülen grup, geri kalanları izlerken Vorden ve Erin’in canavarlarla nasıl da kolay baş ettiğini fark etti.

 

Ve içlerinden biri, "Şu işe bakın, amma çok canavar öldürüyorlar." dedi.

 

"Aynen ve bize hiç canavar bırakmıyorlar. Bizim takımda da onlarınki gibi işe yarar bir özel güç olsaydı biz de aynı şeyi yapabilirdik." dedi Ben.

 

Bu sırada yan taraftan sıçrayan bir Dişli Solucanı gören bir üye, "Patron, dikkat et!" diye bağırdı.

 

Sırtındaki sopaya uzanan Ben, o şeyi paramparça etmeye hazırdı. Ama o saniyede yandan gelen bir buz mızrağı isabetli bir şekilde solucanın bedenine saplanarak onu kumlara gömdü. Ve birkaç saniye kadar kıvranan solucan, sonunda hareketi tamamen kesti.

 

"Kristalini almamda bir sakınca yok, değil mi?" dedi oraya doğru yürüyen Erin.

 

Ben ise sahte bir gülümseme eşliğinde, "Tabii, buyur." diye yanıtladı.

 

Çok sayıda canavarla savaşmakla meşgulken bir yandan da kristal toplamak öğrenciler için imkansıza yakındı. Canavarlar saldırmayı kesene dek savaşmaya devam etmeleri daha iyiydi. Kristalleri ancak o zaman toplayacaklardı.

 

Bu da yazılı olmayan bir kural doğuruyordu. Bir canavarı öldürürseniz o canavarın kristali sizin hakkınız olurdu.

 

Dişli Solucanlar sıçrayıp saldırmayı kestiği için de artık kristalleri toplama zamanı gelmişti.

 

"Ne kadar topladık?" diye sordu Ben.

 

"Toplamda dört tane, patron."

 

"Cidden mi?" diyen Ben, diğer grubun kendilerine tur bindirdiğini, ondan fazla kristal toplamış olduklarını gördü. Ve bir şeyi daha fark etti.

 

Grubun gerisindeki oğlan, yani Peter, geri kalanlarla pek iyi anlaşamıyor gibi görünüyordu. Hatta dışlanıyormuş gibi bir muamele görüyordu. Onunla konuşmuyor, yalnızca çantaya koyması için kristalleri teslim ediyorlardı.

 

Ben gülümseyerek, "Bir grup yalnızca en zayıf halkası kadar güçlüdür." dedi.

 

#Galiba bizim gruba salça olacak ilk grubu bulduk. Peter’ı hedef alarak kristalleri çalmaya çalışma ihtimalleri çok yüksek. Zaten böyle şeyler olmasını bekliyorduk ama 7 günlük maceranın ilk gününden bir aksiyon olur mu kısmı meçhul. Hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr