95. Bölüm : Truedream Ailesi

avatar
1719 57

My Vampire System - 95. Bölüm : Truedream Ailesi


Çevirmen : Clumsy



Glathrium kapıdan giren grup, yere düşen parçayı kaldırıp yerine yerleştirmişti. Aslında ağır olsa da Hayley’in yardımıyla inanılmaz hafif gelmiş ve bir yapboz parçası yerleştirircesine harikulade bir şekilde oturtmayı başarmışlardı.

 

Bu haliyle canavarları kesinlikle dışarıda tutacak olmasa da girmelerini zorlaştıracaktı.

 

Tüm bu olup bitenleri izleyen Del, Hayley’in o kapıyı kolaylıkla kaldırabilmesini sağlayacak kadar yüksek seviyeli canavar ekipmanları kuşanmış olmasına sinir olmuş durumdaydı.

 

Karanlığa bürünmüş koridorda ilerlemeye devam ediyorlardı, elbette ki başı çeken Leo için fark etmiyordu.

 

Arkadan ilerleyen Del’se Leo’nun kapıyı rahatlıkla kırabilmiş olmasını aklından çıkartıp atamıyordu. Del bir öğrenci değildi, neticede o da bir profesördü ve zamanında savaşa katılmıştı ancak bugün gördüklerine benzer bir şeyi hiç görmemişti.

 

'İblis düzeyi bir silah olabilir mi acaba?' diye düşünüyordu.

 

Ama bunun imkansız olduğu sonucuna varması kısa sürdü. An itibarıyla var olan canavar düzeyi silahların sayısı ikiyle sınırlıydı. Ve biri Askeriyeye aitken diğeri de Safkanlar olarak bilinen grubun elindeydi.

 

Bununla birlikte Leo’nun katanasının hiç değilse en üst düzey canavar silahı olduğundan emindi.

 

Bu sırada grup, antrenman merkezinin farklı bölgelerine açılan birkaç koridora ev sahipliği yapan resepsiyon alanına giriş yaptı. Ön tarafta da arenaya açılan iki koridorla resepsiyon masası mevcuttu. Son olarak da insanları kantine ve yaşam alanlarına yönlendiren gerçek resepsiyon odası görünüyordu.

 

"Durun, bekleyin." dedi Hayley, öndeki Leo ve Fay’e.

 

Sonra da yere eğilerek zemini inceledi.

 

"Bunun ne olduğunu görebiliyor musunuz? Bu bir kan izi ve bize yolu gösteriyor." diyerek yaşam alanlarına giden yolu işaret etti.

 

"Ne taraf olduğunu nasıl anlayabiliyorsun, arenadan da geliyor?" diye sordu Del.

 

"Ehh, sizin de görebileceğiniz üzere kan izleri o tarafa doğru ilerliyor ve miktarı çok fazla, biri oraya doğru sürüklenmiş gibi."

 

"E hadi öyleyse, acele edelim, öğrencilerden biri olabilir." dedi Fay.

 

Böylece koşmadan ama acele ederek kan izlerinin ilerlediği noktaya yöneldiler. İçeride bir canavar varsa onu ürkütmeyeceklerinden emin olmaları gerekiyordu.

 

Artık başı çeken Leo değil, Fay’di. Normal şartlarda Leo’nun gücü auraları ve özel güçleri duvarların ardından da tespit edebilmesini sağlıyordu fakat söz konusu Glathrium olunca işe yaramıyordu ve tüm bina o materyalle yapılmıştı.

 

Yönünü bulabiliyor olsa da gerçekten karşı karşıya gelinceye dek kendisini bekleyen bir tehlike olup olmadığını anlayamıyordu.

 

İzleri takip eden grup, en sonunda içerisinde kırık bir kapıyla parçalanmış bir sandalye bulunan koridora ulaştı.

 

O koridordaki kapısı kırık odaya göz ucuyla bakan Fay’se anında geri döndü.

 

Ve kafasını çevirerek, "Hayley, sanırım buna bir baksan iyi olacak." dedi.

 

Hayley söyleneni yapıp odanın içerisine girerken Del de hızlıca bakarak kafasını çevirdi.

 

"Cesedi gördünüz mü?" dedi Del. "İkiye ayrılmış ve dört bir yana bağırsakları saçılmış."

 

Yanı başında durmakta olan Leo, kafasını çevirerek gözlerini Del’in üzerine dikti. "Hayır, hiçbir şey görmedim, böyle bir şey yapmayalı epey oldu."

 

Bu sırada Hayley cesedi incelemeye başladı ve boynuna doğru ilerledi. Canavar zırhının içerisindeki renkli künyeyi çekti. O künyeyi tutup bedeninin geri kalanını incelemeyi sürdürürkense bir şey fark etti.

 

'Yine mi, tıpkı o öğrenciler gibi boynunda iki ısırık izi var.' diye düşündü Hayley. 'Akademide gerçekten bir canavar mı var, hem de bu adamı öldüren şeyin aynısı mı? Yoksa başka bir şey mi?'

 

Ardından ayağa kalktı ve yürüyerek bedenden uzaklaştı.

 

"İyi haberi mi istersiniz, kötü haberi mi?" dedi.

 

"Hepsini anlat." diye yanıtladı Fay.

 

"Ehh, iyi haber şu ki ceset, öğrencilerden birine ait değil." diyen Hayley, zincire bağlı künyeyi diğer üyelerin önüne doğru sarkıttı. "Kötü haber şu ki dört büyük aileden birinin ferdiymiş."

 

Bunu duyan üyelerin suratları asıldı.

 

"Hangisinin?" diye sordu Fay.

 

"Künyeye göre Truedream."

 

Fay bunu duyar duymaz yumruğunu duvara geçirdi. "Neden onca aile dururken onlar çıktı ki!"

 

Dört büyükler, askeriyeye rakip olacak gücü barındıran ailelerdi. Özel güçlerini paylaşmamayı seçen muazzam güçte Orijinallerdi. Bununla birlikte Truedream ailesi, dört ailenin en eşsiziydi.  

 

Askeriyeyle en derin bağlantıyı taşıyanlar onlardı, öyle ki meclis masasında dahi yer bulmuşlardı. Bunun tek sebebiyse ailenin başındaki kişiydi, çünkü o kişinin yeteneği, başkalarının özel güçlerini ellerinden almaktı.

 

Biri Askeriyeye baş kaldırmaya kalkışacak olursa Truedream lideri tarafından ziyaret edilir ve bir daha asla özel gücünü kullanamazdı.

 

Truedream liderinin tek sorunu, o güçleri insanların elinden alsa da kullanamamasıydı. Dolayısıyla güçlü bir müttefike ihtiyaç duyuyordu ve askeriyeye yakın olma sebebi de buydu.  

 

Kendisini güvende ve korunaklı hissettiğinde kendi adamlarını toplamaya başlamıştı, başkalarından aldığı özel güçleri güvendiği kişilere hediye ediyor, onlar da lidere büyük bir minnet duyuyordu. Ama aklının bir köşesinde her daim adamlarım tarafından ihanete uğrayabilirim korkusunu taşıyordu.

 

Kendisinin kullanabileceği bir güç olmayınca da askeriyenin yanında kalmayı seçiyordu.

 

Korku insanları hizada tutuyordu, insanları askeriyenin bugünkü sisteminden memnun hale getiren de bu korkuydu. Pek çokları bu ödül ve ceza sistemiyle zalim yöntemlere katılmasa da askeriyenin güncel durumu buydu. Başka seçenekleri yoktu.  

 

"Şimdilik burada bırakabiliriz ama ayrılmadan önce yanımıza alıp Truedream ailesine götürmemiz iyi olur."

 

"Can sıkıcı bir iş ama onlardan birini geri götürdüğümüz için bize minnettar olmaları gerekir." dedi Fay.

 

Böylece cesedi olduğu gibi bırakan grup, yeniden kan izlerini takip ederek arenaya geçti ve iki oğlanı yerde yatar halde buldular.

 

"İşte buradalar, şansa bak!" diyen Del koşmaya başladı.

 

Hayley, Fay ve Del hızla ilerlerken geride kalan tek kişi Leo’ydu. Çünkü arenanın merkezinde daha önce hiç görmediği bir aura rengini görebiliyordu, o renk de mordu.

 

#Bizimkinin gözü dönmüşken öldürdüğü Ian, çok önemli bir grubun parçası çıktı. Bu cinayet bir şekilde Quinn’e bağlanırsa çok kötü olur. Zaten Ian’dan o kristali isteyen kişinin vampir olma ihtimali çok yüksekti, yani bu ailenin bir üyesi vampir çıkabilir. Ayrıca Quinn daha önce de farklı renkte bir auraya sahipken bu defa hiç görülmedik mor rengiyle Leo’nun dikkatini iyice çekti. Bir gün Leo’ya gerçeği açıklayabilir ve onunla müttefik olabilir gibime geliyor ama işler kötüye de gidebilir tabii ki. Bunca gevezelikten sonra sıradaki bölüme geçiyorum, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr